ÇAVDAR'IN Obası: lV NECATİ ÇAVDAR'IN Çığlık, 28 ŞUBAT TÜRKÜSÜ, GÜNEŞİ GETİRİRİM, UYAN, MORSALKIM, HÜSEYİNNNAME, GÖR, VANNAME HALNAME, SONSUZLUK YOLCUSU, TÜMÜLÜS,KORANA İSMİ İLE KİTAPLAŞTIRDIKLARI İLE BU KİTAPLARDA YER almayan DİĞER ŞİİRLERİ .. Veya ŞİİRLERLE bir hayat, toplumsal OLAYLARA, değişimlere şiirle tanıklık ..
27 Şubat 2017 Pazartesi
Hikayeleri ile "28 ŞUBAT TÜRKÜSÜ"
Darbeleri gören adam’dan
Hikayeleri ile
"28 ŞUBAT TÜRKÜSÜ"
İDARECİ VE BÜROKRATLAR BİRLİĞİ'inde ;
Darbeleri konu edip, hikayeleri ile "28 ŞUBAT Türküsü" isimli kitap da yer alan şiirlerden örnekler sunacağız.
Teşriflerinizi dileriz.
Necati Çavdar
- Tarih ve Saat:
28 Şubat 2017
1900 -21.00
- Adres:
Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No.36/19 Demirtepe- Maltepe / ANKARA
SAIRIN Yeri Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
El Bab
Bab
Nice yol verilir, açılır nice nice Bab...
Nedir şekillenen. Nedir bu oluş bu yapı
Hangi oluşa gider, nereye açılır bu kapı?
SAIRIN Yeri Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
15 Aralık 2016 Perşembe
Halep; Yandı. Ben; Yandım
Halep; Yandı. Ben; Yandım
Kadim şehir Halep, kan ve ateş
Tvlerden canlı seyrediyoruz gardaş
Can pazarını, kan barut kokusunu
Kurtarır mı yürek burkuntusunu
Giderir mi
günahları, vicdan azabını
Sadece gözden akan
iki damla yaş
Ne.. Kaldı mı ki taş
üstünde taş
Gitti vucutlar, kalmadı sağlam baş
Halep yandı, ben yandım
Halep ağladı, ben ağladım
O yok oldu, ben kahroldum
Elinden bişey gelmez, kalabalık bir gürüh
Özümüzü kaybetmişiz,
yok olmuş bir ruh
Dünyaya dağıldı milyonlar, vatan sürgünü
Elleri böğründe
bıraktık; mağdur, mazlumu
Yaşananlar tam bir
oyun, Balkan bozgunu
Kandık yalanlara
yedik büyük vurgunu
Baş eğmeyip
zalime diklenmek en büyük suçu
Şu
seyrettiğimiz, tarihin en büyük kavimler
göçü
Halep,uluslar arası
oyuna kurban
Sebernecia, kasaplara
sunulan can
..............
Sözde tekelinde medeniyet
Tabi olsun diyor, insaniyet
İştahlar açık,
Salyalar damlıyor
Çaresiz masumlar
zarı zarı ağlıyor
Kurulmuş silah Pazarı, an bu an
Petrol yerine oluk
oluk akıyor, kan
Toprak fışkırıyor sel olmuş, can
İnsan üzerine oynanıyor iktidar kumarı
Zindan ettiler umudu, beklenen baharı
Yuları ellerinde oynatıyor
yerli cahalı
Saldırıyor, her köşede bir zalimin çomarı
Müslüman müslümanın
ciğerini deşiyor
Halep, Musul, biladi islam kıyameti yaşıyor
Nil, Diçle,Fırat kan; deryalara ceset taşıyor.
Kafir köşeleri tutmuş, yaraları kaşıyor
İslam alemi, suskun çaresizliği yaşıyor
Kimi de kafirin
ocağına ateş taşıyor
Veriliyor asıl, vekaletler savaşı
Kırdırıyorlar, kardeşe kardeşi
Yaşatılıyor, 3. Haçlı savaşı
Oyun oynanıyor biçim biçim
Büyük oyun; “şarkın sukunu” için
............
Bebekler; oldu simsiyah kömür
Gidiyor; umutlar, gencecik ömür
Akıl, firar etmiş. Delilik değer
Vicdan, suskun . Zulme baş eğer
Ahlak çoktan ölmüş meğer
Adalet, güç için bilinmez değer
Cihan, seyirde hale;
şaşıyor
İnsan parça parça;
kol, baçak, kafa
Kan deryası, bizm
coğrafya
Sel olmuş, mechule taşıyor
Zulmet ufukları
sarmış
Yıldızlar çoktan kararmış
Uçaklar, cehennemi taşıyor
Tanklar Ebrehenin filleri
Yılıp,viran etti, şanlı illeri
Alem; bakıyor, suskun dilleri
Zalim; daim körüklüyor ateşi
Uyguluyor; en gaddar vahşeti
Yaşatıyor; tüm insanlara dehşeti
Zalim; kudurdukça
kuduruyor
Tüm değerleri acımadan vuruyor
İnsan, şehir,bitki, hayvan yokediliyor
Hastaneler viran, Mabetler dümdüz
Etkisiz kurumlar kınama yayınlıyor
Zalimlerde hiç olur mu
kızaracak yüz
Ah ne yıkımlar gördü
Halep kalâsı
Yasanıyor tarifsiz acının dik alası
Acı acı selalar ne
için okunuyor
İnsanlığın öldüğünü
haykırıyor
Gök,yer.. Ateş püsküren volkanlar kaynıyor
Cehennem ateşindeyim,
benim yüreğim üşüyor
Bebeler, dedeler,nineler bir bir düşüyor.
Ceninler, doğmadan ne büyük yük taşıyor
Analar babalar, ölümü avucunda yaşıyor
“Ölüyoruz” çığlığını
masum çocuklar taşıyor
Vahdet çöktü, dağıldı tesbih,boş kaldı imamet
Ne sözün hükmü geçer, ne
mecal kaldı ne kuvvet
Parça parca sırtlan
pençesinde şu bizim millet
İşte keyfiyet, tefrika ile yaşanıyor onca zillet
Uyandırmadı,
vicdanları Alpler’de yankılanan çığlık
Aylan’larla gömüldü tümüyle Akdeniz’e insanlık
Yık, yok ed, ne varsa kazı.. Yaşasın, Özgürlük...!
Çaresizler, çare diye zalimlere koşuyor
Kimi ayıya kim. Kel
kartala bel bağlıyor
Tatlı dille, milleti
parça parça tavlıyor
Deyneksiz köyde bunlar, insan avlıyor
Mazlum arada sıkışmış kan ağlıyor
Çoğrafyam parça parça doğranıyor
Asıl kabahat bizde. Bizde suç
Sinsi planlar içinde Haçlı güç
Müslümanı müslümana kırdırıyor
Sinonisti kıkır kıkır güldürüyor
Tefrika girmiş, içten içe yer
Tarih kültür,medeniyet yerlebir
Her yer kan, vicdanlar taş
kopalıyor zulme kalkan baş
Kurşun, top, tank neyse de
Gökler püskürüyor, gaz ve
ateş
............
Suriye, Irak..
Dünyam oldu mezbaha
Yo mu kurtuluş, kaç
can olsun daha.?
Nefesler kesildi. Kaç can çıkar ki sabaha
Beklentilerimiz;
uzak çok uzak vaha
İmdat.!!
Çığlıklarımız döndü seraba
Ebabiller bekleriz,
açıp elleri semaya
Kirlerimiz çok ulaşmıyor, dualar arşa
Ya Rab!.
Dermanımız kalmadı aha
Yüzümüz yok ama ümidimiz kaldı, Allah’a
Halep yandı, ben yandım
Halep ağladı, ben ağladım
O yok oldu, ben kahroldum
Necati Çavdar
14 Aralık 2016
Ahimesud/Alsancak
SAIRIN Yeri Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
14 Kasım 2016 Pazartesi
Evlat, Vatan .!
Evlat, Vatan .!
Âhh âh... Âhh ki âh.. Sormayın niçin niye
Yetişir fidanlar ocak yaksın diye
Nice nice kahraman genç yiğitler
"Vatan" için kara toprağı kucaklar.
Anadolumda garip ana, babalar;
“Evlat” diye o toprağı, avuçlar .. !
Yeter ki baca tütsün yansın ocaklar
Sen, ben sefasürsün; hür yaşasın diye
Bayrak; dalgalansın, düşmesin yere
14.11.2016
Ahimesud/Alsancak
ÇORUM - Sungurlu/Kavak Köyünde Şehit oğlunun kabri başında dua eden ana babası
SAIRIN Yeri Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
1 Mayıs 2016 Pazar
Yaşar hoca gelir
Yaşar (Aydemir) hoca,
SERVER'de karşılaştık.
Prof. Dr. Yaşar AYDEMİR
( Gazi üni. Öğrt. Üyesi )
Milli Kütüphanede karşılaştığımızda Behişti üzerine doktora çalışması yapıyordu.
SERVER'de karşılaştığımızda ise ustalık dönemi. Artık Prof ve Ravzi Divanı ile karşımıza çıktı.
"Yaşar hoca iğne ile kuyu kaz
Tezkireleri ara BEHİŞTi’yi yaz
İşin o ölçü vezni alırsın baz
“Yaşar Hoca” gelir hata bulmaya...."
////////////////////////// ///
ŞİİR
I
Şiirde ruh olacak, coşku verecek
Şiir o ki; kafiye, vezin olacak
Ya aruza, ya da heceye uyacak
Çorumlu şimdi gelir hesap sormaya.
Hiç hece nedir, vezin nedir uymazdım
Aklımdakini yazar, ölçü bilmezdim
Sanatta nedir zerre kıymet vermezdim
Çorumlu yine gelir hata bulmaya....
Hece tam gelecek, kafiye uyacak
Ölçüsü güzel, şekli düzgün olacak
Kelime can bulacak,mana verecek
Yaşar hoca gelir imla vermeye....
Şiir ki yaşayacak, nefes alacak
Bu güne bakıp, ileriyi görecek
Değerini anlayanı bilecek
Çorumlu gelir ne hatalar bulmaya...
Yaşar hoca iğne ile kuyu kaz
Tezkireleri ara BEHİŞTi’yi yaz
İşin o ölçü vezni alırsın baz
“Yaşar Hoca” gelir hata bulmaya.....
ll
Sunmak değil ki; beylere ağalara
Yağ çekemem ki sultanlara hanlara
Parasız kalıp düşsek bile zorlara
Niyazi gelir nasıl diye sormaya
Tercüman olmak acılara ahlara
Boş geçemeyiz, atamayız kahkaha
Açmak mı kendimize güzel bir saha
Serapta olsa ararız iyi vaha
Görüntü için manayı mı bozayım
Kelime atıp cümleyi mi böleyim
Sizin için sanat derdi mi çekeyim
Hocam yine eskisi gibi yazayım
İşim değil estetikle uğraşmak
Manayı atıp sizin ile kırışmak
İstediğim halkın gönlü ile konuşmak
Arzum o ki Hak rızasına ulaşmak
AĞUSTOS l997
Milli Kütüphane
http://www.antoloji.com/ gunesi-getiririm-siiri/
Yaşar hoca, bu hoca idi.. Behişti üzerine " Doktora " yapıyordu. Şimdi Prof olmuş.
SERVER'de karşılaştık.
Prof. Dr. Yaşar AYDEMİR
( Gazi üni. Öğrt. Üyesi )
Milli Kütüphanede karşılaştığımızda Behişti üzerine doktora çalışması yapıyordu.
SERVER'de karşılaştığımızda ise ustalık dönemi. Artık Prof ve Ravzi Divanı ile karşımıza çıktı.
"Yaşar hoca iğne ile kuyu kaz
Tezkireleri ara BEHİŞTi’yi yaz
İşin o ölçü vezni alırsın baz
“Yaşar Hoca” gelir hata bulmaya...."
//////////////////////////
ŞİİR
I
Şiirde ruh olacak, coşku verecek
Şiir o ki; kafiye, vezin olacak
Ya aruza, ya da heceye uyacak
Çorumlu şimdi gelir hesap sormaya.
Hiç hece nedir, vezin nedir uymazdım
Aklımdakini yazar, ölçü bilmezdim
Sanatta nedir zerre kıymet vermezdim
Çorumlu yine gelir hata bulmaya....
Hece tam gelecek, kafiye uyacak
Ölçüsü güzel, şekli düzgün olacak
Kelime can bulacak,mana verecek
Yaşar hoca gelir imla vermeye....
Şiir ki yaşayacak, nefes alacak
Bu güne bakıp, ileriyi görecek
Değerini anlayanı bilecek
Çorumlu gelir ne hatalar bulmaya...
Yaşar hoca iğne ile kuyu kaz
Tezkireleri ara BEHİŞTi’yi yaz
İşin o ölçü vezni alırsın baz
“Yaşar Hoca” gelir hata bulmaya.....
ll
Sunmak değil ki; beylere ağalara
Yağ çekemem ki sultanlara hanlara
Parasız kalıp düşsek bile zorlara
Niyazi gelir nasıl diye sormaya
Tercüman olmak acılara ahlara
Boş geçemeyiz, atamayız kahkaha
Açmak mı kendimize güzel bir saha
Serapta olsa ararız iyi vaha
Görüntü için manayı mı bozayım
Kelime atıp cümleyi mi böleyim
Sizin için sanat derdi mi çekeyim
Hocam yine eskisi gibi yazayım
İşim değil estetikle uğraşmak
Manayı atıp sizin ile kırışmak
İstediğim halkın gönlü ile konuşmak
Arzum o ki Hak rızasına ulaşmak
AĞUSTOS l997
Milli Kütüphane
http://www.antoloji.com/
Yaşar hoca, bu hoca idi.. Behişti üzerine " Doktora " yapıyordu. Şimdi Prof olmuş.
........................
https://www.facebook.com/sairdivani/photos/a.1002879676432139.1073741849.918763364843771/1002880183098755/?type=3&theater
SAIRIN Yeri
Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
23 Nisan 2016 Cumartesi
UYAN (REVAN ...)
Uyan
Müslüman elinde
"Revan"...
Esaret ve İşgal de
"Erivan"...!
Söylenir, hatıralardaki gülistan
Hala anlatılır; destan, destan
Diyar diyar esir, Vatan
Di –yar, di
-yar ağla, yan
Unutma… İlla uyan… İlla uyan..!
Masallarda kalmasın,
Gülistan?
Uyan da dirlik birlik bozulmasın
Uyan ki olmasın Van’da Erivan
23. Nisan 2016 –Ahimesud
///////////////
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1329283697085528&set=a.103397493007494.7509.100000117305404&type=3&theater
Если вы получаете благословил пятницу.
Поздравления и молитвы ….
You get blessed Friday, with greetings and prayers ….
(Foto: Gök Cami 1766 Erivan / Ermenistan)
(Фото: Небесная Церковь 1766 Ереван / Армения)
(Photo: Celestial Church 1766 Yerevan / Armenia)
You get blessed Friday, with greetings and prayers ….
(Foto: Gök Cami 1766 Erivan / Ermenistan)
(Фото: Небесная Церковь 1766 Ереван / Армения)
(Photo: Celestial Church 1766 Yerevan / Armenia)
Revan eski adı yeni adı Erivan. Revan Hanlığı
döneminde Hüseyin Ali Han'ın idaresi altında 1765/1766'da yapıldı.
////////////////////////////////ERHAN AFYONCU
Ermenistan toprakları Türkler’in yurduydu
Bugünkü Ermenistan toprakları bir zamanlar Türkler’in çoğunlukla yaşadığı ve Türk hanlıklarının yönettiği bir bölgeydi. Rusya’nın 19. yüzyılda Türk hanlıklarını işgali ve bölgenin nüfusunu değiştirmesiyle Ermenistan kuruldu
Timur İmparatorluğu'nun büyük hükümdarı Timur'un 14. yüzyılın sonlarında Revan'a (Bugünkü Ermenistan'ın başkenti Erivan) hakim olmasından sonra bölgeye Orta Asya'dan Emir Sa'd idaresinde Sa'dlular başta olmak üzere birçok Türk aşireti geldi. Bölgenin ismi de Sa'dçukuru oldu. Timur'dan sonra da bölgede Türk hakimiyeti devam etti. Karakoyunlular ve Akkoyunlular'dan sonra Safeviler bölgeye hakim oldu. Bugün Ermenistan diye anılan yerin bir zamanlar Türk yurdu olduğu ve bölgenin Ruslar tarafından nasıl Ermenistan'a dönüştürüldüğünü Mustafa Aydın'ın İslam Ansiklopedisi'ndeki "Revan Hanlığı" maddesinden ve yakında Okan Yeşilot'un editörlüğünde Yeditepe Yayınları arasında çıkacak "Ermenistan Türkleri" isimli eserden öğreniyoruz.
OSMANLILAR REVAN'DA
Osmanlı-Safevî mücadelesi sırasında Revan, Osmanlı yönetiminin ilgi sahası oldu. Revan, Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren defalarca yıpratıldı. 16. yüzyılın sonlarında Osmanlıİran savaşları sırasında 1583 Eylül'ünde Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdi. Revan'a bir kale yapan Osmanlılar, Revan Beylerbeyliği'ni de kurdu. Şehir 1603'te tekrar Safevî hakimiyetine girdi. IV. Murad Osmanlı'nın bozulan devlet otoritesini sağladıktan sonra 1635'te Revan'ı fethetti. Ancak bir yıl sonra Revan tekrar İran hakimiyetine girdi. Safevîler, yeniden teşkilatlandırdıkları Revan'da Sa'dçukuru Revan Hanlığı'nı kurdu.
18. yüzyılda Çar Petro ile birlikte Ruslar Kafkaslar'da yayılmaya başladı. Safevî Devleti'nin dağıldığı bu dönemde duruma müdahale eden Osmanlı, Revan'ı 89 yıl sonra 1724'te tekrar fethetti. Bölgede Osmanlı hakimiyeti tesis edilmişken Nadir Şah'ın İran'da Avşar Türkleri'nin hakimiyetini başlatmasıyla birlikte 1735'te Revan yine kaybedildi. Nadir Şah'ın 1747'de öldürülmesinden sonra Mîr Mehdî bağımsız Revan Hanlığı'nı kurdu. Ancak bölgede zaman zaman Gürcü prenslerin hakimiyeti görüldü.
Gürcüler ile Ruslar'ın 1783'te bir antlaşma imzalamasından sonra Osmanlı ve İran da bölgeye müdahil olmaya başladı.
RUSLARIN İŞGALİ
Ruslar birkaç kere Revan'ı kuşatsa da alamadı. Ruslar, Ekim 1827'de Revan'ı işgal etti. Revan'ı işgal eden Paskieviç'e Revan Kontu unvanı verildi. Şubat 1828'de Ruslar'la İran arasında yapılan Türkmençay Antlaşması ile Revan Ruslar'ın hâkimiyetine geçti. Bölgeyi işgal eden Rus Çarı 21 Mart 1828'de bir emir yayımlayarak Nahcivan ve Revan hanlıklarını ortadan kaldırdı. Ordubâd bu iki hanlığın topraklarına eklenerek Ermeni vilâyeti oluşturuldu. 1844'te oluşturulan Kafkasya Genel Valiliği'ne 1850'de Revan da dahil edildi. 1868'de oluşturulan Revan Vilayeti, Erivan, Gence, Gümrü, Nahcivan, Yeni Beyazıt, Derelgez ve Eçmiadzin'den meydana geliyordu.
NÜFUS YAPISI DEĞİŞTİRİLDİ
Ermeni vilayeti kurulduğunda Müslümanlar çoğunluktu. Ruslar kademe kademe bölgedeki Türk nüfusu azaltıp, Ermeni nüfusunu artırdı. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı topraklarından ve İran'dan on binlerce Ermenin bölgeye göç ettirilerek, nüfus dengesi değiştirilmeye başlandı. Şehirdeki camiler ya kilise ya da depo yapıldı. Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Rus Çarlığı'nın Ermeniler'i yine bölgeye göç ettirmesi, bölgedeki Müslümanlar'ı da Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakması Revan ve civarının Ermenistan'a dönüşmesindeki son adımdı. Ermeni vilayeti kurulduğunda bölge nüfusunun yüzde 74'ünü Müslümanlar oluşturuyordu. Bölgedeki Ermeni nüfusu Ermeni vilayeti kurulduğunda yüzde 21 iken 1916'da yüzde 58'e ulaşacaktı. Aynı durum bölgenin merkezi Revan'da da gerçekleşti. 1908'de Revan'ın yüzde 59'u Türk iken, 1917'de bu rakam yüzde 45'e düştü. 1932'de ise yüzde 6'ya kadar inecekti.
1917'de Çarlık Rusyası'nın yıkılmasından sonra Ermenistan kuruldu. Bu dönemde Kafkaslar'da ilerleyen Osmanlı ordusu Revan'ı aldı. Ancak bu dönemdeki şartlar yüzünden şehir Ermenistan'a geri verildi. Gümrü Antlaşması Türkiye-Ermenistan sınırları belirlendi. Sovyetler Birliği döneminde Ermenistan'da Türkçe yer isimleri değiştirilerek Türkler'e ait izler silindi.
OSMANLILAR REVAN'DA
Osmanlı-Safevî mücadelesi sırasında Revan, Osmanlı yönetiminin ilgi sahası oldu. Revan, Yavuz Sultan Selim döneminden itibaren defalarca yıpratıldı. 16. yüzyılın sonlarında Osmanlıİran savaşları sırasında 1583 Eylül'ünde Osmanlı Devleti'nin hakimiyetine girdi. Revan'a bir kale yapan Osmanlılar, Revan Beylerbeyliği'ni de kurdu. Şehir 1603'te tekrar Safevî hakimiyetine girdi. IV. Murad Osmanlı'nın bozulan devlet otoritesini sağladıktan sonra 1635'te Revan'ı fethetti. Ancak bir yıl sonra Revan tekrar İran hakimiyetine girdi. Safevîler, yeniden teşkilatlandırdıkları Revan'da Sa'dçukuru Revan Hanlığı'nı kurdu.
18. yüzyılda Çar Petro ile birlikte Ruslar Kafkaslar'da yayılmaya başladı. Safevî Devleti'nin dağıldığı bu dönemde duruma müdahale eden Osmanlı, Revan'ı 89 yıl sonra 1724'te tekrar fethetti. Bölgede Osmanlı hakimiyeti tesis edilmişken Nadir Şah'ın İran'da Avşar Türkleri'nin hakimiyetini başlatmasıyla birlikte 1735'te Revan yine kaybedildi. Nadir Şah'ın 1747'de öldürülmesinden sonra Mîr Mehdî bağımsız Revan Hanlığı'nı kurdu. Ancak bölgede zaman zaman Gürcü prenslerin hakimiyeti görüldü.
Gürcüler ile Ruslar'ın 1783'te bir antlaşma imzalamasından sonra Osmanlı ve İran da bölgeye müdahil olmaya başladı.
RUSLARIN İŞGALİ
Ruslar birkaç kere Revan'ı kuşatsa da alamadı. Ruslar, Ekim 1827'de Revan'ı işgal etti. Revan'ı işgal eden Paskieviç'e Revan Kontu unvanı verildi. Şubat 1828'de Ruslar'la İran arasında yapılan Türkmençay Antlaşması ile Revan Ruslar'ın hâkimiyetine geçti. Bölgeyi işgal eden Rus Çarı 21 Mart 1828'de bir emir yayımlayarak Nahcivan ve Revan hanlıklarını ortadan kaldırdı. Ordubâd bu iki hanlığın topraklarına eklenerek Ermeni vilâyeti oluşturuldu. 1844'te oluşturulan Kafkasya Genel Valiliği'ne 1850'de Revan da dahil edildi. 1868'de oluşturulan Revan Vilayeti, Erivan, Gence, Gümrü, Nahcivan, Yeni Beyazıt, Derelgez ve Eçmiadzin'den meydana geliyordu.
NÜFUS YAPISI DEĞİŞTİRİLDİ
Ermeni vilayeti kurulduğunda Müslümanlar çoğunluktu. Ruslar kademe kademe bölgedeki Türk nüfusu azaltıp, Ermeni nüfusunu artırdı. 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı topraklarından ve İran'dan on binlerce Ermenin bölgeye göç ettirilerek, nüfus dengesi değiştirilmeye başlandı. Şehirdeki camiler ya kilise ya da depo yapıldı. Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında Rus Çarlığı'nın Ermeniler'i yine bölgeye göç ettirmesi, bölgedeki Müslümanlar'ı da Türkiye'ye göç etmek zorunda bırakması Revan ve civarının Ermenistan'a dönüşmesindeki son adımdı. Ermeni vilayeti kurulduğunda bölge nüfusunun yüzde 74'ünü Müslümanlar oluşturuyordu. Bölgedeki Ermeni nüfusu Ermeni vilayeti kurulduğunda yüzde 21 iken 1916'da yüzde 58'e ulaşacaktı. Aynı durum bölgenin merkezi Revan'da da gerçekleşti. 1908'de Revan'ın yüzde 59'u Türk iken, 1917'de bu rakam yüzde 45'e düştü. 1932'de ise yüzde 6'ya kadar inecekti.
1917'de Çarlık Rusyası'nın yıkılmasından sonra Ermenistan kuruldu. Bu dönemde Kafkaslar'da ilerleyen Osmanlı ordusu Revan'ı aldı. Ancak bu dönemdeki şartlar yüzünden şehir Ermenistan'a geri verildi. Gümrü Antlaşması Türkiye-Ermenistan sınırları belirlendi. Sovyetler Birliği döneminde Ermenistan'da Türkçe yer isimleri değiştirilerek Türkler'e ait izler silindi.
//////////////////////////////////////
ERMENİLERİN AZERBAYCAN'DA YAPTIĞI KATLİAMLAR
Ermeni Çeteleri ile Rusların Müslümanlara Yaptıkları Soykırımın Belgesi. Sayfa 4Ermenilerin Türklere yönelik katliamları Anadolu'yla sınırlı kalmamış, Kafkaslar'da ve Azerbaycan topraklarında da sürmüştür. Bu konudaki bilgi ve belgeleri, Prof. Dr. Fahrettin M. Kırzıoğlu'ndan naklediyoruz:
Ermeni Çeteleri ile Rusların Müslümanlara Yaptıkları Soykırımın Belgesi. Sayfa 4Ermenilerin Türklere yönelik katliamları Anadolu'yla sınırlı kalmamış, Kafkaslar'da ve Azerbaycan topraklarında da sürmüştür. Bu konudaki bilgi ve belgeleri, Prof. Dr. Fahrettin M. Kırzıoğlu'ndan naklediyoruz:
"1919 Ağustosunda, Nahçıvan ve Şerür çevresindeki 45 köye Ermeniler asker birlikleri ile hücum etmişler ve demiryolu boyuna yakın köyleri, zırhlı vagonlardan ateş altına almışlardır.
Mayıs 1920 sonralarına Doğru Ermeniler, Erivan'da Uluhanlı yanındaki Karadağlı adlı İslam köyünün ahalisini zorla yerlerinden çıkararak, eşyalarını yağma ile, kendilerini göçe mecbur etmişlerdir.
23-24 Mayıs 1920 gecesi 300'den fazla Ermeni süvarisi, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı köyünü sararak, eli silah tutan Müslümanları bir araya toplayarak bunların hepsini süngüden geçirmişlerdir.
27 Haziran 1920 gecesi yine Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli köylerine baskın yapan Ermeniler, ahalnin malları ile eşyasını hep yağmalamış, birçoğunu öldürmüş; kırgından kurtulan az bir kısmı da, Aras ırmağından güneye geçerken, Ermenilerin baskını üzerine boğulmuşlardır.
Azerbaycan ve başka yerlere gitmek üzere, Erivan'daki Azerbaycan Elçisi'nin verdiği pasaportu taşıyarak Erivan yanlarından trenle Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilerek, hepsi öldürülmüştür.
6 Nisan 1920'de Ermeniler, Zengezor, Ordubad, Vedi bölgelerindeki İslam köylerine, türlü askeri sınıflardan kurulu nizami birliklerle saldırarak, zulüm ve vahşiliğin en iğrenç biçimlerini, insanlığını nefret edeceği alçaklıkları yapmışlardır.
Erivan şehrinin 15 dakika ötesindeki Haçaparak köyündeki İslam ahaliye Ermeniler, 16 Nisan 1920 gecesi saldırarak, halkını toptan kırmaya girişmişlerdir. Bu zalim vahşilikten kaçıp kurtulamayan 6 erkek, kamalarla öldürülmüştür. Kadın ve kızların namusu çiğnenmiş, sonra da yakılmış veya öldürülmüşlerdir. Evlerin hepsi talana uğramıştır."
Ermenilerin Azerilere yönelik zulümleri, I. Dünya Savaşı yıllarındaki katliamlarla sınırlı kalmamış, SSCB döneminde ve bu devletin dağılmasının ardından kurulan Ermenistan Cumhuriyeti döneminde de devam etmiştir. Doç. Dr. Yasin Aslan, "Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında" isimli kitabında bu konuda önemli belgeler ortaya koymaktadır.
Ermeniler, 13 Şubat 1988'de Dağlık Karabağ'ın idari merkezi Hankendinde (Stepanakert) gösteri yaptılar. Göstericiler, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'dan alınıp Ermenistan'a verilmesini talep ediyorlardı. Bundan sonra istekler zinciri uzanmaya başladı. 18 Şubat 1988'de ilk Azeri göçmenler Baku'ya gelmeğe başladı. Onlar otobüslere doldurulup geri gönderildiler. Ancak, onlar kısa müddet sonra yeniden geri dönmeye başladılar.
Göçmenler, bu defa Baku yerine Sumgayit'ta kendilerine barınak buldular. Burada bazı olaylar oldu. Bunu diğerleri izledi. 180-200 bin Azeri, zorla Ermenistan'dan kovuldu. Tahminen aynı sayıda Ermeni Azerbaycan'dan çıkarıldı. Kısacası, 1988'den beri devam eden olaylar, bir milyondan fazla Azeri'yi göçmen durumuna düşürmüştür.
1988'de başlayan olaylar, aslında sürgün zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Zira, Ermenistan'da yaşayan Azeriler, bir kaç defa Sovyet rejimi döneminde olmak üzere tarihi topraklarından sürgün edilmişlerdir. Ermenistan Komünist Parti başkanı Arutunyan 1945'te Dağlık Karabağ'ın Ermenistana verilmesi konusunda Stalin'e mektup yazmıştır. Stalin de konuyla ilgili olarak Azerbaycan Komunist Parti başkanı Mir Cefer Bağirov'a mektub göndermiştir.
Bağirov, Stalin'in mektubuna cevabında nüfusunun tamamını Azerilerin oluşturduğu Şuşa'nın Azerbaycan'da kalması gerektiğini, Azerilerin de Ermenilere karşı büyük toprak taleplerinin olduğunu yazmıştır. Bu tür yaklaşım, o zaman bu sun'i problemin kapatılmasına yardımcı olmuştur.
Ancak, eski Sovyetler Birliği Bakanlar Kurulu 23 Aralık 1947 tarih ve 4083 sayılı kararla, Ermenistan'da yaşayan Türkleri "Azerbaycanlı" adı altında Azerbaycan'ın Kura-Aras Ovasına sürgün etmiştir. Aynı bakanlar kurulu iki-buçuk ay sonra, Stalin'in imzasını taşıyan 10 Mart 1948 tarih ve 754 sayılı kararla, daha önceki kararın uygulamaya konmasını sağlamıştır.
Karardan sonra, Ermenistan'daki Azeriler oradan çıkarılmaya başlanmış ve işlem Stalin'in ölümüne kadar devam etmiştir. Söz konusu dönemde 150 bin Azeri ata yurtlarından kovulmuştur.
Asrın başlarında, Ermenistan'daki Azerilerin sürgün edilmesi muhtelif şekillerde gerçekleştirilmiştir. 1927'de İrevan nüfusunun % 70'ini Azeriler oluşturuyordu. Bu yıllarda 130 bin Azeri kovulmuş ve onların yerine Orta Doğu ülkelerinden 100 bine yakın Ermeni getirilmiştir. Bu işlem daha sonraki yıllarda da devam etmiştir. Ermeni tarihçilerine göre, geçen asrın başlarında, Ermenistan'daki 2300 köyün 2000'ini Azeri köyleri oluşturmaktaydı.
1936'dan sonra, Ermeni yetkililer, bu ülkedeki Azeri yer adlarını değiştirmeye ve iptal etmeye başladılar. 1991'de de Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın emrine uygun olarak 90 Azeri köyüne Ermeni isimleri verildi. 1960-1970'li yıllarda, Ermenistan Yüksek Sovyeti başkan yardımcısı Hovanes Bağdarasyan'ın başkanlığında yer adlarının değiştirilmesine başlandı.
İki asır devam eden kovma ve göçürme işlemi sonucunda, 1. 5 milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan'daki tarihi yurtlarından kovulmuş ve çeşitli bahanelerle göçürülmüştür. 1988'de kovma işlemi tamamlanmıştır. Şimdi Ermenistan'da numunelik için dahi tek bir Azeri kalmamıştır.
1988'de Ermeniler, ülke nüfusunun % 88. 6 sini oluşturuyordu. Asrın başlarında Ermenistan toprakları 9 bin kilometrekare idi, Azerbaycan toprakları sayesinde 29. 8 kilometrekareye yükselmiştir. Buna, Ermenilerin son zamanlarda işgal ettiği topraklar dahil değildir.
Kabul etmek gerekir ki, Rusya-Ermenistan ikilisinin Azerbaycan üzerindeki baskıları yoğunluk kazanmıştır. Azerbaycan, hemen hemen Lübnan'a dönüşmek üzeredir. Parçalanma tehlikesi henüz ortadan kalkmamıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'ı Ermenistan ile birleştiren Laçin Koridorunun kontrolünü elinde bulundurmaktadır. Azerbaycan topraklarının % 20'si Ermeni işgali altındadır. Diğer taraftan, Ermenistan Mayıs 1992'de Laçin ve Kelbecer bölgesinde "Kürdistan Cumhuriyeti" kurulduğunu ilan etmiştir.
Ermenistan'daki muhalefetin yayın organı Azatamart gazetesi Azadlig (Hürriyet) Radyosu Ermeni Servisinin eski başkanı, Rusya-Ermenistan ilişkileri Teşkilatı başkanı ve Daşnaksütyun Partisi'nin liderlerinden Eduard Oganisyan'ın sansasyon niteliği taşıyan bir beyanatını yayınlamıştır. Oganisyan beyanatında, Ermenistan hükümetinin Rusya'yla birleşme konusunda gizli anlaşma imzaladığını ifade etmiştir. Ancak, bu gerçek gizli tutulmaktadır.
Ermenistan bölgede kendisine has bir rol oynamak istiyor. Onun ne tür rol oynamak istediğini öğrenmek için Rus ve Ermenistan basınında yer alan yazılara bir göz atmak yeterlidir.
Kafkasya'da Osmanlılara karşı harb eden ve girdikleri mahallelerde zulüm yapan Hınçak Gönüllü çetelerinden bir grup. (İzk gazetesi 2 Mart 1915)Ermenistan Pedegoji Enstitüsü Felsefe ve Politoloji bölümü eleman- larından 1963 doğumlu Artur Gevarkyan'in Naş Sovremennik (Muasirimiz) dergisinin 1993/4'cü sayısında yer alan "Sovyetler Birliği Yerine Turan mı?" başlıklı yazısı bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. "Üçüncü Roma'nın" diriltilmesini bir Rus'tan daha ateşli şekilde savunan Gevorkyan konuyla ilgili düşüncelerini kısaca şöyle özetlemiştir:
"Ermenistan, Rusya'nın Kafkasya'daki destekçisi, tabii ve tarihi müttefikidir Ermeniler, Anglo-Sakson, siyonist ve Pantürkistlerden oluşan korkunç üçlüden, Pantürkistlerin (Turana giden) yolunu kesmektedir. Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Sirbistan ve diğer Hıristiyan milletlerin tek kurtuluş yolu "Üçüncü Roma'yı" yeniden diriltmektir."
Bazı Rus yetkililer, Kafkasya'yı dış ülkelerin etkisinden korumak için onun ateş çemberine alınmasının gerekli olduğu tezini savunmaktadırlar. Böyle bir durumda Türkiye ve İran gibi bölgeyle yakından ilgilenen devletler, bu ateş çemberini yarıp bölgeye giremeyeceklerdir. Vadim Simburski'nin Segodnaya gazetesinin Nisan/1994 sayılarından birinde yer alan yazısı buna en güzel bir misaldir. Simburski düşüncelerini şöyle özetlemiştir:
"Rusya'nın çıkarlarına direkt tehlike oluşturan tek bölge Kafkasya'dır. Kafkasya'da milli devlet olarak kalmak isteyen 'Azerbaycan' ve 'Gürcistan' gibi küçük imparatorlukların olması Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Söz konusu bölgede, Rusya'nın çıkarlarının korunması için çalışacak inkılapçı güçler mevcuttur. Bunun için bölgedeki 'İstikrarlı İstikrarsızlık' korunmalıdır. Zaten, böyle bir durum yıllardan beri oluşmakta, Türkiye ve İran'ın serbest hareketine engel olmaktadır.
Bölgede anlaşmazlıkların devamlı olarak aşağı seviyede seyretmesi, Rusya'nın çıkarlarına uygundur. Çünkü, böyle bir durum, Türkiye'nin bölgeye sokulmasına engel olacak bir ateş çemberinin oluşmasına katkıda bulunacaktır.
Rusya, Hazer'in batısında bu tür davranırken Hazer'in doğusunda istikrarı korumalıdır. Çünkü, Kazakistan yari Rus bölgesidir. Kazakistan Rusya'nın güney sınırlarını koruyan Güvenlik Kemerine dönüştürülmelidir.
Odenburg, Orta Asya'nın yayılmasına açık olacaktır. Bu yüzden, Rusya Kazakistan ve diğer Orta Asya ülkelerini iç güvenlik kemerine dönüştürmek için elinden geleni yapmalıdır."
1992-1993 yılları arasında Ermenistan Savunma Bakanı olmuş, şimdi ise muhalefetin gayri-resmi liderlerinden Vazgen Manukyan Nisan/1994'te Nezavisimaya Gazetesi ile röportajında, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'la federe devlet oluşturması zamanının geldiğinden söz etmiştir.
Rusya Cumhurbaşkanı Yeltsin'in siyasi danışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Şurası Üyesi Ermeni Andronik Migranyan'ın teklifi ise bir çok bakımlardan ilgi çekicidir. Migranyan, Nezavisimaya Gazetesi'nin Ocak/1994 sayılarından birindeki makalesinde Azerbaycan ve Gürcistan'in Federe Devlete dönüştürülmesini teklif etmiştir. Migranyan, Federe Devlete dönüştürülmüş Azerbaycan ve Gürcistan'ın Moskova'sız yaşayamayacağını iddia etmektedir. Migranyan, Ermenistan'ın Rusya'nın güney sınırında istikrar ve denge unsuruna dönüştürülmesi gerektiğini de beyan etmiştir.
Levon Şirinyan da daha önce Azatamart gazetesindeki yorumunda aynı teklifi ileri sürmüştü. Şirinyan, başka bir yazısında ise Nahçivan'in Ermenistan'a geri verilmesinin gerekli olduğundan bahs etmiştir. Bu misaller zincirini bir hayli uzatmak mümkündür. Bu misaller, olayların hangi merkezlerden idare edildiğini açıkça göstermektedir.
Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına engel olan, Türkiye aleyhine açıkça propaganda yapanlar, Daşnaksütyun Partisi ve onun çatısı altında toplanmış bazı teşkilatlar, Moskova yanlıları, önce Gorbaçov'un daha sonra da Yeltsin'in etrafında toplanan Ambatsumov (Ambartsumyan), Migranyan, Kurginyan gibi danışmanlar ve Rus hükümetinin değişik kademelerinde görev yapan Ermeniler ile özellikle Ermeni diasporasıdır.
Daşnaksütyun Partisinin, halkı tahrik etmek ve halk arasında panik yaratmak için 7 Aralık 1993'te yayınladığı haber buna güzel bir misaldir. Daşnaksütyun Partisi Haber Merkezi yabancı kaynaklardan, özellikle de Fransa İstihbarat Teşkilatı'ndan elde ettiği bilgiye dayanarak Türk Ordusunun Medzamor Atom Elektirik Santrali de dahil, Ermenistan'daki bir çok hedefe füze saldırısında bulunacağını bildirmiştir. Habere göre, Türkiye, bu hücumlarına hak kazandırmak için Ermenistan'daki PKK teröristlerinin varlığını bahane edecektir. Haber Nerkezi Başkanı Bagrat Sadoyiyan'a göre, Türkiye, söz konusu hücumlarını Nahcivan topraklarından yapacaktır.
Rus ve Ermenistan basınında Türkiye aleyhine çıkan yazılar büyük yekun oluşturmaktadır. Söz konusu yazılarda, kamuoyu "Türk Faktörü" ile korkutulmak istenmektedir. "Uyanan Dev", "Uyanan Aslan", "Sovyet İmparatorluğunun Ölüm Meleği", "Osmanlı Ruhu Diriliyor" ve "Gelecek İmparatorluğun İki Sütunundan biri" gibi ifadeler sık sık kullanılmaktadır. Ermeni Politolog Andronik de bu tür yazıları dikkate alarak şunları ifade etmiştir:
"Ermenistan, Rusya ve İran, Türkiye'nin Azerbaycan ve Orta Asya ile birleşmesini engelleyebilir. Ermenistan ve İran, Türklerin birleşmesine engel olan faktöre dönüşmelidir. "
Ermenistan, son bir kaç asırdan beri Rus dış siyasetinde önemli yer tutmaktadır. Ermenistan, Rusya'nın Türk-müslüman dünyasında ileri karakol görevini yüklenmiştir. Ancak ne var ki, Rus Milliyetçileri. son bir kaç yıldan beri Türk dünyasıyla dostluk ilişkilerinin gerekliliğininden bahsetmekte ve Ermenistanin Azerbaycana karşi tecavüzünü kınamaktadır. Rus milliyetçilerinin bir kısmı artık Ermenistan'ı Rusya'nın sırtında yük olarak görmektedir.
Moskova Gazetelerine göre, Rusya, Ermenistan bütçesinin % 57'sini ödemektedir. Ermenistan'ın dış yardım olmadan geniş çaplı bir savaşı sürdürmesi mümkün değildir. Azerbaycan Meclis Başkanı Resul Guliyev, Rus Televizyonuyla röportajında diş yardim olmadan Ermenistan'ın savaşı 5 yıl daha sürdürmesinin söz konusu olamayacağını ifade etmiştir. Guliyeve göre, Ermenistan tek bir tank dahi alamayacak durumdadır. Ermenistan'ın destekçileri, muhacerette yaşayan Ermeniler, bazı batılı ülkeler ve Bağımsız Devletler Topluluğuna üye bazı ülkelerdir.
Moskovskiya Novosti gazetesi 1992/13 sayısında "Rusya'nın Kafkasya'dan çıkmasıyla birlikte dengenin bozulacağı ve bölgede Türkiye'nin nüfuzunun hızla artacağından bahsetmiştir.
Gorbaçov Fonu'nun Dağlık Karabağ konusundaki raporu konuya başka bir açıdan ışık tutmakta ve Rusya gibi büyük bir devletin bir çok bakımlardan Ermenistan'a ihtiyacı olmadığını ortaya koymaktadır. Ermenistan, Rusya için gönüllü müttefikten başka bir şey değildir. Rapordaki şu ifadeler oldukça dikkat çekicidir: "Rus-Ermeni ilişkilerinin tarihi geçmişi, Rusya'yı Ermenistan'ı desteklemeğe mecbur ediyor."
Ermeniler bunun farkındadır ve mevcut ortamdan maksimum faydalanmanın yollarını aramaktadırlar. Levon Şirinyan Ermenistan'da yayınlanan Azatamart gazetesindeki yazısında görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
"Hiç şüphesiz, yakın gelecekte Rusya, Kafkasya'da en güçlü devlet olarak kalacaktır. Şimdiye kadar, Amerika da dahil bir çok ülke bölgede Rusya'nın çıkarlarına meydan okumaya kalkışmamıştır. Rusya - Doğu Avrupa'yı kaybetmesi ve güneydeki stratejik çıkarları onu Ermenistan'a yaklaştırmaktadır. Ermenistan'ın görevi, Rusya'nın Kafkasya'daki siyasi manevralarını dikkatlice izlemek ve onlardan maksimum yararlanmanın yollarını aramaktır. Bağımsız Devletler Topluluğu çerçevesinde ve karşılıklı ilişkiler şeklinde işbirliğini kabul etmek gerekir. Aksi halde, diğer bir ülke veya ortak, zayıf ve asalak Ermenistan'ın yerini alacaktır. "
70 yıldan uzun bir zamandan beri, Ermenistan'ın Türkiye politikası, batı alemini Türklerin 1. 5 milyon Ermeni'yi öldürdüğüne inandırma ve 1921 anlaşmasıyla Türkiye'nin kuzey-doğu bölgesinde Türkiye'ye bırakılan toprakların geri alınmasına yönelik kampanyaya dayanmaktaydı.
Ayrıca, Ermenistan'daki bütün siyasi partilerin programlarında, Türkiye'ye terk edilen toprakların geri alınması ve Türkiye'yi, Osmanlı Devleti döneminde öldürülen Ermeniler için özür dilemeğe mecbur etme prensipleri yer almaktadır. Bilindiği gibi, Ermenistan'ın Kurtuluşu için kurulan ve kısaca ASALA olarak bilinen "Ermenistan Gizli Ordusu" bu maksatlar için 1974-1985 yılları arasında 45 Türk diplomatını ve onların aile üyelerini öldürmüştür.
Van'ın Rus ordusu tarafından işgali için isyan eden Ermeniler, Osmanlı askerlerine karşı siperlerde savaşırken.Ter-Petrosyan'ın başkanlığında 1990'da Ermenistan Umum Milli Hareketinin iktidara gelmesiyle birlikte, Ermenistan'ın Türkiye siyasetinde önemli değişiklikler baş göstermeye başlamıştır. Ermenistan, Sovyetler Birliğinden ayrılma girişimleri çerçevesinde Türkiye ve İran'la ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme sürecine girmiştir. Bu yeni yaklaşım, Ağustos 1990'ya yayınlanan Bağımsızlık Bildirisinde de kendi ifadesini bulmuştur. Bağımsızlık Bildirisinde, soykırımın uluslararası kamuoyu tarafından tanınmasının tekrarlanmasına karşın, Türkiye'ye karşı herhangi toprak iddialarına yer verilmemiştir.
Sovyetler Birliğinin dağılması, hassas Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını tehlikeye sokmuştur. Türkiye'nin, Azerbaycan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olması da gelişmekte olan ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir.
Kasım/1992'de, bir Ermenistan hükümet heyeti Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye, iki ülke arasında ilişkilerin gelişebilmesi için 4 şart iler sürmüştür:
Ermenistan, Türkiye ile Ermenistan arasındaki mevcut sınırları tanımalıdır;
Ermenistan, 1915'teki soykırımın uluslararası kamuoyunda tanınmasına yönelik kampanyasını durdurmalıdır;
Ermenistan, Türkiye'nin içişlerine karışmamalıdır; (Burada özellikle Ermenistan'ın PKK'ya yaptığı yardım göz önünde bulundurulmuştur)
Ermenistan, Azerbaycan'ın istediği şartlarda Dağlık Karabağ'da ateşkesi kabul etmelidir.
Taraflar, ilk üç madde konusunda anlaşmaya varmış, hatta Türkiye ve Ermenistan enerji bakanları Ermenistan'a elektrik verilmesi konusunda bir de protokol imzalamıştır. Zamanın Türkiye Dışişleri Bakanının, protokolün içeriğini ve önemini izah etmeye yönelik girişimleri Azerbaycan Liderleri ve Türkiye'deki muhalefeti ikna etmemiştir. Bu yüzden, Türkiye, anlaşmayı uygulamaya koymaktan vazgeçmiştir.
Ermenistan, 1915'teki soykırımın uluslararası kamuoyunda tanınmasına yönelik kampanyasını durdurmalıdır;
Ermenistan, Türkiye'nin içişlerine karışmamalıdır; (Burada özellikle Ermenistan'ın PKK'ya yaptığı yardım göz önünde bulundurulmuştur)
Ermenistan, Azerbaycan'ın istediği şartlarda Dağlık Karabağ'da ateşkesi kabul etmelidir.
Taraflar, ilk üç madde konusunda anlaşmaya varmış, hatta Türkiye ve Ermenistan enerji bakanları Ermenistan'a elektrik verilmesi konusunda bir de protokol imzalamıştır. Zamanın Türkiye Dışişleri Bakanının, protokolün içeriğini ve önemini izah etmeye yönelik girişimleri Azerbaycan Liderleri ve Türkiye'deki muhalefeti ikna etmemiştir. Bu yüzden, Türkiye, anlaşmayı uygulamaya koymaktan vazgeçmiştir.
Bu gelişme, elektrik sıkıntısı çeken Ermenistan hükümetine büyük bir darbe olmuştur. Bilindiği gibi, Ermenistan, enerji ihtiyacının % 96'sını dışarıdan karşılamaktadır. Ermenistan, tabii gaz ihtiyacının % 80'ini Azerbaycan'dan karşılıyordu. Azerbaycan, 1991'in sonbaharında Ermenistan'a gaz vermeyi durdurdu. Ermenistan, bu yüzden Türkmenistan'dan gaz almağa başladı. Gaz boru hattı, Gürcistan'da Azerilerin yaşadığı eski adı Borçali, yeni adi Marneuli bölgesinden geçmektedir. 1995'te, boru hattına en az 10 defa sabotaj yapılmıştır.
Türkiye'nin, Ermenistan'a gidecek uçakların kendi hava sahasından geçmesine izin vermesi ise, dünya kamuoyunu tam karşısına almamak için Azerbaycan'a yaptığı yardımları dengeleme girişimi olarak değerlendirilmiştir.
Dünya kamuoyu, Rusya'nın Çeçenistan'a hücumuyla meşgulken, Karabağ Komitesinden ayrılan Ermenistan Umum Milli Hareketine başkanlık eden Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan, Gorbaçov'un 1988'de Karabağ Komitesine karşı gerçekleştirdiği büyük operasyondan beri ilk defa ülkede geniş çaplı siyasi temizleme kampanyasına başladı. Bilindiği gibi, Gorbaçov, Ter-Petrosyan da dahil olmak üzere, Karabağ Komitesinin 11 üyesinin yakalanmasını emretmişti.
Ter-Petrosyan, 28 Aralık 1994'te tek bir emirle Ermenistan Devrimci Federasyonu olarak bilinen "Daşnaksütyun Partisi" faaliyetlerini geçici olarak yasakladı. Bundan başka, Daşnaksütyun Partisi'ne bağlı bir çok teşkilat ve gazeteyi de kapattırdı.
Ter-Petrosyan, siyasi temizleme girişiminden sonra yaptığı televizyon konuşmasında Daşnaksütyun Partisi'nin uyuşturucu kaçakçılığı yaptığını, siyasi cinayetler işlediğini ve DRO adli terörist teşkilatın 50 kişilik grubunu içinde barındırdığını ifade etmiştir. Ter-Petrosyan, ayni zamanda DRO'nun devlet güvenliğine tehlike oluşturduğunu ve silahlı kuvvetler konusunda casusluk yaptığını da sözlerine eklemiştir.
Ter-Petrosyan'ın bu girişimleri sürpriz olmamıştır. Çünkü, o, uzun zamandan beri Daşnaksütyun Partisi'ne karşı mücadele etmekteydi. Mesela, Haziran/1992'de muhaceretten olan parti lideri Hrair Marukyan'i yeniden Yunanistan'a sürgün etmiştir.
Parlamento sözcüsü Babken Ararktsiyan, Ter-Petrosyan'ın siyasi temizleme girişimlerini değerlendirirken, Daşnaksütyun Partisi öncülüğünde gerçekleştirilen son olaylar ve yürüyüşlerin ülkede siyasi istikrarı bozmaya yönelik olduğunu ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, herhangi bir siyasi partinin yurtdışında şube açamayacağını ve lider kadrosunda yabancılara yer veremeyeceğini beyanla Daşnaksütyun Partisi'nin faaliyetlerini geçici olarak yasaklanmıştır. Parti liderlerinin Ermeni olmasına karşın, onların çoğu başka ülke vatandaşlarıdır. Ermenistan'da ise şimdiye kadar çifte vatandaşlığa izin verilmemiştir. Daşnaksütyun Partisi'nin dünyanın bir çok ülkelerinde yaşayan Ermenilerden üyeleri ve Ermenilerin toplu olarak yaşadıkları ülkelerde şubeleri vardır. Parti merkezi Atina'dadır.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra Ermenistan'a dönen tek siyasi parti Daşnaksütyun değildir. "Rankavar Azatakan" (Liberal Demokratlar) da ülkeye geri dönmüştür. Söz konusu parti, daha ilimli bir çizgi izlemektedir. Daşnaksütyun Partisi milliyetçidir ve bir çok konularda hükümete karşı çıkmaktadır.
Osmanlı meclisinde eski Erzurum mebusu olan Karakin Pastırmacıyan'ın (Arman Garo) "Tero" ve "Haço" çeteleriyle Kafkaslardaki Rus ordusuna katılmak için ayrılmadan önce katıldığı dini törende.Faaliyeti yasaklanan Daşnaksütyun Partisi daha önce sol kanat partilerden oluşan bloğun bir parçası olarak seçimlere katılmayı düşünüyordu. Söz konusu blok, Karabağ-Ermenistan Grubu, Aydınlar Birliği, Anayasa Hakları Birliği ve Miras Hareketi gibi kurum ve kuruluşları çatısı altında birleştirmişti. Ancak, Merkezi Seçim Kurulu sol bloğun seçimlere katılmasına izin vermedi. Diğer taraftan Monarşist Parti ve Ermenistan Kadınları Partisi'nin de seçimlere katılması engellendi.
Ter-Petrosyan, 5 siyasi partiyi de yanına alarak oluşturduğu "Cumhuriyet Bloku'yla" seçimlere katıldı. Seçimlere katılma oranının % 55 civarında olmasına karşın, Cumhuriyet Bloku 114 milletvekili çıkararak parlamentoda çoğunluğu oluşturmuştur. Şamiram Kadınlar teşkilatı ikinci sırayı alırken, Ermenistan Komünist Partisi kendisinden beklenen başarıyı gösterememiştir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Gagik Harutunyan aşırı milliyetçi blok ve komünistlerin yenilgisini izah ederken, onların iyi bir programdan yoksun olduklarını ve egoist davranışlarının seçim sonuçlarını etkilediğini ifade etmiştir. Halbuki, seçim öncesi yapılan kamuoyu araştırmaları, komünistlerin oyların en az % 20'sini alacaklarını gösteriyordu.
Ermenistan, tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. Çok tehlikeli bir dar boğazdan geçme gayreti içindedir. Halk yoksulluk içinde yaşıyor. Minimum emeklilik bir Dolardan azdır. Devlet İstatistik Dairesi verilerine göre, ortalama maaş 2, 5 Dolara eşittir. Diğer taraftan, Merkezi Seçim Komisyonunun 1991 ve 1994'e ait verileri, son üç yılda ülke nüfusunun % 30 azaldığını göstermektedir. Başka bir ifadeyle, 1993'ün başlarından beri yaklaşık 1 milyon Ermeni ülkeyi terk etmiştir.
Karabağ'daki Ermeniler oradan kaçmaktadır. Rusya ve batıya giden Ermenilerin sayısı süratle artmıştır. Ermenistan Bilimler Akademisi Sosyoloji Araştırma Merkezinin başkanı Georg Pogosyan'in sözlerine göre, Ermenistan nüfusunun % 70'i potansiyel göçmendir. Araştırmalar, Ermenilerin yalnız soğuk ve açlık yüzünden ülkeyi terk etmediklerini göstermektedir. Bunun kendine özgü sosyal ve siyasi sebepleri vardır.
Ermeni gazeteleri, son zamanlarda 1993-1994 yıllarında ülkeyi terk eden Ermeniler arasında yapılan bir sosyolojik araştırmanın sonuçlarını yayınlamıştır. Fikirlerine baş vurulan Ermenilerin % 45'i polis ve buna benzer kuruluşların keyfi davranışları, % 24'ü sosyo-ekonomik sebepler yüzünden ve % 12'si ise serbest ticarete imkan sağlanmadığı için ülkeyi terk ettiğini bildirmiştir.
Ermenistan'ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan'ın bazı bölgelerinde sürdürdüğü savaş ve savaşa bağlı olarak Azerbaycan ve Türkiye'nin Ermenistan'a uyguladığı ambargo hayatı olumsuz yönde etkilemiştir.
Ermenistan, Gürcistan üzerinden Denize açılmak da dahil, komşularıyla özellikle de Rusya ve İran'la ilişkilerini geliştirme gayreti içindedir. Rusya-Ermenistan işbirliği kendisini hemen hemen bütün sahalarda göstermektedir. Bu bakımlardan, Rusya-Ermenistan yakınlaşması oldukça dikkat çekicidir.
"Soğuk Savaş" döneminin sona ermesine karşın, jeopolitik savaş hala devam etmektedir. Rusya'nın zayıflamasına paralel olarak, batili petrol şirketlerinin bölgeye gelmesi ve bölgesel milliyetçilik hareketlerinin güçlenmesiyle birlikte, özellikle Hazer Havzası'nda özel bir uluslararası sistem oluşmaktadır.
Rus Ordusu, Çeçenistan'ın stratejik Argun, Şali ve Gudarmes bölgelerine hücum ettiği zaman Rusya Savunma Bakani Graçov'un cephe hattı yerine Ermenistan ve Gürcistan'ı ziyaret etmesi tesadüfi değildir. Graçov, hem söz konusu cumhuriyetlerdeki Rus ordularını ziyaret etmiş, hem de ülke liderleriyle askeri işbirliği meselelerini tartışmıştır.
Yeri gelmişken hatırlatalım ki, Rusya, Çeçenistan'a yönelik hücumlarında Ermenistan ve Gürcistan'daki üslerinden de faydalanmıştır. Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üsleriyle ilgili anlaşma Mart/1995'te imzalanmıştır.
Rusya'da Kafkasya Halklarına karşı antipatinin güçlenmesine karşın, Rusya hükümeti ve hatta bazı aşırı ırkçı ve milliyetçi Rus teşkilatlar Ermenistan'ı çok önemli bir müttefik olarak görmektedirler. Aşırı sağcı Rus teşkilatlar, Ermenistan'ı anti-Türk ve anti-müslüman siper olarak değerlendirmektedir. Ermenistan, Rusya için Türkiye'yi Kafkasya'dan uzak tutmaya ve Azerbaycan üzerinde baskıyı sürdürmeye yarayan bir araçtır.
Ermenistan, başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere, komşularını rahatsız eden problemlerin çözümünde ileriye ilk adımı atmalıdır. Silahlı Ermeni çeteleri, işgal altındaki Azerbaycan topraklarını terk etmeli ve Dağlık Karabağ problemi, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözümlenmelidir. Mevcut durum, Karabağ Meselesinin artık "Kendi Kaderini Tayin Hakkinin" sınırlarını aşmıştır. Ermeniler, Dağlık Karabağ'a kendi toprakları gözüyle baktıkları gibi, "Üçüncü Ermenistan'dan" bile bahs etmeğe başlamışlardır.
Levon Şirinyan'ın Azatamart Gazetesi'nde yer alan yazısı buna güzel bir misaldir. Kendisinden çok emin görünen Şirinyan, Ermenistan yaylası ve onunla komşu bölgede 20 milyon Kürt'ün "Milli Devlet" fikrine sıkıca sarıldığını, bu yönde ilerlediğini, artık hiç kimsenin onlarin haklarini görmezlikten gelemeyeceğini beyanla, geleceğin daha korkunç olaylara gebe olduğunu ifade etmiştir. Şirinyan'ın hangi kaynaktan su içtiğini anlamak zor olmasa gerek.
Bu tür yazılarla zihinleri bulandırıp bir sonuca varmak mümkün değildir. Şimdi, milleti içinde bulunduğu ağır durumdan kurtarmak için uyanma ve sağ duyulu hareket etme vaktidir. Tarihi tecrübeler, kin ve nefrete dayalı politikaların iflas ettiğini ve gelecekte de iflas edeceğini göstermektedir. Bu yüzden, bölgedeki son gelişmeler ve Ermenistan'daki genel durum, Erivan'ın sağ duyuyla hareket etme ve bölgede istikrarın sağlanması için cesur adımlar atmasının zamanının geldiğini göstermektedir.
Dünyanın odak noktasında yer alan Türkiye, bölgede istikrar unsurudur. Bu kuru bir iddia değildir. Pravda Gazetesi, Kafkasya ve Orta Asya ile yakından ilgilenen ülkelerin, özellikle de İran'ın bölgeye katkılarından söz ederken, özellikle Türkiye gerçeğini vurgulamıştır. Pravda'ya göre, Türkiye, ciddi yatırım imkanları, modern teknolojisi ve laik sistemiyle Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için en uygun modeldir. Türkiye'nin bu hedeflere doğru yürümesi, yalnız ülkede değil, ülke sınırlarının dışında da istikrar ve barışa katkıda bulunacaktır. Özellikle Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, bir çok batili ülke, bölgede oluşan yeni jeo-politik ortamda Türkiye'nin önemli rol oynadığını kabul etmektedir.
Financial Times Gazetesine göre, Batı Avrupa ülkeleri Türkiye'yi doğu Akdeniz'de siyasi ve ticaret merkezi, Kafkasya ve Orta Asya'da ise istikrar unsuru olarak görmektedirler. Bütün Avrupa ülkeleri ve Amerika ise Türkiye'yi "Bölgesel Güç" ve "Laik Demokratik Model" olarak değerlendirmektedir. Financial Times Gazetesine göre, Türkiye, Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğudan Orta Asya'ya kadar uzanan bölgede büyük bir istikrar unsurudur.
KAYNAKLAR:
1. Kırzıoğlu, Prof. Dr. M. Fahrettin, Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi (1918-1920), KÖKSAV Yayınları, Ankara 1999.
2. Aslan, Doç. Dr. Yasin, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, Ankara 1997.
3- Ermeni Alimleri ve Feryat Koparan Taşlar (Rusça) 1902, s 80-123
4- AFP, 6 Mayıs 1994.
5- Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi IV, sayfa 81-82, Azerbaycan Gazetesi, 11 Mart 1994.
6- Moscow News, 11 Aralık 1993, Nu: 46, ITAR-TASS, 31 Ağustos 1993.
7- Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994, Nezavisimaya Gazeta, 18 Ocak 1994.
8- Moscow News, 15 Ocak 1993.
9- Naş Sovremennik (Muasırımız) dergisinin 1993/4 cildi.
10- Segodnaya (Bu Gün) Gazetesi, 9 Nisan 1994.
11- Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994.
12- Nezavisimaya Gazeta, 18 Ocak 1994.
13- Azatamart Gazetesi, 2-8 Kasım 1993.
14- Snark Haber Ajansi, 7 Aralık 1993.
15- Moskovskaya Pravda 24 Eylül 1992.
16- Turan Ajansi, 4 Aralık 1993.
17- Moskovskiya Novosti Gazetesi, 1992/13
18- Azadlig, 12 Mayıs 1992.
19- Azatamart 2-8 Aralık 1993.
20- Soviet Analyst 15 Mayıs 1991, nu: 10.
21- Neue Zeurcher Zeitung, 9 Şubat 1993.
22- Frankfurter Allgemeine Zeitung, 15 Şubat 1993.
23- Wall Street Journal, 25 Ocak 1995.
24- Segodniya, 28 Haziran 1995.
25- Segodniya, 13 Temmuz 1995.
26- İTAR-TASS, 27 Kasım 1994.
27- Snark Haber Ajansı, 1 Aralık 1993.
28 -New Times, Kasım/1994
29-Country Report, 1994.
30- Segoniya, 30 Haziran 1995.
31- Salam (İran gazetesi), 7 Ekim 1995.
32- Moscow News December 8-14, 1995 .
33- Komersant-Daily, 17 Ekim 1995.
33-Nezavisimaya Gazeta, 4 Ocak 1996.
35- Azatamart Gazetesi, 7-13 Eylül 1993.
36- Republik Ermenistan 3 Ağustos 1993.
37- Pravda, 3 Mart 1993.
38- Financial Times, 21 Ocak 1994.
39- Vremya , 5 Mayıs 1993.
40- Los Angeles Times, 5 Ekim 1990.
41- Armenian Weekly, 7 Mayıs 1994.
2. Aslan, Doç. Dr. Yasin, Ermenistan Tarihi Yol Ayrımında, Ankara 1997.
3- Ermeni Alimleri ve Feryat Koparan Taşlar (Rusça) 1902, s 80-123
4- AFP, 6 Mayıs 1994.
5- Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisi IV, sayfa 81-82, Azerbaycan Gazetesi, 11 Mart 1994.
6- Moscow News, 11 Aralık 1993, Nu: 46, ITAR-TASS, 31 Ağustos 1993.
7- Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994, Nezavisimaya Gazeta, 18 Ocak 1994.
8- Moscow News, 15 Ocak 1993.
9- Naş Sovremennik (Muasırımız) dergisinin 1993/4 cildi.
10- Segodnaya (Bu Gün) Gazetesi, 9 Nisan 1994.
11- Nezavisimaya Gazeta, 8 Nisan 1994.
12- Nezavisimaya Gazeta, 18 Ocak 1994.
13- Azatamart Gazetesi, 2-8 Kasım 1993.
14- Snark Haber Ajansi, 7 Aralık 1993.
15- Moskovskaya Pravda 24 Eylül 1992.
16- Turan Ajansi, 4 Aralık 1993.
17- Moskovskiya Novosti Gazetesi, 1992/13
18- Azadlig, 12 Mayıs 1992.
19- Azatamart 2-8 Aralık 1993.
20- Soviet Analyst 15 Mayıs 1991, nu: 10.
21- Neue Zeurcher Zeitung, 9 Şubat 1993.
22- Frankfurter Allgemeine Zeitung, 15 Şubat 1993.
23- Wall Street Journal, 25 Ocak 1995.
24- Segodniya, 28 Haziran 1995.
25- Segodniya, 13 Temmuz 1995.
26- İTAR-TASS, 27 Kasım 1994.
27- Snark Haber Ajansı, 1 Aralık 1993.
28 -New Times, Kasım/1994
29-Country Report, 1994.
30- Segoniya, 30 Haziran 1995.
31- Salam (İran gazetesi), 7 Ekim 1995.
32- Moscow News December 8-14, 1995 .
33- Komersant-Daily, 17 Ekim 1995.
33-Nezavisimaya Gazeta, 4 Ocak 1996.
35- Azatamart Gazetesi, 7-13 Eylül 1993.
36- Republik Ermenistan 3 Ağustos 1993.
37- Pravda, 3 Mart 1993.
38- Financial Times, 21 Ocak 1994.
39- Vremya , 5 Mayıs 1993.
40- Los Angeles Times, 5 Ekim 1990.
41- Armenian Weekly, 7 Mayıs 1994.
SAIRIN Yeri Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
19 Nisan 2016 Salı
Vatan Hainliği Telafi Edilebilir. Din ve Dile Yapılan İhanetin Telafisi Olmaz.
Vatan Hainliği Telafi
Edilebilir.
Din ve Dile Yapılan İhanetin Telafisi Olmaz.
Necati Çavdar
20016 Nisan/Ahimesud
Yılar önce;
“Yara, Dilim
‘Kuş’atılıyor ana
dilim
Yapılmıyor; konuşma, bilim
Türkçe gidiyor; yara, dilim
Birlik, dirlik olur; dilim, dilim” (1)
Yapılmıyor; konuşma, bilim
Türkçe gidiyor; yara, dilim
Birlik, dirlik olur; dilim, dilim” (1)
diye çığlık atmıştık.
Kim duya, kim
duyura..?
Batı’nın
karanlık, İslam dünyasını aydınlık çağlarında Avrupa’da derebeyler vardı.
Bunlar
kontrol ettiği alanın kanını emerek şatolarına
tıkınıp, bütün alemi “şato”
etki alanı.. İnsanlığı da lütfedip
içeri aldığı kimi esaretten kimi azat
kabul etmez gönüllü kölelikten dolayı
orada olanlardan ibaret
sayardı..
Diğerleri
ya düşman ya da “yok” hükmünde idi.
Şatolar,
surlarla çevrilir, istenmeden içeri
girmek ölümle sonuçlanırdı.
Bu
gün günümüz siyasası ve de “edebiyat”
dünyası da bu durumda..
Birkaç
şato ve birkaç derebeyden ibaret..
Şayet
şatoya girmiş derebeyin kontrolünde isen varsın.
Değil
isen zaten “yok”sun..
Senin
var olmana; derebeyler, dükalıklara,
şatolara hükmeden, klânlar, sanat ” tanrıları” karar veriyor..
“En
izleksel, öznel- nesnel söylemsel
imgelerle hermetik, tematik, tikel ve tekil … dizinler” kurar isen;
oldun.
Yok
.. Milletin sesi, dili, yüreği olur isen yandın, “yok”sun..
…………..
ADALET..ADALET
yine ADALET …!
Hukuk-
adalet…
Birinde kanunilik, gücü elide tutanın
hakimiyeti.. Çoğunluğun kararı ve
onayı..Diğerinde hakkaniyetlik,
mazlumun hakkının gülcüye karşı
korunması, milyarlar karşısında bir kişide olsa onun Hak’kının teslimi söz konusu..
Nemrut,
Firavunlar, Hitler, Mussoloni, Mustafa
Kemal, Stalin, Pol-Pot ve diğer tiranlar,
döfakto yapay yapı İsrail;
elbette yaptıkları işleri dönemlerinin mevcut “hukuki” şartlarına uygun olarak
ya da hukuki şartları uydurarak yapmışlardır. Bundan sonra da halkın onay verdikleri dahil her türlü dikta heveslisi kimi güç sahipleri adaletsizliklerini
“hukukilik” kılıfıyla örteceklerdir. Fakat o gün insanlar bunu kabul edip sindirse de çoğunluk benimsese
de yanlışlıklar “adalet” kavramıyla
değerlendiremez.
Hukukilik; sıfırdan başlayan artı rakamlarla ifade edilebilir. Ancak adalet terazisinin
artı sonsuz ile eksi sonsuza uzanan
ölçme, değerlendirme imkanı ile
Haklının hakkı, zalimin cezası
belirlenip, sağlanır.
Tıpkı
şiirde de okunacak ile çok okutulan, okunan aynı şey değil.
Tanınmış
– tanıtılmış; aynı kavram değil ise şair ve “kendine şair diyen/dedirten de
aynı değildir.
Ölçü
yanlış olunca sonuç da yanlışa çıkar.
Bir
kilo, tüm ölçülebilen ağırlık için bir
kilodur. Fakat bir kilo demir bir kilo altı değerinde değildir.
Her
değer kendi cinsiyle kıymet bulur, onunla ölçülür.
Kimi
dukalıkların şatolarına girip, “klan”lara bende olanlar; kimilerini şair saymıyor.
“Aruz”un anlam ve hesap denklemini çözemeyen “ hece”nin
ölçüsüne boy erdiremeyen elbette zekanın sınırlarını kendi
belirleyecek..
Ölçüyü – tartıyı
kendi uyduracak..
“Hece” ölçülerine
uymaya çalışmayı “anakronik bir tutum”
ve de “hece”nin ifadeye
kazandırdıklarına “ plastik güzellik”
“diye niteleyip hiçbir ölçü,tartı,
anlam kıymetinin semtine ayak basmayarak “postmodern iştihalar içinde”; “retoriğini” de kendi belirleyip
“serbestin” en derekesinde efelenecek ki kendinden menkul “şiir”
vadisinde sözü, kelamı olsun, “varlığı”
bilinsin..
Aksi takdirde kıymeti ne ola ..?
Mesela..
Necip Fazıl, onlara göre şair değil olsa
olsa “ikinci seviye..”
Ancak,
Stalin’e “kul olup” kominizim arpalığı, imparatorluğu imkanları ile “tanıtılıp”, ideolojik cila ile parlatılarak sunulan Nazım Hikmet, bir
“nümera..”
Mehmet
Akif, “eh işte”..!
Söylenen
söz şu:”Akif’e bazıları şair diyor..Ama…” Aması; aslında “şair değil” demek
istiyorlar..
Şahıs ,
“şiirin adaleti” diye “eser”
yazmış.. Görende cümle şiir genellemesi içinde “adalet “arayacak..
” 1980 Sonrası Türk Şiiri Üzerine Eleştiri Ve Tahliller “diye kurnazlık edip,
belli tarih kesitinde yazan herkesi
kucakladığı sanılacak..
İlginçtir
bu eşsiz esere de, çok şükür ki üyesi
olmadığım Türkiye Yazarlar Birliği
‘ de
“ Edebî Tenkit”
dalında ödül vermiş.
Tuhaf olanda bu ya..
Ya sözde “mutedeyin”
veya “mefkureci” camianın kalem/kelam erbaplarının
klanlaştığı o kurumun “yazarlarla
“ilgisi yok.
Ya da “eserin “ eserle alakası..
Veya her ikisi de ..
Kimi “gelenek”, milli
“irfan” sevdalıları da “Edebiyat” a “edeb-siz”lik mührü vuran yayınları yetmiyor gibi kendi
benliğinden “değişim”e, “dönüşüme” geçiş, maziden kopuş ve de kaçış
babından acil “akın”a çıkmış
olmalılar ki toplum önüne çıkarıp kürsü tahsisiyle “söz “söyletme makamında
toplum önüne taşıyarak mükâfatlandırma yarışına girmiş.
Bir şair için
değerlendirmede bulunarak
“Buradaki malzeme
(izlek ve duyarlık) içsel bir tutarlılıkla şiirin tamamına taşınabilmiş
olsaydı, eminim çok daha farklı bir sonuçla karşılaşmış olacaktık. Ancak
üzerinde durulması gereken esas
nokta tematik ve söylemsel bağlam açısından “” diye
“milli” dili kullanarak “anlamsal
ve de kavramsal çıkarımlara” devam
etmiş..!
ÖLÇÜ
ve REHBER…!
Elbette
her kıymetin kendine has ölçüsü olur.
Hatta ölçüsüzlüğünde ölçüsü vardır..
Modern zamane şairi olabilmek için;
Epik- ontolojik takılmalı,
Poetik.. bir şekilde
“imgenin “ dili kullanılmalı,
“ethos” ve “pathos” ayaklar çekilmeli..
Eskilerde Yunus, Molla Kasım süzgecinden geçerdi.
Şimdiler de - ise
eser verenler; milletin kültürüne gönül diline, ruhuna uymasa da - Nietzsche’nin Baudelaire'in adı sanı bilinmez Octavio Paz’ın
“Çarmıhına” geriliyor..
Yandın Veysel..
Yandın Aşık Şenlik..
Yandın Niyazi Mısrı..
Sen çoktan yosun Fuzuli..
Nedim, Baki öleli
asırlar geçti.
Zira “aruzu” , hesap
edemeyip “hece” yi kuramayanlar
“manzum” şöyle dursun “nesri”
çoktan terk edip “yaniii” ve
“aynennnn”in kıskacında düz yazıdan da
geçti..
“ Bütün güzellik ve etkileyiciliği ile
beraber” öykünmesi, neşesiyle
“kafirlerden
hegel’i çağırıyorum ortada
vuruşmaya /ismet özel adlı bir zülfikarla
deşiyorum karnını”
yazanı şiirin “semantik dokusu” içinde “şiirdeki
tarayıcı zihnin alamatifarikasından ibaret bir durum saymak gerekir “ (şiirin
adaleti- s.336) diye “Nefs-i Levvame “ makamı (!) vererek;
Şiirsellik tezgahında, Marksizm anaforlarından İslami
kılıfa monte edilen İsmet Özel’i
“tanrı”laştır.. Ve o” tanrı”nın mabet
koruyucusu ve de kılıcı olarak da
milletin başına ali kıran - baş kesen olarak fikir cellatlığına soyun..
Yetmez…
Kim dinler, kim duyar babından arkasından koşulan ve “irade”sine
ram olup “Turgut Uyar”
efsanesi uydur..
Biraz da “yedi güzelleme”
izlek ve duyarlığı”
içinde “deneysel ve avangard” zırha bürünüp, “var oluşsal tecesüs”
peşinde Cahit Zarifolu kekremsi
çıkışlar yap...
Sezai Karakoç, “şifalı bitkiler” dükkanındaki (!) hazır
kalıplarla teyemmüm edip sanat - edebiyat da da milletimizin düçar
olduğu inkraz ve fetret döneminin figürleri olarak “Çağdışı sanat ve edeb-iyat-sızılık “ dükalığının dar sokaklarında köşe kaparak alan hakimiyeti sağlayan derebeylerine temana et.
Ölçüyü, onlara göre kur.
İleride..
“Maraşi
“ dükalığı Angara şubesinin koruyucu- kollayıcısı ve de başkesni
vaziyetinde konumlanan ve bu
“edeb-iyat-sız” mahfillerin var
ettiği takım tarafından adı çokça
anılacak olan …
Yoz edebi tarih
takipçilerinin temelsiz ,köksüz şatonun külhan beyi olarak sitayişle yad
edeceği zatın parlattığı ( şiirin adaleti Ali. K, s.1- tanıtım sayfası) Ali “K”, namlı “izleksel
eleştirmeni” dinlerken cinnet geçirecek duruma geliyoruz..
"
Hermetik, tematik, izleksel, imgesel, siyasal,retorik, neo-epik, poteik
“vs
Milletin kültürüne, gönül diline, irfanına, değerlerine aykırı ne varsa ölçüyü bulara göre kurup,
kıymet verme sadedinde bulunuyor.
“ Şu söyledikleriniz..
Milletin kültürüne,
gönül diline, irfanına aykırı…
Millet, bu
kelimeleri hiç mi hiç kullanmaz.
Kullanan da hazzetmez..”diye itiraz ediyoruz.
“Kürsî”ye çıkarılmış, güya
“söz” onun ya..
Pişkin pişkin
“sanat tanrısı “ edasıyla “ … bunlar modern şiirin gerçeği. Bunları kullanmadan
olmaz” hükmünü dikta ediyor...
Batı,
değerleri imiş
Kullanmak gerek.”miş miş..
Sanki
bütün insanlık Batı’dan ibaret.
Doğuda
-batıda..
Güneyde
- kuzeyde ..
Kıtalar
üzerinde ayrı ayrı onlarca medeniyet havzası var..
Milyarlarca
insan. İnsanın olduğu yerde aşk da olur, gönül de, ruh da.. Kim kimi tamamıyla
kuşatabilir ki…?
Her
havzanın ruh iklimi farklı olur.. Her havzada
edebiyatı da sanatı da onu oluşturanlarca ortaya konur.. Elbette Cin ve
İnsan olarak yeryüzünde yaşayan iki ırktan biri olma hasabiyle insanlık
ailesinin ortak değerleri, buluşulan ortak kıymetleri olacaktır.
Yine
de insan kümelerinin, topluluklarının..
Her
havzanın kendi değer ve ölçüleri vardır.
Kendi
kural ve kurumları bulunur..
Tümünü
teke indirip şunun şurası birkaç yüzyıldır etkili olduğu kesin olan “Batı”
değer ve kalıpları içinde değerlendirmek, ona tümüyle teslim olmak üretene, emeğe zulümdür.
Hasılı…
"
Hermatik, tematik, izleksel, imgesel, siyasal
retorik, ontolojik " olarak da geniş
çoğrafya da makes bulan Türkçe adına rezalet.. Millet, geleceği adına tam bir soysuzluk..
ŞİİRİMİZİN BAŞ TACI MI UTANCI MI ?
“Yaşantıyla
beslenmeyen şiirde zeka, kuru
sıkı atan tabancadan farksızdır” dese de
“ Halkımıza inanmıyorum; bir de kımıldamasa
ruhuna da. protez
ya da değil
birde kımıldamasa”
Şeklindeki bu örneği “şiir”
diye sunarak ”… şiirinde zekânın başat konumda olduğu aşikâr. Zekânın
başatlığı, zekâyla gelişen, geliştirilen
bir şiirsel oluşumu imler”
(şiirin adaleti.s.62) şeklinde güya şiir tahlili yapıp, şair
değerlendirmesinde bulunuyor..
Anladık; meğer
şair, kimler..?
Millet de sizin zekanızı
“mimler” ..!
Bir başka bir örnek:
“Günaydın günaydındır ama
Siz başka sanırdınız
Sanmak zaten biraz da
bir nehre benzemektir
Bir nehre sabahları iki kere benzemektir” şeklindeki yazıyı şiir diye değerlendirip bunu yazan kişi için de “..onu modern
Türk şiirinin orta sahasına
yerleştirerek oyun kuruculuk ve etkileyicilik anlamında önemli bir
hinterlanda sahip kılmaktadır.
Bunun ‘tehlikeli değil bereketli bir orta saha gücü
olduğunu unutmamak gerekir” buyuruyor. (şiirin adaleti.s.67)
SİYASAL CESARET ÖRNEĞİ
Necip Fazılları “ikinci sınıf” şair sınıfına koyarak Durmuş
Ali Ekerleri “yok sayanların iktidara, güce kafa tutan şair örneğinin sözde şiirine bakın:
“mustafayı sevmiyorum kemali de, bence sevmiyorum, bir
gün bilmeli(..) mustafayla suphiyi seviyorum ama sevmiyorum mustafayla kemali”
( Şiirin adaleti s.84)
Bu şiir…
Hem de “kemalizme
muhalefet” ve de siyasal cesaret örneğine timsal olacak şiir.
Böylece önem
verilen, değerlendirmeye alınan “böyük şairlerin” şiirleri ile ortaya koydukları ise “ imgelemin ideolojik,
politik çevrelerin dışına taşması, daha doğrusu ideolojik bağlamda merkezkaç
bir anlam dünyasını tebelür ettirmesidir”(şiirin adaleti .s.79)
“Şiirin yararına işleyen müphemlik “ örneği olarak
verilen ve açıkça “Mustafa “
geçtiği halde “.. Söz konusu göndermelerin somut karşılıklarını yakaladıktan itibaren, şiir adeta net bir resim gibi açılmaya başlıyor. Şiirdeki Mustafa ismiyle
‘Ben ile biz !
Bize – mesela-/Mustafa diye birinin hiç/ olmadığını anlat. Öhö öhö”
çekerek “siyasal gönderme “ yap, yüce
şairlik makamını kap.(şiirin adaleti s.314
Birde madalya tak..
Aman Allah’ım, aklıma mukayyet ol.
POETİK İFADENİN YAPI TAŞI..!
“Kuşkulu Klan” değerlendirmesi:
“..söylemsel unsur (‘uzun gölgeli piç bir keşiş oldu
tarih’ ) yaşantısal /varlığın (çapul
gezerdim Lordlarım, hırçın kanımla oralarda )içinden zuhur ederek varoluş alanına taşınan ( “Bize savaş ,
arkadaşın düşünce başlar, dediler;/
Daha kaç arkadaşım düşecek,/
Dadanmayasın diye sen, kuzgun gibi leşime)
poetik ifadenin yapı taşı. Haline getirilmiştir..
Böylece söylemsel
imge, öznel nesnel arasındaki diyaletiği işleten bir dil olma hüviyeti edinir.”
“Kuşkulu Klan” şiirinde emperyalizme yönelik
ironinin epik tonlamayla entegrasyonunu
da ayrı bir başarı olarak
kaydetmeden geçmeyelim. “ göz yaşımı
kanıma tercih etmem müstesna./Lordlarım; göktaşı idim ya, emre tabiydi yörüngem”
Ali K. Şiirin adaleti.s. 95)
Müthiş(!) örnek..
Ne müthiş değerlendirtme..
İyi ki milli
“edebiyat” hayatımızda bu değerler var..
Yoksa el alemin içine
hangi düşünce, sanat edebiyat
adamı ile çıkabilirdik..?
Edeb-iyat-sızlığımız mı , bahtsılığımız mı, desem ?…
Belki de bizimkisi “yazarın
kastıyla okuyucunun algılaması
arasındaki fark bir tür yanlış anlama
diye adlandırılabilir “ (şiirin
adaleti.s101)…!
“Bi bilmeseydim allahım kafirlerinde bildiği şeyleri
yoksa kolay Amerika” (şiirin
adaleti s. 3449 yazanı, “allahım inanmam lazım sana, acil durum ışıklarım
yanıyor” diyeni bile “kozmik “
kılıflarla anlamlandıran , “Allah’ın
irade ve varlığını sorgulama konusu etmesi bakımından tematik olarak
doğrudan Allah’a hitaben yazılması olmasıyla..” da “Naat’ın negatifi diye tanımlayan”
(şiirin adaleti. s.320-321”; Ali K isimli eleştirmene göre “şairlerin yer
bulamadığı/yer verilmediği vadide
“şair” ol…
Maalesef,
şiirimizde, sanat ve edebiyatımızda
“izleksel ve de imgesel “vaziyet budur.
Ne yapalım doğru söze ne denir ki: “insan nasılsa şiir öyledir” ..(şiirin adaleti .113)
…..
Suç; eleştir-men –in değil ki..
Tenkit; eleştiri,
Münekkit de “Eleştirmen”…
Üniversitelerde
düşünce firara çıkıp , üretim;
“poydos” diyerek “kes -
yapıştır, ondan -al naklet”i akademik çalışma
sayarak “aşırma” doktora konusu olalı böyle..
İlmi hasiyet, yağcılıkla
zemin değiştirince “olanlar”
normal sayıldı.
Normali ise anormal..
Ne yapsın?
Edebiyat- sanat
dergi, yayın vs ne varsa oralarda yer bulanlar, kürsülerde “söz” söyleme gücü
olanlar bunlar..
O da elindekileri değerlendirip aynı mahfillerde yer alacak.
Haksızda değil.
Aslında alkışlanacak
(!) bir çaba.
ŞATOLARA ESİR OLANLAR ..
Bu kendi şatolarını kuran ya da bir dukalığa gönüllü esir
olarak kapılanarak - çoğu da “kamu “ imkanı ile - oradan halkı “gütmeye “ kalkanlar, bilmiyorlar ki şatoları sadece
kendilerine ait.
Milletle bir bağları da yok..
Üstelik dijital çağda ne şato kaldı. Ne de orada oturan
“edeb-iyat-sız “ asil kan lordlar familyası..
Kendilerini şatolara kilitleyenlere, tüm alemi kendi dukalıkları ile sınırlı
sayanlara inat; ne söz (kelam) ve kalem sahibi yiğitler var ki
Anadolu’nun en ücra köşesinde
dünya parmakları altında, tüm
cihana ses veriyor..
Milletin dili, oluyorlar.
Milletten ve de alemden haberi olmayanlar ya kendi
şatolarına tabi olanlara ya da komşu şatolara bakıyor. Dünyayı anlamamaya
gayret ederek milleten kopuk hayatlarını sürdürüp tiranlıklarını koruyacaklarını sanıyorlar.
Halbuki hiç de öyle değil.
Kıymetsizlikle ölçülen kıymet, alıcıya kapatılsa da yeteri
pazar bulamasa da değerinden bir şey
kaybetmez..
Üstelik sanal alemin sunduğu imkanları şimdilik yok sayıp,
sosyal medyada, bolglarda, e-kitap, bağımsız sitelerde, şahsi
yayınevlerinde yapılan kaliteli
üretimi görmüyorlar/görmezden geliyorlar..
Millet hafızasının hala unutmadığı cinsten “Cönkler”
devrinin elektron hızıyla yeniden
başladığını kavrayamıyorlar bile..
Oysa boşa çaba..
Güneş apaçık ortada
iken toplumda “seçtikleri”/ürettikleri
“ kimilerini “aydoğdu” diye sahte aydınlama/aydınlanma peşinde gerek kamu
gerekse cemaat/tarikat, sosyal zümre imkanları ile millete dayatanlar;
hakiki ışık karşında gözleri kamaşıp gerçeği
görmeyenler/göremeyenlerdir.
Işık süratında hareket eden yeni âlemde modern şiir izlekçilerinin “şair” dediklerinin boy
bile ölçüşemeyeceği nesir
ustası, zeka pırıltısı “Münzev-i
Muhacir” gibi nice nice
“Aslanlar” yatıyor da haberleri yok.
SORGULA..
FAKAT..
SURETİ HAKTAN GÖRÜNÜP HANÇERLEME
Geçenlerde hem de Devletin malı, milletten besli..
Hükümetin borazan ve de arpalığı Tv
de geyik muhabbeti için çağrılanlar da “aynı teraneyi” söylüyor..
Pes
dorusu..
Evet Mehmet Akif’de eleştirilebilir.. Fakat
Sultan Hamid’in yüceltilmesi için hem
de edebi kişiliği üzerinden Akif’i basamak
yapmak, niye..?
Siyaseten
eleştir.
Hatta İstanbul’da işgal altında çalışma imkanı
kalmadığından 3. meşrutiyet meclis konumunda Angara’da toplanan/ toplanmak
zorunda bırakılan Büyük Millet Meclisin’de
“vekil sıfatı” olduğu halde kişi ve ruh olarak neden “yok” olduğunu
sorgula..
Hicaz’da..
Alamanya da..İstanbul da.. Kastamonu da
Nasrullah Paşa Camii’nde bülbüller gibi şakırken neden Angara’da ; sadece Taceddin Dergahı’na kapanıp, yanı başında Ogüst Mabedini gölgede bırakan Hacıbayram..
Angara’nın
sultan (selâtin ) cami, Aslanhane (Alaladdin)..
Mimar Sinan eseri Cenabı Ahmet Paşa
camiinde cevalan eyleyip, sesin
gelmez..
Hayatın
hiçbir alanında esamen niçin okunmaz ?
Karaoğlan
Çarşısı’nda gezmez,
Kalenin
burçlarında,
Ticaretin
kalbi Saman, Koyun, At pazarları, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda gölgen bilinmez,
Haydi
uzak diye Bulgurlu köşkünde
görünmezsin..
Keçiveren,
Abidinpaşa sırtlarında hava almazsın ..
Fakat onca bildiğin lisana rağmen Işıklar Caddesi’ne kümelenmeye başlayan yabancı misyonla hiç mi irtibata
geçmezsin..?
Angara’da adeta yoklara karışırsın ..
Hiç mi esnaf, tüccar, bürokrat bilmez.. berber
görmez, kahveci tanımaz.. Halktan bir
Allah kulu ile niçin çay içip, sohbet etmezsin... Sahi 500 altına yakın maaş ile nerelerdesin?
Diye sorgula, kafa yor…
Angara’da Teşkilatı Mahsusa durumuna bak..
Eyvallah.
Fakat
..
Ne Hicaz çöllerinden Çanakkale’ye uzanan ruhu
ne de milletin maşeri vicdanının sesi olan “İstiklal Marşı” Şairinin bir
mısrasını yazma gücünü bulamadığın halde Mehmet Akif’in “edeb”i yönüne laf etme…
Edeb-sizleşme..
……..
Baba
katilleri ile aynı safa dizilip, atıldığın hücreden çıkıp çıkamayacağın
belirsizken;
Zindandan Mehmede Mektup ‘da
“Zindan
iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! “
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! “
Diyerek
ne olacağını kestirememe endişesi içindeyken bile
“Mehmed'im, sevinin, başlar
yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! “ diyebileceksin, o günkü en kötü şart ve mekanda bu günkü sözde “evliyalar” iktidarını (!) haber edeceksin..
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! “ diyebileceksin, o günkü en kötü şart ve mekanda bu günkü sözde “evliyalar” iktidarını (!) haber edeceksin..
Ama hiç bir
“çile” izi bulunmayanlarca şair
sayılmayacaksın..
Hadi
oradan..!
Necip
Fazıl ve “gerçek hakikate” düşman olanları anlarız. Onlar zaman gelir, pişman
da olurlar..
Fakat
“Necip Fazıl” pazarlayan muhitlerde
“sureti Hak’tan görünüp” zehir
kusanlara ne demeli?
………..
Evet,
inanıyorum ki Akif’e İstiklal Marşı, o günün şartlarında yazıldığı mekanın
uhrevi havası içinde dikte
ettirilmiştir..
Eminim
ki o mekanda , o şartlarda bir seher vakti cüzi iman sahibi mümin birine de
nasip olabilirdi..
“Mehmet
Akif” denen “millet sevdalısına” nasip
oldu..
Ne ve nasıl olursa olsun milletin değişmez anayasası sayılan
“İstiklal Marşı”, O’nun kaleminden
çıkmıştır ya..
İstiklal
Marşı’nın bir mısrağını “ dizemeyen”
kafalar; Akif için “ona şair diyorlar”
deme “edeb-iyat- sızlığı” ile karşı karşıyalar.
Edep
dedik te..
Ufak
bir makam , mansıp sahiplerinin ayak ucuna yatanlar için devrin en şaşaalı kişileri ile çıkılan
yolculukta “güç” sahibi sanılan kişiye
“edep” çıkışı yaparak onu insan makamına taşıyan ve bu tavrı ile mana aleminin zirvelerine çıkan Nabi, elbet de yoktur..
Zira
Nabi “edeb”i ve “edeb”iyatına o kadar uzaktırlar ki kendilerinin
ulaşamadığı mesafeyi ölçemeyip, “ Nabi ve Nabileri yok sayarlar.. Çünkü
kendileri o ölçüler içinde sıfır bile değildir. Yıldızların yanında uydulardan yansıyanın esamesi okunmadığı gibi..
O terazilerde kıymetleri olmaz, adları dahi anılmaz..
ATEŞİN
NARI, ŞEYH GALİB’İN “HAR”I
Şeyh
Galip
gelse küçük dilerini yutup lal
olacaklara; palan vurmaya layık görür
mü, bilinmez..
Zira..
Onun
eşeği bile ;
“ Acebe kalur u tefekkür ider
Kendü ahvâlini tasavvur ider”
….
Var idi bir eşek firâsetlû
Hem ulu yollu hem kiyâsetlû”
Çok çağlar görüp, geçirmiş..
Hem tefekkür, hem
feraset, hemd e tasavvur sahibi üstelik “zeki”
ve de “ulu yollu” idi.
Üstelik de;
“Kurd korkar idi kulağından
Arslan ürker idi çomağından
….
“Hoş-nefesdür diyü vü ihl ü fasîh
Hürmet eyler imiş humâr-ı Mesîh”
Soyu sopu mesel olmuştu hatiplere
Ediplere de nefesi hoş gelirdi..
“Çün meseldür ki dir benî âdem
Har eger hâr ü bî-temîz oldı
Çünkü yük tartar ol azîz oldı”
Müzikten anlar. Rast bilir.. Uşak makamına geçer. Muhayer çalardı.
Düşünüp, anlayana…
”ÇİÇEK - BÖCEK İLE ŞİİR OLMAZ”..(!)
Efendim
“çiçek - böcek vs ile de şiir olmaz” mış..!
Haydi
“benim sadık yarim kara topraktır..”
diyen Halk ve Hak insanı Veysel’in yaratılma hikmetinin sevdasını anlayamayanlar ;
“
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Ne var ise sende bende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım?
Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum?
Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk, kardaşık.
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım “ deyişini nasıl anlayacaklar..?
"En
izleksel imgelerle hermatik tematik … dizinler " üreten
"şair"ler, bu şiirlere de
“şiir” demiyor/diyemiyor.
Başta işin çilesini çekerek yazanlara “şair “
diyemiyor..
Onlar
postmodern öncesi, mitolojide kalıyor.
Zaten
Fuzili’nin, Baki’nin, Karacağlan’ın, Hatayi’nin, Nesimi’nin esamesi
okunmaz.
O "izleksel, hermetik , tematik
imge" sahipleri ; şiir lobileri ve de kontluklarında sefa sürüp yukarda ki
şiir den bir mısra üretemeyenler, şairleri cemiyetten de men ediyor...
E.. ne yapalım ki vatan hainliği sadece
toprak satandan olmuyor. Dile hançer
çeken, milli kültüre kezzap dökenlerde de fikri ve edebi anlamda büyük
hainlerden olsa gerek..
Hele
de “ milli” hars ve hislere yakın duruyor görünerek..
BİR
KATRE ZEHİR, GÖLÜ PİS EDER
Gençler..!
Bizim ölçülerimiz var.
Beslendiğimiz, insanlığa yararlı, Hakk’a dayalı bilgelikler,
destanlarımız var..
Ama bize ölçü diye sürekli Batı’lı batıl değerleri
dayatıyorlar.
İnanmayın onların
“hümanizma”sına
Bakın tümüyle koca Balkan’a
Bakın Cihan harplerine
Yetmez ise Afgan’a
Irak’a
Suriye’ye bakın
Tükürün adaletine
Tükürün..
Yırtın, poetikalarını
Çöpe atın monorisasını
Varken elinde onca destan
Zira;
Suyu arındıramazsın, bir katre pisten
Şiir; meğer “çile”
imiş
Seninki si “çiş”
Şimdilik demem, çüş
Git ve Piş
“İkinci seviye” imiş..!
“Öz yurdunda garip”
Öz yerinde “parya..
“
Git, çöplüğüne sıvış..
İşte simge;
Bit bile değilsin
Şahsiyette yavşaklık
İşte imge;
Sanat alanında;
Seviyede; çukur bile yüksektir
Esameniz okunmaz, alçaklık
DİL
ve DİN
Dil,
elbette yaşayan, gelişen bir şeydir. Değişimden etkilenir.
Ancak
bu değişim zoraki olmamalı..
O
zaman kendi mecrasında yürür, değiştirip geliştirdiğini “kendi” malı yapar.
Aksi
halde iğreti durur..
Mesela İslam’ın orijinal metinlerinde olmamasına
rağmen “namaz,niyaz, naz “ibi. Oruç gibi kelimeleri ilk karşılaştığı toplumdan alarak “kendi” malı yapmıştır..
Oysa
Arapçada karşılıkları farklıdır.
Fakat
millet meramını bunlarla anlatır ve anlar..
Batı
üterimi teknoloji eseri olan “motör” ile karşılaşınca üzerine “ Maşallah” yazar, hiç yüksünmeden kullanır. Fakat
ismine de “motur”, der. Kendi malı haline getirir..
Yeter
ki müdahale olmasın..
Ortada
“g “ harfi varken, “k” kullanılarak
“gardaş”, Türkçenin ses uyumuna aykırı bir şekilde “kardeş” yapıldı.
Yapıldı da ne oldu…?
Başımız
göğe mi erdi.?
Ermedi de millet bütünlüğü ile aramıza set kondu.
“Gardaş” dediğinizde Bosna’dan Çin seddine .. Vurallardan Basra körfezine kadar
insanlar iyi kötü ne demek istediğinizi anlıyordu..
Bu
ihanet en masumu..
Hala
Anadolu’da yaşayan öz Türkçemizde “Bibi” kelimesi de öyle..
Onun
yerine “hala” getirildi. Milletimin hala dediğine de “teyze”.. Ananın bacısı olan “hala” oldu teyze..
Babanın bacısı olan “bibi” oldu, hala..
Yani
sağ gösterip sol vuruldu..
Şimdilerde “kuzen” fırtınası esiyor..
Hayat,
kelimemiz vardı. Ve de evlerimizde
“hayat” denen alanımız..
Hayat
yerine kullanılan kelimeyi edebimden ağzıma alamam…
Fakat,
nasıl yapıldıysa devletin en yüksek makamında olanlar bile bu “edepsiz”lik
çukuruna düşmekten kurtulamıyor..
Kalemin
olduğu gibi “kelamın” yani “söz”ünde gücü, ağırlığı var.. “Hayat” kelimesiyle
yerine kullanılan edep dışı o malum kelimenin ağırlığı bir mi?
Millet, bin yıllık yolculuğunda bazı kavram ve
kelimeleri benimseyip kendi malı etmiş. Bununla oynamanın anlamı ne?
Elbette
bir anlamı var.
En
basiti şu:
Daha
yeni elli kusur ülke İstanbul’da bir araya geldi.Orada bizim
yetkiliklerimiz “Hayat” kelimesini telaffuz etseler, bir çokları ne
denildiğini, konuşmacının kastını
anlayacaktı..
Fakat
onun yerine zorlanan kelimeyi kulansalar kimse anlayamadığı gibi bilenlerin
yüzü kızarmıştır..
Öte
yandan “Hay” diyerek , hayat veren,
yaşatan, diri-lten anılacak.. Hem de
gerçek hüküm sahibi hatırlanacaktı..
Bedavadan
“sevap” kazanılacaktı..
CHP
güdücülerinin harf değişiminin zor öğrenme maksadından öte “milletin kendi
değerlerinden uzaklaştırma” gayesiyle yapıldığını itiraf ettikleri bilindiği halde neden hala CHP, projesi
peşinde gidilir..?
Hem
de bugünkü CHP yönetiminin bile uydurma ”ulus” , “ulusumuz” kelimesinden
“millet”, “milletimiz” tahtına yükseldikleri bir dönemde.
Geniş
tutup 300 milyona hitap etmek, hiç değilse dilde birlik olmak, bilişmek
varken daha ilerisi kendi coğrafyan da milyarlara ulaşmak mümkünken içe büzülerek dili “azınlık”
heveslere kurban etmenin anlamı ne?
Elbette
başka diller bilinmeli.. Çok dili olmak, çok insanla temas güzel..
Fakat
kendi dilini terk etmek, budamak, “dilsiz adem” olmak kötü.
Fransızı,
İngilizi, Rusu, Çinlisi 500 yıllık dede edebiyatını okur..Fakat bizim
milletimiz dedesinin mezar taşlarını bırakın sözde
“inkılaplaşmanın “ öncüsü Mustafa Kemal’in “Nutuk” denen siyasi
hatıra kitabını bile okuyamaz.
Mehmet
Akif’i anlamak için lügat taşıması gerek..
Niçin?
…..
"Vatan
hainliği" denen mülke - toprağa - yapılan ihanet, zaman içinde telafi edilebilir..
Hatta
yeniden ihyası da mümkündür..
Ancak
dine ve dile yapılan ihanetin telafisi zordur. Hatta imkansızdır..
Mesela
:
Karabağ..
Filistin..
Alaska..
Amerika…
Uygur..
Kerkük…
Halep
böyledir.
Karabağ..
İşgal altında da olsa Azarbaycan bilir ki kendi mülküdür..
Kenan
diyarı..
İngiliz
eliyle Yahudi yerleştirilip, döfakta işgal edilerek yapay oluşum yapılsa da
mülkün sahipleri hiçbir zaman bunu kabul etmez, edemez.
Dönem
içinde güçleri yetmese de ruhlarında her daim “vatanı” yaşatırlar. Nesilden
nesle milli hüzünle aktarırlar.
Kıbrıs işgal altında olsa da Halep, Musul ana
vatandan koparılsa da millet kabul etmez, hafızasında yaşatır..
Kızılderili;
bilir ki, işgalde de olsa Amerika; asli
vatan..
Rus
için Alaska, satılan/satılmış toprak…
Köklerinden
koparılıp köleleştirilmiş Zenci için kendi nerde olursa olsun Afrika,
ana vatan..
Bunlar
gün olur alınır, bir gün olur “vatan”a
kavuşulur ya da “ah vah la” yad
edilir.. Milli hafızaya kaydedilir.
Ancak..
Dine
ve dile yapılan ihanetin telafisi zordur hatta imkansızdır..
İşte
Bulgarlar... İşte Macarlar ve başkaları ..
Dil
gitti mi milliyet de gider..
Bugün
Türk var ise İslam olması sayesinde var ve varlığını da bununla daim kılıyor.
İslam
olmasa şu 200 yıldır yaşanan inkıraz döneminde millet diye bir şey kalmaz.
Batılının dayattıkları ile bambaşka bir şey olunurdu..
Bu
millet, “Türk” Dil Kurumu aracılığı ile Agop Mutafyanların dile ihanetlerine elli yıl direndi. Ne onlar
gibi oldu, ne de onların dayattığı “dili” benimsedi.
Fakat kendi zannettiği, kendinden
bildiklerinin yaptıkları karşısında aynı öz savunmayı yapamıyor.
Agopların, -bir proje olarak
millete dayatılan - CHP ve de Ecevitlerin yapamadığını yaptıramadığını kendinden
bildiği kendi zannettiği her alanda öne çıkarılmış kişi/kurum aracılığı
ile sunulan zehri soluyabiliyor.
///////////////////////////
http://www.antoloji.com/yara-dilim-siiri/
/////////////////////http://blog.milliyet.com.tr/vatan--hainligi-telefi-edilebilir--din-ve-dile-yapilan-ihanetin-telafisi-olmaz/Blog/?BlogNo=528892
Vatan hainliği telafi edilebilir. Din ve dile yapılan ihanetin telafisi olmaz / Şiir / Milliyet Blog http://blog.milliyet.com.tr/davutoglu--cagin-nizam-ul-mulk-u-olmali/Blog/?BlogNo=484038 …
https://twitter.com/necaticavdar
SAIRIN Yeri Necati ÇAVDAR
Çorum - Alaca, Küçük Hırka Köyü doğumlu
Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi
1976 yılında teknisyen Asssubay olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine katıldı.
- Esnaflık yaptı.
- 1996 da Milli Kütüphane’de Mikrofilm Uzmanı olarak çalıştı.
-1997-1999 arasında Akit Ankara Temsilciliğinde muhabirlik, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği ve temsilci yardımcılığı yaptı..
-Serbest Gazetecilik ve 1999- 2006 arasında sürekli olarak Anayurt (Eski ismi Vakit) gazetesinde Başyazarlık ve Köşe yazarlığı yaptı.
-Basın Müşavirliği
e-Milletvekili Danışmanlığı
-İç Anadolu Birliği Genel Sekreterliği’ni yaptı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2
Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...
-
" KEMAL KELLECİ; sırtında anadolu’ya tefsir taşıyan adam… " http://www.edebistan.com/index.php/emeti-saruhan/kemal...
-
Necati ÇAVDAR, Şair Durmuş Ali EKER ile.. Şair Durmuş Ali Eker, "Kar Beyaz Su Renksiz" isimli k...
-
MUHSİN YAZICIOĞLU #MuhsinYazıcıoğlu “SONSUZLUK YOLCUSU”, PEYGAMBER ÇİÇEĞİ Muhsin YAZICIOĞLU, Bozukta olsa; Kurulu, düzenimiz “Her y...