28 Eylül 2006 Perşembe

Ayasofya



















Ayasofya

Sen! ..
Suskunken; sızlamaz mı, kemikleri Fatih'in
Sen! ..
Mahzunken; bükülmez mi boynu Eyub'un
Sen! ..
Kilitliyken; kırılmaz mı gönlü milletin
Razı olur mu? ..
Fethi emreden Resul'un..
Ey müminler! ..
Açın ellerinizi semayı inletin

Bu gün geldim..
Yine kilitlisin, mahzun, hüzünlü..


Sende yüklü;
Milletimin talihi, düğümlerin çözümü
Cihan sultanlarının secdeye vardığı mabet
Senden..
Kıtalara saf saf ordular gönderirdi, ümmet
Sende gizli..
İnananların kaderi, şarkın mukadderatı


Diner;
Mazlumların ahı, senden alır kurtulanlar beratı
Ağlarım gülmezsen; başımız değmez göğe
Sustursalar da seni;
Yetmedi güçleri şahadetlerine! ...


Dilin susmuş, bülbüller ötmez olmuş ne gam?
Benden ayrısın güya;
Milletin kalbindesin her an


Cihan sultanlarına su veren çeşmeler
Kurumuş menbağı, mesken tutmuş yosmalar! ..
Ne deriz,
Sultanlar Sultanı'na dönünce feleğin çarkı
Dibinde meyhane, rengin ne;
Kalmamış Bizans’tan farkı? ...

Ey Ayasofya! ...
Sen mi hicran et, yoksa ben mi? ..


Susturdular aldılar;
Sende sembolleşen cevherimi
Kızılay'da başörtüsüne ağlayan bacı! ...
Ayasofya ile ancak diner, gözlerinin yaşı
Maddenize değil, ruhunuza zincir vurmuşlar
Ebediyen kurtardım diyenler;
Düzen, kurmuşlar

Çağ açan Hakan yok;
Alnına hilali kim assın,
Ümit şairi Akif yok;
Hicranını kim yazsın? ...


Bu ülkeye, bu millete;
Melekler intizar etmez mi,
Yüce davaların varisi devlet!
Bir kararname yetmez mi?

Ayasofya,
Elbet açılacak; açın, kurtarın! ..
Açın ki;
Milletin gönül tahtına oturun

Ey vekiller;
Kaldırın parmağınızı
Ayasofya'nın zincirleri kırılsın
Halktan aldığınız iradeyi kullanmazsanız;
Tutulsun diliniz, 'Kurusun elleri'niz

Söyleyin;
Sizi bağlayan nedir, bilelim? ...
Çözemezsiniz,
Bırakın millete çözelim
Kıralım zinciri,
Boğum boğum ezelim.

21.12.1989
Sultanahmet


Senden dağılır müjdeler; cihana dalga, dalga
Senden name bekler mahzun Üsküp, Bükü, Buhara

Bey uykuda; uyku ölüm değil iyi bilin uşaklar
Gözler sende; haber bekler beş kıtada ulaklar


Sökemezler etle tırnak gibiyiz, ne yapsalar nafile
Sana yakışmaz uzun uyku;
Silkin, kalk bu halin ne? ..
..........
Bakü’den barut sesi, Kandahar’dan top gelir
Sofya’dan inleme, Selanik’ten ah! .. Gelir


Yankılanır ezanlar, ışık olur aleme
Huzur, güven verir Türk’e Arap’a, Acem’e
........
Esir Kutlu Kudüs seni gözler
Suskun şanlı Beytullah seni özeler


Sende; bütünlenir coğrafya, sende dirilir
Sen; sembolüsün büyük davaların
Dün senleydik, ümidimiz sende yarınların


Kubben altında secde edemedim Rab’ba
Melekler, şehitler, gönül erleri Hak’ta
........
Fethiyle değişmedi hiçbir yer için çağ
Hakka zincir vurulmuş, batıla çekilmiş yağ


Bedelindir; Resul işareti, binlerce şehit
Ödenmez bedelin cihan durdukça hiç


Ne yazık seni; benden aldılar
Şahsında benim ruhumu çaldılar


Ey Ayasofya! ... Seni çok hırpaladılar
Ruhunu söndürmek isteyip yağmaladılar
.........
Kaç kez geldim kısmet olmadı örmek
Yakındır inşallah secdeye varmak


Yetti gayrı.. İlahi, günahımız ne?

Tövbe, kadirsin, aklımız ermez keremine

Açılır, bir gün sana giden yol
Yıkılır; geçilmez denen surlar, metin ol


Çok bekledin, kavuşmamız ne zaman? ..


Biz üç nesil:
Açamadık, kıramadık kapındaki zinciri
Dedem:
İmanla,”ebediyen kurtardım” diyen
Babam:
Dedemin hatıraları ile uykuda gezen
Ben:
Gözeri mahmur, karanlığı yırtan şafağı bekleyen..
........
Müjde; hep “yeni” olan, her “yeniyi” eskiten genç
Geliyor kurtaracak; güneş çağının aydınlık nesli genç


Müjde fethiyle çağ değişen ulu mabet;
Yıkılıyor putlar tek tek, Allah inancı kaldı tek..


Güneş, doğacak bak seher çıktı
Bu saba rüzgarı daha evvel yoktu


Müjdeler; aydınlık günler eliyor
Milletin üstündeki zulmet eriyor


Güneş çağının altın nesli:
Ta ezelden ebede çağ açacak;
Fetih nesli geliyor
.....
Dengeler değişir, paktlar yıkılır
Yakındır; öldü denen aslan dirilir


Yakındır; elbet bu hesaplar görülür
Bulanık su; akar, akar durulur


Evren; her gün yeni kurulur
Şahsında çağlara hakikat mührü vurulur


Ey Ayasofya! .. Odağısın, her oluşun
Mihverisin; her devleşişin
İçindesin; her dirilişin
Hakkın değil; keder, gül artık
Sen gül ki alem gülsün
Çünkü sen cihan bülbülüsün


Henüz gelmemişti son din
Hak adına yapılan sendin
Ne zaman gelmesi yakın oldu yüce din
Din adına çelişkiler odağı idin
Gelince o kutlu son din
Kurtuluşun için verdi
Emri, Sultanı din
Ermek için kutlu payeye
Can verdi nice serdarı din


Çok şehitler verildi, sönmedi umut..
Çünkü henüz düşmemişti put


Muhasaralarla beraber yıkandın, olgunlaştın
Resurullah işareti ile şereflenip, nurlandın


İslam’a Hilal olmuşsun, Türk’e yuva
Türk’ün vücudusun, İslam’ın ruhu


Beyoğlu’nun uğultusu mu bastıracak?
Süleymaniye’yi, Sultanahmed’i,Eyyubu


Saki alınmış; zıpırlar kerhanesi olsun diye
Görselerdi sokaklarındaki hali
Beyinleri fırlardı külhanbeylerinin bile


Ne yazık ki; seni benden aldılar
Müze diye; seni benden çaldılar


Benim imanımla kazandılar
Sende sembolleşen cevherimi adılar..

Necati Çavdar




Ayasofya Camii, zulme uğrayınca yurdun çeşitli yerlerinde ki tüm "Ayasofya"ların kapısına kilit vurulur.
Bunlardan biride Amasra kalesini dolaşırken denk geldiğimiz Fatih Sultan Mehmed'in Amasra'yı fethi şerefine  Cami olan  Amasra " Ayasofya" camii ya da mescidi..

"Kalenin bulunduğu yarımadaya tırmanıyoruz.
Karşımızda Fetih camii..
Biraz ilerisinde bir pansiyonun taş duvarlarında birkaç eski postal..
Bunlar atılmayıp saksı olarak değerlendirilmiş. İnsana gülümseyen çiçekler boy vermiş.

KİM ADINA, NİÇİN KAPALI?
Kilise Mescidi denilen yere yeldiğimizde bin yıllık Anadolu yürüyüşü ile hesaplaşmanın resmi ile karşılaşıyoruz.
Mescit kapatılmış.
30’lu yıllarda kapatılan bu mescit, acaba neyin kurbanı idi? 
İşgalcilerin yapamadığını birileri onlar adına, bal gibi yapabilmiş..
Ve kendinden bildiklerinin yaptığı bu anlamsız tasarrufa millet de gıkını çıkarmamış.
O gün bu gün, Fatih’in hatırası bu mescit, tıpkı Ayasofya gibi mahzun..
Ne için, kim adına?
Şimdilik, üzerinde sis bulutlarının örttüğü sorular, sorular.."

http://akcakocadansafranboluya.blogspot.com/2008/09/amasraya-yolculuk.html






Posted by Picasaxxxxxxxxxxxxxxxxx
Amasra’ya daha önce geldiğimizde kalame aldığımız ve Anayurt gazetesinde yayınlana yazımız…

""""
Amasra’da gün Batımı
NECATİ ÇAVDAR
http://www.anayurtgazetesi.com.tr/aramadetay.php?no=257&il=yazarlar


TÜRKİYE, kendi gündemini oluşturamıyor.
Yetkili olması gerekenler; milletin ihtiyaçlarını, bu günden yarına çözüm bulmaları gerekenleri değil başka şeyleri tartışıyor.
Milleti bu günden yarına ilgilendiren konulara yanaşmıyor.
Çözümsüzlükler üzerinde kafa yoruyorlar.
Nereden çıktı bu Lozan tartışması…
Kime neye faydası var..Türkiye’nin sınırları mı değişiyor? Hiç biri değil. Ama Lozan için yürümek biraz nostaljik çağrışımlar yapıyor.
Birileri ‘Lozan’dan geriye gidiş söz konusu , AB ve ABD dayatmalarına karşı bir şey yapılamadığından dem vurarak bu sıcakta yollara düşüyorlar.
Ama birilerine göre de esas ödün o zaman verilmiş. Ülkenin yenilgiyi kabul ettiği ve işgale uğradığı, var olan orduların ricat ettiği, anlı şanlı paşaların ordularını Suriye çöllerine, yada Antep arkalarına bırakarak Toroslar’ a , oradan İstanbul un sosyete semtlerine doğru çoktan tüydüğü bir ortamda son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bütün dünyaya, özellikle işgalcilere karşı kararlığını haykıran, daha sonra çok zor şartlarda toplanan ve imkansızlık içindeki milli meclisin aldığı Misak-ı Milli’den o antlaşmayla vaz geçilmiş. Doğru bir deyimle geriye gidilmiş.
Bu günkü Türkiye topraklarından daha fazla kara parçasından, deniz imkânlarından stratejik noktalardan vaz geçerek Türkiye dedikleri alana sıkıştırmışlar.
Hem de büyük ve dünyayı şaşırtan bir zafere rağmen.
Adamlar etki alanınız Türkiye toprakları ötesine taşmasın diye sizi sınırlamışlar adeta hapsetmişler, sizde avunmuşsunuz..Ama bunları göz ardı edenler o gün kimi “zaruretler “ileri sürerek “başarı” demişler..
O gün bu gün bu avuntuyu savunanlar bir ilerleme olsa “aman Lozan” derler.
Lozan yürüyüşü yapanlar, Türkiye gerçeklerini görmüyorlar.Eğer görebilselerdi, anıtkabire değil Ayasofya’ya yürürlerdi.Ayasofya’nın mana ve önemini kavramayanlar onun çağrıştırdığı manayı nasıl anlasınlar?
Onlar, Anıtkabire yürürken ben Amasra’da Fatih Sultan Mehmed Han’ın miraslarına yürüyordum. Amasra kalesinde zindan denen bölgede Fatih’in emanetlerinden bir binanın önüne geldiğimde;
“ Daha önce kilise olarak yapılan yapı, 1460 da cami olarak kullanılmaya başladı.1930 da kapatıldı” şeklinde yazan levha ile karşılaştım.
Bir yerli gezgin gurubuna turist rehberi olan genç “ Burası daha önce kilise imiş, burada da yazdığı gibi Fatih’in Amasra dahil bölgeyi fethettiği günden,1460 dan 1930’a kadar mescit olarak kullanılıyordu. Bu ‘kilisemescit(!)’ O tarihte kapatıldı. Ne zaman ve ne için kullanılacağını bilmiyoruz” diyordu.
Yani Lozan bu idi...
Batılıların dediğine uymak kaydıyla, içerde millete rağmen alınan karlarda alabildiğine hürriyet!..
İşte Lozan ve getirdikleri. AB, dayatmaları ile toprak kaybedeceklerini, AB normları ile ülkenin bağımsızlığının tehlikeye gireceğini söyleyenler Lozan’a rağmen neden bu milletin öz değerleri, Fatih’le kazanılan hakları, kültür birikimlerinin mahsun ve suskun bırakıldığını düşünsünler.
Hangi zihniyet milletin yek vücut şahlanışıyla kazanılan zafere ve Lozan’da alınan açık sonuca rağmen başta Ayasofya olmak üzere Fatih’in çağrıştırdığı ruhu en azından durdurmak kasıtlarını anlayamıyorum..
Bu mu idi milli bağımsızlık… Bu mu idi mili politika. Batının isteklerin karşı durmak ve bağımsızlık onurunu korumak?
Türkiye bunu tartışması lazım.
Eğer bunu tartışamıyorsa kendi gerçeklerine eğilmesi. Mesela turizm mevsiminde neden kısa zamanlı ve tatile çıkmak isteyenlerin Başkent ve İstanbul’ un burunu dibindeki Batı Karadeniz’e akın edemediklerini.. Tatil ihtiyacı olanların bu bölgeye akın etmesini nasıl sağlayamadığımızı düşünmeleri, öncülük etmeleri gerek.. Gerçekten yeşilin 17 tonunun olduğu söylenen Batı Karadeniz yayla ve kıyı şeridi yeteri kadar tanınmıyor.
Çoğu kere pahalı olduğu düşünülüyor.
Hiç de öyle değil.Hemen her kesime ve keseye uygun yer bulmak mümkün.Gerek Ankara’ya gerek İstanbul’a yakın..
Ankara’da bir mısır fiyatı bir milyon Amasra’da da aynı.
Gözleme burada iki milyon. Hem de gözleme mühendisi ismini verdiğimiz Meşhur gözlemeci Ayşe hanımın hiçbir yerde bulamayacağınız lezzetteki gözlemesi, Gökgöl mağrası..
Karabük’ün Ovacık Dudaş köyü yaylaları Filyos çayı kenarları..
Zonguldak, Amasra , Ereğli, Akçakoca sahilleri farklı zevk ve anlayışlara cömertçe değişik sunuyor..
Biz tüm yazımızı bölgeye ayıracak, Amasra’da gün batımını anlatacaktık..
Şu televizyonlar yok mu?
Bizi alıp Lozan’a götürdü.
Faydası neyse?"
http://akcakocadansafranboluya.blogspot.com/2008/09/amasraya-yolculuk.html
//////////////////////////////////////////////





Ayasofya Camii’ni Atatürk mü kapattı? Atatürk’ün imzası sahte mi?

http://belgelerlegercektarih.com/2015/02/28/ayasofya-camiini-ataturk-mu-kapatti-ataturkun-imzasi-sahte-mi/

Ayasofya Camii’ni Atatürk mü kapattı? Atatürk’ün imzası sahte mi?
*
Resimleri orjinal boyutunda görmek için üzerlerine tıklayınız
ayasofya camii
Ayasofya Camii
***
Özellikle son yıllarda Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesiyle ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılmaktadır. Milliyetçi ve muhafazakar kesimden bazılarına göre Ayasofya Camii’ni müzeye çeviren kararname ve kararnamede bulunan M. Kemal’in imzası sahtedir. Buna göre “Ayasofya Camii’ni M. Kemal müzeye çevirtmemiştir ve zaten sözü edilen kararname hukuki dayanaktan yoksundur, dolayısıyla tekrar ibadete açılmasının önünde hiçbir engel yoktur” denilmektedir. Oysa mesele bu kadar basit değil.
Ibadete açılmasına bir itirazımız elbette olamaz, lakin bunu gerçekleştirebilmek için M. Kemal’in meşruiyet aracı olarak kullanılmasını da kabul edemeyiz. Çünkü bizim ne ondan, ne de başkasından onay almaya ihtıyacımız vardır. Bu yazımızda Dr. Nazif Öztürk ve Ahmet Akgündüz hocalarımızın eserlerinden de istifade ederek, Ayasofya Camii’nin M. Kemal’in bilgisi dahilinde müzeye çevrildiğini delillendirmeye ve karşı tarafın iddialarını da ilmi cevaplarla çürütmeye çalışacağız.
*
Ayasofya Camii’nın M. Kemal döneminde Müze’ye çevrildiğine dair birkaç delil:
*
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden Arkeolog Melek Yıldızturan’ın bu konu hakkında yazdıkları şöyle:
“Her fırsatta tarihi yerleri ve müzeleri ziyaret eden Atatürk, 1929 yılında Sultan Ahmet Camii’nin restorasyonunu inceler ve onarımın çabuklaştırılmasını ister. Bu sırada Ayasofya’nın harap halini görür. Avlusu parsellenmiş kahvehane olarak işletilmekte, çatısında güvercinler uçuşmaktadır. Binayı Maarif Vekaleti’ne bağlayarak müze olmasını sağlar ve “…Ehli salip artıklarının her devirde tamahın çeken Ayasofya’yı müze yapıp ilim alemine hediye ediyoruz…” der. 324-327 yılları arasında yapılan Ayasofya 911 yıl kilise 481 yıl cami olarak kullanıldıktan sonra, 1934 yılından bu yana en çok ziyaretçisi olan müzelerden biri olarak hizmet vermektedir.”[1]
Başka bir kaynakta ise şu bilgilere rastlıyoruz:
“Mustafa Kemal Atatürk, Istanbul’da yeterince cami bulunduğunu, Bizans mimarisinin bir soy yapıtı olan Ayasofya’nın müzeye çevrilebileceğini düşünmektedir. Washington Bizans Bilimleri Enstitüsü’nü, bu olması gerekli çalışmaları yapmaya teşvik etmektedir. Mr. Whittemore ve iki Italyan mozaikcisi çalışmaya koyulmuşlardır. Bizans’ın fethinden 470 yıl sonra, kapıların altın tabloları, tapınağın içi temizlenmiş bulunmaktadır. Mozaikler eski görkemleri içinde ortaya çıkmışlardır.”[2]
Sabine Schlüter’in bu konudaki ifadeleri gayet açık:
“Ayasofya 1400 yıllık ‘mabed’ statüsünden çıkarılarak dini kullanım sona erdirilmiştir.”[3]
*
m. kemal atatürk ayasofya cami ayasofyayi atatürk mü kapatti, ayasofyayi atatürk mü ibadete kapatti, ayasofyayi atatürkmü müze yapti, ayasofya cumhuriyet gazetesi
[4] no’lu dipnot ile ilgili… 21 Ekim 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi…
***
1935’te yani M. Kemal daha hayatta iken, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde, Brüksel’de çıkan “Byzantion” adlı bir derginin 382’nci sayfasında Ayasofya’dan bahsedildiği belirtilmektedir.
Cumhuriyet gazetesi bu makaleyi okurlarına şöyle tanıtıyor: “Ayasofya müzesi için yazılan bu yazıda Ayasofya Camii’nin müze haline konduğundan bahsedilmekte ve Türkiye Cumhuriyetinin bu hareketiyle medeniyetseverliğini bir daha bütün dünyaya gösterdiği ilave olunarak Türklerin bu hareketi medeniyet adına takdir edilmektedir.”[4] Cumhuriyet gazetesi o dönem devletin resmi yayın organıydı.
Aslında Cumhuriyet gazetesinde Ayasofya’nın Cami olmaktan çıkarılıp müze yapılacağına dair haberler çok daha evvel neşredilmişti.
Mesela 14 Kasım 1932 tarihli nüshasında gazetenin başyazarı ve M. Kemal’in kalemşörü Yunus Nadi’nin “Ayasofya’nın Mozayıkları: ilme Hürmet Lâzımdır!” başlıklı yazısında Ayasofya’nın Cami olmaktan çıkarılıp müzeye çevrileceğinin işaretleri veriliyordu:
“Biz Ayasofya’nın yalnız mozayıklarını badanalamakla kalmamışız. Bu san’at abidesinin etrafını türbelerinden medreselerine varıncaya kadar o yüksek binayla münasebet almayacak bayağı ilâvelerlebozmuşuz. Dünyanın bu sayılı güzel eseri kadar fena şerait (şartlar) içinde bırakılmış bir san’at abidesine(Camii demiyor: Kadir Çandarlıoğlu) nadir tesadüf olunur. Amerikalı âlim mozayıkları temizlerken biz de etraftaki müzahrafatı ortadan kaldırarak insanlığa (müslümanlara değil: Kadir Çandarlıoğlu) olduğu kadar memleketimize de şeref olan bu çok yüksek medeniyet eserini Türk’lüğe de şeref verecek bir vaziyete ifrağ etmiş olalım. Bize düşen vazife budur, onun karşısında bize yakışabilecek fikir ve hareket budur. Artık Ayasofya dinî bir mabet olmaktan ziyade insanî ve tarihî bir abidedir.”[5]
*
ataturk-ayasofyayi-kapatti-mi-ayasofyayi-kim-kapatti-ayasofya-cami-ataturk-m-kemal-ayasofya-cami-ayasofyayi-kim-muze-yapti-yunus-nadi-cumhuriyet-gazetesi-ayasofya-mozayiklari
M. Kemal’in kalemşörü Yunus Nadi’nin 14 Kasım 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinde neşredilen “Ayasofya’nın Mozayıkları: ilme Hürmet Lâzımdır!” başlıklı makalesi (en solda).
Ayrıca alt tarafta ortada “Ayasofya Mozayıkları” başlıklı başka bir yazı var…
***
9 Eylül 1934 tarihli nüshada ise verilen karar şu haberle açıklanmıştı:
“Ayasofya’nın tamamının Bizans eserlerine ve eski asara (eserlere) mahsus müze haline ve Sultanahmet camisinin de bir kütüphane haline ifrağı kararlaştırılmıştır.”[6]
Istanbul Müzeleri Müdüru Aziz Oğan’a bakılırsa, Istanbul’da ne kadar Bizans eseri varsa yeni müzenin içine yerleştirilecekti.[7] 21 Kasım günü duhuliyesi yani giriş ücreti 10 kuruş olarak tespit edilen[8] Ayasofya’nın müzeye tahvili 24 Kasım 1934 tarihinde imzalanan kararnameyle kesinleşti.[9] Birkaç ay sonra ise binanın içinde bulunan büyük hat levhaları yerlerinden sökülerek indirildi ve ortadan kaldırıldı.[10]
Esasen Ayasofya Camii’nin M. Kemal tarafından müzeye çevrildiği apaçık ortadadır. Ancak biz yine de delillerimizi zikretmeye devam edelim…
Gotthard Jaeschke, devrin Milli Eğitim Bakanı Ismail Arar’ın “önsöz” yazdığı “Yeni Türkiye’de Islamlık” isimli eserinde şunları yazar:
“15 Kasım 1935 tarih ve 2845 sayılı kanuna göre, sınıflandırma dışında kalan camiler, başka maksatlarda kullanılmak üzere kapatılıyordu. Böylece mesela Ayasofya, Hıristiyan mozaiklerinin meydana çıkarılmasından sonra 1 Şubat 1935’te müze haline getirildi.”[11]
Ilber Ortaylı ise Ayasofya ile ilgili yöneltilen bir suale şöyle cevap verir:
“Ayasofya’nın müze olmasında Atatürk’ün imzası taklit edildi diyenlerden ciddi bir kriminal rapor görmedim. 1934’te Atatürk’ün başkanlığında toplanan vekiller heyeti Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi kararı almıştır.”[12]
Malumunuz olduğu üzere “Ayın Tarihi” resmi bir yayındır. Üstelik 1930’larda, çok “koyu devletçi” devletin resmi yayını. Fotoğrafta da göreceğiniz gibi, kapağında şu bilgiler yer almaktadır:
“Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından her ay neşredilir.”
*
kemal-atatc3bcrk-inkilaplari-kuran-din-islam-mc3bcslc3bcman-devrimleri atatürk ayasofya müze m. kemal ayasofya
***
Yani, “Içişleri Bakanlığı Basın-Yayın Genel Direktörlüğü tarafından her ay yayımlanır.”
“Ayın Tarihi”nin “Ikinci Teşrin 1934″ tarihli nüshasında bir yazı yayınlanıyor…
Yazıda, New York Times’da yayınlanmış bir makaleye yer veriliyor… Makalenin konusu Ayasofya’dır. Ayasofya’nın tarihi uzun uzadıya anlatıldıktan sonra makalenin bir yerinde şöyle deniyor:
“Ayasofya, bir Hristiyan kilisesi olarak kurulmuştu. Sonradan bir Müslüman camii oldu. Modern düşünceli Türkiye, onu en ünlü müzesi yapmayı tasarladı. (…) Kemal (Atatürk) Kur’an’ı istihfafla (küçümseyerek) yere atmış, kendi heykelini diktirmiş, fesi ortadan kaldırmış ve kadınların yüzlerindeki peçeyi yırtmıştır. Sultanların sarayı olan Yıldız köşkü bugün müzedir. O halde sultanın camii de (Ayasofya) niçin bir müze olmasın?”[13]
Söz konusu makale, M. Kemal’in en güçlü olduğu dönemde ve devletin resmi yayın organı tarafından yayınlanmıştır. Iftira olarak algılansa, gerçeği yansıtmadığı düşünülse; bunu yayınlamak bir yana, New York Times’ın haberi yalanlanmaz mıydı? Hele böyle mühim bir mevzuda. Bu yayında da görüldüğü gibi, Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesiyle ilgili birtakım girişimlerde bulunuluyordu.
Adolf Hitler, M. Kemal’in inkılaplarını değerlendirirken Ayasofya Camii’nin müzeleştirildiğini şu sözlerle ifade ediyordu:
“Mustafa Kemal Atatürk’ün din adamlarından kurtulmak konusundaki hızı tarihin en dikkate değer bölümlerinden biridir. 39 tanesini astı, diğerlerini aşağıladı, ve Istanbul’daki Ayasofya şimdi bir müze!”[14]
Ayrıca tartışılan Ayasofya kararnamesinin imzalandığı gün, ta Yeni Zelanda’da yayınlanan “The Auckland Star Gazetesi” bile Ayasofya’nın artık müze olduğunu okurlarına duyuruyordu[15]
*
Işte 24.11.1934 tarihli “The Auckland Star Gazetesi”nin 8’inci sayfası:
*
ayasofya atatürk ayasofya m. kemal ayasofya müze yeni zelanda gazetesi the auckland starayasofyayi-kim-kapatti-ayasofya-gazete-ayasofya atatürk ayasofya m. kemal ayasofya müze yeni zelanda gazetesi the auckland star
24.11.1934 tarihli The Auckland Star Gazetesi…
***
“Hain”(!) Sultan Vahidüddin’in işgal döneminde dahi koruduğu Ayasofya Camii, düşmanın “kovulmasından” (!) sonra “kahramanlarımız” tarafından ibadete kapatılmıştır. Bilindiği gibi, Mütareke dönemini fırsat bilen Rumlar, işgalcilerle birlikte Ayasofya’yı tekrar kilise yapmak için harekete geçmişlerdi. Istanbul düşman kuvvetleri tarafından işgal olunduğunda, Ayasofya Camii’ne yerleştirilen Türk askerleri kuşatılmıştı.[16]
Binbaşı Tevfik Bey, işgalcilerin Ayasofya Camii’ne girmeye teşebbüs etmeleri halinde ateş açacağını, durdurmaya muvaffak olamadığı takdirde, Camii’yi, dört bir köşesine yerleştirdikleri patlayıcılarla havaya uçuracağını söylemiştir.[17]
Sultan Vahidettin’in, kendini korumak için bırakılmış olan biricik taburu Ayasofya Camii’ne göndererek çan takmak isteyenlere ateş edilmesi emrini verdiği Seadet-i Ebediye adlı eserde geçmektedir.[18]
Osmanlı Devleti’nin Ayasofya Camii’ni düşmanlardan korumak için aldığı önlemlerden yalnızca bir-ikisini şuracıkta belgelemekte fayda var:
*
birinci dünya savasinda rumlarin ayasofya etrafinda mülk edinmelerinin yasaklanmasina dair meclisi vükela karari
Birinci Dünya Harbi’nde Rumların Ayasofya etrafında mülk edinmelerinin yasaklanmasına dair Meclisi Vükela kararı… (KAYNAK: Başbakanlık Arşivi, Meclis-i Vükelâ Mazbataları, no. 215/137.)
***
isgalcilarin izni olsun olmasin rum ve ermenilerin bazi mahzurlarindan dolayi ayasofyaya girmelerine müsaade edilmemesine dair
Işgalcilerin izni olsun olmasın, bazı mahzurları dolayısıyla Rum ve Ermeniler’in Ayasofya’ya girmesine müsaade edilmemesi… (KAYNAK: Başbakanlık Arşivi, Dahiliye Nezâreti Idare-i Umumiye Evrakı, nr. 19-12, sıra 1-41.)
***
*
Ayasofya Minarelerinin Yıktırılmak Istenmesi
*
Atmeydanı’nın (Sultan Ahmed Camii Meydanı) demiryolu tarafında Büyük Ayasofya ile aynı devirde yapılmış ve o devirde iki azize ithaf olunarak Aya Sergius ve Aya Baccus adı verilen Küçük Ayasofya Kilisesi’ni, II. Bayezid döneminde Hüseyin Ağa camiye çevirmişti. Ayasofya’nın müze yapılma fikri Maarif Vekili tarafından yayılınca, Küçük Ayasofya bu işin içine alınmış, kanuni hiçbir dayanağı olmadan bir gecede caminin minaresi yıktırılmış idi.[19] 1959 senelerinde halk tarafından yeniden yaptırılmıştır.[20]
Küçük Ayasofya minaresi yıktırıldıktan sonra, Büyük Ayasofya’nın dört minaresini yıktırma işlemine başlanılacağı sırada oluşan tepkiler üzerine, minarelerin yıkılması kararı askıya alınmıştır.
Ibrahim Hakkı Konyalı, bu konu hakkında bir yazısında şu bilgiyi paylaşıyor:
“Minareler birinci Cumhurbaşkanının (M. Kemal Atatürk) verdiği şifahi bir emirle yıkılacaktı.”[21]
*
küyük ayasofya cami minaresi yikildi yeni asya gazetesi 1 ekim 1974 ibrahim hakki konyali
[21] no’lu dipnot ile ilgili… Ibrahim Hakkı Konyalı, minarelerinin yıkılma emrinin M. Kemal’den geldiğini yazıyor…
***
Buraya kadar zikrettiğimiz kaynaklar, Ayasofya Camii’nin M. Kemal’in bilgisi dahilinde müzeye çevrildiğini ispata -sanırım- kâfidir. Zaten yazının devamında başka deliller de göreceğiz.
*
Ayasofya Kararnamesi Sahte mi?
*
Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi ile ilgili 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı sahte mi? Çeşitli şekillerde dile getirilen bu mesele gerçekten doğru mu? Yoksa kararnamenin sahteliğine dair görüşler bir dayanaktan yoksun mu?
Nazif Öztürk, yaptığı incelemede kararname hakkındaki sahte suçlamasının yersiz olduğunu belirtiyor ve böyle bir hataya düşülmesinde iki noktaya dikkat çekiyor;
1- Sözkonusu kararnamenin Resmi Gazete’de ve Türk hukuk külliyatı olan Sicilli Kavanin, Düstur ve Kanunlarımız gibi eserlerde yayınlanmamış olması. Sebebi bilinmiyor ama, bugün de 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 10. maddesine göre, medrese, mektep, tekke veya zaviye gibi vakıf hayrat eserlerin Ayasofya’da olduğu gibi tesis gayesi dışında; kütüphane, müze, Kur’an kursu veya benzer sosyal ve kültürel amaçlar için kullanımına müsaade edilmek üzere, bir kamu kuruluşuna tahsisine ait Bakanlar Kurulu Kararı ile hayratın diğer bir hayratla değiştirilmesi veya nakit ile satılmasına izin veren kararnameler, bugün de Resmi Gazete’de yayınlanmamakta ve külliyatlarda yer almamaktadır.
2- Bundan daha önemlisi arşivlerde “aslı gibidir” ifadesiyle tasdik edilmiş iki ayrı kararname metni bulunmasıdır. Bu iki kararnamenin metin kısımları aynıdır. Ancak bunlardan birisinin altında “Reisicumhur K.Ataturk” yazıldıktan sonra, bakanlıkların adlarının baş harfleri ile bakanların isimleri ve soyadlarının sadece ilk harflerinin elle yazılmış olması ve konu ile ilgilenen ve yayın yapanların bu güne kadar bu nüshayı görmüş olmaları sahte suçlamasına sebep olmaktadır. Oysa diğer nüshada en ufak bir tereddüde meydan vermeyecek tarzda, bakanlıkların kısaltılmış isimleri altında, imzalarını tanıdığımız o dönemdeki başbakan ve bakanların açık bir şekilde imzaları bulunmaktadır.
Kabul edilen kararname, gereği yapılmak üzere başvekil namına Müsteşar K.Gedeleç imzası ile 28 Teşrinisani 1934 tarih 6/3303 sayılı yazı ekinde Evkaf Umum Müdürlüğü’ne gonderilmiştir.[22]
*
M. Kemal Atatürk’ün imzası Sahte mi?
*
Kararnamedeki imzanın sahte olduğuna inanmıyoruz. Söz konusu imzanın sahte olduğunu ileri sürenler, iddialarını temellendirmek için Atatürk soyadının 27.11.1934 tarihinde Resmi gazetede yayınlandığına ve ancak bu tarihten itibaren geçerli olduğuna dikkat çekiyorlar.[23] Fakat M. Kemal’e “Atatürk” soyadı TBMM’de 24.11.1934 tarihinde verilmiştir.[24] Yani Ayasofya kararnamesinin imzalandığı gün!
*
m. kemal atatürkün soyadi, m. kemal atatürkün soyismi kemal öz adli atatürk, atatürkün ayasofya imzasi sahte mi, atatürkün imzasi taklid mi m. kemal ayasofya
[23] no’lu dipnot ile ilgili… M. Kemal’e “Atatürk” soyadı verildiğine dair Resmi Gazetede yayınlanan kanun…
***
m. kemal atatürkün soyadi, m. kemal atatürkün soyismi kemal öz adli atatürk, atatürkün ayasofya imzasi sahte mi, atatürkün imzasi taklid mi m. kemal ayasofya tbmm zabit ceridesi
[24] no’lu dipnot ile ilgili… M. Kemal’e “Atatürk” soyadının verilmesine dair yapılan kanun teklifinin TBMM’ce kabul edildiğini gösteren Meclis tutanağı…
***
Buna göre M. Kemal, söz konusu kararnameyi, “Atatürk” soyadını TBMM’de aldığı gün ve Resmi gazetede yayınlanmasını beklemeden “K.Atatürk” şeklinde imzalamıştır. Bu mümkündür. Zira M. Kemal, soyadını almadan çok önce “Atatürk” imzasını kullanmıştı. Üstelik bilinen imzalarından farklı olarak küçük “a” şeklinde değil de büyük “A” harfiyle, tıpkı Ayasofya kararnamesinde görülen şekliyle. Bu imzayı 8.11.1934 tarihinde Naim Hazım’a “Ülkü Onat” ismini verirken atmıştı.[25]
Bilindiği gibi, Soyadı kanunu çıktıktan sonra herkes soyadını ondan almak havasında idi. O da karşısındakinin hal tercümesine ve başından geçen vakalara uygun bir soyadı takardı.[26] Ismet Paşa’ya “Inönü”[27], Kazım Paşa’ya “Dirik”[28], manevi kızı Sabiha’ya da “Gökçen”[29] soyadını bir kağıda yazıp imzalamak suretiyle M. Kemal vermiştir.
*
m. kemal atatürkün imzasi sahte mi, ayasofya imzasi sahte mi, m. kemal atatürkün naim hazm onata verdigi soyadi atatürkün imzalari
[25] no’lu dipnot ile ilgili… M. Kemal’in soyadı kanunundan çok önce, üstelik büyük “A” harfiyle atılmış imzası…
***
ayasofyayi atatürk mü kapatti ayasofyayi m. kemal mi kapatti ayasofya kararnamesi 1 atatürkün imzasi sahte mi, ayasofyayi atatürk mü müzeye cevirdi
ayasofyayi atatürk mü kapatti ayasofyayi m. kemal mi kapatti ayasofya kararnamesi 2 atatürkün imzasi sahte mi, ayasofyayi atatürk mü müzeye cevirdi
Ayasofya kararnamesi: 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı kararname… (KAYNAK: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi no 030 18 01 49 79 6)
***
Bir an için kararnamedeki K.Atatürk imzasının sahte olduğunu düşünelim, bu durumda Başbakan Inönü başta olmak üzere tüm diğer bakanların imzalarının da sahte olması gerekmiyor mu? Yani bütün bakanlar hep beraber sahte bir kararname mi uydurdular? Olacak iş mi? Hadi diyelim ki bütün bu bakanlar Fatih Sultan Mehmed’e ve Müslümanlara, hatta M. Kemal’e ihanet edebilecek yapıda idiler. Bu durumda M. Kemal’in hiç mi suçu yok? Nasıl olur da bu “hainlerin” hepsini, üstelik aynı dönemde bakan yapar? Bu iddiada bulunanlar, M. Kemal’in çok kötü bir idareci olduğunu söylemiş oluyorlar. Bu kadar yanlış seçim yapan bir insan bizi düşmandan nasıl kurtarmış olabilir? Açık söylemek gerekirse, bu iddiaların elle tutulur bir tarafı yok. Ayrıca M. Kemal’in imzasının farklı olması da gayet doğal. Muhtemelen imzalarını ilk önce (büyük) “A” harfiyle atmış, ancak beğenmemiş olacak ki üzerinde çalışıp daha estetik bir hale getirmek istemiştir. Işte tam da burada imdadına dostları yetişir ve güzel yazı hocalığı yapan Ermeni Vahram Çerçiyan’a, kendisi için bir imza dizayn etmesini rica ederler.
Milliyet gazetesi 1969 yılında, o sırada 83 yaşında olduğunu dile getirdiği Vahram Çerçiyan ile bir röportaj yapar. Çerçiyan, bu röportaj sırasında olayın hikayesini de kısaca anlatır. Kendisine telefon edilerek “Biliyorsunuz, Mustafa Kemal ***bugün*** Atatürk soyadını aldı. Kendisine bundan sonra kullanabileceği bir imza takdim etmek istiyoruz. Bunu olsa olsa sizin gerçekleştirebileceğinize inanıyoruz. Bu gece hazırlayacağınız bir tek imza taşıyan kartvizit, yarın sizden alınacaktır” denir.
Çerçiyan, Ankara’dan gelen bu talebi akşam saat 21.00’de almış ve sonrasında pek çok imza örneği hazırlamıştı. Bu süre içinde sık sık heyecandan elleri titrediği için uygun imzayı bulmakta hayli zorlanmıştı. Sabah saat sekize geldiğinde ise imza örneklerinin çoğunu elemiş ve önünde sadece beş imza kalmıştı.
Bunlar arasında kararsız kalınca “seçimi Ata yapsın” diyerek beş örneği de Atatürk’e ulaştırılmak üzere, sabah kapısına gelen görevliye teslim etmişti. Üç gün sonra Atatürk’ten bir mektup alan Çerçiyan’a emeklerinden dolayı teşekkür ediliyor ve hazırladığı imzalardan birinin seçildiği Gazi tarafından kendisine iletiliyordu.
Haberde M. Kemal’e, “Atatürk” soyadının TBMM’de verildiği gün (24.11.1934), Vahram Çerçiyan’a telefon edildiği bildiriliyor. Ertesi gün de M. Kemal’in o bilinen imzası bu güzel yazı hocası tarafından kendisine gönderiliyor. Peki Ayasofya kararnamesini M. Kemal ne zaman imzalamıştı? Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, “Atatürk soyadının TBMM’de verildiği gün!” Yani M. Kemal Ayasofya kararnamesini (büyük) “A” harfiyle”imzalarken, henüz o bilinen (küçük) “a” harfli ve Vahram Çerçiyan tarafından dizayn edilen imzası ortada yoktu. Bu imza ancak ertesi gün kendisine ulaşacaktır.
*
Atatürkün imzasi sahte mi ayasofya kararnamesi sahte mi, atatürk ayasofya imzasi, m. kemalin imzasi sahte mi, m. kemal ayasofya kararnamesi, m. kemal ayasofya imzasi vahap cerciyan 1
Atatürkün imzasi sahte mi ayasofya kararnamesi sahte mi, atatürk ayasofya imzasi, m. kemalin imzasi sahte mi, m. kemal ayasofya kararnamesi, m. kemal ayasofya imzasi vahap cerciyan 2Atatürkün imzasi sahte mi ayasofya kararnamesi sahte mi, atatürk ayasofya imzasi, m. kemalin imzasi sahte mi, m. kemal ayasofya kararnamesi, m. kemal ayasofya imzasi vahap cerciyan 3
Atatürkün imzasi sahte mi ayasofya kararnamesi sahte mi, atatürk ayasofya imzasi, m. kemalin imzasi sahte mi, m. kemal ayasofya kararnamesi, m. kemal ayasofya imzasi vahap cerciyan 4
Atatürkün imzasi sahte mi ayasofya kararnamesi sahte mi, atatürk ayasofya imzasi, m. kemalin imzasi sahte mi, m. kemal ayasofya kararnamesi, m. kemal ayasofya imzasi vahap cerciyan 5
KAYNAK:
Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1969, sayfa 2.
Ayrıca Murat Bardakçı da Habertürk’teki köşesinde imzanın Vahram Çerçiyan’a ait olduğunu, bizzat öğrencisi olan Arnavutköy Kız Koleji mezunu öğrencilerinden dinlediğini yazar. Bakınız;Murat Bardakçı, “O kadar titizdi ki, imzasını bile bir sanatçıya çizdirmişti”, Habertürk, 6 Temmuz 2009.
***
*
Atatürkün imzasi sahte mi ayasofya kararnamesi sahte mi, atatürk ayasofya imzasi, m. kemalin imzasi sahte mi, m. kemal ayasofya kararnamesi, m. kemal ayasofya imzasi vahap cerciyan 6
Çerçiyan’ın hazırladığı ve M. Kemal’e gönderdiği imza örnekleri… KAYNAK: Önder Kaya, Paros, 10 Eylül 2014…
***
Kısaca söylemek gerekirse, kimsenin meseleyi çarpıtmaya hakkı yoktur. Ayasofya’yı açmak için M. Kemal’den onay almak zorunda değiliz. Kararnamedeki imza M. Kemal’e aid olmuş olsun, o kapatmış olsun, ne farkeder? O kapattıysa, biz açarız. Biz onun değil, Fatih’in torunlarıyız. Biraz mert olun. Bir iş yapacaksanız adam gibi dürüstçe yapın. Yapamayacaksanız oturun oturduğunuz yerde… Elbette yapanlar çıkacaktır.
*
Ayasofya’nın Müze’ye çevrilmesiyle ilgili rivayetler
*
Osmanlı’da Ayasofya, fethin sembolü görülüyor, merkez camii olarak kabul ediliyordu. Fatih, bu mabedin ilelebed yaşaması için büyük imkanlara sahip bir vakıf kurmuş, çok zengin mali kaynaklara sahip kılmıştı. Yahya Kemal, mütareke günlerinde “Ayasofya’da hala susturulamayan ezan”ı Türk varlığı ve istiklalinin teminatı olarak göstermişti.[30]
Ne varki, halen üzerinde pek çok spekülasyonlar yapılmakta olan bir kararla cami, müzeye çevrilecekti.
Ayasofya konusunda Celal Bayar’ın aktardığı bilgiler de dikkati çekmektedir. Atatürk ile arasında geçen gizli bir konuşmayı daha sonra ifşa eden Bayar’ın anlattıklarına göre; Yunan Başbakanı’nın Atina’da kendisini karşıladığı sırada, Balkan Paktı’na kabul edilebilmemiz için Ayasofya konusunu açtığını; Anadolu macerasının unutulmadığını üzgün bir halde ifade ederek “kamuoyunu memnun edecek bir ortam doğsa, belki bundan yararlanıp bir şeyler yapılabilir” şeklindeki Yunan Başbakanı’nın sözlerini M. Kemal’e anlatarak taviz istediklerini söyleyince, M. Kemal şu açıklamada bulunmuştur; Az önce, vakıflar umum müdürü buradaydı. Ayasofya Camii’ni tamir edecek para bulamıyorlar.(!) Bugünkü hali ile de harab ve bakımsız.(!) Hatta mezbelelik. Ayasofya’yı müze yapsak, hem harabiyetten kurtarsak, hem Yunanlılar’a bir jest yapsak, Balkan Paktı’nı kurtarabilir miyiz? Öyleyse yapalım, demiş ve Ayasofya Camii, böylece müze haline dönüşmüştür. Bayar, daha sonra Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde, burayı tekrar camiye çevirmeyi düşündüğünü, ancak Ticani ve Ahmet Emin Yalman olaylarının ve dünyada devam eden olayların buna engel olduğunu söylemiştir.[31]
Amerikalı Papaz Virgd Gheorghiu tarafından kaleme alınan ve Yeni Gazete’de yayınlanan yazıda ise, “Atatürk büyük kiliseye (Ayasofya’ya) Athenagoras’ın restorasyon için gerekli parayı bulması şartıyla hürriyetini vermeyi, burasını müze haline getirmeyi kabul etti ve Athenagoras, Amerikalılar’ı bu mukaddes binanın restore edilmesi için gerekli olan milyonlarca dolar parayı ödemek hususunda ikna etti” ifadeleri yer alır.[32]
Ayasofya’nın müze yapılması ile ilgili olarak Bulgaristan’da alınan bir karardan söz edilmekte ve bu konudaki raporun Genelkurmay Arşivleri’nde olduğu söylenmektedir. Sebilürreşad Dergisi, Bulgaristanlı avukat merhum Halil Bey’in konu ile ilgili bir raporunda, hadisenin mahiyetini, buna tekaddüm eden teşebbüsleri, uzun uzadıya izah ettiğini belirtmektedir. Halil Bey’in raporuna göre, Ayasofya Camii’nin camilikten çıkarılıp müzeye tahvili, o zaman Bulgaristan’da toplanan “Bizans Asarını Ihya Kongresi”nde kararlaştırılmıştır. Birçok misyonerin iştirak ettiği bu kongreye, Halk Partisi’nden bir milletvekili murahhas olarak gönderilmiştir. Bu zat, kongrenin kararını buraya getirmiş ve bundan sonra Ayasofya, camilikten çıkarılarak müze yapılmıştır. Dergiye göre, bu zat daha sonra kendini gizlemiştir.[33]
Ayasofya’nın müze yapılması fikrine kaynaklık eden gelişmelerden biri de Thomas Whittemore’un Ayasofya mozaiklerini araştırma yönündeki talebine müsbet cevap verilmesidir. Dr. Sedat Kumbaracılar, “esasen Ayasofya’nın müze haline getirilmesi Whittemor’a mozaik araştırması için verilen müsaade ile başlar” der.[34]
*
Ayasofya’nın Müze’ye çevrilmesi
*
Thomas Whittemore, Ayasofya’nın mozaikleri için 1931 yılında resmen müracaat etmiş ve gereken müsaadeyi almıştır.[35] Bu müsaadeyi Times gazetesi okuyucularına duyurmuştur.[36]
*
ayasofyayi atatürk mü kapatti, ayasofyayi atatürk mü müze yapti atatürk ayasofya imza belgeler kitabinda bilgi var BCA  nr  030 18 01  02 20 37 18
[35] no’lu dipnot ile ilgili… Ayasofya’da çalışma yapabilmesi için Thomas Whittemore’a müsaade verildiğine dair M. Kemal imzalı kararname…
***
Whittemore bu konuda şöyle diyor, “Halil Ethem şahsi iktidarını, edebi meziyetlerini ve yüksek mevkiini Ayasofya mozaiklerinin açılması işinde istimal eden ilk Türk alimidir. Onun fikri, Atatürk’ün görüşü olduğu gibi, vekiller heyetinin ve o zaman aralarında bulunan Reisicumhur (Sene:1947) Ekselans Ismet Inönü’nün görüşü olmuştur. 1932’de bu iş Halil Bey, Dr. Hamit Zübeyr Koşay ve Aziz Oğan idaresi altında Amerika Bizans Enstitüsü’ne tevdi edilmiştir. Türk Hükümeti’nin işbu mümessilleriyle Bizans Enstitüsü arasında sekiz seneden beri devam etmekte olan mesud teşriki mesai dolayısıyla bin seneye yakın bir zamana ait mozaikler ortaya çıkarılmıştır.”[37]
Cumhuriyet döneminde, Ayasofya’daki gelişmeleri inceleyen Hüseyin Yılmaz’a gore, Whittemore bir papazdır. 1934’de, Whittemore’nin idaresinde çalışmalar sürerken; M. Kemal Atatürk, bir akşam sofrasında Ayasofya’nın müze haline getirilmesi düşüncesini ortaya atmıştır.[38]
Bu sırada, 14 Birinci Teşrin 1934 tarihli New York Times’de yapılan teklif tutar. Bu teklifte şu satırlara yer verilir:
Doğunun olduğu kadar Batının da duygularını canlandıran bu büyük saygı sembolü, şimdi yeni bir değişikliğe hazırlanıyor. Ayasofya, bir Hristiyan kilisesi olarak kurulmuştu. Sonradan bir Müslüman camii oldu. Modern düşünceli Türkiye, onu en ünlü müzesi yapmayı tasarladı. Müslümanlar’ın duvarlara vurdukları badanalar altında 500 yıl gizli kalan Bizans mozaiklerini, şimdi usta eller temizleyip ortaya çıkarıyor. Son zamanlarda bu büyük camide tapanları gören kimseler, bunlardan çoğunun ihtiyar olduklarını söylüyorlar. Batı ülkelerinin kılığına girmiş olan genç Türk, tapınmağa gitmeden önce, herkesin karşısında ağzını çalkalamayı ve ayaklarını yıkamayı doğru bulmuyor. Temizlik kanunlarını başka yoldan gözetmek çaresini bulmuştur… Sultanların sarayı olan Yıldız Köşku bugün bir müzedir. O halde sultanın camii de niçin bir müze olmasın?
Gazete, sultanların sarayı olan Yıldız Köşkü’nün müze olmasından hareketle, Ayasofya’nın da müze olmasını tabii görmektedir. Hüseyin Yılmaz gazeteye şu tepkiyi gösteriyor; “Yıldız, saltanatın Ayasofya inancın simgesidir. Birincisinin müze olmasında beis yoksa, Ikincisinde niçin olsun? Batılının mantığı bu.”[39]
Semavi Eyice, bir notunda şöyle der; “Ayasofya’nın Atatürk tarafından müze haline getirilmesinin kararlaştırılması, Abidin Özmen tarafından Ayasofya hatıra defterine tafsilatı ile yazılmıştır. Bu karar, bir akşam Atatürk’ün sofrasında verilmiş ve Özmen, bu tasarıyı ertesi gün yazı ile Başbakanlığa bildirmiştir. Başbakanlık’tan Vakıflar’a havale edilen evrak, 24 Kasım 1934’de Bakanlar Kurulu’ndan çıkmış ve 1 Şubat 1935’de Ayasofya Müzesi resmen açılmış, aynı ay içerisinde Atatürk yeni müzeyi ziyaret etmiştir.”[40]
*
abidin özmen ayasofya hatira atatürk ayasofya m. kemal ayasofya
[40] no’lu dipnot ile ilgili… Devrin Eğitim Bakanı Abidin Özmen’in, Ayasofya’nın müze oluşuyla ilgili olarak Ayasofya Hatıra Defteri’ne düştüğü notları…
***
Dönemin şahitlerinden Ziyad Ebuzziya’nın tesbiti ise şöyle; Kasım 1934 başlarında, Atatürk’ün mutad bir akşam sofra sohbetinde Abidin Özmen, konuyu açmış ve raporda belirtilen hususları anlatmıştır. Atatürk, hemen işe başlanması emrini vermiştir. Ayasofya Camii evkaf idaresine bağlı bulunduğundan, yapılacak şeyler ona düşmüştür.[41]
*
Ayasofya’nın Müzeye Çevrilişinin Safhaları
*
Ayasofya Hakkında Ilk Dönemde Çıkan Bakanlar Kurulu Kararları
Ayasofya Camii hakkında, Cumhuriyet döneminde 5 Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmıştır. Bunlar;
1- Cami kubbesinin müteahssıs ve muktedir bir heyet-i fenniye ile müstakilen muayenesi ve tanzim edilecek raporun Heyet-i Vekile’ye iblağı hakkındadır.[42]
2- Bu raporu düzenleyen Heyet-i Fenniye’ye verilecek mükafatla ilgilidir.[43]
3- Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Bizans Enstitüsü adına araştırma yapmak üzere Thomas Whittemore’ya verilen izindir.[44]
4- Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi ile ilgili olarak Icra Vekilleri Heyeti’nin 24.11.1934 tarih ve 2/1589 sayılı kararıdır.[45]
5-Ayasofya’nın korunmasında kullanılacak 6 bekçi kadrosu hakkında Icra Vekilleri Heyeti’nin 26.06. 1935 tarih ve 2888 sayılı kararıdır.[46]
*
Ayasofya’nın Müze Oluş Serüveninin Başlaması
Ayasofya’da mozaiklerin açılmasında gorev alan T. Whittemore’un etkisiyle Maarif Vekili Abidin Özmen ikna olmuş ve konuyu M. Kemal’e açmıştı. Onun da gayretleri ile M. Kemal, konunun uzman bir heyetce incelenmesini emretmiş; yine bu işin öncülüğünü yapan Maarif Vekili Abidin Özmen, 25 Ağustos 1934 tarihinde Istanbul Müzeleri Müdüru Aziz Oğan başkanlığında müze müdürleri, mütehassıslar, belediye temsilcisi, vakıflar müdür ve mimarlarından oluşan 8-9 kişilik bir komisyon kurmuş, konuyu bu heyete havale etmiştir.
Heyette; Tahsin Öz, Efdalettin Tekiner, Prof. Osman Ferid, Alman Prof. Erkhard Ungar gibi isimler yer almıştır.[47]
Komisyon bir rapor hazırlayarak 27 Ağustos 1934 tarihinde Maarif Vekaleti’ne sunmuştur. Bu raporda; Ekim ayı sonunda, müze kararı alınmadan önce T. Whittemore’un çalışmalarını bitirmesi, bu arada dış kısımlar ile kapı ve pencerelerin tamir edilmesi, son cemaat mahallinin müzelik eşyayı teşhir edecek hale getirilmesi, binayı çevreleyen kahve, sundurma, köhne ahşap bina, dükkan ve kulübelerin yıkılması, camiye bitişik kimsesizler yurdunun (Fatih Medresesi) kaldırılması, avlunun tanzim edilerek açık müze haline getirilmesi konularına temas edilmektedir. Ayrıca, caminin mabed kısmının ibadete kapatılması suretiyle buraya Bizans eserleri konularak Bizans müzesi yapılması, bu arada Ayasofya’nın asırlarca Osmanlı eseri halinde kullanıldığı hususu da gözönüne alınarak, uygun bir yerinde Türk eserlerinin de teşhir edilmesi istenmiştir.[48]
*
Ayasofya'nin müze olabilmesi için gerekli olan çalismalara dair komisyonun ilk raporu.
[48] no’lu dipnot ile ilgili… Ayasofya’nın müze olabilmesi için gerekli olan çalışmalara dair komisyonun ilk raporu…
***
Bu komisyonun başkanlığını yapmış olan Aziz Oğan, bu ve müteakiben hazırlanmasına öncülük ettiği raporlarda; “ilk iş olarak binanın tamiri, kayyımhane ve öksüzler yurdu tarafından kullanılan binanın (medresenin) kaldırılması, avlu içinde kahvehane ve diğer dükkanlarla binanın güney yüzündeki dükkanların istimlak edilerek yıktırılması ve yerlerinin temizlenmesi, atriumun tanzimi ve burada açık müze teşkili, Bizans imparatorlarına ait kırmızı porfir lahidler ile Nur-ı Osmaniye ve Zeyrek camileri önündeki lahidlerin ve şehir dahilinde çıkacak mimari Bizans eserlerinin açık müzeye nakilleri kararlaştırılmış, ancak bahçeye mimari eserlerin konulmasından önce bir araştırma yapılmasına karar verilmiştir” der.[49]
Komisyon heyetinden Alman Erkhard Ungar, caminin mabed kısmının ibadete kapatılarak Bizans Asarı Müzesi haline getirilmesi fikrine karşı çıkmış, mabed kısmının aynen açık kalması gerektiğinde ısrar etmiş ve rapora muhalefet şerhi koymuştur. Alman Erkhard Ungar dışındaki Türk üyeler mabedin tamamen kapatılması yönünde görüş bildirmişlerdir.[50]
Bu gelişmelerden sonra, Ayasofya Camii’nin müzeye tahvili için gereken Icra Vekilleri Heyeti kararı alınması için, Maarif Vekaleti, Başvekalet’e 14.11.1934 tarih ve 94041 sayılı bir tezkire yazmıştır.[51] Bu tezkirede, eşsiz bir mimarlık sanat abidesi olan Istanbul’daki Ayasofya Camii’nin, tarihi vaziyeti itibariyle müzeye çevrilmesinin bütün şark alemini sevindireceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle bunun müzeye çevrilmesi, çevresindeki Evkaf’a ait dükkanların yıktırılması, diğerlerinin de Evkaf’ca istimlak edilmek suretiyle güzelleştirilmesi ve tamiri, daima muhafazası, masraflarına karşılık da Evkaf’ca bu sene ve gelecek senelerin bütçelerinden muayyen bir para ayrılması hakkında bir karar alınması istenilmiştir.
Evkaf Umum Müdürlüğü’nün, Başvekalet’e bildirdiği 7.11.1934 gün ve 153197/107 sayılı mütalaasında, “Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi ve korunması için verilecek bir gelir yoktur… çevresindeki yapılardan Evkaf’a ait olanları yıkmak ve kaldırmak elden gelir ise de ötekine berikine ait olanların Evkaf’ca satın alınmasına imkan bulunmamaktadır” cevabı verilmiştir.[52]
Ayrıca vakıfların bu mütalaasında; “caminin Bizanslılar’dan kalma bir eser olması dolayısıyla hiçbir vakfının bulunmadığı, cami olduktan sonra sultanların yaptıkları temliklerin a’şar gelirine dayandığı, a’şarın ilgası ile bu temlik ve tahsislerin ortadan kaldırıldığı, halkın yaptığı bağışların ise, çok cüzi olmasının yanında, Kur’an okumak ve dua etmek gibi her yerde yapılabilir nitelikte gayeler için vakfedildiği” bildirilmiştir.[53]
Nazif Öztürk, verdiği örneklerle bu mütalaanın gerçekleri yansıtmadığını göstermiştir. Zira Fatih, vakfettiği ticari ve zirai vakıf taşınmazlardan sağlanacak gelirlerle hiçbir ayırım yapmadan Fatih Külliyesi, Ayasofya, Zeyrek, Imaret, Galata, Şeyh Vefa, Kulle-i Cedide camileri ile Kalenderhane Zaviyesi giderlerinin karşılanmasını istemektedir.[54]
Ayasofya Camii vakıflarının esas gelirleri, arsa, dükkan,bina, han, hamam, bedesten, değirmen gibi vakıf binalardan elde edilen ticari ve zirai gelirlerdir.
Konu, Icra Vekilleri Heyeti’nde 24.11.1934’de görüşülmüş ve caminin çevresindeki Evkaf’a ait binaların Evkaf Umum Müdürlüğü’nce yıktırılarak temizlettirilmesi; diğer binaların istimlak, yıkma, tamir ve muhafazası masraflarının, Maarif Vekilliği’nce karşılanması suretiyle Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesine dair kararname çıkmıştır.[55]
Tasvip kararı almak için, istenen bilgiye cevab olarak Evkaf Umum Müdürlüğü’nce hazırlanan 7.11.1934 tarih ve 107/153/197 sayılı yazıda “çevresinde Türk eserleriyle değeri arttığı tezkirede söylenen Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi üzerinde söz söylemeyi Evkaf Umum Müdürlüğü selahiyeti dışında bulur” denilmiştir. Vakıfların bu açıklaması, Ayasofya’nın müzeye çevrilmesine karşı olduğunu göstermektedir. Neticede, 24.11.1934 gün ve 1678/132314 sayılı yazıyla istimlak edilen yerlerle caminin ve hariminin bir parselde toplanarak tapu kaydının Hazine adına tashih ve tescili istenmiş ise de, Vakıflar Umum Müdürlüğü, vakıflar kanunun buna mani olduğundan bahisle teklifi reddetmiştir. Nihayet Milli Eğitim Bakanlığı, 2.7.1964 gün ve 2829 sayılı yazılarıyla, Istanbul’da müze olarak kullanılan Ayasofya müştemilatının 25 yıl müddetle intifa hakkının Bakanlığa devrini istemişti.[56]
*
Kararnameden Önce Kurulan Ayasofya Komisyonu’nun Ilk Raporu
Ayasofya’nın müze olarak açılması kararnamesinden önce, bu iş için bir ön komisyon kurulmuş olduğu yukarıda kaydedilmişti. Caminin müze olarak açılması konusunu incelemek uzere kurulan bu komisyonun ilk raporu, 27.8.1934 tarihlidir. Komisyonun başkanı olan Aziz Oğan, Kültür Bakanlığı’ndan gelen yazı üzerine, daha önce indirilmiş olan Ayasofya levhalarının yerlerine asılması konusunu kararlaştırmak üzere, 25/1/1949 tarihinde toplanan komisyonun da başkanı idi. 1949’daki komisyonda (encümen) yapılan görüşmelerde, dolaylı olarak 1934’de kurulan komisyonun kuruluş hikayesine de işaret edilmiştir. Komisyon görüşmelerinin konu de ilgili kayıtları şöyledir;
25/1//1949
7 İNCİ TOPLANTININ
OZEL ZABTI
…Bakanlık’dan alınan 21/1/949 tarih ve 224 sayılı yazı okundu.
Başkan; Bakanlık, Encümen’in bu hususdaki mütalaasını sormakta ve verilecek karar de birlikte bu konu hakkındaki müzakere zabtını beraber istemektedir. Onun için bu meseleyi ayrıca müzakere etmek ve zabtını ayrıca tutmak icabediyor, dedikden sonra bu hususdaki cereyan hali evvela kendisi tarafından izah edileceğini söyleyerek söze başladı:
1934 yılı Ağustos’un 25 inci günü odamda meşgul bulunduğum sırada Maarif Vekdi Abidin Özmen ansızın odama girdi. Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi için emir aldığını, burasının Bizans ve Osmanlı devri eserlerini ihtiva eden bir müze olacağını soyledikden sonra, burada yapılacak işleri kararlaşdırmak üzere özel bir komisyonun kurulması gerekdiğini söyledi. Komisyona dahil olacak şahıslar üzerinde görüşüldü. Bunun üzerine bizzat eliyle yazdığı ve daktilomuza yazdırttığı ve idaremize kayıt ettirdiği 25/Ağustos/1934 tarih ve 18777 /1317 sayılı emri imza ederek bana tevdi etti. Bu emri dosyadan çıkararak okudukdan sonra, Bakanın bu hususda Başvekalet-i Celile’ye hitaben yazdığı yazının müsveddesini de okudu. Sözlerine devamla bu emir üzerine Başkanlığı altında Istanbul Evkaf Başmüdürü Niyazi, Encümen Azasından Efdalettin Tekiner, Mimar Kemal, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Tahsin Öz, Vilayet ve Belediye mümessilleriyle Prof. Ungar’dan mürekkep olarak teşkil edilen bu özel komisyonun müteaddid toplantılar yaptığını, ittihaz edilen kararların Bakanlığa arz edilmekte olduğunu ve alınan cevabi emirler uzerine Ayasofya’da temizlik ve onarım işlerinin yaptırıldığını uzun uzadıya izah etti…”
Ayasofyanın müzeye çevrilmesi ile ilgili kararnameden önce, Ağustos 1934’de kurulan ilk komisyonun, Ayasofya’nın camiilikten müzeye çevrilmesi için neler yapılması gerektiği konularını ele alıp karara bağladığı 27.8.1934 tarihli raporu şöyle başlıyor;
“T.C
İSTANBUL
ASARIATİKA MÜZELERİ
UMUM MÜDÜRLÜĞÜ
RAPOR
Istanbul 27/8/1934
Maarif Vekâleti Celilesi’nden telakki olunan emir üzerine içtima eden komisyonumuz yaptığı müzakere neticesinde atideki (gelecekteki) hususatı karar altına almıştır.
1- Caminin müze haline getirilmesi için hali aslîsini bozmamak üzere iç ve dışında yapılacak işler…[57]
*
Ayasofya Müzesi’nin Açılışı Için Fiziki Hazırlık Çalışmaları
*
Ayasofyanin müze olarak acilmasi atatürk ayasofya acilisi Ayasofya'nın müze olarak açılması için yapılan çalışmalara dair Aziz Oğan'ın yazısı.
[58] no’lu dipnot ile ilgili… Ayasofya’nın müze olarak açılması için yapılan çalışmalara dair Aziz Oğan’ın yazısı…
***
Istanbul Müzeler Müdürü Aziz Oğan, Maarif Vekaleti’ne gönderdiği 27.1.1935 tarihli yazısının 5. ve son maddesinde Ayasofya’nın 1 Şubat 1935 tarihinde müze olarak açılacağını, “bildirilen temizlik işinin bu ayın son gününe kadar bitirilerek Ayasofya Müzesi’nin 1 Şubat 1935 günlemeçinde yerli ve yabancı gezicilere açılacağını bildirir saygılarımı sunarım” ibaresi ile belirtmiştir. 27.01.1935 tarih ve 19959/99 sayılı yazıda şöyle denilmektedir;
Kültür Bakanlığı’na [Maarif Vekaleti]
2/1/1935 günlemeç ve Müzeler 90603 sayılı bitiklerine karşılıktır.
1- Buyrukları vechile Ayasofya Müzesi’nin tezelden açılması için yapılan temizliğe hız verilmiştir.
2- Müzelerden ayrılan muvakkat memur ve müstahdemin kadrosile hazirana kadar idare edilecektir. Yalnız yukarı tabakalarla dış narteks şimdiki halde ziyaretçilere kapalı bulundurulacak ve narteks, ancak tamir ve tasnifden ve yukarı tabakalarda Hazine-i Evrak’a aid sandıklar kaldırıldıktan ve yeni haziran kadrosu geldikten sonra açılacaktır.
3- Ayasofya Kütüphanesi’nin yeni ve basma kitaplarının alınarak yerinde bırakılmasını teklif etmişdim. Buna dair bir buyruğunuzu almadım. Diğer tarafdan Istanbul kütüphanelerinde (Ayasofya’ya aid) eserlerin de bu kütüphaneye verilerek buraya hususi ve istisnai bir duruş verilmesi çok onay olacaktır.
4- Darbhane ve Damga Matbaasında basılacak duhuliye ibadetleri için beklenilen emir bu güne kadar mezkur müessese müdürlüğüne gelmemiştir. Bu emrin çabuk verilmesini dilerim.
5- Birinci maddede bildirilen temizlik işinin bu ayın son gününe kadar bitirilerek Ayasofya Müzesi’nin 1 Şubat 1935 günlemecinde yerli ve yabancı gezicilere açılacağını bildirir saygılarımı sunarım.
Istanbul Müzeleri Genel Müdürü
Aziz Oğan[58]
Nitekim 1 Şubat 1935 tarihli Zaman[59] ve 2 Şubat tarihli Cumhuriyet gazetelerinde Ayasofya’nın müze olarak açıldığı okurlara duyurulmuştur.[60]
*
ayasofya-zaman-gazetesi
[59] no’lu dipnot ile ilgili… 1 Şubat 1935 tarihli Zaman Gazetesi’nde Ayasofya Müzesi’nin açılışı okuyuculara böyle duyuruldu (sağ altta)…
***
ayasofya-zaman-gazetesi-haber-zoom
[59] no’lu dipnot ile ilgili… 1 Şubat 1935 tarihli Zaman Gazetesi’nde yer alan “Ayasofya Müzesi” başlıklı haber…
***
2 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde Ayasofya'nın müze olarak açılış haberi.
[60] no’lu dipnot ile ilgili… 2 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Ayasofya’nın müze olarak açılış haberi…
***
*
Müzenin Açılışı, Atatürk’ün Ziyareti ve Yapılması Planlanan Işler
*
Kültür Bakanlığı’na [Maarif Vekaleti] hitaben yazılan ve 7.2.1935 tarih ve 20015/155 sayılı Aziz Oğan imzalı yazıda, Atatürk’ün 6.2.1935 günü oğleden sonra Ayasofya’yı ziyaret ettiğinden uzunca bahsedildikten sonra, birinci narteksin bir an önce tamir edilmesi ve bazı eserlerin buraya getirilerek teşhir edilmesinden söz edilmektedir.
Yazı aynen şöyle;
Kültür Bakanlığı’na
Atatürk, dün 6/2/1935 öğleden sonra, Ayasofya Müzesi’ni teşrif ve binanın her tarafını büyük bir dikkat ve itina ile tedkik buyurdular. Bu meyanda Ayasofya Kütüphanesi’ni de gezdikleri gibi, bir haftadan beri muvaffakiyetle devam eden atriumdaki hafriyatı da alaka ile gezmişler ve kendilerine bizzat lazım gelen izahat verilmiştir. Yüce Atatürk, hafriyat mevkiini gezdikleri sırada, garp cephesinin malum olan harabiyetini görerek esasen keşfimize dahil bulunan burasının bu halde kalmamasını işaret buyurmuşlar ve hafriyatı muteakip, bahçesinin de tarh ve tanzimi lüzumunu tavsiye eylemişlerdir. Atatürk’ün lütuf buyurdukları bu ziyaret vesilesiyle yüksek ve kıymetli vasaya ve irşadlarından idare-i acizanem sonsuz derecede müstefid olmuştur. Binayı temiz ve bir disiplin altında görmelerinden dolayı lütfen ibzal buyurdukları iltifattan yeniden feyiz ve taze kuvvet alan Müzeler idaresi buranın en kısa bir zamanda hakiki bir ilim müessesesi olabilmesi ve Arkeoloji acununa istifadeli bir hale getirilmesi hususunda sürekli mesaisinde daha büyük bir hız ve enerji ile yürüyeceğine hiç şüphe yoktur.
Istanbul’da iken birinci narteksin bir an evvel tamirde buraya büyük müzenin Bizans salonlarından bazı asarın celb ve teşhiri onaylı olacağı ve bu hususda haziranı beklemiyerek şimdiden iki üç bin lira gönderileceği vaid buyrulmuşdu. Bu kısmın tamiri, bazı eserlerin nakil ve dıvarlara tespiti için sarfı gerekli olan paranın 2800 lira tutacağını, 5.2.1935 günlemeç ve 20007/147 sayılı biti ile bildirmiştim. Binaenaleyh, derakab faaliyete geçebilmek için, mevcut paranın telgıraf havalesi olarak irsaline genliğinizi dilerim.
Istanbul Müzeleri Genel Müdürü
Aziz Oğan[61]
***
Ayasofya Komisyonu’nun 24.3.1935 Tarihli Raporu
Maarif Vekaleti’nin 20.02.935 tarih ve 90740 sayı ile gönderdiği yazıya cevap olarak Istanbul Müzeleri Genel Müdürü Aziz Oğan, 24.3.1935 tarih ve 20213/353 sayılı bir yazı göndermiştir. Bu cevabi yazıda Ayasofya Komisyonu’nun “müze için yaptığı konuşmaların sonunu bildiren” rapordan bahsedilmektedir. Ayrıca yazıda Ayasofya Camii’nin bitişiğinde olan ve yıkılması onay gören medresenin iç ve dış resimlerinin ekte gönderildiği belirtilmektedir.[62]
*
Iddialar ve Cevaplar
*
Ziyad Ebuzziya, Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi çalışmaları sırasında, 1934’de dönemin Maarif Vekili Abidin Özmen ve M. Kemal’e yakınlığı ile bilinen Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ile görüşmüş ve bu görüşmede Abidin Özmen’e, komisyonun raporunda yer alan “ibadete kapatılmalı” sözünü hatırlattığında irkildiğini, “ibadete kapatmak mı? Komisyon çizmeyi aştı. Böyle münasebetsizlik olur mu hiç? Ayasofya camidir, aynı zamanda da müze olacaktır. Maksat budur” tarzında konuştuğunu ayrıca Şükrü Kaya’nın da “kesinlikle söz konusu değil” diyerek ibadet bölümünü Bizans müzesi yapmak fikrine Atatürk fena halde kızdı” dediğini yazmaktadır.
Bu beyanlar, muhtemelen halkın tepksini önlemek maksadıyla verilmiştir. Hakikaten Maarif Vekili Abidin Özmen’in, Ziyad Ebuzziya’ya yaptığı açıklama ile muamelesi arasında ikilik olduğu açıktır. Zira kararname için Başvekalet’e yazdığı 4.11.1934 tarih ve 94041 sayılı teklif yazısında, “Ayasofya, müzeye çevrildiği takdirde Istanbul’un turistik değeri bir kat daha artacaktır. Ayasofya’da namaz kılanlar pek yakınındaki büyük küçük birçok camilerde dini vazifelerini yapabileceklerdir” ifadesi yer almaktadır.[63]
*
Cami Kadrolarının Akıbeti, Müzenin Korunması Meselesi
Ayasofya’nın müzeye çevrilmediğini iddia edenlerin bir başka delili de Cami kadrolarının iptal edilmemiş olmasıdır.
Oysa Ayasofya, 1 Şubat 1935’de resmen müze olarak açıldığı sırada 3 imam, 7 müezzin 10 kayyım kadrosuna sahipti. Sonra bir imamla bir müezzin bırakıldı, diğer görevliler başka camilere dağıtıldı.[64]Birinci imam Idris, Sultan Ahmed Camii’ne; ikinci imam Tahir, Bayezid Camii’ne; müezzinlerden Şevket ve Ali Rıza, Sultan Ahmed Camii’ne; Mustafa, Bayezid Camii’ne; daha önce Fatih’den alınan müezzin de eski görevine gönderilmek suretiyle hademe-i hayrat dağıtılmıştır.[65]
*
ayasofyada imam kadrosunun baska yerlere dagitilmasi
Ayasofya’da görev yapan imam, müezzin ve kayyım kadrolarının başka yerlere dağıtılması…
***
Sözkonusu görevliler fiilen başka görevlere verildi ise de Ayasofya Camii’ne ait kadroları uzun süre iptal edilmedi. 1950 yılına kadar imam ve müezzin kadrosu, 1950 yılından itibaren yalnız imam kadrosu devam etti. Bazı kayıtlara bakılırsa bu tarihe kadar Evkâf Umum Müdürlüğü imamların ve müezzinlerin tayin ve azilleri ile ilgilenmiş, maaşları ise vakıf gelirlerinden karşılanmıştır. Fatih’in Vakfiyesi ve Osmanlı’da uygulanan sisteme bağlı kalınarak görevliler hayat boyu görevde kalırdı. Bu sırada hayatta olduğunu ispatlayan maaşını almaya devam etmekte idi.[66]
Icra Vekilleri Heyeti kararına dayanarak, Maarif Vekili Abidin Özmen’in acele kaydıyla gönderdiği yazı üzerine, Ayasofya, müzeler idaresince teslim alınmaya başlanmıştır. Aynı yazıda, müzenin memur kadroları Büyük Millet Meclisi’nce kabul olununcaya kadar, eski cami bekçilerinin Istanbul Müzeleri Müdürü’nün gözetimi altında çalışması istenmiş bu istek doğrultusunda eski cami kayyımları müze müdürlüğü emrine verilmiştir.[67] Bu görevlilerin geçici bekçi olarak tayini, Ayasofya’nın müzeye tahvilinden sonra korunması kaygılarından kaynaklanmış; Haziran 1935-Mayıs 1936 arasında bir yıllığına geçerli olmak üzere altı bekçi kadrosu tahsis edilmiştir. Kadro tahsisi, Maarif Vekâleti’nin 22.6.935 tarihli yazılı teklifi, Maliye Vekaleti’nin 25.6.1935 tarihli mütalaanamesi ve Icra Vekilleri Heyeti’nin 26.6.935 tarih ve ve 2888 sayılı kararıyla kabul edilmiştir.[68] Bu karar, Ayasofya ile ilgili son ve 5. Bakanlar Kurulu Kararıdır.[69]
*
Camiye Ait Eşyanın Akibeti
*
Ayasofya’da 500 senelik Osmanlı devrinin hatıralarını taşıyan mimariye dahil olmayan, fakat cami karakterini tamamlayan rahleler, asma kandiller, kandilarası süsleri, sakal-ı şerif ve Kur’anı Kerim çekmeceleri, halılar, yazı levhaları, sandıklı saatler ve pabuçluklardan bir numunesi dahi bugün burada veya başka bir müzede bulunmamaktadır. Halbuki Ayasofya gibi ehemmiyet verilmiş bir mabedin eşya bakımından çok zengin olması gerekirdi ve öyle idi. Tespitlerimize göre, müze oluşuna dair kararname ile cami Müzeler Genel Müdürlüğü’ne bağlandı. Kararname’nin Istanbul Evkaf Müdürlüğü’ne ulaşması üzerine, cami ibadete kapatıldı. Içerisindeki teberrukat eşyası kaldırıldı. Dört nüsha tutanak tutularak cami, Müzeler Umum Müdürlüğü’ne teslim edildi. Toplanan teberrukat eşyası, daha önceden de bu maksatla kullanılan, giriş ve çıkışı doğrudan cami ile bir ilgisi bulunmayan bir odaya kaldırıldı.[70]
Anlaşılan o ki, caminin teberrukat eşyasının bir kısmı konulduğu yerde de kalmamış, kısa bir süre içerisinde başka camilere dağıtılmıştır. Bir kısım eşyanın akıbeti ise bugüne kadar hiç bilinememiştir.[71]
Azade Akar’ın tespitlerine göre, kendi devrinde mihrab önünde altı şamdan ve yine daha önce mihrab önünü kaplayan perişan olmuş halıdan başka hiçbir cami eşyasına ve hediyesine tesadüf edilememektedir. Ayasofya’nın halıları, caminin müzeye çevrilmesinden sonra Edirne camilerine gönderilmiştir. Camiyi boydan boya kaplayan halılardan başka, 1926’da Mambury tarafından görülüp kaydedilen yazılı ayetlerle süslü nadide duvar halılarının nerede olduğu da bilinemiyor.[72]
Caminin müzeye çevrilmesi üzerine içeride bulunan eşya ile halılar ve levhalar kaldırılmıştır. Mustafa Izzet’in yazdığı celi levhaların indirilmesi için bir temayül belirmiş, bu fikir Türk sanatına duyduğu sevgi ve saygı ile tanınan Albert Gabriel tarafından da desteklenmiştir. Bu temayül, bir gerekçe de bulmuş ve “mimariyi bozuyor” iddiasıyla duvarda asılı bulunan Ism-i Celâl, Ism-i Resul, Hülefây-ı Râşidin ve Hz. Hasan, Hz. Hüseyin levhaları, asılı bulundukları yerlerden indirilmiştir.
*
Mustafa Izzet levhalarinin indirilmesiyle ilgili yazi
[73] no’lu dipnot ile ilgili… Mustafa Izzet levhalarının indirilmesi ile ilgili yazı…
***
Semavi Eyice, Atatürk bu levhaların “mimariyi bozuyorlar” demek suretiyle indirilmelerinin doğru olacağı düşüncesini ortaya koymuş ve levhalar az sonra indirilmiştir der.
Kaldırılan levhalar, Ayasofya’nın hünkâr mahfili tarafındaki köşesine (sol tarafta karanlık bir köşeye) üst üste istif edilerek burada rutubet ve havasızlıktan çürümeye bırakılmıştır. Bu yazıların başka camilere asılması tasarlanmış fakat kapılardan geçmeyecekleri düşünülerek bundan vazgeçilmiştir.[73]
Hadiseleri günü gününe takip ettim diyen Ibrahim Hakkı Konyalı şöyle diyor;
“Güzel bir tesadüf diyelim. Bu levhalar mabedin kapılarından çıkmadı. Ben hadiseleri, haince yapılan tahripleri günü gününe takip ettim. Levhaları çerçevelerinden çıkartmak istediler. Kırılacaklarını, çatlayacaklarını ileri sürerek bu cinayetleri işlemelerine mani oldum.”[74]
Son olarak iki kaynak daha zikredelim… Evvela Istanbul Ayasofya Müzesi Müdürü Erdem Yücel’in yazdıklarına bakalım:
“Ayasofya 1934 yılında Atatürk’ün isteği Bakanlar Kurulunun 24 Kasım 1934 tarihli kararı ile 1 Şubat 1935 den itibaren Müze olmuştur.”[75]
Uzun yıllar Atina Büyükelçiliği görevinde bulunmuş olan Türkiye’nin gözde diplomatlarından Galatasaray Lisesi mezunu Enis Akaygen’in hayatını ve diplomasi mesleğindeki görev yerleri ile alakalı bir kitap neşredildi. Torunu Doç. Dr. Enis Tulça tarafından neşredilen bu kitapta şöyle yazmaktadır:
“1934 yılı için Enis Beyin ailesine bahsettiği bir diğer gelişme, o yılın Türk-Yunan diplomatik ilişkilerine verdiği ivme neticesinde Bakanlar Kurulu kararı ile Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesidir.”[76]
Bakara Suresi
114 – “Allah’ın mescitlerini, içlerinde Allah’ın isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.”
***
Fatih Sultan Mehmed Han (rahmetullahi aleyh)’ın Vakfiyesi:
“Eğer bu hayır müesseseleri yıkılacak olursa, ikinci defa, üçüncü defa ila ahir yeniden inşa oluna… Bütün bu şerh ve ta’yin eylediğim şeyler, tesbit edilen şekilde ve vakfiyede yazılı haliyle VAKIF olmuştur; şartları değiştirilemez; kanunları tağyir edilemez; asılları maksatları dışında bir başka hale çevrilemez; tesbit edilen kuralları ve kaideleri eksiltilemez; vakfa herhangi bir şekilde müdahale Allâh’ın diğer haramları gibi haramdır.
Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse; veya şer’-i şerife aykırı olarak vakıfda tasarruf etmeye azm eylerse, mesela şeri’a-ta ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey taleb ederse, kısaca bâtıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allâh’ın, meleklerin ve bütün insanların la’neti üzerlerine olsun. Ebeddiyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun.
Hiç şüphe yok ki, Allâh her şeyi işitir ve her şeyi bilir.”[77]
.
**********
.
KAYNAKLAR:
.
Ayrıca bakınız;
Emre Sarı, Arkeoloji Bilimi, Net Medya Yayıncılık, 2016, sayfa 164.
(Aksaray Üniversitesi) Genç Kalemler (Tarih, Düşünce ve Kültür Dergisi), (Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden) Doç. Dr. Osman Doğanay, “Atatürk ve Arkeoloji”, Sayı 2, Güz 2015, sayfa 9.
Bernard Lewis’in, “Türk Tarih Kurumu Yayınları” arasında çıkan “Modern Türkiye’nin Doğuşu” isimli eserinde ise daha çarpıcı ifadeler yer alır:
“Dini eğitimin yasaklanması, camilerin dünyevi amaçlara döndürülmesi, hukuki ve toplumsal reformların öğretisini kuvvetlendirdi. Hızla büyümekte olan başkentte (Ankara’da) hiçbir yeni cami yapılmadı. En çok göze çarpan ve en sembolik olan şey, Istanbul’daki büyük Ayasofya bazilika’sının kaderi oldu. Fatih Sultan Mehmet, Bizans’a karşı zaferi anında onu cami yapmıştı; Cumhuriyet onu müze haline getirdi.”
Bakınız; Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Tercüme eden Prof. Dr. Metin Kıratlı), 5. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1993, (Birinci Baskı 1970) sayfa 412.
[2] Willy Sperco, Yeni Turkiye’nin Yaratıcısı Mustafa Kemal Atatürk, (Çeviren: Tahsin Saraç), Türk Dili, Sayı 182, Kasım 1966.
[3] Sabine Schlüter, “Gaspare Fossati’nin Ayasofya Onarımları (1847-49)”, 600 Yıllık Ayasofya Görünümleri ve 1848-49 Fossati Restorasyonu, Istanbul 2000, sayfa 65.
[4] Cumhuriyet Gazetesi, 21 Ekim 1935.
[5] Yunus Nadi, “Ayasofya’nın Mozayıkları: ilme Hürmet Lâzımdır!”, Cumhuriyet Gazetesi, 14 Kasım 1932, sayfa 1.
[6] Cumhuriyet Gazetesi, 9 Eylül 1934, sayfa 3.
[7] Cumhuriyet Gazetesi, 12 Kasım 1934, sayfa 2.
[8] Cumhuriyet Gazetesi, 21 Kasım 1934, sayfa 3.
[9] 24 Kasım 1934 tarih ve 2/1589 sayılı kararname.
[10] Times, 12 Mart 1935.
Tafsilat için bakınız;
Edhem Eldem, “Ayasofya: Kilise, Cami, Abide, Müze, Simge,” Toplumsal Tarih Dergisi, sayı 254 (Şubat, 2015), sayfa 83 ve devamı.
[11] Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de Islamlık, (Tercüme eden: Hayrullah Örs), Bilgi Yayınevi, Ankara 1972, sayfa 66. Devrin Milli Eğitim Bakanı Ismail Arar bu kitaba “önsöz” yazmıştır.
[12] Ilber Ortaylı, “Ayasofya’yı cami yaptık diye utanacak değiliz”, Hürriyet Gazetesi, 19 Aralık 2013.
Ortaylı, başka bir yerde de bu sözlerini tekrarlar:
“1934’te kasım ayı başında, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığındaki hükümet Ayasofya’yı müze yapma kararını aldı. Ayasofya’ya önce biz saygı duymalıyız.”
Bakınız; Ilber Ortaylı, Milliyet Gazetesi, 8 Haziran 2014.
Ortaylı, Ayasofya’nın Islam dünyasının bir numaralı camii iken müze haline getirildiğini “Türkiye’nin Yakın Tarihi” adlı kitabında da belirtmektedir; Timaş Yayınları, 17. Baskı, Istanbul 2014, sayfa 221.
[13] Ayın Tarihi, 1934 No: 11, sayfa 495-497.
[14] Hitler’s Table Talk 1941 – 1944 His Private Conversations, (Almanca’dan tercüme eden Norman Cameron ve R.H. Stevens) Enigma Books, New York City 2000, sayfa 607.
Almanca yayın için bakınız; Henry Picker, Hitlers Tischgespräche im Führerhauptquartier 1941–1942, Athenäum Yayınları, Bonn 1951.
[15] The Auckland Star Gazetesi, 24.11.1934.
[16] Harb Tarihi Vesikaları Dergisi, sayı 22, Ankara 1957, Belge 574.
[17] Ilhan Akçay, Ayasofya Camii, Ankara 1968, sayfa 60-68.
[18] Hüseyin Hilmi Işık, Seadet-i Ebediye, Istanbul 1968 (6. Baskı), sayfa 976 ve devamı. Aktaran: Kadir Mısıroğlu, Osmanoğulları’nın Dramı, Sebil Yayınevi, 6′ıncı basım (ilk basım 1974), Istanbul 1992, sayfa 99.
Ayrıca bakınız;
Feridun Kandemir, Sultan Vahideddin’in Son Günleri, 2. Baskı, Yağmur Yayınları, Istanbul 2008, sayfa 25.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Sürgündeki Hânedan: Osmanlı Ailesinin Çileli Asrı, 2. Baskı, Timaş Yayınları, Istanbul 2015, sayfa 401, 402.
Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı Demokrasi’sinden Türkiye Cumhuriyeti’ne, 8. Baskı, Nesil Yayınları, Istanbul 2010, sayfa 213.
[19] Ilhan Akçay, Ayasofya Camii, Ankara 1968, sayfa 90, 91.
[20] Ömer Lütfi Barkan-Ekrem Hakkı Ayverdi, Istanbul Vakıfları Tahrir Defteri, sayfa 16, 1 nolu dipnot.
[21] Ibrahim Hakkı Konyalı, Tarih Sohbetleri, Yeni Asya Gazetesi, 1 Ekim 1974.
Ayrıntılı bilgi için bakınız;
[22] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-6/4; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: Mu-12/18-4/5; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 502.
[23] Resmi Gazete, sayı 2865, 27.11.1934.
[24] TBMM Zabıt Ceridesi, cild 25, Içtima 4, Inikat 7, sayfa 35. 24.11.1934. Kanun 2587.
[25] Anıtkabir Eski Komutanı Ali Güler, Hemşehrimiz Atatürk, sayfa 66-68.
[26] Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Istanbul 1969, sayfa 569.
[27] Şerafettin Turan, Ismet Inönü Yaşamı Dönemi ve Kişiliği, Ankara 2000, sayfa 32-34.
[28] Orhan Dirik, Babam Kazım Dirik ve Ben, Istanbul 1998, sayfa 69.
[29] Sabiha Gökçen, Atatürk’ün Izinde Bir Ömür Böyle Geçti, (Yazan: Oktay Verel) Istanbul 1982, Fotoğraflar bölümünde.
[30] Yahya Kemal, Topkapı Sarayında Aziz Istanbul, sayfa 113-118.
[31] Ismet Bozdağ, “Camiden Müzeye Ayasofya”, Vakit Gazetesi, 28-29 Mayıs 1994.
[32] Ittihat Gazetesi, 13 Ocak 1970.
[33] Sebilürreşad, c. 5, sayı 125, sayfa 398; Eşref Edib, “Ayasofya Meselesinin Etrafındaki Esrar”, Bugün Gazetesi Armağanı, 29 Mayıs 1970, sayfa 10.
[34] Sedat Kumbaracılar, “Ayasofya’nın Levhaları”, Hayat Tarih Mecmuası, 1 Şubat 1970, Yıl. 6, c. 1, sayı 1, sayfa 74.
[35] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, no 030 18 01 02 20 37 18.
[36] Nakleden: Cumhuriyet Gazetesi, 3 Ağustos 1931.
[37] Thomas Whittemore, Ayasofya Mozaikleri, Turk Tarih Kurumu Tarafından Yayınlanan Halil Edhem Hatıra Kitabı’ndan ayrı basım, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1947, sayfa 199.
[38] Hüseyin Yılmaz, Ayasofya, Istanbul 1991, sayfa 38, 39.
[39] Hüseyin Yılmaz, Ayasofya, Istanbul 1991, sayfa 54-57, Çınar Dergisi, 1 Temmuz, 1997, sayfa 10.
[40] Semavi Eyice, tanıtım yazısı (Mango, Cyril, Materials for the Study of the Mosaics of St.Sophia at Istanbul /Istanbul’da Ayasofya’nın mozaiklerinin incelenmesi için malzeme), Belleten, c. XXVIII, Sayı 109-112, Ankara 1964, s. 779.
[41] Ziyad Ebuzziya, “Ezan Sesine Hasret Ayasofya”, Islam Mecmuası, Yıl 4, sayı 46, Haziran 1987, sayfa 17.
[42] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Icra Vekilleri Heyeti Kararı 1341/1925: 1880; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 1341: Defter II.6/2442.
[43] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Icra Vekilleri Heyeti Kararı 1927: 5230; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 1927: Mülahazat 2/1589.
[44] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Icra Vekilleri Heyeti Kararı 1931: 11195; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 1931: 18/149-51; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 500.
[45] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-6/3.
[46] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Icra Vekilleri Heyeti Kararı 1935: 2888; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 1935:143/133.
[47] Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 501.
[48] Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 501; Ziyad Ebuzziya, “Ezan Sesine Hasret Ayasofya”, Islam Mecmuası, Yıl 4, sayı 46, Haziran 1987, sayfa 17.
[49] Aziz Oğan, Türk Müzeciliğinin 100’üncü Yıldönümü, Istanbul 1947, sayfa 22, 23.
[50] Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 501; Ziyad Ebuzziya, “Ezan Sesine Hasret Ayasofya”, Islam Mecmuası, Yıl 4, sayı 46, Haziran 1987, sayfa 17.
[51] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-4/1; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 501.
[52] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-4/1-2; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 501; Nureddin Can, Eski Eserler ve Müzelerle Ilgili Kanun, Nizamname ve Emirler, Ankara 1947, sayfa 64, 65.
[53] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-4/2; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 500; Ilhan Akçay, Ayasofya Camii, Ankara 1968, sayfa 98-99.
[54] Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 500.
[55] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, nr. 030-18-01/49-79-6; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-6/3; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 502; Ilhan Akçay, Ayasofya Camii, Ankara 1968, sayfa 99.
[56] Ilhan Akçay, Ayasofya Camii, Ankara 1968, sayfa 98-100.
[57] Komisyon raporları ve yazışmalar Ayasofya Müzesi’nde bulunmaktadır.
[58] Aziz Oğan’ın müzenin 1 Şubat 1935 tarihinde açılacağını belirten yazısı ve ayrıca Ayasofya Kütüphanesi, Ayasofya görevlileri ve müze biletleri hakkında bazı teklifleri.
[59] Zaman Gazetesi, 1 Şubat 1935.
[60] Cumhuriyet Gazetesi, 2 Şubat 1935.
[61] Ayasofya Müzesi’nde bulunan yazışma örneği.
[62] Ayasofya Müzesi’nde bulunan komisyon raporu örneği.
[63] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MU-12/A-4/1; Ziyad Ebuzziya, “Ezan Sesine Hasret Ayasofya”, Islam Mecmuası, Yıl 4, sayı 46, Haziran 1987, sayfa 18; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 502.
[64] Hüseyin Yılmaz, Ayasofya, Istanbul 1991, sayfa 80.
[65] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Dersaâdet Tafsili Defteri, nr. 963, sayfa 43; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: Mü-12/A-4/7,8,9; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 503.
[66] Ismail Kandemir, Ulu Mâbed Ayasofya, Istanbul 2004, sayfa 76.
[67] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi, 1934: MÜ-12/A-4/10,11.
[68] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Icra Vekilleri Heyeti Kararı 1935: 2888; Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi 1935:143/133.
[69] Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, nr. 030-18-01-02/ 56-55-4; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 503.
[70] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Hayır Işleri Dairesi Arşivi 1934: MÜ-12/A-4/7, 8,9; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 503.
[71] Doç. Dr. Said Öztürk, Prof. Dr. Ahmed Akgündüz, Yaşar Baş, Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii, Osmanlı Araştırmaları Vakfı, Istanbul 2006, sayfa 463.
[72] Azade Akar “Ayasofya’da Bulunan Türk Eserleri ve Süslemelerine Dair Bir Araştırma”, Vakıflar Dergisi, sayı 9, Ankara 1971, sayfa 284.
[73] Ibnülemin Mahmud Kemal Inal, Son Hattatlar, Istanbul 1955, sayfa 161.
Ayrıca bakınız;
Semavi Eyice, tanıtım yazısı (Mango, Cyril, Materials for the Study of the Mosaics of St.Sophia at Istanbul /Istanbul’da Ayasofya’nın mozaiklerinin incelenmesi için malzeme), Belleten, c. XXVIII, Sayı 109-112, Ankara 1964, sayfa 778; Semavi Eyice, “Ayasofya”, sayfa 209; Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995, sayfa 503; Talip Mert, “Kazasker Mustafa Izzet Efendi”, M. Uğur Derman 65. Yaş Armağanı, Sabancı Üniversitesi, Istanbul 2000, sayfa 415.
– Ilhan Akçay, Ayasofya Camii, Ankara 1968, sayfa 91-93.
[74] Ibrahim Hakkı Konyalı, Tarih Sohbetleri, Yeni Asya Gazetesi, 2 Ekim 1974.
[75] Istanbul Ayasofya Müzesi Müdürü Erdem Yücel, Ayasofya Müzesi, Akbank Yayınları, İstanbul 1986, sayfa 33.
[76] Enis Tulça, Atatürk, Venizelos ve Bir Diplomat Enis Bey, Simurg Yayınları, 2. Baskı, Istanbul 2015, sayfa 56.
[77] Sultan Fatih’in Arapça Orijinal Vakfiyesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Kuyud-ı Kadime Arşivi, nr. 1074.
.
**********
.
Kadir Çandarlıoğlu
.
**********
.
Alıntılarda şu şekilde kaynak belirtiniz:
*

8 comments on “Ayasofya Camii’ni Atatürk mü kapattı? Atatürk’ün imzası sahte mi?

  1. Arkama dönüp bakıyorum gerçek tarih suratıma tükürmüş hala kendime gelemedim sonra önüme bakıyorum ki bir kova su suratıma çarpılmış uyan müslüman uyan osmanlı evladı hala kendine gelemedin mi diyor bana Ey Allah’ım eğer beni kim kandırdıysa senin ilim ve irfanından mahrum ettiyse şanlı atalarımın emanetine hıyanet ettiyse Allah onların azaplarını hiç hafifletmesin ve hakkım onlara da haram olsun….


  2. ////////////////////////////////////////
    5 yıl önce
    https://scontent-vie1-1.xx.fbcdn.net/v/t1.0-1/c65.142.280.280/s50x50/17795691_10155242441987700_8201050053059419453_n.jpg?_nc_cat=105&_nc_ht=scontent-vie1-1.xx&oh=dff834bc21de24aebcb806d2a5200e03&oe=5C77A542
    Necati Çavdar bir fotoğraf paylaştı.

    AYASOFYA;
    Kanunla kapatılmadı.
     Kanunla açılmaz.
    .Bir kararname yeterde artar bile..
    İstenebillsin. Kafi..Görüntünün olası içeriÄŸi: 1 kiÅŸi
    Ülkücü HABERSayfayı Beğen
    MHP KAYSERİ MİLLETVEKİLİ PROF.DR.YUSUF HALAÇOĞLU'NUN ''AYASOFYA CAMİİ İBADETE AÇILSIN '' KANUN TEKLİFİ DİNİ BÜTÜN AKAPE MİLLETVEKİLLERİ TARAFINDAN REDDEDİLDİ AVŞARBEYİ
    Top of Form
    Yorumlar
    TC Mustafa Anbar
    TC Mustafa Anbar ŞİMDİYE KADAR KİMSE AÇMADI AÇAMADIYSA BU GÜNKİ İKTİDAR AÇSIN ELİNE VURAN YOKKİ....
    5y · 
    Kadir Yılmaz
    Kadir Yılmaz BU KADAR BASİT İSE NEDEN İŞLEM YAPILMIYOR. YALAN SÖYLEYEN TARİHTEN ENGEL Mİ VAR?
    1
    5y · 
    Sinan Aksu
    Sinan Aksu imam-hatiplerin polisliğe alınmasını engelleyen iktidar ortağı parti hangisiydi acaba...
    2
    5y · 
    TC Mustafa Zor
    TC Mustafa Zor Hükümetler bazen Meclisi arkadan dolanmak icin, KANUN hükmünde KARARNAME yayinlar, buda onlardan birtanesi.Ancak AYASOFYA meselesi cok ince bir konu , Yeni TÜRKIYE CUMHURIYETI icin.Onu tekrar cami olarak hizmete acacak bir hükümet ne kurulur nede böyle bir seye yeltenilir.Uzunca bir süredir MÜZE olarak hizmet veriyor, ve ekonomik ve tanitim acisindan Hükümetler bunu göz ardi etme cesareti bulamaz.Yurt disi kaynakli TUR Operatörleri Türkiye sayfalarinda AYASOFYA ya en önde yer verir, bunu gören yetkililer buna cesaret edemez, olmazda zaten.En iyisi MÜZE olarak hizmet sunmasi böylece hem bizans hemde Osmanli kültürünü orada gelenler görme firsati bulur.en akilci yöntem budur, Türk ekonomiside bundan kazancli cikar.selamlar saygilar.
    1
    5y · 
    TC Mustafa Anbar
    TC Mustafa Anbar ARKADAŞLAR AYASOFYA İKİ BÖLÜM BİLDİĞİM KADARIYLA HEM MÜZE HEMDE İBÂDET KISMI VAR. BU İKTİDARIN ADAMLARI BAŞKA İKTİDARLAR ZAMANINDA AYASOFYA AÇILSIN DİYE YIRTINIYORLARDI.ŞİMDİ İKTİDARDALAR MÜZE KISMI MÜZE OLARAK TURİZME HİZMET ETSİN.DAHA ÖNCE AÇILSIN DİYENLERİN İMKÂNLARIDA VAR AÇSINLAR NİYE REDDEDERLER ANLAŞILMAZ.
    1
    5y · 
    Memduh Kılıç
    Memduh Kılıç yememiştir bi tarafları kafire hesap verememekten korkmuşlardır yazıklar olsun...Fatih Hanın Bedduası yeter kapatanlara da bunlara da
    5y · 
    TC Mustafa Zor
    TC Mustafa Zor Liberal Ekonomilerin tek derdi Para,para,para para dir,bu yüzdendirki burayi hic bir iktidar suanki konumundan uzaklastiramaz,bu cesareti de bulamaz.Söyle olabilir, hic bir yabanci fona,bankaya, kurulusa, borcun olmaz iste o zaman durum degisir, istedigin gibi hareket edersin.Ama simdi bu vaziyetde (500 milyar ic,dis borc varken) asla hic bir Hükümet cesaret edemez.kisa sürede IKTIDARI da SON bulur.Cünki Dizginler bizde DEGIL.saygilar selamlar.
    Bottom of Form




  3. //////////////////////////////////////

    Kati Piri'den Türkiye'ye tehdit: Ayasofya cami olursa Türkiye AB'ye giremezAvrupa Parlamentosu'nun şartlarını hatırlatan Kati Piri, Ayasofya cami olursa Türkiye'nin AB'ye giremeyeceğini söyledi.

    Avrupa Parlamentosu'nun şartlarını hatırlatan Kati Piri, Ayasofya cami olursa Türkiye'nin AB'ye gireyemeceğini söyledi.            https://www.internethaber.com/kati-piriden-turkiyeye-tehdit-ayasofya-cami-olursa-turkiye-abye-giremez-2007633h.htm
    "Müzakereler durdurulsun" oylaması
    Geçtiğimiz günlerde yapılan "Müzakereler durdurulsun" oylaması olumlu yönde sonuçlanırken, AB'nin Türkiye'yi yeniden müzakere masasına çağırması için oldukça tepki çeken maddeler önergeye sokuldu.
    Türkiye'nin terörle mücadelesini durdurması öncelikle istenirken, bir diğer tepki çeken madde de Ayasofya.
    "Camiye dönüştürülmesin"
    Özellikle AP'de oylama sırasında Birleşik Sol Grup tarafından verilen bir değişiklik önergesiyle, AP'nin, "tarihi ve dini yapıt" şeklinde tanımlanan Ayasofya'nın "görüntüsünün değiştirilip camiye dönüştürülmesine karşı" olduğuna dair bir cümle de eklendi.
    Hollandalı raporatör, AP'nin "gümrük birliği, vize serbestisi ve AB fonları konusunda mutlak yetkiye sahip olduğuna" dikkat çekti.
    "Bu Türkiye ve bu AB ile Türkiye'nin üyeliği mümkün değil"

    Ankara'dan kendisine gelen eleştirilere ilişkin de açıklamalar yapan Piri, "Türk Hükümeti beni sevmiyor olabilir ama benden sonra gelecek raportörle çok daha zor anlar yaşayacaklar." diye konuştu. "Bu Türkiye ve bu AB ile Türkiye'nin üyeliği mümkün değil." diyen Piri, üyeliğin ancak "değişik bir Türkiye" ve "daha etkin ve değişik bir AB" ile mümkün olabileceğini kaydetti.
  4. //////////////////////////////////////////////////

    Avrupa Parlamentosu'ndan Ayasofya kararı


    Oylamaya katılan 622 parlamenterden 370’i karar lehinde, 109’u ise karar aleyhide oy kullandı. 143 parlamenter çekimser kaldı

  5. Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öneren raporu kabul etti.  Raporda dikkat çeken bir diğer bölüme de parlamentonun Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesine karşı olduğunu açıklaması oldu.
    Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki katılım müzakerelerinin askıya alınması önerisinde bulunan kararı Strasbourg’daki genel kurul oturumuda oy çoğunluğuyla kabul edildi.
    Oylamaya katılan 622 parlamenterden 370’i karar lehinde, 109’u ise karar aleyhide oy kullandı. 143 parlamenter çekimser kaldı.

    Oylama sırasında Birleşik Sol Grup tarafından verilen bir değişiklik önergesiyle, AP’nin, “tarihi ve dini yapıt” şeklinde tanımlanan Ayasofya’nın “görüntüsünün değiştirilip camiye dönüştürülmesine karşı” olduğuna dair bir cümle de eklendi.
  6. https://t24.com.tr/haber/avrupa-parlamentosu-ndan-ayasofya-karari,812235
  7. ////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
  8. İSTANBUL İŞGAL YILLARI
  9. Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve yazı
//////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
  1. Bizans Enstitüsünden Thomas Whittemore Kral Edward ve sevgilisi Ayasofya'yı ziyaretten çıkıyor. Görev tamam.Yalnız yanlarında beklenmedik bir ziyaretçi var, sağda, başı fötrlü. Rockefeller. Rockefeller 1936 yılında İngiliz Kralıyla beraber Ayasofya'yı teftişe neden geldi? Ve o gün bugündür Rockefeller Vakfı Ayasofya ile neden bu denli yakından ilgilenir? Kaynak: İngiltere kralı ve Rockefeller Ayasofya'da: Camilikten çıkarılması çok isabetli!
    Alıntı

/////////////////////////


Soldaki resmi bozarak Kral el öptü diye yutturmaya kalktılar..
Evet bir rezil gezi için akdenize açılan Kralı yalvar yakar çağırdılar...
Onun hatırına da Ayasofya yı kapattılar..
Kral mı?
Rezilliği yüzünden karaliyeti bıraktı..
Yorumlar
  • Necati Gent Köpekler
  • Süleyman Bülbül uşaklığa adım adım gittiğimiz günler ingiliz uşağı oluşumuz
    1
  • Kadir Yılmaz Peki papayi kim karsiladi? Yahudi cesaret madalyasini kime verdiler. Ingiltere kralicesini kim karsiladi. Birakin bu tip paylasimlari bugüne bakin, bölüp götürüyorlar Vatan elden gidiyor genç fidanlar sehit oluyor çinarlar yerle yeksan ediliyor.
    • Süleyman Bülbül Papa karşılanınca büyük misafir büyük buluşma diye bir çarşaflama olmadı diplomatik görüşmeler elbette olmalı ama Böyle değil
    • Süleyman Bülbül Ayrıca papanın direktifleri yönetim şeklimizi veya sosyal yaşam şeklimizide değiştirmedi
    • Kadir Yılmaz Yazdiklarinizi saklayin biz göremezsek bizden sonrakiler görür nasil bölündügümüzü

Geliyor

 Posted by Picasa

........... Dudayev Şehit



Çeçen İçkerya Cmhuriyeti kuruca Başkanı Dudayev, Şehit edildi.
27 Ekim 1991′de yapılan seçimlerde %85 oranında aldığı oyla ÇİC Cumhurbaşkanlığı’na seçildi. Onun öncülüğünde başlayan Çeçenistan İstiklal Savaşı Çeçenistan'ın bağımsızlığı ile sonuçlandı.

Rusya, 11 Aralık 1994′te Çeçenistan'ı işgal edince tekrar bağımsızlık mücadelesinin başına geçen Dudayev, “Son Çeçen canını vermeden Ruslar ülkemize hakim olamaz" diyerek, halkına topyekün cihad çağrısında bulundu.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, iç mekan
Düşman Rusya ordusunun defalarca suikast girişiminde bulunduğu Cahar Dudayev 21 Nisan 1996′da arabasına atılan bir füzeyle şehid edildi.


Esir düşman askerlerini “bunlar daha çocuk” diyerek

annelerine teslim eden bu asil önder, ”Şerefsizce bir hayatı yaşamaktansa şereflice bir ölümü tercih ederim.” diyordu.
...............







Posted by Picasa ....................






1. Çeçenistan savaşı sırasında umutsuz Çeçen halkının umutlarını yeşerten direncini arttıran ve bu nedenle efsane haline gelen Devlet Başkanı Şehid Cahar Dudayev, emrindeki birliklerle Rus ordusuna ağır kayıplar verdirmişti.

Ruslar'ın pek çok kez suikast girişiminde bulunduğu Şehid Dudayev, tüm girişimlerden kurtulmayı başarmıştı. Ancak Ruslar son girişimlerinde ABD ile de işbirliği yaparak Dudayevi şehid ettiler. Şehid Dudayev'i uydu yoluyla takip eden Rus istihbaratı bir toplantı sonrası Şehid Dudayevi uzaktan atılan bir roketle şehid etti. 11 yıl aradan sonra Amerikan milli savunma ajansi dergisi tarafından yayınlanan bu fotoğraf suikast anını gösteriyor.
Fotoğrafta bir arabanın yanında uydu telefonuyla konuşma yaparken görülen Şehid Dudayev, kendisini şehid eden rokete bakıyor. Eski bir pilot olan Şehid Dudayev'in bu resmi de kendisini şehid eden roket tarafından çekildi.




www.tevhidhaber.com


...........................


Dudayev'e telefonu kim verdi?





Perşembe, 13 Ağustos 2009 13:31

Çeçenlerin efsanevi lideri Cahar Dudayev’in öldürülmesinin arkasında çarpıcı bir isim olduğu iddia edildi. Gazeteci-Yazar Ali Kuzu’nun “Safari Operasyonu” adlı kitabında yer alan iddiaya göre, Dudayev’in etkisiz hale getirilmesi için ABD, Rus istihbaratı ile bu servislere yardım ettiği iddia edilen MİT ortak çalışma yürüttü. Bu amaca ulaşmak için ABD’den getirilen NEC marka uydu telefonunun Çeçen lidere ulaştırılması gerekiyordu. Bu iş için de zamanın Başbakanı Necmettin Erbakan oyuna getirildi. Türk Başbakan, kurulan kumpastan habersiz bir şekilde Çeçen lidere İmmarsat-M uydu telefonunu armağan etti. İstenilen kişiye ulaştırılması ile aktif hale gelen telefonun, Marryland eyaletindeki Signet Süper Computer merkezi tarafından 24 saatlik izleme süreci başlatıldı. Bu süreç sonunda Cahar Dudayev bir Rus uçağı tarafından füze ile vurularak öldürüldü.

ŞEHİD Bakü’de 19-20 Ocak 1990'da Rus tanklarına direnerek can veren Azarbaycan civanları için





ŞEHİT
Bakü’de 19-20 Ocak 1990'da Rus tanklarına direnerek can veren Azarbaycan civanları için



Göğsünü siper eder demir devlere,
Ruhları uçar gider
Rab’leri için can verenleri;
Refik-i ala da misafir eder, Peygamber

Hak’a bağlanmışsın;
Başın dik, yüce dağlardan yüce
Sana yarın, sonsuz aydınlık
Zalime ebedi karanlık gece...


Onlar için bir hiçtir;
Kahpe dünyanın güzellikleri

Hürriyet isterler;
Vatandan başka yok istekleri

Göğüsleri iman dolu;
Allah’a varmak isterler böylece

Mülk sahibine can verirler,
Ulaşırlar Rab’lerine gündüz gece

Geçit ver aşılmaz dağ;
Gelen yabancı değil

Ey korkaklar bilin ki
Zalimin gülmesi sonsuz değil

Kanları ile yazdı destan;
Şeyh Şamil’in civanları

Sevgiyle yad eder tarih
Firavunları yıkan aslanları 
27 Ocak 1990/Çığlık 



////////////////////////////////////////////////////////////
















Şehitler Hiyabanı'ndan bir görünüm.

"Şehitler Hiyabanı" (Azerice: "Şəhidlər Xiyabanı"), 1918 yılında Bakü Muharebesinde şehit olmuş Azeri ve Türk askerlerin defnedildiği yer. 1924-1990-lı yılları arasında Hiyaban adı değiştirilmiş və bolşevikler burada eğlence kompleksleri yaparak adını Dağüstü Park olarak değiştirmişlerdi. 1990 yılı Kara Ocak denilen olaydan sonra bu alan yine "Şehitler Hiyabanı" adını almıştır.

///////////////////////////////////////////
Posted by Picasa 15 Şubat 2009 da Rumeli - Balkan Türkleri Federasyonu adresinden gelen aşağıdaki posta büyük şairin vefatını bildiriyor.
Bakü'de 19-20 Ocak 1990'da Rus tanklarına direnerek can verenler için yazdığım şiire ek olarak ve büyük vatan şairini rahmetle yad ederek haberi aynen dikkatlerinize sunuyorum..


TURKIYEHABER) BAHTİYAR VAHAPZÂDE'nin vefatı

VEFAT ve BASSAGLIGI

Turk dunyasının ve Azerbaycan'ın buyuk sairlerinden BAHTİYAR VAHAPZADE'nin vefatı nedeniyle kendisine Allahtan rahmet , yakınlarına ve Turk Dunyasına bassaglıgı dileriz.Mekanı cennet olsun.

Rumeli Balkan Turkleri Federasyonu
Yonetim kurulu
adına
Hasan YENİCİLER Suheyl COBANOGLU
Genel Baskan V. Genel Baskan


TÜRK DÜNYASINDAN BİR YILDIZ DAHA KAYDI
BAHTİYAR VAHAPZÂDE

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Şair, fikir ve siyaset adamı Bahtiyar Vahapzâde, 13 Şubat 2009 tarihinde, 84 yaşında iken, Bakû'deki evinde ebedî âleme intikal etti. Hayatta olduğu dönemde; yalnızca Azerbaycan Türklerinin değil, 'Bütün Türk dünyasının yaşayan en büyük şairlerinden biri' olarak anılıyordu.

16 Ağustos 1925 tarihinde Azerbaycan'ın Şeki şehrinde doğdu. 9 yaşında iken ailesiyle birlikte Bakû şehrine yerleşti. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1947 yılında Bakû Devlet Üniversitesi'nin Filoloji Bölümü'nden diploma aldı. Aynı yıl, mezun olduğu bölümde ders vermeye başladı. 1964 yılında yazdığı 'Samet Vurgun'un Hayatı ve Eserleri' isimli monografi ile 'Filoloji Doktoru' unvânına sâhip oldu. 1980 yılında Azerbaycan'da en üst seviyede itibarlı görev alanı olan Azerbaycan İlimler Akademisi'ne üye seçildi. 1990 yılına kadar Prof. Dr. unvânı ile üniversitede ders vermeye devam etti. 1980 – 2000 yılları arasında Azerbaycan Millet Meclisi'nde 5 dönem milletvekili olarak görev yaptı.
Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzâde'ye 'Türk dünyasının en büyük şairi' unvanı verilmesine mesnet teşkil eden özelliği şüphesiz; 1960'lı yıllarda başlattığı Azerbaycan'ın bağımsızlığı, SSCB yönetimindeki Türklerin hürriyeti için giriştiği mücâdeledir.

1959 yılında yazdığı 'Gülistan' başlıklı şiirinde, İran ve Rusya arasında paylaşılan Azerbaycan topraklarının ve Azerbaycan Türklerinin trajedisini anlattı. Şiir, kızıl Komünist Moskova yönetiminin, dünyanın en büyük açıkhava hapishânesi hâline getirdiği Türk dünyasında gizlice çoğaltılıp dağıtıldı ve hürriyet âşığı insanlar tarafından ezberlenerek özel dost sohbetlerinde, hapis ve sürgün cezâları göze alınarak yıllarca okundu.

Şiirin okunmasını önlemek ve tutuşturduğu hürriyet ateşini söndürmek için devletin bütün imkânlarını seferber eden Moskof diktası başarılı olamayınca, yazarını cezâlandırmak suretiyle tatmin olma yolunu seçti. Vahapzâde 2 yıl süre ile üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı. Sibirya'ya sürgüne gönderilmeyi göze alan büyük şair, Türkistan Türklerinin ıstıraplarını dile getiren şiirlerini yazmaya devam etti ve her birini gizlice hür dünyaya ulaştırmayı başardı.
Yazdıkları yalnızca hamâsî şiirler değildi. Vatanı – milleti, 'sevgili' olarak ifâde etmek suretiyle kaleme aldığı lirik şiirlerde de başarılı oldu. Bu sebeple 'Azerbaycan'ın Yahya Kemal Beyatlı'sı' olarak da anıldı. 1995 yılında, Azerbaycan hürriyet mücâdelesine katkıları sebebiyle 'İstiklal Madalyası' ile ödüllendirildi.

Eserlerinde Azerbaycan Türkçe'sini en temiz şekliyle kullanmıştır. Şiirleri; vezin ve kafiyesi değişmeksizin, anlam kaybına uğramaksızın çok mükemmel bir şekilde ve kolayca Türkiye Türkçe'sine çevrilebilmektedir.

Azerbaycan edebiyatının 20. asır şairi, toplum önderi, fikrinin görkemli temsilcisi, halk şairi, millî şair, mütefekkir şair, fikir adamı Bahtiyar Vahapzâde; sâdece Azerbaycan ve Türkiye'de değil, çok uzak diyarlarda da tanınıp biliniyordu. Yazdıkları; Azerbaycan, Türkiye ve dağılan Sovyetler Birliği topraklarında bağımsızlığına kavuşan devletler dışında da okunuyordu. Eserleri 8 dile çevrilen; 40'dan fazla şiir kitabı, 11 ilmî eseri, 2 monografisi, sahne eseri ve film senaryosu bulunan Vahapzâde, kaleme aldığı yüzlerce makalesi ile velût bir yazardır.
Yayınlanmış eserlerinden bâzıları şunlardır:

Şiirler ve manzum hikâyeleri: Benim Dostlarım: (1949), Bahar: (1950), Dostluk Nağmesi: (1952), Ebedî Heykel: (1954), Çınar: (1956), Sâde Adamlar: (1956), Aylı Geceler: (1957), Ceyran (1957), Şairin Kütüphânesi: (1958), İtiraf: (1958), Şeb-i Hicran: (1958), İnsan ve Zaman: (1964), Bir Yürekte Dört Fasıl: (1965), Seçilmiş Eserler: (1967), Kökler ve Buğdaylar: (1968), Deniz ve Sâhil: (1970), Tan Yeri: (1973), Şehitler: (1990), Ölümle Sohbet: (1991), Sandıktan Sesler: (2002).

Tiyatro eserleri: Vicdan, İkinci Ses, Yağmurdan Sonra, Feryat, Darağacı.

Hâtırâ ve seyahatnâme: Sanatkâr ve Zaman, Sâdelikte Büyüklük, Derin Katlara Işık.

Birçok eseri Türkiye'de de basıldı. Bâzılarının isimleri: Vatan-Millet-Anadili (Ötüken Yayınevi, 2000), Ömürden Sayfalar: (2002), Soru İşâreti: (Kaynak Yayınları, 2002).

Türkiye'de düzenlenen 'Hazar Şiir Akşamları' isimli kültürel faaliyetlerden 2008 yılında gerçekleştirilen 16'ncısına ve bu etkinliğin yapıldığı Elazığ ilimizin seçkin bir caddesine, 'Bahtiyar Vahapzâde' adı verilmiştir.

Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzâde; Azerbaycan dili ve kültürünün tanınmasına, bağımsızlığın kazanılmasına öncülük etmiş bir toplum önderidir. 84 yıllık ömrünün 70 yılını bu yolda mücâdele ederek geçirmiştir. Hayatı boyunca çektiği ezâ ve cefâya rağmen milletini hür, vatanını bağımsız görebilme ülküsü için çalışmaktan bir gün bile geri kalmamıştır.

Büyük Türk şairi; 'Ben yaşamayı yanıp erimek olarak anlıyorum. Bana göre yaşamak, bir şey için yanmak, ömrünü bir şeyin uğrunda eritmektir' Diyordu. O; hayatı boyunca Türklük için, Azerbaycan için yandı. Maddî anlamda eriyip toprak olan bedenine rağmen ülküsü, eserleri ve sözleri âbideleşip Türk dünyasının geleceğini aydınlatan ışık oldu.
Türk ahlâkındaki inceliği, derinliği, enginliği, nezâketi ve nezâheti… gergefteki oya gibi işleyen şu sözleri; Bahtiyar Vahapzâde'nin sözde değil, özde Türk olduğunun, Türklüğü en ince detayına kadar yaşadığının en belirgin göstergesidir:

'Genç adamlar, köy sokaklarında at üstünde yol almazlar. Çünkü atın üstünde olunduğu zaman karşılarına yaşlı yayalar çıkabilir. Genç adamın at belindeyken ihtiyara selam vermesi edepsizlik sayılır. Ancak köyden çıktıktan sonra ata binilebilir. Ben bu âdetin önünde başımı eğiyor ve böyle âdetlerin devam ettirilmesini arzuluyorum.'

Fikir ve devlet adamı olduğunu ortaya koyan bir başka cümlesi: 'Ömrüm boyunca şu fikirde olmuşumdur: Adalet hissi olmayan adamdan insanlık beklemek lüzumsuzdur.'

Türklük ülküsünün yılmaz yorulmaz müdafiî Vahapzâde aynı zamanda duygu adamıdır, aşk ehlidir: 'Vatan ve sevgili' ikilisini bir paradoksla şöyle özetliyor: 'Çok gariptir! Sevdiğimiz kadını kendimizden başka, gözümüzün ışığı bile sevse, ona düşman kesiliyoruz. Şahsî düşmanımız da olsa, Vatanımızı seveni ise biz de severiz.'
Bahtiyar Vahapzâde Türkçe âşığıdır. Nerede konuşulursa konuşulsun, Türkçe'nin başına gelen olumsuzluklar O'nun yüreğine düşen kordur, O'nun derdidir, ıstırabıdır: 'Büyük Türk şairi Yunus Emre'nin dilini çağdaş Azerbaycan Türkü, Türkiye Türkünden daha yahşi anlıyor. Görüldüğü gibi Türkiye Türkçe'si kendi kökünden bu kadar ayrılmıştır.'

İmanından aldığı moralle, Rus tankları 19-20 Ocak 1990'da karanfilleri ağlatan katliamdan sonra, aydınlık geleceği şöyle müjdeliyordu:

'Söylenenlere göre, Cumartesi günü Azerbaycan doğum evlerinde dünyaya göz açan her 10 çocuktan 8'i erkektir. Allah'ın bu mucizesi karşısında şaşıp kalmamak imkânsızdır. Allah o gece ölen gençlerimizin yerini doldurdu. Çünkü, Allah bizimledir. Hak nerdeyse, Allah da ordadır!'

21 Ocak 1990 günü Rus tankları, kan gölüne çevirdikleri Azatlık Meydanı'nı terk ettikten hemen sonra Vahapzâde; bahçeden yükselen 'Allah-ü Ekber' seslerini, Ezan-ı Muhammedî'yi duyunca yaşadığı şaşkınlık ve mutluluk karışımı duygularını şöyle dile getiriyor:
'Son 20 yıldır âbidelerin korunması idaresine çevrilmiş ve bize komşu olan caminin minaresine 5-6 gencin çıktığını gördüm. Ellerinde millî cumhuriyetimizin üç renkli bayrağı dalgalanıyordu. Bu gençler, atamız Mehmet Emin Resulzade'nin yükselttiği bayrağı minareye dikerek, 'Allah-u Ekber' diye yeksek sesle Ezan-ı Muhammedî'yi okumaya başladılar. Onlar 20-25 yaşlarındaydı. İlahi!

Üç renkli millî bayrağımızın mevcudiyetini onlar nereden biliyorlardı? 'Allah-u Ekber'i yüreklerine nakş edenlerin dilleri kesildiği zaman dünyaya gelen bu gençler bu mukaddes kelâmın sırrını ve gücünü nereden biliyorlardı? Kulaklarının duymadığı, gözlerinin görmediği ve dillerinin söylemediği üç renkli bayrak, Mehmet Emin ruhu ve 'Allah-u Ekber' nidası onların hâfızasında yaşıyor ve onları gizli bir ateş gibi içeriden yakıyormuş. Bu ilahi sırra nasıl hayret etmeyeyim… İlahi?'

Bilenler biliyor: Sözünü ettiği gençlerdeki o ruhun, o şuurun oluşmasına, gelişmesine, canlı ve diri kalmasına; mısralarıyla, satırlarıyla kendisi vesile ve öncü olmuştu. İnanç dolu tevâzu âbidesine bakınız ki; İlahî sırra hayret ediyor ve gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtarak Yaradan'a el ve gönül açıyor, Mehmet Âkif Ersoy'un mısralarıyla yakarıyordu:

'Ruhumun senden İlahi, budur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli!'

Ve inançlı-imanlı Vahapzâde;

'Ebedî varlık yâni Allah (cc) güzeller güzelidir. Bu güzeller güzeline kavuşmak, dünyada en büyük saadet olan ebedî gerçeğe ulaşmak demektir.'

Diyerek dünya Türklüğünün ulu şairi 'Güzeller Güzeli'ne kavuştu. İnşallah cemali ile de şerefyâb olmuştur.
OĞUZ ÇETİNOĞLUocetinoglu@ttmail.com, ocetinoglu1@gmail.com

memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...