Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü....
MUHSİN YAZICIOĞLU
Bozukta olsa;
Kurulu, düzenimiz
Başlamıştı;
“Demokrasi şölenimiz”
Duyuldu;
Milletin namuslarına emanet ettiği silahları,
Milletine çevirenlere;
“Namlusunu millete çeviren tanka selam durmam”
diyen
Demokrasinin; “Dik adamı”
Boynu bükük Milletin; gür sesi
Sırtlan saldırısında ki Anadolu’nun; yiğit
evladı:
“Muhsin, bizce bilinmezlikte”
“Her yeni oluş da ümit var” diye
Yarışa çağıran; kösler, sustu
.....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü
Vatan’ın yiğit evladı! ..
Nizam-ı Alem ülküsünün Serdarı
Ovalarda; at kişnemesi
Dağlarda; kurt ulusu
Göklerde; uçaklar..
Seheri soğuk,akşamı ayaz
Davanın derdinden dağlanan
Dumanlı Dağlarım, seni vermez..
Millet umutla
“döngel” der,
“Sonsuzluğun sahibine, teslime çoktan hazır:
O, “sonsuzluk yolcusu
Kader!
Cedit’e şahin gibi kon
Çağlayan gibi konuş
Yerköy’e...
Döngel’de..
Kanlıçukur..
Keşdağları..
Kurt misali,
Enginlere sığmaz
Dağlar; seni çekti.
Kefen; beyaz kar
Hür dağlar; mezar
Uğruna ölümü özlediğin
Toprak,dağ, ova, orman
Sahibiyim ben diye
Yeşillikler içinde bütün, vatan
Ve
Beyazlar giymiş yüce dağlarda;
Seni bekler;
Peygamber çiçekleri…
.....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü! …
Derler ki;
“Sevgi çiçeği”denen nadide çiçek
Ankara yaylalarında sadece Gölbaşında
Yalan! ..
Aynısı birde Göksun yaylalarında var
Ankara’da engerekler; kahpe, tuzaklar
Kim derdi ki, seni bekler?
Tüm masumlukları ile
Kahraman Maraş illerinde
Milletine deremediğin; çiçekler
....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü! …
Yukarda; kar, tipi,sisler var
Aşağıda da yavru kurtlar misali kardeşler
Haberler; “haberi” bekler
Bayraklaşma; işte öyle şey
Gönüllerde üç hilalli “bayrak” dı
Nakşediyor; kapkara kalplere, Yaradan
“Peygamber çiçeği”, koku saçıyor,
Kahredici zaman; ne de zor geçiyor? ..
Hakim-i Mutlak!
Dantel dantel,oya oya
Sana yer vermeyen gönülleri, açıyor
Dostlar;
Yanında olmak,
Kim bilir?
Yer bulmak için;
-Yad ellerden “nizam-intizam alanlar” bile-
“Niamı-ı Alem” evine koşuyor.
Sırrı bilemeyiz,biz
Oluşları;
Kim planlar, kim dizer?
Allah’dan gayrısına eğilmeyeni
Hak dilerse, kralları peşine düzer..
Artık sen varsın, milletin gözyaşında
İnsanları; renkleri ile sevdin
Tüm renkler göz dikmiş;
Bir muştu bekler,
Tanrı Dağı’na eş, hiyabanına
Suskun; teknoloji
Çaresiz; yetkililer
Millet yol gözler
Alçaklar da; hıyanet,
Kucaklamak için
Hesapsız dağlar; seni özler
....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü…
Al Bayrak-Gök Bayrak aşığı
Milletin yiğit evladı,
Ruhunu dinlendirme gayretinde Rüzgar,
Türkü çalıyor
Ezan dinleyen Dağlar,
Seni çağıyor:
Kelebek gibi gel
Fakat, arabalar yetmez..
Kartal gibi süzülerek,gel
Turnalar gibi uçarak, çabuk gel.
Ana sütünden ak
Karlar olsun sana kefen
Mezar, buruk gönüler
Açılmış bütün vatan
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü! …
Enginler yetmiyor
Hür dağlar çağırıyor…
Sen; ”millet ve vatan” derdin..
Göz pınarlarından kopup gelen sen
Şahsında bire ermiş, ağlıyor; vatan..
Gün, Perşembe
Hak dostları bilir! “Cuma akşamı”..
Ey Osmanlı..
Cumhuriyetin, yiğit “adamı”!
Sana.....
Aşığı olduğun;
Üç Hilal’e karanfiller ekleyip
“Al bayrak”la “Gök Bayrak” serdim
Zira..
Derdimiz aynı dert..
Dava, bir..
Ev, perişan olsa da
Sönmesin, son yanan ocak
Millet; var oldukça
Yeniden derilecek
....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü! …
Kellemi alsalar da,
Açıkça ret ettiğim “darbelere” inat;
Sözde düşüncemin iktidarında
Hapsolduğum ev, dar
Sokaklarını dolaşıyorum,
Her sonucu kabule,dualar var
“İktidarı” elinde tutan(!) Ankara;
Çaresiz..
Millet; seni bekler, sessiz
Gönüllerde sen, dillerde dua..
Aynı Çankırı yaylalarımdaki gibi
Rahmet bulutları,
Tek fark,
Gözyaşları döker gibi sarmış, vatanı
Herkes aynı düşüncede millet; sesiz
....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü! …
Gidip vardım, otağına..
Öznurlar, yolara düşmüş
Öksüzler, otağda
Buğlar, aynı sadakatle, nöbette
Ruhu; sinelerine sinmiş Başbuğu’nu bekler..
O kapı! ..
Bekledim,
Ses versin!
Fakat..
Gözler nemlenip
Gözyaşları yüreğimize akarken
Yine boğazımız düğümlenip
Dilimiz dönmediğinde “Hal dili” ile anlaşmak
üzere;
Dil, gönül bir olunca, kıyamet gürültüsünde bile
Yürekten kopan ÇIĞLIK’ı alan..
Elin biçtiği sınır, dar gelir
Millete çok zorluk verir..
Son vatan parçasına yaban gözü var
Pay kapmak için pusu kurar,
Eldekini sıkı tutmak gerek
Düşlerimiz Kaf dağı..
Sırtlanların parçalayıp, çakallar elindeki
Alparslan otağı,Kanuni yurdu
Bizim Kafkasya,
Canımız Bağdat, Basra
Selahattin yadigarı.. Cevher; kanı
Kan kaynayan Filistin..
Yaralı Türkistan
Esir coğrafya,
Şamil’in hülyası; Çeçenistanı,
Fatih’in rüyası; Bosna, tüm rummelini
Çağrıbey’den Piri Reis’e
Mimar Sinan’dan, Barbaros’a
Yelken açtığımız okyanusa yolculuğu..
Dolaştığımız uazak-yakın illeri bizim illeri..
Yeni oluşa gebe,zemin arayan;
İvik ivik köhne Bizans arayan
Haç’ın koynunda mayalanan iklimi
Kainat planında:
Ay, ne ki?
Nebülozlar ötesine
Işık hızına eş,“Ufuk turunda” kat ettiğimiz
zaman –mekan ötesini konuşmak üzere, desin ki;
“Gardaş,buyur”,
Ses, yok!
Dağlarımda uyur, Muhsin..
Elbet, her daim Hakk’a teslim.
Ümit bu ya,
Bekleşiyorlar yiğit kardeşler;
Buruk,mahzun..
Şahidi; Işık Dağı..
Kaybedip de bulduğumuz
Aydos’dan Karatekin bucağına indiği gibi..
“Belki de geliyor, başkan Muhsin..
.....
Peygamber, Çiçeği
MİLLET, Gülü…
Vatan’ın yiğit evladı! ..
Kader,
Enginlerde rant savaşı..
İhanete eş, kalleşlikler
Peşinde pusu.
Engerekler, çakallar
Vakur
Kahpe planlara; dimdik duruş
Yalpalamadan gaye; hedefe varış
Yarış? ..
El kol bağlı,
İmkan dar, ne kadar koşarsan koş..
Dava; büyük
Yol; uzun,
Ömür; kısa
Sen; gönüllere konuş
....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü…
..
Gardaş!
Sorular içinde sorular çok
Sorulara cevap, yok
Söylerlerdi;
Batı ayarlı kurmaylar(!)
Yerin altını
Dağın içini
Denizin derinini
Göklerin katlarını “gözleyen donanımız” var.
Vicdan sahipleri, dağlar delen çığlıkta..
Bırakın,
Milletin bağrındaki yangını soğutacak bir çift
söz,
Seda bile yok.
Radarlar; suskun..
Taşkışla paşaları
NATO cenirılları
Milletin hissiyatına ters
Her hayırlı harekete tepkili
Resepsiyonlarda etkili
İşleri dışında “tam” yetkili
Yağ, gürle, es
Lazım olunca dil yut, nefes kes
Bu; sesizlikten öte sağırlık?
Nato’nun “our boys”ları!
Atmışlardı, ölmeden “tabutluk” denen mezara
Ne tesadüf?
Konacak yer için Batman’ı seçin
İnemezseniz, turlar atıp paslar geçin
Neden, niçin,kime?
Cirit atıyor Avaks’lar semalarımızda,
Katiller(! ,) operasyon mu...?
Pentegon patentli
Yeni planlar mı var?
Korkarım; öyle değildir, manzara
Zira..
Başlar döndü,
Yetkililer; şapşal..
An; perişan..
Zaman; isyanda..
Ajanslara aydınlık değil,”Kaos” düşüyor,
İnsanlar, halden hale geçiş yaşıyor
Sıcak yuvasında ki vatandaş, üşüyor
İmdada ancak ilahi sabır yetişiyor
....
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü…
Vatan’ın yiğit evladı…
Beton “Tapulukta” nöbet tutanlar;
“Uçan tabuttan”almak için yoldalar
Sevenlerin peşinde..
Akla mı gelir?
Tapuluklarda çekilen çile
Sana kelepçe olanlar bile
Koşsa da, gidemez!
Değil ulaşmak, yön bulamaz..
Üstünü örtüyor;
-kainat ayağa kalksa yapılamaz-
Kristal kristal kar
Duman, sis
Teknoloji, iflas!
Devlet, çaresiz
Millet, perişan
Ve tek yürek
Cuma dualarında, karıncalanmış eller
Üşümek ne?
Dağlar buz kesiyor
Gücünü millete zorlayan, imkânları elinde tutan
o derin(!) devlet; dondu
Gücünü devlete sebil eden
İmkanlardan yoksun, engin imanlı millet; buldu..
Hüküm, kesilmiş,
“Dualar gibi yükselip”
Dinlenmek için Ruh,
Çoktan asıl vatana varmış!
“Zikre dalmış her şey”
Ah o..Ümitlerimiz..
Fizik imkanlar, zorlanıyor..
“Ay yıldızlı” dağlar, saklıyor
“ Tabiat ana”, tüm yolları bağlıyor
..........
Peygamber, Çiçeği
Millet, Gülü! …
28 Mart 2009, Dağlar saralı, tam üç gün oldu
Batını, bilemeyiz
Zahire bakarız elbet,
Uzaklardan,
Çoook uzaklardan haber mi var?
Davet ediyor, sanki:
”Kekik kokulu koyaklardan aşarak”,
“Güvercinler ülkesinden”, koşup gelen
-Pencereme konan- bir çift güvercin;
“Aradığı çeşme başı”!
O’nu dağlar gibi kar kandırmaz
Fırat kenarında, susuzluğa mahkum,
“sevgi çiçeği”Hüseyin misali;
Rahmet pınarlarından kana kana içmek için
Bir tek “Bilen”in alim olduğu yereuçarak,
Dünya zulmünden “Kurtulup”
“Sonsuzluğun sahibi”ne teslim olan;
Mis kokular içinde,
”Peygamber Çiçeği”
Milletin; umudu,
Kızılelma’nın; bahadırı
İla-i Kelimetullah’ın, Alperen’i
İnsanlar arasından bir Muhsin!
Sonsuzluk yolcuları;
“Uçmağa” gitti! …
....
Birliğe, yolculukta:
Vahdet’e ermek için..
“Toyumuz var,
HOŞ GELDİNİZ.”
28 Mart 2009-Er Yaman
YAKIŞTI
Aşığına bin bir naz yapan dağlar, sonunda
Yol vermiş, Hasbiler lideri Ankara yolunda
Anadolu aydınlanmasının simgesi, Gazi
Ülküsüne aşina aziz dostu “Misafir” ediyor
İrfan yurdu, ilim kurdu Gaziye; misafir, ne de
yakıştı
İnönü bulvarı karanlık, rüzgar tersten esiyor
Kurumlar; korku salıp adeta yol kesiyor
İmanlı millet, Fevç fevç rüzgar gibi esiyor
Korku ne ki? Aynı yolda mabede koşuyor
Millet O’na O, millete ne de yakıştı
Arkasında sıra sıra seçilmişler
Yürekleri, biçim biçim biçilmişler
Mecliste iğdiş(!) edilmiş devlet
Yollarına düşmüş, bekliyor, millet
Korkudan iradesine yan çizenlere
Meclise; korkusuz, Muhsin vekil ne de yakıştı
İlahi sedaya sağır devre inat, şahadetleri
gökleri delen
Yurdumun en ücra köşesinden koşarak gelen
Kocatepe’de yürekli halk, O’nda kendini gören
Dilerde dua, gözlerinde yaş, kendini bilen
İşgal devri kalıntısı, kiralık beyinlere
Ülkemi, dilim dilim dilecek kahpe planlara;
Göğsünü set eden Anadolu, Ankara’yı kuşattı
Millet nasıl ayağa kalkarmış, aleme yaşattı
Her alanda istiklale aşık,Ankara’ya akan Millet,
İstiklalin karargahı Ankara; ne güzel yakıştı
Ankara’da hava latif, rüzgar okşuyor, iklim pek
hoş
Bulutla saklayıp, yüzünü dağlardan kıskanan
güneş
Artık çömert.. Gülüyor yüzü, şanlı yolcuya
yoldaş
Güneş,ısı,çimen, çiçek, bayram havası; ne de
yakıştı
Kapkara urbalı, simsiyah camla gizlenmiş ruhsuz
gözler
Resmi törenden gidiyor, gerdan kırarak
devrimbazlar
Kıpkırmızı surat, millet kesesinden semirmiş,
devirbazlar
Millet içine giremez, ilim sıfır; ham yobazlar
Milletten kesesinden besli, lengerlekçiler
Millete tepeden bakan dangalakçılar
Hayret etmeyin! Akılsızlık size yakıştı
Tagor müridine, zorla indirilen bayraklar
Milletin ellerinde candan coşkuyla selamlar
Peşinde; tuğlar, sancaklar, renk renk alemler
Vaziyet o, akınlardan gelen Mehmetler
Bayrak, milletin yiğit evladına ne hoş yakıştı
Temiz yüreklerden çıkan ilahi nida
Emin olun bu ruh oldukça kesilmez ilahi seda
Uğruna can edilir feda
Tekbirlere eşlik eder şehit- şüheda;
Onunla miraçlar edilir eda
Duyunca karışır kâfir kafası
Kaldırır kalpteki kiri, açar pası
“Allahü Ekber, Allahü ekber”
Layık olanı misafir eder, Peygamber
Arşı delen; Tekbirler, tehliller, salâvatlar
İştirak ediyor; her yaştan kadın, erkekler
Tekbirler Hak’ka, dualar Muhsin’e yakıştı
Girift sırlar içinde bilinmez “iş”ti
Ömür; çileler çileler içinde geçti
Göçülecekti bir gün; O’da göçtü
Zorluklara sabır O’na yakıştı
Çağının gereği eğitimi alan
Bu manevi iklimde yetişen
İstikbalimiz Altın nesle emanet
Mukadder olan son durak; işte
İsimler;”Arz”da, sema, Güneş’de
Gönül adamı;
Varna şehidi Karacabey, vakfına misafir
Tacettin koynunda, Sultanı’na kavuştu
Kocatepe’den başlatılan yürüyüş
Karacabey Vakfı’na varış
Hacettepe;
Dertlilere derman yuvası
Ankara da Anadolu verası
Son Haç’lı saldırısına kale, burası;
İlk burçlar, Altındağ bedenleri
Mücadelede manevi meşruiyet simgesi, Akif
Tacettin sultan, zaman ötelerine vakıf
Devlet töreni Tagor müritlerinin olsun
Millet töreni, nasıl olur?.. Cihan görsün
Sana sahte saygılar yakışmazdı
İman erlerinin salat selamı yakıştı
Zira bayrağa al yakışır
Hilale elbet gül yakışır
Selamla Ankara, Muhsin geçiyor
İrfanlı millet, kendine yakını kolay seçiyor
Yaşlı, genç kadın kızan, bayrak açıyor
Gönlündeki sevgiyi çiçek çiçek saçıyor
Bahar geldi, selama durmuş yeşil giyen ağaçlar
Bin bir tada gebe meyveler, yollarına çiçek
açıyor.
Yeni ufuklara koşan gençlik, anı yaşıyor
Altın neslin fidanları peşinden koşuyor,
Bu görkem, bu ihtişama herkes şaşıyor
Kabarmış imanlı göğüsler tekbirlerle coşuyor
Sevenlerin beraber, yad eller de bu coşkuyla
koşuyor
Davan o kadar büyüyor ki, ülkemi saran ulu çınar
Gölgesi hilal hilal yurdu aşıp, uzaklara taşıyor
Simgeleştirdiğin birlik ruhu sınırları aşıyor
Yanlışa gidiş, millete üzüntü, gönül yarası
Artık batıl peşinde koşup yorulma
Milleti üzüp, birlikten ayrılma
İse kuruma gömülüp
Karalar bağlama
İşte istek
İşte sevgi
İşte irade, işte maşeri vicdan
Ne düzen kursan, olacak Allah’ın işi
Batılın peşindeki, kurumu isi
Ey Ankara, gör ve teslim ol
Bin yıllık savaşın bitti emin ol
.....
Yediğin ekmeğe saygılı ol
Milletin sevgisine layık ol
Milletin iradesine ram ol
Yücel, yücelt kendin ol
..
Masum ve mahzun gönüllerden dualar
Dillerde, Ankara’yı inleten Tekbir
Alah-ü Ekber..Allah-ü Ekber..
Yerdekiler, göktekiler eşlik ediyor
Bir garip, sırlar içinde işti
Sana makber, kalenin önünde yakıştı
Ankara kalesi;
Orası, sultan kapısı
İlim, irfan yuvası
Akif evi, istiklalin simgesi
Şanlı direnişin karargâhı
Akif, mücadelenin manevi meşruiyet simgesi
Varna Şehidi Karacabey, ev sahibi
Batıya daha batıya koşan ruhun akıncısı
Batıya akan gönül ordusunun şanlı akıncısı
Tacettin, gönül fethi yolculunda fizik ötesi
Peygamber aşığı milletin bileşkesi
Büyük davacı, uhrevi hava yakıştı
Tacettin koynu, gönül ehline ne güzel yakıştı
Varna şehidi Karacabey, ne iyi komşu eşti
Anadolu coşup, sende birliğe koştu
Türkistan Türkleri bayrak açmış
Yakup aptal,Yatağan baba
Horasan-Rumeli erleri
Korunalp’tan Alparslan’a
Dalga dalga buluşmaya gelen
Kürt,Çerkez, Arap Beyleri
Fatihler doğran,anaları
Her yaştan kadınları, erkekleri
Memleketimin bütün renkleri
Olmuşlar tek yürek bir, kol kola
Hedef aynı; “Dos doğru yola”
Muhsin’i sevgi yumağına sarmış yürüyor
....
Bayrama izinli bahar havası,
Süslemişler gelin gibi
Ne görülmüş nede duyulmuş sayıda insan
Hasbiler hareketi liderine eşlik ediyor
Muhsin, uhreviyat mekânı vatanına gidiyor
“Sonsuzluk yolcuları;
“Uçmağa” gitti!…
...Birliğe, yolculukta:Vahdet’e ermek için..
“Toyumuz var,HOŞ GELDİNİZ.””demiştik
Bu büyük birlik bayramı
Allah’ın Muhsin kuluna güzel yakıştı
Allahü ekber Allahü ekber
Sana yoldaş olsun, Peygamber
31 Mart 2009 Salı- Şairinyeri/Emiryaman- Ankara-
ALP TUNA
Rabbim her şeye kadir, neyi etmez ki İhsan..?
Şükür, vakit;
tamam, 2019(1) Tam da altı Haziran
Yerde, gökte,
tüm alemlerde “ALP TUNA”,der;Lisan
Kelimeler, isimler;
göklerde yazılır, söyler insan
Bayram; üçüncü gün..
Öncesi idi mübarek Ramazan
Cuma akşamı, Perşembe.. Tam öğle, okunuyor; Ezan
Müjdeleniyor, “işte geldi “ Galubela da var olan;
İnsan
Şimşek gibi koşan BAHADIR ALPleri hatırlatır Asya’ dan
TUNA diye çağrıştırır; gönüllere kazınan
Avrupa’ki vatan
Nöbettedir hala Niğbolu, Viyana, Plavne Silistre de yatan
……………………………………………
TUNA MI..?
“Nehir”
demek;Tuna, Volga'dan
sonra Avrupa da en -uzun
Nice şehirlerden geçer kaynağıdır; Almanya da Kara
Orman
Gönüllerde; tıpkı Kızılırmak misali Anadolu’yu HİLAL gibi
sararan
Avrupa'yı batıdan doğuya doğru Yıdırım gibi aşıp
Karadeniz de birleşen
1393'te Tuna'ya yönelen ilk akınları Yıldırım Bayezid’dır
başlatan
Nice alperenlerdi
ırağı; yakın, “bizim Tuna” eden
Albert Einstein’nda doğduğu
mekan
Bağımsız
İmparatorluklar şehri,Ulm’dan
Stuttgart ve
Munih i ziyaret eder, Viyana’ya doğru uzanırken
EstergonViyana’ya selam yollanır
Şanlı Budin’den
esintiler taşır, Peşte’yi yalar geçer
doğuya giderken
Sava olur Slovenya, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Sırbistan’da selamlanır, Belgrad
Balkan dağlarını Demir Kapılar'la
aşar.
Eflak ve Boğdan'a yol verir, köprü başı Bükreş,.
……………
Tesadüf mü dersiniz?
Alpler'in,
Rauhe Alp
Dinar Alpleri'yleAlp sularını taşır:
Hakikate de bir “Alp “ nehridir
Nice kollarla beslenip beslenir
Karpatların ..
Balkan dağlarının sularını taşır
Bohemya, eteğinde kristalleşir
Besler; yağmur-kar ve buzul
Uzanır Karadenize usul usul
……………
Kurmuştu Haçlı
müşterek pusu
Dağmadağın oldu Haçlı
ordusu
Varna'da vurulan mühür..
Şanlı akıncıların
atlarını suladığı
Nice yiğitlerin cirit attığı Tuna boyları
Alplerin makanı olmuş, unutulmaz nice
kutlu asırları
Şimdi, çekilse
de ruh ayrılmaz,
Asil Türk’ün
Med-cezirleri
Haçlının korkusu ve Hilal’in ümitleri.
…..
Yaşar gönüllerde Tuna
ülküsü,
dillerde
destanTuna türküsü
Zira Tuna’ dan
ıramak bize ar gelir
Anadolu Tunasız olmaz,
dar gelir
………..
Bent olunca Küffara
Kırım hanı güçlenir,
Kafkaslara uç verir
…………..
Kader hükmünü icra eder
Tarih, coğrafya bırakmaz
, dirilir
Turan’da çağrılan ALP, TUNA’dan ses verir
Birleşir ruh; ete kemiğe
bürünür
Hayal ötesi, gerçeğe
yürünür
Ergenokan denir Kızılelma
bilinir
Enfal 84, haber;. İmel
yakînolur
Nice akıl ermez ordularla
görülür
Aynel
yakîn Hakkel yakînolunur
…………
Milletin her an
özlediği
Her daim yol
gözlediği
Alplerin hayalinde
beslediği
Rüyasını sülediği
Tuna
Vatan yapmıştı mazide
Hunlar.
Karpat dağlarından
ses verir Avarlar
Tanır elbet Atilla’ya
diz çökenler
Bilir seni Türk
boyları; Kıpçak, Kumanlar..
Bilmez mi Tuna’nın
emzirdiği çocuklar..
Beş yüz yıl, at
koşturduğm yerler
Devletimin belinde ki
“altın kemer”
Atiye beşik sallayan
yarlar
Özü sineye mayalayan analar
Yansıtır; Tuna denen aynalar
Son Vatan; Yeşil
ırmak Kızılırmak, Sakarya;
Birleşir;Karadenizde kardeş olur Tuna’ya
Avrupa içlerinden
doğuya süzülüp akarda
Yad eder altın
çağları Diçle Fırat’a bakar da
..
Alp dağlarından
beslenip , .. yaslanıp geçen
Dingin zamanlarda
gökten çalsa da maviyi
Zaman zaman Morarıp
taşışa da kara bulutları
Uyar zamana;
baharda; olur çimen yeşili
Onlar için “Mavi Tuna” valstir amma
Bize hala “Tuna dalgaları “, “Ay tuna” , Kızılelma..
Avrupa’yı Turan
illerine bağlayan su
yolu
Dünyalardan,
ırmaklardan habersizlerin tek
bildiği ırmak
Hayalların kurulduğu,
düşlerin süslendiği tek varlık
…………………….
Çekilsen de bitmez ki
hülya
Aşık olmuşsan Tuna’ya
Uyuklasan gelir hep o
rüya
………
“Ebcetle 2019 tarih :
sırrı Furkan’da
İbrahim’e müjde,
örnek; İsmail de
………………..
Alplerden kopup
İstanbul’a varan, su
Viyanayı birleştiren
kol
Macar ovası’ında
bereket
Balkan dağlarında;
sel gibi çağlar
Tunanın can verdiği
nazenin bağlar
Yad ellere kalmış,
karalar bağlar
Aklına geldikçe o şanlı çağlar
Yürek burkulur, ciğer
dağlar
Burulur; Gönül, göz
yaşı döküp ağlar
Viran olur gönül; od
düşer, yanar
………….
Bad-ı Sabadan beklenen
haberi
Şarktan garba
“Vahdet”in anahtarı
Yıldırım’ın nal sesi, at kişnemesi
Osman Paşa’nın can hıraş direnişi
Gün olur yine seni
sarar, yar
Hatırda tutup,
isimlerde yaşatır.
Can canandan
sökülmeyip, parlatır
Gün olur rüzgarında
eser savrulur
Gün olur yanar,
dağlarında kavrulur
Ahuzarına dostu üzer, düşman sevinir
Uzak mı ki
Alperenler;
gönlünce avlanır
Güreş tutan yiğitler
Gülbabalar, Nice
pirler
Sarı saltuklar, yüce
erler
Elbet gerçek; sırrı, Furkan
Söker elbet şafak, ağarır; tan
Kalkar; abdesli,
evlad-ı fatihan
Divane, can gözüyle
görmez de cananına görünür
Hala, çiçek
kokularını alır alır, avunur
Kutlu haber ulaşınca;
ruhu şad olur
………….
Alperenlerin zikri
Düşünenlerin fikri
Yiğitlerimizin sırrı
Yaradanına şükrü
..
İsimlerde yaşatılır, hatırası
Kavuşmanın hasreti
Simalarda okunur,izi
Tuna boylarına özlemi
…………
Deseler de ..
"Dağ, taş yamaç, bayır ve köy - kent,
ne kadar Türkçe yer adı varsa değiştirilecek
ve
Osmanlıların kalıntıları
temizlenecektir."
(İvan Ganev, Bulgar Dışişleri Bakan Yardımcısı, 21 Ekim 1985)
Zira Yahya Kemal,
özünü, maziyi, atiyi remzedip der:
"Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna'dır, dağ varsa Balkan'dır.”
Türklük Avrupa'ya doğru cezir ve medd'i biten bir deniz gibi
O dağ¬lardan çekilmiş, lâkin tuzunu
bırakmış.
Bütün o toprak Türklük kokuyor.
Bu tuz, Bulgar vatanının toprağında
mı kalmamış?
Kanında mı?
Meşrebinde mi?
Yaşayışında mı?
Giyinişinde mi?
Duyup düşüşünde mi,
oturup kalkışında mı?
Lisanında mı?
Lisanın sarf ve nahvinde mi kalmamış?
Daha nerelerinde, Yarabbi.
O toprakta gezdiğim müddetçe hep
bunu hissettim..."
(Yahya Kemal Beyatlı, 1921)
Silinir mi?
Tüm milletlerin köklerine/ruhlarına/s
yaşantısına işleyen
Rumeli'deki beşyüzyılı aşkın Türk kültür
varlığı .
Silinir mi?
Maşeri hafızadan;
Ruhlara nakşedilen yer adları.
Her türlü politik/siyasi zora rağmen
Kültür,
Tarih kodları..
…………………
Şimdi millet;
sıkıntıda zorda
Yolcu,vaz geçmez..
Her daim yolda
Ham hayal deyip de
geçme
Çıka gelir yine “ince
donanma”
Kardeş olur,
Aras’a Arda
Kavuşur Fırat’a Tuna
Karadeniz şenlenir
akdeniz şad olur
Millet yine
ummanlara yol bulur
Serhat boylarında her
an var olur..
………….
Uykudan uyanış
Hakikate varış
İnsanca yarış
…………
“Bozgun” da
en büyük kıyım, zulüm
“Belene” de
anıtlaşan; ölüm..
Ahmet Cebeci’ye sorun..
Olu mu hiç, unutmak
Zira o , “Ateşten gömlek”..
……
Gelir
elbet;”Bozgun”un sonu
Kızanlar; gözler
yolu
Öz; aynı öz, ecdatın
soyu
Aliş’in tükenir mi umudu
Milletin, duası,
niyazı
Kılınır elbet zafer
namazı
…………..
Boy boy balaları
Seni özler Tuna
boyları
Kulaçlarına sarılan
serin suları
Şen kahkahalarınla
çınlayan mavi gökleri
Dönünce çarkı,
feleğin bahri
Bir başka olur Tuna
nehri
Zira bir isim değil bakadır, anlamı
Gör; sadeti, yaşa
devranı
……………
Mahsun mahsun
bakarsın
Sakin sakin akarsın
Milletin Ruhuna
nakşedilen
Azap dolu rüya ,
güzel hülyasın
Kollarına yaslanan
Bosnasın
………..
Kosova da Süleyman
Dirna da sokullu,
Sinansın
Vel hasıl milletin
AŞKısın
…………..
Yıldızlara yansır o
mahsun sesi
Bebek ağlaması
kulağımızda çağıltısı
Acılar, umutlar
hangisi, kaçı
Dünyamın incisi,
aynası tacı
Umut,zafer bozgun;
deryası
Unutmadım alnına asılan, haçı
Boş kalır, boş
kalır sensiz Hilalin içi
:::::::::::::::::::::::::::
Değil gidiş; ebediyen
terk etmek
Sabahın olacağını
bilip, perde çekmek
Yeniden dermek için
yine gelinecek
İzler bırakmak
Hatıralarla çıkmak
Bedbah gecelerde
yıldızlar sönük
Güneşler sırtını bize dönük
Kazınır mı?
Alın yazımız
Silinir mi?
Ortak mazimiz
…………………
Allah, ulaştırsın bahtiyarlıklara
Layık olsun her an heriyiliklere
Parlasın, ulaşsın tüm güzelliklere
Tuna gibi çağlayıp ersin deryalara
Ummanlara ulaşsın, gürleyip aksın
Ne sıkıntı versin ne de sıkıntı çeksin
Allah’a iyi kul,
Peygambere yar olsun
///////////////////////////////
İnşallah müjdedir:
Topla çıkar 2019 eder..
-
Saffet,
101: müjde “Halim çocuk “; 2019
: “Biz
de ona, Halim (iyi huylu) bir oğul müjdesi verdik.”
- (Fatiha
Suresi, 5-6)
Ve ŞEHİD: Mustafa BEDİRHAN
Cennet’e uçar, daim seyr-i sefa
Seçilmiş ezelden adı
MUSTAFA..
Zalim isteğin ne,
derdin nedir
Karşılarlar elbet Şehidi’ BEDİR ..
Anası Nur idi gitti iki Can
Ağladı kainat, ağladı ciHAN...!
Bebek idin; devleşip
ülkeyi sardın
Bayraklaşıp
gittin masum Bedirhan
Herkese nasip olmaz bu şeref şan
Sabır, sekinat,
metanet; baba SERkan
Set oldun Vatan’a, kanın çağlar
Ağlıyor secde serdiğim dağlar
İki dünyası karanlık tuzak kuranların
Sana
mükafat, onlara kara iki cihan
Ahimesud/Alsancak
1Austos 2018
Ana Nurcan
Ağladı insan
Ağladı cihan
MUSTAFA'M A YORUM YAZMAK İSTEDİM,
ŞEHİTLER MEKÂNIDIR,
GİREMEZSİN, YAZAMAZSIN DEDİLER
ORDA İDİ, ÜÇLER, KIRKLAR YEDİLER...
CENNET'TEN ALÂ BİR BİR MAKAM GÖRDÜM,
İLETİRİZ, MERAK ETME, "MÜSTARİH OL"
DEDDİLER.
ZİYARETÇİ :
mustafa sınacı https://sairinyeri.blogspot.com/.../mustafamdan-ayrldm...
ŞEHİT , AYBÜKE
Bir ŞEHİT, bir ŞEHİT’i taşıyor..
ŞEHİT, ŞEHADETle yaşıyor..
Dinsin bu acılar, tümden bitsin
Rabbim Şehadetinizi kabul etsin
Ay doğmuş milletin kalbine,
yaşıyor
Al yazma değil sanki Bayrak taşıyor
Sevgisi yüreklere sinip
ebedileşti
Hilal olup vatan semalarına yerleşti
10/11 Haziran 2017
Ahimesut/Alsancak
Zalime zulüm bile
ebedi olmaz.
Kendini ebedi sanır,
sonunu bilmez
7 Aralık- Pazar 2014 – Ahimesud
…………….
BİZ
KAHROLSUN ZALİMLER DİYEREK BAĞIRIRKEN DÜNYA ALİMLER BİRLİĞİ BAŞKANI YUSUF EL
KARADAVİ HAKKINDA KIRMIZI BÜLTEN YAYIMLADILAR...
Uluslararası Polis Teşkilatı (INTERPOL), Mısır'ın yakalama istemi üzerine,
Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi hakkında kırmızı
bülten yayımladı.
Lyon merkezli teşkilatın resmi internet sitesinde yayımlanan kararda, Mısır ve
Katar vatandaşı olan Yusuf el-Karadavi için, "kasıtlı olarak suç
işlenmesine teşvik ve yardım, mahkumların kaçmasına yardım, kundaklama,
vandalizm ve soygun" suçlarından kırmızı bülten çıkarıldığı belirtildi.
Kararda, 88 yaşındaki Karadavi'nin üç fotoğrafına da yer verildi.
Katar'da ikamet ettiği bilinen Karadavi, Mısır'da seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı
olan Muhammed Mursi'nin askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılmasına karşı
çıkmış ve darbeci General Abdulfettah es-Sisi'yi sert dille eleştirmişti.
Mısır yargısının, Karadavi hakkındaki suçlamaları gerekçe göstererek, Aralık
2013'te Karadavi hakkında kırmızı bülten çıkarılması için INTERPOL'e başvuru
yaptığı bildirilmişti.
INTERPOL, Mısır'ın talebi üzerine, Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvan)
yöneticisi pekçok kişi hakkında da kırmızı bültenle arama kararı çıkarmıştı.
YUSUF EL KARDAVİ KİMDİR?
Yusuf el Karadavi (Arapça: يوسفالقرضاوي, d. 9 Eylül 1926), Mısırlı din bilgini
ve Dünya Müslüman Alimler Birliği başkanı.
Mısır'ın
El-Garbiyye ilindeki Siff Turab şehrinde doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti.
Kur'an'ı ezberlemiş ve El-Ezher'in lise kısmını ikincilikle bitirdi. Daha sonra
El-Ezher Üniversitesi Usul-u Din Fakültesine giren Karadavi, bölümünü
birincilikle bitirmiştir.
1958 yılında Yüksek Arap Dili Araştırmaları Enstitüsü'nden dil ve edebiyat
konusunda lisans almıştır. Usul-u Din Fakültesi, Kuran ve Sünnet İlimleri
bölümünde master yapan Karadavi, doktorasını da 1973 yılında aynı fakültede
tamamlamıştır. Karadavi'nin doktora konusu 'Zekât ve zekâtın toplumsal
sorunların çözümündeki yeri' başlıklı tezidir.
Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den
Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu
Dünyanın ilk 100 entellektüeli listelerinde, 2005 yılında 56., 2008 yılında 3.
sırada yer almıştır
GELİN,
GİTTİ!..
Ezelden kalbine nakşettiği; La ilahe illalah’ı
Ebedi “kelimetullah”ı
Gözüne, gönlüne yerleştirmişti
Bir bir..
İlmiklere döküp, zahire haykırsın diye
Hediye diye getirmişti
Lailahe illah’ı“La ilahe illallah” diye başka
ilahları ret edip
Eline verilen imkanları, dünyaları terk edip
Ramazan’da Ramazan’la Hak’ka gelin gitti.
Ramazan, Ramazan’da esas sevgiliye gelin etti.
Fizik kuralları, fizik ötesi onun için; gerçekti
Gerçekti bir olan, sevgili O’ydu var, olan
İffeti için dik duran zalimlere
Hak emri için direnen, cahillere
“Allah’dan başka ilah yok” diyen gelin gitti.
İlmi çübbelerine dolayanlara inat!
Dünya’yı elinin tersiyle itti
Ve zaman gelip; “gel edilince”
Eskişehir’den başladığı yolculuğu sona erdirip
İstanbul’dan bir Ramazan “Hak’ka gelin gitti”
Divane’yi hayran edip hayatına
Göz yaşlarına bırakıp gitti
Behlül’ü Betül’ü emanet edip,
Ne yaparlar?
Endişesinden uzak
Sorgusuz sualsiz Hak’ka gelin gitti.
9.10.2005 Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder