22 Ekim 2006 Pazar

BAYRAMA GİTTİ!..

BAYRAMA GİTTİ!...

Yıl, 2006. Ekim, öyle sonrası...
Harikalar Diyarı’nda: çimenler, kuşlar hoş,
Yeşilden altın sarısına dönen yaprakları ile
Çeşit çeşit ağaçlar; ediyor, insanı bir hoş
Kumrular; onları çıkıyor, yüzleri iniyor, havuzlara,
Denizi andıran suya inen bulutlar..
Seyrine doyum olmayan manzara ediyor, sarhoş
Çevre sakin, sular duru, tabiat latif
Güneş hafif eğilmiş, güllere gülümsüyor onlar bir hoş..
Kuytulara tek - tük de olsa sevgililler oturrmuş, zaten sarhoş..
Sanki diyorsunuz, cennetten köşe
Hissidiyorsunuz Ramazan’ı idrak etmiş kaniat, hazır Bayram’a
Zira o ulvi hava sinmiş, kendisi bir hoş.
Bu güzelliğe inat, “Masal Adası”..
Ünlü hikaye kahramanları yalnız ve boş.
..
Fakat, o ne?
Arkada iki yavru..
Birinin yaşı altı, birisi sanki sekiz
Koçlar; öyle yakınlarki belki de ikiz..
Bir adam;
Kendine gelse dağ gibi ama, omuzlar düşmüş.
Uzun kollar, bellli yorgun, salıverilmiş yana..
Kadın, makinalı gibi sayıyor çeneden ona.
Kulak kabartmadık ama..
Saydıklarını duyurdu resmen bize.
Zaten der gibiydi :
“Gerçi malum, durum, bize..
Halimizi, arzdiyorum yine de size..”
Belli ki, oyalansın diye çocuklar..
Çarşı-pazarı değil, Harikalar Diyarı’nı seçmişler!..
Kadın:
“Bana ne aldın şimdiye kadar.
Bir bayramlık mı?
Hani göster neremde, nen var..
Bana almadın ki, sırada çocuklar var..”
Belli ki zamanında çok yürekler hoplatmış.
Boy bos, vucut ölçülerine bakarak tercih yapılmış..
Ancak, iki çocuk verip,
Yük ağırlaşınca, omuzlar düşmüş..
Aşk, o görkemli endamdan sıyrılıp cüzdana (s)inmiş..

..
“Biz istemiyoruz, bayramlık ve dırdır” dercesine
Arkada, yavrucaklar; bir birlerine sokulmuş.
Ne anaya yakın.
Ne de, babaya
Gitmiyorlar arkalarından,
Sanki sürükleniyorlar,
Kafalar:
Kendi üzerlerinden yapılan aile kavgasında
Benizler solmuş, gönüller kırık, ama onlar “park”a yakın..
...
Kadın saydıkça sayıyor..
Adam; sanki dalları yana inse de yürüyen çınar..
Taştan ses geliyor, adamdan nefes çıkmıyor.
Kadın, yıllarca diyemediklerini saymaktan bıkmıyor.
Gelip geçtiler yanımızdan..
Böylece ilerlediler, kenarımızdan
...
Park bitmiş..
Büyü gitmiş, sırlar faş edilmişti birer birer..
Artık çıkmakta idiler koca caddeye
Nede olsa,bağlı oldukları sözde cemiyete..
Adam, şöyle bir irkilir oldu.
El kol işaretinden “Yeter artık. Kodumu oturturum” diyordu.
Kadın daha bir bağırıyordu avazı çıktığı kadar:
“Erkeklik o değil!.
Erkeklik, çocuklarına bayramlık almak. İşte.. O kadar..”
Kükreyen devin gerilediği an olur ya?..
İşte öyle.
Adam, son atımlık barutu tüketti zahir...
Hızla fırladı, açarak adımları metrelerce ileri..
Dememişler miydi atalar:
Kavgadan kaçmanın onda dokuzu erkeklik..
O halde,ne duruyorsun? İleri!..
....
Ama o ne?..
Aile bağı!..
Kadın haydi “neyse” de
Boynu bükük, sesizce seyreden
Geride iki yavru, ipleri...
35’lik adam; çaresiz , önde..
Omuzlarına bile çıkmaz, yapışmak için ne fink atmış kimbilir?
Ama şimdi?..Kadın, daha bir muzafer ama yine de arkada.
Çocuklar ondan da geride..
Girdiler Fatih’in yan sokaklarına..
Karşılarına gelmesi muhtemel tanıdıklar!..
Gülücükler içinde söyleyecekler;
“Bayramınız mübarek olsun..”
Onlarda diyecek elbet “sizinde bayramınız mübarek olsun”
Boynu bükük çocuklar, algılarlar mı dersiniz?
Bayram cepte, cüzdanda..hatta kartta
Cüzdan iyi ise; olacak bayram elbet mübarek..
Ve bir aile, kopmadı ise..
Bayrama, korumasız, dayanaksız, çaresiz..
Belki de baba,İşsiz.. Ana, aşsız..
Hani, el içinde..
Çocuklar; bayramcalıksız, boynu bükükçe gitti..
İnşallah ipler; kopmaz, ama bir gençlik!
Malesef böyle yitti.
Yiten gençlik mi, zannettinz?
Kalan sağlam köke rağmen..
Yarınlarımız, güvenimiz bitti..
Binlerce aile bayrama böyle gitti..
....
Tuzu kurular mı?
Onlar zaten bayrama değil, tatile gitti.
Hali yerinde olanlar; birkaç kuruş saçıp,çevreye havalar attı.
Camileri dolduran çokluk, bilmezler oraya “neye, niçin gitti?”
Keyfiyet değil, zaten mevsimlik kemmiyetti
Haksızlıklar, zulümler, sefalet milletin canına yetti..
Memlekette akan kanı durdurmak için;
Canilerin, eşkiyanın hamisini, koordinatör etti.
Hayır verecek kimileri, de
Cebini değil, devlet hazinesindren vermeyi tercih etti
Zengin sofralarında, gariban Müslüman mı?
Baş konuk,kafirler.. Papazlar , hamamlar “iftar”etti!
Devlet ciddiyetini göstermek için;
Başbakan uyurken; ilim, ifran, fen tatile,
Düğümü çözmeye, gariban “balyoz”u yetti..
....
Ramazan:
Cami önlerinde; resmisi, gayri resmisi, illegali, zorbası:
Dilencilik yarışında sağlanan karlar, alınan madalyalarla..
Belediyeler; ancak çadır sirklerinde varlıklarını ispatla
Her türlü pisliğin aktığı kanallarda; mevsimlik gösterilerle
Hırsız başkan; sırrı faş olunca şerefini, ancak kurtardı:
İkindi namazı çıkışında, “cami avlusunda” kahpece saldırıp, kaçarak
Yeni “huzur”dan çıkan cemaat; olayın keyfini sürüp, zalimden yana susarak..
Yaşlı teyze, ihtiyar amaca...Ağbi, damat, hala, gelin ve torun.
Ellerde kapağı açılmamış, süslü kılıflarda askıdaki, Kur’anlar!
Koşturup mezar başlarına dirilere hitap eden Rab’lerine inat
Açıp; Yasin Suresi’nden haykırırcasına, Allah kemından şöyle seslendiler ölülülerine!
“...Uzun ömürlü yaptıklarımızın hikkatini tersine çevirmişizdir. (Gençken ihtiyarlamış.Güçlü iken zayıflamış.Dimdik iken beli bükülmüş)..Akletmezler mi? ...Biz Muhammed’e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur’andır. ... Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen sözde inkarcıların aleyhine çıksın. ...Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezlermi? Onlara sahip olmaktadırlar. ... Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleride etini yedikleride vardır. ...Onlarda nice faydalar vardır,içecekler vardır. Şükretmezler mi? Allah’ı bırakıp da kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler. . ..Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler”
Evet, kendilerine değil, seslendiler ses vermez ölülere..
Kim bilir, belki diridirler diye..
Toplum; kendini saran, iki dünyasını kurtaran dini, çok gerilere itti.
Şatafatlı, madetler! Gün geçtikçe daha bir dolsa da
Din-diyanet, önce camilerde ki kürsülerden...
Ve bir toplum; böylece, resmen ilan edilen Bayram’a gitti..


Necati Çavdar
22 Ekim 2006-Aşiyan -Ankara


.............

KEMMİYET : Miktar, sayı, nice oluş. Az veya çok oluş.
KEYFİYYET :
1.Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti.
2.Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)

11 Ekim 2006 Çarşamba

İBLİKÇİYE VEDA - l


Veda artık her şeye...
Posted by Picasa


İPLİKÇİ”YE VEDA!...

Kendi narin, salınımı iyi, endamı hoş
Çok gezmiş, dili: tatlı, hem iki dilli
Yelpazesi geniş, bakışları loş
Fantezi bu ya..Bir ahuya kurban gittik..

Dış dünyalara açamadım, birinci ay
Yeni alanlara göçüremedim, ikinci ay
Şeyh uçmuyor,uçuramadım!..Üçüncü ay
Kabiliyet yok, boş hülyaya kurban gittik

Adamlar mı zalim, biz mi çok salak
İşleri: “Getirin pulları, biz savurak”
İktisat değil istenen harman savurmak..
Bir gözleri sürmeliye kurban gittik

Eh değirmeden dize dizi, dile dili
Olur mu, iyice muhabbetin tadı?
Sebepsiz olmaz vardır hikmeti.
Bir hali hoş dilbere, kurban gittik

İblik, sardım makaraya almıyor
Delik küçük, tuğra büyük sarmıyor
İşçi ekmek derdinde ne olduğunu, bilmiyor
Bir ahu için hem deRecep’te kurban gittik

Herkes kendine yakışanı yapar
Kimi Allah’a kimi kendine tapar
Oruç ağız kapı dışarı apar topar
Tam “kandil”de bir “zalim”e kurban gittik..


ll
Fikir koydum, boş kafalar almadı
Toprak; çorak, taşıma su ile doymadı
Söylenenler işine gelmeyince duymadı
Boyumuz “iplikçi” ölçülere uymadı

Yün eğirdim, iplik çektim olmuyor
Çarklar, uyumsuzsa dönmüyor
Alışkanlık..Çıkarına tezgah kuruyor
Taşıma suyla netsen, doymuyor

İş erbabı; halı dokur, zalim; ne çorap örer..
Sendika ağası, boşluktan; “düzen” kurar.
Pisliğini görmez başkalarına “bok” atar
Olmazsan ortak, bir kalemde siler de atar


Boş değil elbet bilenler, tecrübe ile söylüyor:
“Özünde soyluluk yoksa, tacda giyse soysuzdur”
Niyet bozuk ise senin çaban sonuç vermiyor
Belki kader, ne yapsan yap, olmayınca olmuyor

lll

Diyor işin erbabı Muallim Sacid:
“.... Malatyalı mı?
Yok canım.. İşte ölçü sana..
Yazamaz.. Muhakeme gücü yoktur.
Ammaaa.. Söylenini iyi ezber eder..
Ölçü bu..Kafakağıdı yassa da
Olsa olsa yabandan gelen, ...dir..”


Boyuna bakıp, bir “adam” sandık
Düşüklüğün oranını kestiremedik
Hal ordada..Bel kalın, yürüyüş çarpık
Sade o olsa, kafa kel, fizik bozuk

Mühim olan görüntü.. Fikir neki?..
İLO’larda silolarda fayda etmez
Geçer akçe, “yabancı”, yerli ne ki
Amelikana satmadık mı.İhlas’ı,

Aslında yücelmedir “engin”lik
Resmileşmiş, doğuştan ” alçaklık”
Özünde varsa, gayet basit alçalmak
Kolay mı? Enginlere erişip, büyümek!


****
İsrail, Lübnanı döverde döver.
ABD, zulümde ondan da beter
Hiç değilse onlarınki açık düşmanlık
“Müslüman” maskelisi ondan da beter


İsrrail yuvalar yıkıyor, öldürüp bitiriyor
Dünya siyonissleri kurşun getiriyor
Müslüman, Müslüman’a kan içiriyor
Kapalı zalim açık düşmandan beter..

Yusuf, Kenan diyarında gezer
Zalim kudurur, Kenandakileri ezer
Divane, acı çok hangisini yazar
İçimizdeki zalim siyondan beter..

1.8.2006-Ankara- Aşiyan

İPLİKÇİYE VEDA ll

Posted by Picasa

İPLİKÇİYE VEDA lll

 Posted by Picasa

Kişi ara









Kişi Arama Servisi






9 Ekim 2006 Pazartesi

İstanbul'a şiiir yazmak mı?



Posted by Picasa



İstanbul'a şiiir yazmak mı?
Güldürmeyin adamı...

Ekim -1999

1 Ekim 2006 Pazar

 Posted by Picasa

CENİN'İN ŞANLI ŞEHİTLERİNE



Posted by Picasa
CENİN’NİN ŞANLI ŞEHİTLERİNE

Getir, getir, getir öpem; incitmeden o pak alnı
Getir, getir, getir; zulme her an kustuğun ahı

Öpem, öpem, öpem; şehitlerin ayağını, yüzünü
Anladı, anladı, anladı; cihan şehitlerin son sözünü

Akıtam, akıtam, akıtam ben; kendi kanımıİlahi!..
Al, al, al; o mübarek belde için canımı

Beni, beni, beni ta ciğerden mazlum çığlığı vurdu
Dünya, dünya, dünya; senin için kıyama durdu

Kolay, kolay, kolay değil; Firavunlarla senin savaşın
Durdurur, durdurur, durduruyor; tankları attığın taşın

Boğacak, boğacak, boğacak; çektiğin acı, akıttığın göz yaşı
Ok, ok, ok olup ciğerinden vuruyor; Filistinli’nin dik başı

Seni, seni, seni kahpe tuzaklar, kör kurşunlar vurdu
Kurtarır, kurtarır, kurtarır ancak masum kanın yurdu

Yakın, yakın, yatkındır can verdiğin vatanın; kurtuluşu
Utandırır, utandırır, utandırır; mazlumun, vakur duruşu

Tükürün, tükürün, tükürün! Adına, yapılan adi pazarlıklara
Kanmayın, kanmayın, kanmayın!.. Kurulan, kirli tuzaklara

Yurdun ve özgürlüklerin bedeli; kanındır, kanın, kanın..
Beklediği son umutları; insanların,insanların, insanların

Unutulsun, unutulsun unutulsun mu Mirac-ı Nebi?..
Yok mu?.. Yok mu?.. Yok mu, biri deryalar aşan Musa gibi?..

Gelmez, gelmez, gelmez mi?.. Adaletle kucaklayan, Ömer!
Sarmaz sarmaz sarmaz mı yaralar, Selahattin gibi bir er ?..

İlahi ilahi ey ilahi !.. Ulaşmaz mı, arşa mazlumun ahı?..
Sen, sen, sen!.. İmdat edersen; dayanmaz dünya şahı

Toprak, toprak, toprak; sevenleri olmazsa olur mu, vatan?..
Silinmez, silinmez, silinmez nakşındır; yoluna, can verip yatan

Bedelidir, bedelidir, bedelidir; şehitler, hürriyetin
"Şehiden, şehiden şehiden" haykırışıdır; işareti istiklalin

Yakın, yakın, yakındır beklenen muştusu; kurtuluşun
Zalim, zalim, zalim; boynunda utanç yaftası, son çırpınışın..

Nisan 2002-Ankara / Necati Çavdar


 

Gelin Gitti-resim

Posted by PicasaGELİN GİTTİ!..
Ezelden kalbine nakşettiği La ilahe illalah’ı
Ebedi “kelimetullah”ı
Gözüne, gönlüne yerleştirmişti
Bir bir..
İlmiklere döküp, zahire haykırsın diye
Hediye diye getirmişti
Lailahe illah’ı“La ilahe illallah” diye başka ilahları ret edip
Eline verilen imkanları, dünyaları terk edip
Ramazan’da Ramazan’la Hak’ka gelin gitti.
Ramazan, Ramazan’da esas sevgiliye gelin etti.
Fizik kuralları, fizik ötesi onun için; gerçekti
Gerçekti bir olan, sevgili O’ydu var, olan
İffeti için dik duran zalimlere
Hak emri için direnen, cahillere
“Allah’dan başka ilah yok” diyen gelin gitti.
İlmi çübbelerine dolayanlara inat!
Dünya’yı elinin tersiyle itti
Ve zaman gelip; “gel edilince”
Eskişehir’den başladığı yolculuğu sona erdirip
İstanbul’dan bir Ramazan “Hak’ka gelin gitti”
Divane’yi hayran edip hayatına
Göz yaşlarına bırakıp gitti
Behlül’ü Betül’ü emanet edip,
Ne yaparlar?
Endişesinden uzak
Sorgusuz sualsiz Hak’ka gelin gitti.
9.10.2005 Cumartesi

BİR KONAKTAN BİR KONAĞA



Posted by Picasa Bir Konaktan Bir Konağa

Bir konaktan bir konağa
Doğdu bilmem hangi konağa
......
Tanımazdık kendini
Selami, çağırdı..
Akınlarda akan öncülerin
Son kalesi, fikir menbağı,
Kuşatılmışlığına, prangalarına eş;
Dirilmesinden korkulan
Umudu mazlumların "Anadolu"'da buluştuk...
Selamette olsun diye;
Ümidimiz... "gençlik" ...
Örtülü mizaçlara inat, gerçekliği ile yer aldı iki "N"
Mesaj henüz ulaşmadan insanlara
Mutfakta sıcağı sıcağına
"Tuhafiye"ile düşünüp, "tuhafiye" de gülüştük.
Söylemde değil eylemde birleşip
Hal dili ile bilişip, gönül dili ile söyleştik.
Ötelerin berisinde;
"Bizim" ama "bizde" olmayan, hakiki dostu bulunmayan,
Senin gibi konuşan fakat seni anlamayanların
Sevdanı paylaşmayanların,
Gözlerinle, gönlünle anlaşamadığın
Hesabından emin olmadığın,
İhanetlerin devleştiği,
Özlemlerini, hülyalarını yırtanların mekanı,
Şarkılarını bilmeyen lalların diyarı,
Öz vatanında..
Gurbette..
Buluşup, milletin dertleri ile halleştik
O çizdi..
Biz yazdık...
Bilmem kelime yeter mi anlatmaya?
Kırılırdı belki ama bükülmeyen yiğit adam,
Güzel insandı, Necdet Konak
Düşündü, yazdı, çizdi konaktan konağa
Kar etmez ilaç gelse de Çin'den maçindan
"Gel" oldu mu kim engeller gitmeyi asıl vatana
.............
Duyduk ki;
Hak'ka yürümüş
Koşup manen "hellelleşelim" dedik.
Belki iki damla yaş ...
Kaldırdı dualı eller
Söyledi dualı diller
Alıp omuzlara saatlik saltanat arabasını
Yerleştirdik tekbirlerle, tehlillerle asil toprağa



Söyledi, "Bodur!" Ziya:
"Sarsın toprak....
Bu toprak;
Vatan toprağı,
Çeçen toprağı,
Bosna toprağı
Şehitler toprağı
O Anadolu toprağı..
Zira, toprak tanır onu.."
Tanırdı toprak onu...
........
Diyor ki; Ankara'nın akıncı beyi :
"Kuruluşta yedi kişiydik.
Biri de Necdet(!)"
Değişmez gerçek oldu, gitti Konak
Tevekkeli "Şehzade otağı"ndan su içmiş...
Kendi burada gönlü Kafkas dağlarında,
Tuna boylarında, Bosna 'da,Yemen'de, Basra'da
Cebelitarık beri, daha ötelerde
Akınlara uçmak için..
Kırılmış mızraklar, paslanmış palalar
Ellerinden alınmış atları süvarilerin..
Yeniden, yeni ufuklara yelken açmak için..
Kıtalara, çağlar ötesine mesaj taşıma ülküsü
Dönüşünce, kurtarılacaklara teslime
Söylenmeye başlayınca zillet türküsü
Batıyı, tüm kainatı kurtarmak ülküsü
Yandaşlarca terk edilip
Zalimin insafına bırakılınca ecdat yadigarları
Boğazlanıyorken tüm varlık sebepleri..
Sabır... Tespih tespih yer insanı
Ne bilirler halini bilmezlerse lisanını
Çapsızlar caka satıp debelenirken kendi çöplüğünde
Düşünce, üç yüz bin kilometre kat eder saniyede
Tarar alemi kırk kez
Konaklar, ziyaret eder .. Konaklar açar, konaklar..
Milletin derdi kanser eder
Dertleri ile dertlendin de Çeçenya'da,Bosna' da, Filistin'de
Tarar alemi düşünce kırk göz misali
Saplanır yüreklere..
Döner insan derdi.
Döner..
Dert! Olur. Ok gibi çiğer deler
Ne miğde kalır, ne kol, ne kanat
Düşünmek yazmak çizmek zor zenaat
Bura tuhaf, ora gerçek
Gitti yerine.. Nizamı alem akıncısı Konak
.......
Gönül dostu bilinir. Başkan Bülent.
Eh.. "değişip, gelişse de" kırıntısı bulunur elbet
Yaptığın en hayırlı işti
Konak'a ilgin, kırdığın gönülleri tamire eşti.
...........
Necdet; ülkü, okul, ustu
Gitti Konak, sağ çizgi sustu
Sır bitti faş oldu gerçek
Düşünce sustu, çizgi sustu, mizah öksüz
Aksu, diyor ki;
Seni yolcu eden şu arkadaşların
"Davanı sürdürülecek"!
Ümit kesilmez, elbet
Bu konağa;
Bırakılan bayrağı taşımak için
Doğarken, hasetten boğmaz isek Necdetler gelecek...

20.07.2004 Ankara
Necati çavdar


Necdet Konak 19 Temmuz 2004 günü sabah saatlerinde Hakk’ın rahmetine kavuştu.


23 Aralık 1957’de Amasya’nın Taşova ilçesinde doğan Konak, küçük yaşlarda karikatür çizmeye başlamıştı. İlk ve ortaöğreniminin ardından Ankara Ticaret ve Turizm Yüksekokulu’ndan mezun olan Konak, sırasıyla Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nda görev almıştı. Son 6 aydır da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlık Müşaviri olarak görev yapıyordu.
Konak, son 10 yıl Bosna Hersek ile ilgili yaptığı faaliyetlerle de dikkat çekti. Yardım çalışmaları, kültürel etkinlikler, karikatür çalışmalarıyla Bosnalı Müslümanların haklı davalarına uluslararası düzeyde destek verdi. Bosna konusunda gerçekleştirilen konferans, panel ve seminerlerde hem katılımcı hem de organizatör olarak yer aldı.
Bosna Hersek’in efsane lideri Aliya İzzetbegoviç’in hayatını anlatan ve yayınlandığında tüm dünyanın dikkatlerini çeken Aliya belgeselinin metin yazarlığını yaptı. Aliya İzzetbegoviç ve Cahar Dudayev çizgi romanlarını çizdi.
Kasım 2003’te Aliya İzzetbegoviç’in cenazesine katıldıktan bir hafta sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırılarak tedaviye başlandı.
Konak, meslek hayatı boyunca pek çok kurum ve kuruluştan da çeşitli ödüller aldı.
1990 yılında Türkiye Yazarlar Birliği yılın karikatüristi ödülü.
Milliyet Gazetesi Yılın karikatürü ödülü
17 Haziran 1989’da Polatlı Onur belgesi.
Bazı dergilerin kuruluşunu gerçekleştiren Konak, pek çok dergi ve gazete de karikatür çizdi. Dinazor, Anadolu Gençlik Dergisi, Yörünge, Genç İstikbal, Mavikuş ve Filit bu yayınlardan bazıları.
Zaman Gazetesi’nin kuruluş yıllarında karikatürleri yayınlanan Necdet Konak, uzun zamandan beri de Milli Gazete’nin birinci sayfasında ülke ve dünya gündemini kendi penceresinden değerlendiren karikatürleri çiziyordu. (
http://www.tyb.org.tr)

Susuz köy-Ankara Posted by Picasa
Durali Alıçmahallesi
Ankara, mahalleyi mahalle mezarlığı yutmuş..
Belkide tam tersi..
Eylül-2006 Posted by Picasa
Asma köprü.. Sincan'daki bu 40 yıllık asma köprü, şimdi tarih oldu.
Harikalar Diyarı karşısı, Sincan Evcil Hayvanlar Parkı yanındaki bu köprünün yerine Sincan Belediyesi yeni, beton köprü yaptı..
2006 kışı Posted by Picasa
Datça'da bir gül Posted by Picasa
Dikmen'de komşularımız Posted by Picasa

ŞAİRİN YERİNDEN KESİTLER-

Şair'in uzun yıllar yaşadığı yerden görüntüler
" Dikmen -İlker" imzalı bir çok şiir buralarda yazıldı. Posted by Picasa
 Posted by Picasa
 Posted by Picasa
 Posted by Picasa

Şairin özel köşkü

 Posted by Picasa

 Posted by Picasa

memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...