Git gör memlekete neyleymiş,
Çorumlu Çorum’u ihya eylemiş,
Eylemiş ki ne hoş eylemiş
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu
Hep sevgi dolu, yardımsever Çorumlu
Efendi, onurlu, eserlerinden gururlu
Çok çalışkan, üretkendir Çorumlu.
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu
Hepimiz Çorum’dan kalkıp geldik
Ankara’ya yerleşip yurt bildik
Alınteri döküp, çok emek verdik
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu
Ankara’dan vekilin yok neden olmasın,
Görenin yok, bakanın yok niçin olmasın
Cumhura vekil oldun, asıl baş niye olmasın.?
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu
Birleşirsen büyüyeceksin Çorumlu
Az hareket koşacaksın Çorumlu
Ha gayret başaracaksın Çorumlu
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu
Eylül l997
ANKARA
ÇAVDAR'IN Obası: lV NECATİ ÇAVDAR'IN Çığlık, 28 ŞUBAT TÜRKÜSÜ, GÜNEŞİ GETİRİRİM, UYAN, MORSALKIM, HÜSEYİNNNAME, GÖR, VANNAME HALNAME, SONSUZLUK YOLCUSU, TÜMÜLÜS,KORANA İSMİ İLE KİTAPLAŞTIRDIKLARI İLE BU KİTAPLARDA YER almayan DİĞER ŞİİRLERİ .. Veya ŞİİRLERLE bir hayat, toplumsal OLAYLARA, değişimlere şiirle tanıklık ..
4 Eylül 2006 Pazartesi
DİYEMEDİM
Gezdim dağı taşı, geçirdim yazı kışı
Akıttım teri yaşı, döktüm saçı ağarttım başı
Yıprandı vücudum, çektim çileyi yorgunum diyemedim
Nasıldır yemek lezzet ne bilmedim
Açlıktan açlığı terk ettim
Aç kaldım kimseye ;
-“Acıktım” diyemedim
Dudaklarım kurudu susuzluktan
Şerha şerha paralandı yangınlardan
Susadım susamayı kaldırdım;
-“Su” diyemedim
Kimine çok küçük, kimine fazla
Kasılır gerinir eller en ufak şeye nazla
Kendimce unvanı yok ettim;
- “Var” diyemedim
Garip sultan idim bazılarınca
Düştüm kör kuyulara ulu yazılarınca
Hakirliği dost bilip;
-“ Düştüm” diyemedim
Çalışır idim belli belirsiz bazı işlerde
Tutunmak için çabalar, dişlerim de
Olmadı, kaybettim;
-“İşsizim” diyemedim
Yardım edicilerden olmak en büyük arzum
Ağlamak namerde, dert yanmak merde olmadı tarzım
Yıkıldım yardıma muhtaç oldum;
-“ Muhtacım” diyemedim
Bezirgan olup, tezgaha mal alıp serdim
Hiçbir şey satmadım hep para verdim
Dostlara; “buyurun, gelin”;
-“Alın” diyemedim
Sorunlarım oldu aşılmaz dağlar gibi
Bildirmedim bilenler güldüler belki
Hep var idi, tükenmez cevher sanki
-“... Benim “ diyemedim.
Eser verdim;
-“ Bu benim” diyemedim
Kitap aldılar;
-“ Ederini verin” diyemedim
Gezdim çokça verdim ki bakın
Dükkanınıza bırakın da satın
-“Sonra aslını verirsiniz “ diyemedim
Suratıma bakıp; “Nereden, nereden..?
Geliyorsunuz ..! dediler cevap veremedim
-“Referansınız, dostunuz kim?” dediler
Bir o yana bir bu yana evirip çevirdiler
-“Meşrebiniz ne? “ dediler bilemedim
Kapağını kenarını kıvırdılar
Gözüme bakıp;
- ” Kim için yazıldılar ..!”
-“Dünya görüşü ne?” dediler bilemedim
İsim aradılar, hafızalarını yokladılar
-“Kim yazdı bunu? dediler
Başımı öne eğip;
-“Ben” diyemedim.
Sorular..Sorular; cevap veremedim
12.7.1997 Cumartesi
19.00
Akıttım teri yaşı, döktüm saçı ağarttım başı
Yıprandı vücudum, çektim çileyi yorgunum diyemedim
Nasıldır yemek lezzet ne bilmedim
Açlıktan açlığı terk ettim
Aç kaldım kimseye ;
-“Acıktım” diyemedim
Dudaklarım kurudu susuzluktan
Şerha şerha paralandı yangınlardan
Susadım susamayı kaldırdım;
-“Su” diyemedim
Kimine çok küçük, kimine fazla
Kasılır gerinir eller en ufak şeye nazla
Kendimce unvanı yok ettim;
- “Var” diyemedim
Garip sultan idim bazılarınca
Düştüm kör kuyulara ulu yazılarınca
Hakirliği dost bilip;
-“ Düştüm” diyemedim
Çalışır idim belli belirsiz bazı işlerde
Tutunmak için çabalar, dişlerim de
Olmadı, kaybettim;
-“İşsizim” diyemedim
Yardım edicilerden olmak en büyük arzum
Ağlamak namerde, dert yanmak merde olmadı tarzım
Yıkıldım yardıma muhtaç oldum;
-“ Muhtacım” diyemedim
Bezirgan olup, tezgaha mal alıp serdim
Hiçbir şey satmadım hep para verdim
Dostlara; “buyurun, gelin”;
-“Alın” diyemedim
Sorunlarım oldu aşılmaz dağlar gibi
Bildirmedim bilenler güldüler belki
Hep var idi, tükenmez cevher sanki
-“... Benim “ diyemedim.
Eser verdim;
-“ Bu benim” diyemedim
Kitap aldılar;
-“ Ederini verin” diyemedim
Gezdim çokça verdim ki bakın
Dükkanınıza bırakın da satın
-“Sonra aslını verirsiniz “ diyemedim
Suratıma bakıp; “Nereden, nereden..?
Geliyorsunuz ..! dediler cevap veremedim
-“Referansınız, dostunuz kim?” dediler
Bir o yana bir bu yana evirip çevirdiler
-“Meşrebiniz ne? “ dediler bilemedim
Kapağını kenarını kıvırdılar
Gözüme bakıp;
- ” Kim için yazıldılar ..!”
-“Dünya görüşü ne?” dediler bilemedim
İsim aradılar, hafızalarını yokladılar
-“Kim yazdı bunu? dediler
Başımı öne eğip;
-“Ben” diyemedim.
Sorular..Sorular; cevap veremedim
12.7.1997 Cumartesi
19.00
ENDÜLÜS’TEN ....
ENDÜLÜSTEN ....
Mercan kaseler dolu su
Yürekler soğutan
Elhamradan akan su
Dan... dan... dan... dan...
Delerken çeliği, mermeri
Duyulmaz ki engel var
Aşılmaz sesler Prene'den
Ah...Prene geçit ver
Fatih’in nal sesleri; inletirken cihanı,
Süleyman’ın krallar titreten fermanı;
Taçlı Haçları "atarken",
Ahmere götüremediler.
Tutuşsaydı aynı eller,
İki koldan koşarken devler,
Al yeleli atlar saçarken alevler
Umranlar mı, ümranlar mı,
Kesti yolları?..
Geçirmediler..
Raks sesini Mehter vuruşuna,
Hangi güç..?
Yetiremediler.
MERCAN'ın Çınarı,
Elhamra'dan granitler delen,
Gönüller serinleten suya,
Doğudaki tanı, batıda aya,
Balkan’da ki kolu,
Endülüs’teki ayağa yetiremediler
Hayali, düşe götüremediler.
Kınalı ellerin, dualı dillerin
İmdat;diyen son nefesleri
Duyulmaz ki ;
Alplerden ..
Haç, Hilal’e örmüş çelik kafesleri
Bir bülbül ötse,
Rakkase sesi duysam
Onu görürüm rüyalarımda
Yedi yüz yıllık parlak medeniyetin
Canı çekilirken beşeriyetin
Bir nahif sanata denk gelsem
Bilirim Elhamra’dan...
Hoş bir ses duysam,
Ne güzellik görsem,
Bilirim Endülüs’ten
Bir ah işitsem,
Hatırlarım Endülüs’ü
.......
Yine bir gündönümü
Yedi yüz yıl sonra
Balkanlar kustu
Endülüs’te ki... Tanıdık ahı
..........
Gemileri yakıp dönmemek için,
İddialı medeniyet için gidenler,
Medeniyet(!)e gidenler,
Gel- gitlerle frenler, Preneler...
Yedi yüz yıl sonra iddiasız gidenler,
Sığınak oldu şimdi o Preneler...
Yeni bin yılda bin medeniyet için
Çürümüş insanlığa biraz merhem için
Geliyor,
Alp erenlerin hayat veren sesi;
Gürüldüyor artık
Alplerden tertemiz kar suyu
Yeni bir;tan ağartısı ...
Necati Çavdar-5.6.2000/ Ankara /Güneş’i Getiririm
Mercan kaseler dolu su
Yürekler soğutan
Elhamradan akan su
Dan... dan... dan... dan...
Delerken çeliği, mermeri
Duyulmaz ki engel var
Aşılmaz sesler Prene'den
Ah...Prene geçit ver
Fatih’in nal sesleri; inletirken cihanı,
Süleyman’ın krallar titreten fermanı;
Taçlı Haçları "atarken",
Ahmere götüremediler.
Tutuşsaydı aynı eller,
İki koldan koşarken devler,
Al yeleli atlar saçarken alevler
Umranlar mı, ümranlar mı,
Kesti yolları?..
Geçirmediler..
Raks sesini Mehter vuruşuna,
Hangi güç..?
Yetiremediler.
MERCAN'ın Çınarı,
Elhamra'dan granitler delen,
Gönüller serinleten suya,
Doğudaki tanı, batıda aya,
Balkan’da ki kolu,
Endülüs’teki ayağa yetiremediler
Hayali, düşe götüremediler.
Kınalı ellerin, dualı dillerin
İmdat;diyen son nefesleri
Duyulmaz ki ;
Alplerden ..
Haç, Hilal’e örmüş çelik kafesleri
Bir bülbül ötse,
Rakkase sesi duysam
Onu görürüm rüyalarımda
Yedi yüz yıllık parlak medeniyetin
Canı çekilirken beşeriyetin
Bir nahif sanata denk gelsem
Bilirim Elhamra’dan...
Hoş bir ses duysam,
Ne güzellik görsem,
Bilirim Endülüs’ten
Bir ah işitsem,
Hatırlarım Endülüs’ü
.......
Yine bir gündönümü
Yedi yüz yıl sonra
Balkanlar kustu
Endülüs’te ki... Tanıdık ahı
..........
Gemileri yakıp dönmemek için,
İddialı medeniyet için gidenler,
Medeniyet(!)e gidenler,
Gel- gitlerle frenler, Preneler...
Yedi yüz yıl sonra iddiasız gidenler,
Sığınak oldu şimdi o Preneler...
Yeni bin yılda bin medeniyet için
Çürümüş insanlığa biraz merhem için
Geliyor,
Alp erenlerin hayat veren sesi;
Gürüldüyor artık
Alplerden tertemiz kar suyu
Yeni bir;tan ağartısı ...
Necati Çavdar-5.6.2000/ Ankara /Güneş’i Getiririm
FARKINDA MISIN..?
Dost bilenler korkunca gölgenden
Kaçınca bildikler telefonlardan
Cevaplar gelmeyince mektuplardan
Yine de çareydin farkında mısın?
Kendine bir dert ortağı ararken
Sen dertlilerin derdini taşırdın
Gizlerken açlığını tüm toklardan
Sen hilkatten toktun farkında mısın?
Alsınlar götürsünler yorganını
Kes at ipini, hem urganını
Aç, çıplak olunur gönül sultanı
Sen zaten çıplaktın farkında mısın?
Sırtta ki yükü hafifletmek için
Sen yüklenirdin taşınmaz dağları
Yüceltirken senden başkalarını
Huzur enginlerde farkında mısın?
Kaçınca bildikler telefonlardan
Cevaplar gelmeyince mektuplardan
Yine de çareydin farkında mısın?
Kendine bir dert ortağı ararken
Sen dertlilerin derdini taşırdın
Gizlerken açlığını tüm toklardan
Sen hilkatten toktun farkında mısın?
Alsınlar götürsünler yorganını
Kes at ipini, hem urganını
Aç, çıplak olunur gönül sultanı
Sen zaten çıplaktın farkında mısın?
Sırtta ki yükü hafifletmek için
Sen yüklenirdin taşınmaz dağları
Yüceltirken senden başkalarını
Huzur enginlerde farkında mısın?
GENÇLİK
............
Verebiliyor muyuz; ruhi gıdasını da gençliğe
Ne veriyoruz ki; mide ve şehevi ihtiyacından öteye...
7.5.1997
05.00
Verebiliyor muyuz; ruhi gıdasını da gençliğe
Ne veriyoruz ki; mide ve şehevi ihtiyacından öteye...
7.5.1997
05.00
GİBİ
Ne korkunç şeydir; olmak senden uzakta
Yalnız başıma o karanlık, ıssız gecelerde
Muhtaçken bir ışığa, sen başka yerde
Özledim çiçeğin meyveyi özlediği gibi
Bölüyor gecenin sessizliğini saatin gongu
Bazen çok uzaklardan bir tıkırtı bir gürültü
Bazen bir motor sesi, bazen bir tren düdüğü
Özledim Ağustos’ta bitkinin yağmuru özlediği gibi
Bu dert bunca meşgale, bitmez sıkıntı içinde
Benim ve dünyanın ateş içinde olması nafile
Senin hayalin, senin gülüşün gözüm önünde
Özledim dağların yeşili özlediği gibi
Bu sessiz gecelerde yazarken kalemim
Söylemez olan dilim, söylerken kelamım
Esen rüzgarlardan alır gibiyim selamın
Özledim arının çiçeği özlediği gibi
Yalnız başıma o karanlık, ıssız gecelerde
Muhtaçken bir ışığa, sen başka yerde
Özledim çiçeğin meyveyi özlediği gibi
Bölüyor gecenin sessizliğini saatin gongu
Bazen çok uzaklardan bir tıkırtı bir gürültü
Bazen bir motor sesi, bazen bir tren düdüğü
Özledim Ağustos’ta bitkinin yağmuru özlediği gibi
Bu dert bunca meşgale, bitmez sıkıntı içinde
Benim ve dünyanın ateş içinde olması nafile
Senin hayalin, senin gülüşün gözüm önünde
Özledim dağların yeşili özlediği gibi
Bu sessiz gecelerde yazarken kalemim
Söylemez olan dilim, söylerken kelamım
Esen rüzgarlardan alır gibiyim selamın
Özledim arının çiçeği özlediği gibi
GİDİYORUM SONSUZLUĞA
Gözlerim kapalı olsa da
Ellerim hep bağlı kalsa da
Ayaklar yaralı, yorgun da
Gidiyorum sonsuzluğa
Henüz dünyaya gelmeden
Anam dahi göremeden
Yağmur çamur demeden
Gidiyorum sonsuzluğa
Engelleri aşamasam da
Dağlardan geçemesem de
Kendimden kopamasam da
Gidiyorum sonsuzluğa
Ellerim hep bağlı kalsa da
Ayaklar yaralı, yorgun da
Gidiyorum sonsuzluğa
Henüz dünyaya gelmeden
Anam dahi göremeden
Yağmur çamur demeden
Gidiyorum sonsuzluğa
Engelleri aşamasam da
Dağlardan geçemesem de
Kendimden kopamasam da
Gidiyorum sonsuzluğa
GÜNEŞ DOĞUNCA BATAR
Mahpushane bir tuhaf bina
Süvariden kalma; hatıra, o gün bu yana
Ne izahı mümkün nede tarifi
Görkemli bina önün de bir uzun selvi
Dibinde asılan üç kişi en son ki
Karşıladı nazik bir bayan
İkinci katta; torba dolu bir oda.
Kapısında koskocaman bir balta,
Demir saplı bir baston.!
Tecrit ki, tecrit; tam zindan
Ufak yarıklı iki delikli tuvalet
İçerde b.. duvarla ayrı
Koku ki; ne koku anlayın gayrı.
Hava yok ki ne mümkün teneffüs
Çare yok üstüne kapanmış kapı
Çek pisliği içine .. Yutmuşsun hapı
Uyku mu? Ne mümkün bulursan yatağı
İmdada geldi: Sür, sür hacı yağı
Yatak .. On altı kişiye on şilte
Babanın evimi bura? Hapishane işte
Hemen başlıyorlar; yeni hayata, girişte
Af konuşuluyor; her harekette, işte
Bakıyorlar; biri birine şüpheli şüpheli
Bir kısmı; vurdumduymaz, hem de ümitli
.........
Tecritten lutfile çıkardılar
İnsanlar sayılıp, dizildiler
Kelle adedine göre yazıldılar
Attılar, ahır bozması koğuşa
Gacırdayarak, kapandı kapılar
Yarın mı..? Ne ümit .. Hüzün ve keder
Burada başkadır haller
Burada gözler bir başka parlar
Zaman nasıl geçer?
Voltada sanki zikrini çeker
Çok işler ama
Bir a..duyunca durur diller
Mahkumun .. ışığı.. belki af çıkar
Güneş orada, doğunca batar
Batınca; ...düşse ne çıkar?
Mahkumun çilesi;
Çeker de belki çıkar
.........
Bu gün tam on beş gün oldu
-“Yarın” dedim; hayal oldu
Her an hücrem; hırsız, cani ile doldu
Kimi bir gün, kimi üç günde gitti.
Acılar beni bu hücrede de buldu
Yalnızlık; sırdaşım, yoldaşım oldu
.......
Beklerim haberi gelmez
Gardiyan hiç halim bilmez
Evde bir buçuk yıllık yavrum
-“Geleceğim” diyen babası gelmez
......
Hücre kapısı...tak ....tak..
Hırsızı, canisi gitti tek tek
Onlar mı? Adi suçlu !
Bizimki düşünce...
Her dönem büyük tehlike
Aradaki en mühim fark...
1983
Süvariden kalma; hatıra, o gün bu yana
Ne izahı mümkün nede tarifi
Görkemli bina önün de bir uzun selvi
Dibinde asılan üç kişi en son ki
Karşıladı nazik bir bayan
İkinci katta; torba dolu bir oda.
Kapısında koskocaman bir balta,
Demir saplı bir baston.!
Tecrit ki, tecrit; tam zindan
Ufak yarıklı iki delikli tuvalet
İçerde b.. duvarla ayrı
Koku ki; ne koku anlayın gayrı.
Hava yok ki ne mümkün teneffüs
Çare yok üstüne kapanmış kapı
Çek pisliği içine .. Yutmuşsun hapı
Uyku mu? Ne mümkün bulursan yatağı
İmdada geldi: Sür, sür hacı yağı
Yatak .. On altı kişiye on şilte
Babanın evimi bura? Hapishane işte
Hemen başlıyorlar; yeni hayata, girişte
Af konuşuluyor; her harekette, işte
Bakıyorlar; biri birine şüpheli şüpheli
Bir kısmı; vurdumduymaz, hem de ümitli
.........
Tecritten lutfile çıkardılar
İnsanlar sayılıp, dizildiler
Kelle adedine göre yazıldılar
Attılar, ahır bozması koğuşa
Gacırdayarak, kapandı kapılar
Yarın mı..? Ne ümit .. Hüzün ve keder
Burada başkadır haller
Burada gözler bir başka parlar
Zaman nasıl geçer?
Voltada sanki zikrini çeker
Çok işler ama
Bir a..duyunca durur diller
Mahkumun .. ışığı.. belki af çıkar
Güneş orada, doğunca batar
Batınca; ...düşse ne çıkar?
Mahkumun çilesi;
Çeker de belki çıkar
.........
Bu gün tam on beş gün oldu
-“Yarın” dedim; hayal oldu
Her an hücrem; hırsız, cani ile doldu
Kimi bir gün, kimi üç günde gitti.
Acılar beni bu hücrede de buldu
Yalnızlık; sırdaşım, yoldaşım oldu
.......
Beklerim haberi gelmez
Gardiyan hiç halim bilmez
Evde bir buçuk yıllık yavrum
-“Geleceğim” diyen babası gelmez
......
Hücre kapısı...tak ....tak..
Hırsızı, canisi gitti tek tek
Onlar mı? Adi suçlu !
Bizimki düşünce...
Her dönem büyük tehlike
Aradaki en mühim fark...
1983
GÜNEŞİ GETİRİRİM (şiir)
Beynin patlarken sıcaktan,
Vücudun erim erim erirken,
Uçarken buharın yağ misali,
Dudakların; suya hasret,
Ağustos’ta toprak gibi;
Park park bölündüğünde...
Söndürür yüreğimde Güneş’i;
buz yapar,
Sana, can katan rahmeti getiririm.
Günahların artınca birden,
Kararınca kalpler kirden,
Güneş ile yakar, arıtırım kirden.
Yolunu şaşırdığında;
Zifiri karanlıkta kaldığında,
Boş verince zamana, kendine
Halledemediğinde girift sorunları,
İçinden çıkamadığında meselelerin,
Dumandan görünmeyince alem
Aydınlatmak için yolunu,
Güneşi getiririm.
Düşünce bedbinliğe;
Hafakanlar basıp
Sıkıntıdan patladığında,
Ümitleri tüketip,
Kenarına geldiğinde uçurumun,
Yüzümü sana, kalbimi
Çeviririm ona,
Aydınlatmak için ay gibi seni,
Ödünç alırım ışığı,
Güneşi getiririm...
Kışın;
Buz kesip donduğunda,
Bulutlardan süzer, yıldızlardan toplarım,
Kar kristallerinden biriktiririm,
Yüreğimde ısıtır,
Sımsıcak güneşi getiririm.
Kızgın harları yüreğimde soğutup,
Seni yakmasın diye,
Kendimi tutar eritirim,
Sana; hep ilk yaz güneşini getiririm....
Temmuz l997 ANKARA
Vücudun erim erim erirken,
Uçarken buharın yağ misali,
Dudakların; suya hasret,
Ağustos’ta toprak gibi;
Park park bölündüğünde...
Söndürür yüreğimde Güneş’i;
buz yapar,
Sana, can katan rahmeti getiririm.
Günahların artınca birden,
Kararınca kalpler kirden,
Güneş ile yakar, arıtırım kirden.
Yolunu şaşırdığında;
Zifiri karanlıkta kaldığında,
Boş verince zamana, kendine
Halledemediğinde girift sorunları,
İçinden çıkamadığında meselelerin,
Dumandan görünmeyince alem
Aydınlatmak için yolunu,
Güneşi getiririm.
Düşünce bedbinliğe;
Hafakanlar basıp
Sıkıntıdan patladığında,
Ümitleri tüketip,
Kenarına geldiğinde uçurumun,
Yüzümü sana, kalbimi
Çeviririm ona,
Aydınlatmak için ay gibi seni,
Ödünç alırım ışığı,
Güneşi getiririm...
Kışın;
Buz kesip donduğunda,
Bulutlardan süzer, yıldızlardan toplarım,
Kar kristallerinden biriktiririm,
Yüreğimde ısıtır,
Sımsıcak güneşi getiririm.
Kızgın harları yüreğimde soğutup,
Seni yakmasın diye,
Kendimi tutar eritirim,
Sana; hep ilk yaz güneşini getiririm....
Temmuz l997 ANKARA
HAY’DAN GELİP HU’YA GİDERKEN
Neye boşa dert edeyim
Neden hiçe sevineyim
Niçin, kime dövüneyim
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Sizin olsun tüm mülkler
Sizin olsun saltanatlar
O’na koşar her saatler
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Ne dert et ne de kasevat,
O’nun emrinde kainat
Huzur verdiğine kanaat
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Gerçek dosttur sana Kur’an
Mecnun olup O’na varan
Her oluşu onda bulan
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
İşimiz yok kavga kinde
Dedende ki bu gün kimde
Gurup var seher vaktinde
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Yer, gökte ki hep devranda
Ne paha olsa kervanda
Kimse kalamaz bu handa
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
İşini yap, rolünü oyna
Olan olur aklını yorma
Divane gam etmez her anda
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
19.1.2000
Neden hiçe sevineyim
Niçin, kime dövüneyim
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Sizin olsun tüm mülkler
Sizin olsun saltanatlar
O’na koşar her saatler
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Ne dert et ne de kasevat,
O’nun emrinde kainat
Huzur verdiğine kanaat
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Gerçek dosttur sana Kur’an
Mecnun olup O’na varan
Her oluşu onda bulan
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
İşimiz yok kavga kinde
Dedende ki bu gün kimde
Gurup var seher vaktinde
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
Yer, gökte ki hep devranda
Ne paha olsa kervanda
Kimse kalamaz bu handa
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
İşini yap, rolünü oyna
Olan olur aklını yorma
Divane gam etmez her anda
Hay’dan gelip Hu’ya giderken
19.1.2000
HEPSİ SENİN İÇİN
Denizlerde yürümek
Sonsuzlukta uçmak
Kuşlarla konuşmak
Hepsi senin için can
Gece yıldızları toplamak
Ayı başına taç yapmak
Üstüme mavi gök örtmek
Hepsi senin için can
Güneşi yerinden koparmak
Irmakları yatağından çekmek
Denizleri kalbime boşaltmak
Hepsi senin için can
Güneşi elimde tutmak
Yavaş yavaş yanmak
Sensiz olur mu erimek
Hepsi senin için can
Sonsuzlukta uçmak
Kuşlarla konuşmak
Hepsi senin için can
Gece yıldızları toplamak
Ayı başına taç yapmak
Üstüme mavi gök örtmek
Hepsi senin için can
Güneşi yerinden koparmak
Irmakları yatağından çekmek
Denizleri kalbime boşaltmak
Hepsi senin için can
Güneşi elimde tutmak
Yavaş yavaş yanmak
Sensiz olur mu erimek
Hepsi senin için can
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit
Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit ... İlaç, bahane hasta; şifa bulur elbet Hastalık sebep mi, ölüm var, akıbet Sebe...
-
GAZANIZ MÜBAREK OLSUN Ebedi ülkü için geldiniz, Bİrlik Hak’ta dediniz, Dirlik için bir oldunuz Gazanız mübarek olsun. Bey...
-
Ayasofya Sen! .. Suskunken; sızlamaz mı, kemikleri Fatih'in Sen! .. Mahzunken; bükülmez mi boynu Eyub'un Sen...


