28 Eylül 2006 Perşembe

ŞEHİD Bakü’de 19-20 Ocak 1990'da Rus tanklarına direnerek can veren Azarbaycan civanları için





ŞEHİT
Bakü’de 19-20 Ocak 1990'da Rus tanklarına direnerek can veren Azarbaycan civanları için



Göğsünü siper eder demir devlere,
Ruhları uçar gider
Rab’leri için can verenleri;
Refik-i ala da misafir eder, Peygamber

Hak’a bağlanmışsın;
Başın dik, yüce dağlardan yüce
Sana yarın, sonsuz aydınlık
Zalime ebedi karanlık gece...


Onlar için bir hiçtir;
Kahpe dünyanın güzellikleri

Hürriyet isterler;
Vatandan başka yok istekleri

Göğüsleri iman dolu;
Allah’a varmak isterler böylece

Mülk sahibine can verirler,
Ulaşırlar Rab’lerine gündüz gece

Geçit ver aşılmaz dağ;
Gelen yabancı değil

Ey korkaklar bilin ki
Zalimin gülmesi sonsuz değil

Kanları ile yazdı destan;
Şeyh Şamil’in civanları

Sevgiyle yad eder tarih
Firavunları yıkan aslanları 
27 Ocak 1990/Çığlık 



////////////////////////////////////////////////////////////
















Şehitler Hiyabanı'ndan bir görünüm.

"Şehitler Hiyabanı" (Azerice: "Şəhidlər Xiyabanı"), 1918 yılında Bakü Muharebesinde şehit olmuş Azeri ve Türk askerlerin defnedildiği yer. 1924-1990-lı yılları arasında Hiyaban adı değiştirilmiş və bolşevikler burada eğlence kompleksleri yaparak adını Dağüstü Park olarak değiştirmişlerdi. 1990 yılı Kara Ocak denilen olaydan sonra bu alan yine "Şehitler Hiyabanı" adını almıştır.

///////////////////////////////////////////
Posted by Picasa 15 Şubat 2009 da Rumeli - Balkan Türkleri Federasyonu adresinden gelen aşağıdaki posta büyük şairin vefatını bildiriyor.
Bakü'de 19-20 Ocak 1990'da Rus tanklarına direnerek can verenler için yazdığım şiire ek olarak ve büyük vatan şairini rahmetle yad ederek haberi aynen dikkatlerinize sunuyorum..


TURKIYEHABER) BAHTİYAR VAHAPZÂDE'nin vefatı

VEFAT ve BASSAGLIGI

Turk dunyasının ve Azerbaycan'ın buyuk sairlerinden BAHTİYAR VAHAPZADE'nin vefatı nedeniyle kendisine Allahtan rahmet , yakınlarına ve Turk Dunyasına bassaglıgı dileriz.Mekanı cennet olsun.

Rumeli Balkan Turkleri Federasyonu
Yonetim kurulu
adına
Hasan YENİCİLER Suheyl COBANOGLU
Genel Baskan V. Genel Baskan


TÜRK DÜNYASINDAN BİR YILDIZ DAHA KAYDI
BAHTİYAR VAHAPZÂDE

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Şair, fikir ve siyaset adamı Bahtiyar Vahapzâde, 13 Şubat 2009 tarihinde, 84 yaşında iken, Bakû'deki evinde ebedî âleme intikal etti. Hayatta olduğu dönemde; yalnızca Azerbaycan Türklerinin değil, 'Bütün Türk dünyasının yaşayan en büyük şairlerinden biri' olarak anılıyordu.

16 Ağustos 1925 tarihinde Azerbaycan'ın Şeki şehrinde doğdu. 9 yaşında iken ailesiyle birlikte Bakû şehrine yerleşti. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. 1947 yılında Bakû Devlet Üniversitesi'nin Filoloji Bölümü'nden diploma aldı. Aynı yıl, mezun olduğu bölümde ders vermeye başladı. 1964 yılında yazdığı 'Samet Vurgun'un Hayatı ve Eserleri' isimli monografi ile 'Filoloji Doktoru' unvânına sâhip oldu. 1980 yılında Azerbaycan'da en üst seviyede itibarlı görev alanı olan Azerbaycan İlimler Akademisi'ne üye seçildi. 1990 yılına kadar Prof. Dr. unvânı ile üniversitede ders vermeye devam etti. 1980 – 2000 yılları arasında Azerbaycan Millet Meclisi'nde 5 dönem milletvekili olarak görev yaptı.
Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzâde'ye 'Türk dünyasının en büyük şairi' unvanı verilmesine mesnet teşkil eden özelliği şüphesiz; 1960'lı yıllarda başlattığı Azerbaycan'ın bağımsızlığı, SSCB yönetimindeki Türklerin hürriyeti için giriştiği mücâdeledir.

1959 yılında yazdığı 'Gülistan' başlıklı şiirinde, İran ve Rusya arasında paylaşılan Azerbaycan topraklarının ve Azerbaycan Türklerinin trajedisini anlattı. Şiir, kızıl Komünist Moskova yönetiminin, dünyanın en büyük açıkhava hapishânesi hâline getirdiği Türk dünyasında gizlice çoğaltılıp dağıtıldı ve hürriyet âşığı insanlar tarafından ezberlenerek özel dost sohbetlerinde, hapis ve sürgün cezâları göze alınarak yıllarca okundu.

Şiirin okunmasını önlemek ve tutuşturduğu hürriyet ateşini söndürmek için devletin bütün imkânlarını seferber eden Moskof diktası başarılı olamayınca, yazarını cezâlandırmak suretiyle tatmin olma yolunu seçti. Vahapzâde 2 yıl süre ile üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı. Sibirya'ya sürgüne gönderilmeyi göze alan büyük şair, Türkistan Türklerinin ıstıraplarını dile getiren şiirlerini yazmaya devam etti ve her birini gizlice hür dünyaya ulaştırmayı başardı.
Yazdıkları yalnızca hamâsî şiirler değildi. Vatanı – milleti, 'sevgili' olarak ifâde etmek suretiyle kaleme aldığı lirik şiirlerde de başarılı oldu. Bu sebeple 'Azerbaycan'ın Yahya Kemal Beyatlı'sı' olarak da anıldı. 1995 yılında, Azerbaycan hürriyet mücâdelesine katkıları sebebiyle 'İstiklal Madalyası' ile ödüllendirildi.

Eserlerinde Azerbaycan Türkçe'sini en temiz şekliyle kullanmıştır. Şiirleri; vezin ve kafiyesi değişmeksizin, anlam kaybına uğramaksızın çok mükemmel bir şekilde ve kolayca Türkiye Türkçe'sine çevrilebilmektedir.

Azerbaycan edebiyatının 20. asır şairi, toplum önderi, fikrinin görkemli temsilcisi, halk şairi, millî şair, mütefekkir şair, fikir adamı Bahtiyar Vahapzâde; sâdece Azerbaycan ve Türkiye'de değil, çok uzak diyarlarda da tanınıp biliniyordu. Yazdıkları; Azerbaycan, Türkiye ve dağılan Sovyetler Birliği topraklarında bağımsızlığına kavuşan devletler dışında da okunuyordu. Eserleri 8 dile çevrilen; 40'dan fazla şiir kitabı, 11 ilmî eseri, 2 monografisi, sahne eseri ve film senaryosu bulunan Vahapzâde, kaleme aldığı yüzlerce makalesi ile velût bir yazardır.
Yayınlanmış eserlerinden bâzıları şunlardır:

Şiirler ve manzum hikâyeleri: Benim Dostlarım: (1949), Bahar: (1950), Dostluk Nağmesi: (1952), Ebedî Heykel: (1954), Çınar: (1956), Sâde Adamlar: (1956), Aylı Geceler: (1957), Ceyran (1957), Şairin Kütüphânesi: (1958), İtiraf: (1958), Şeb-i Hicran: (1958), İnsan ve Zaman: (1964), Bir Yürekte Dört Fasıl: (1965), Seçilmiş Eserler: (1967), Kökler ve Buğdaylar: (1968), Deniz ve Sâhil: (1970), Tan Yeri: (1973), Şehitler: (1990), Ölümle Sohbet: (1991), Sandıktan Sesler: (2002).

Tiyatro eserleri: Vicdan, İkinci Ses, Yağmurdan Sonra, Feryat, Darağacı.

Hâtırâ ve seyahatnâme: Sanatkâr ve Zaman, Sâdelikte Büyüklük, Derin Katlara Işık.

Birçok eseri Türkiye'de de basıldı. Bâzılarının isimleri: Vatan-Millet-Anadili (Ötüken Yayınevi, 2000), Ömürden Sayfalar: (2002), Soru İşâreti: (Kaynak Yayınları, 2002).

Türkiye'de düzenlenen 'Hazar Şiir Akşamları' isimli kültürel faaliyetlerden 2008 yılında gerçekleştirilen 16'ncısına ve bu etkinliğin yapıldığı Elazığ ilimizin seçkin bir caddesine, 'Bahtiyar Vahapzâde' adı verilmiştir.

Prof. Dr. Bahtiyar Vahapzâde; Azerbaycan dili ve kültürünün tanınmasına, bağımsızlığın kazanılmasına öncülük etmiş bir toplum önderidir. 84 yıllık ömrünün 70 yılını bu yolda mücâdele ederek geçirmiştir. Hayatı boyunca çektiği ezâ ve cefâya rağmen milletini hür, vatanını bağımsız görebilme ülküsü için çalışmaktan bir gün bile geri kalmamıştır.

Büyük Türk şairi; 'Ben yaşamayı yanıp erimek olarak anlıyorum. Bana göre yaşamak, bir şey için yanmak, ömrünü bir şeyin uğrunda eritmektir' Diyordu. O; hayatı boyunca Türklük için, Azerbaycan için yandı. Maddî anlamda eriyip toprak olan bedenine rağmen ülküsü, eserleri ve sözleri âbideleşip Türk dünyasının geleceğini aydınlatan ışık oldu.
Türk ahlâkındaki inceliği, derinliği, enginliği, nezâketi ve nezâheti… gergefteki oya gibi işleyen şu sözleri; Bahtiyar Vahapzâde'nin sözde değil, özde Türk olduğunun, Türklüğü en ince detayına kadar yaşadığının en belirgin göstergesidir:

'Genç adamlar, köy sokaklarında at üstünde yol almazlar. Çünkü atın üstünde olunduğu zaman karşılarına yaşlı yayalar çıkabilir. Genç adamın at belindeyken ihtiyara selam vermesi edepsizlik sayılır. Ancak köyden çıktıktan sonra ata binilebilir. Ben bu âdetin önünde başımı eğiyor ve böyle âdetlerin devam ettirilmesini arzuluyorum.'

Fikir ve devlet adamı olduğunu ortaya koyan bir başka cümlesi: 'Ömrüm boyunca şu fikirde olmuşumdur: Adalet hissi olmayan adamdan insanlık beklemek lüzumsuzdur.'

Türklük ülküsünün yılmaz yorulmaz müdafiî Vahapzâde aynı zamanda duygu adamıdır, aşk ehlidir: 'Vatan ve sevgili' ikilisini bir paradoksla şöyle özetliyor: 'Çok gariptir! Sevdiğimiz kadını kendimizden başka, gözümüzün ışığı bile sevse, ona düşman kesiliyoruz. Şahsî düşmanımız da olsa, Vatanımızı seveni ise biz de severiz.'
Bahtiyar Vahapzâde Türkçe âşığıdır. Nerede konuşulursa konuşulsun, Türkçe'nin başına gelen olumsuzluklar O'nun yüreğine düşen kordur, O'nun derdidir, ıstırabıdır: 'Büyük Türk şairi Yunus Emre'nin dilini çağdaş Azerbaycan Türkü, Türkiye Türkünden daha yahşi anlıyor. Görüldüğü gibi Türkiye Türkçe'si kendi kökünden bu kadar ayrılmıştır.'

İmanından aldığı moralle, Rus tankları 19-20 Ocak 1990'da karanfilleri ağlatan katliamdan sonra, aydınlık geleceği şöyle müjdeliyordu:

'Söylenenlere göre, Cumartesi günü Azerbaycan doğum evlerinde dünyaya göz açan her 10 çocuktan 8'i erkektir. Allah'ın bu mucizesi karşısında şaşıp kalmamak imkânsızdır. Allah o gece ölen gençlerimizin yerini doldurdu. Çünkü, Allah bizimledir. Hak nerdeyse, Allah da ordadır!'

21 Ocak 1990 günü Rus tankları, kan gölüne çevirdikleri Azatlık Meydanı'nı terk ettikten hemen sonra Vahapzâde; bahçeden yükselen 'Allah-ü Ekber' seslerini, Ezan-ı Muhammedî'yi duyunca yaşadığı şaşkınlık ve mutluluk karışımı duygularını şöyle dile getiriyor:
'Son 20 yıldır âbidelerin korunması idaresine çevrilmiş ve bize komşu olan caminin minaresine 5-6 gencin çıktığını gördüm. Ellerinde millî cumhuriyetimizin üç renkli bayrağı dalgalanıyordu. Bu gençler, atamız Mehmet Emin Resulzade'nin yükselttiği bayrağı minareye dikerek, 'Allah-u Ekber' diye yeksek sesle Ezan-ı Muhammedî'yi okumaya başladılar. Onlar 20-25 yaşlarındaydı. İlahi!

Üç renkli millî bayrağımızın mevcudiyetini onlar nereden biliyorlardı? 'Allah-u Ekber'i yüreklerine nakş edenlerin dilleri kesildiği zaman dünyaya gelen bu gençler bu mukaddes kelâmın sırrını ve gücünü nereden biliyorlardı? Kulaklarının duymadığı, gözlerinin görmediği ve dillerinin söylemediği üç renkli bayrak, Mehmet Emin ruhu ve 'Allah-u Ekber' nidası onların hâfızasında yaşıyor ve onları gizli bir ateş gibi içeriden yakıyormuş. Bu ilahi sırra nasıl hayret etmeyeyim… İlahi?'

Bilenler biliyor: Sözünü ettiği gençlerdeki o ruhun, o şuurun oluşmasına, gelişmesine, canlı ve diri kalmasına; mısralarıyla, satırlarıyla kendisi vesile ve öncü olmuştu. İnanç dolu tevâzu âbidesine bakınız ki; İlahî sırra hayret ediyor ve gözlerinden sicim gibi yaşlar akıtarak Yaradan'a el ve gönül açıyor, Mehmet Âkif Ersoy'un mısralarıyla yakarıyordu:

'Ruhumun senden İlahi, budur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne namahrem eli,
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli!'

Ve inançlı-imanlı Vahapzâde;

'Ebedî varlık yâni Allah (cc) güzeller güzelidir. Bu güzeller güzeline kavuşmak, dünyada en büyük saadet olan ebedî gerçeğe ulaşmak demektir.'

Diyerek dünya Türklüğünün ulu şairi 'Güzeller Güzeli'ne kavuştu. İnşallah cemali ile de şerefyâb olmuştur.
OĞUZ ÇETİNOĞLUocetinoglu@ttmail.com, ocetinoglu1@gmail.com

Muhtacım -------------- Kanlı Bayram

 Posted by Picasa

----------- ------- Bosna

Bosna
Bosna; İslam’ın batıdaki yeri..
Bosna; Allah Korusun, Endülüsvari..
Bosna; İstanbul’un en uç burcu
Bosna, Hz. Hamza misali! ..

Aman Ya Rab; bu ne zillet, bu ne dehşet..
Voyvodalar bile bunlardan medeni
Vahşileri geçti batı zalimleri
Bu kaçıncı aldanış, hep böyledir
İşte Endülüs Misali! .

Cehennem nedir ki, nasıldır? ..
Bağırın çocuklar; Bosna! ..
İnletin ihtiyarlar; Bosna! ..
Çağırın gençler, Bosna! ..
Yazın yazarlar, Bosna! ..
Zikredin, zikredenler; Bosna! ..
Gülecekler, gülün halimize; Bosna! ..

Hiç değilse fısılda; ruhsuz, başsız Düşmandan himmet bekleyen güruh! ..
Bosna.... Umulur ki Mevla’m acır, diriltir Kudret O’nda.
Ümitvar olun mutlak, diriltir
Sende iman oldukça; Alçaltır da gene diriltir.
Destan yazan MÜCAHİT! ..
Ne yazık ki destanını kayda geçen yok Akif yok ki, destanını tespit etsin
İkbal yok ki; gönüller harekete geçsin

Destan yazan MÜCAHİT! ..
İslamı yaşamadan, İslama set olan ordu; İçindeki imanla küheylanlaşan MİLLET..
Ya yaşasaydın İslam’ı; ne olurdu barbarların hali?
Korku bundan, ihmal bundan, seyir bundan.
Ya Rab; bizler zalim, bizler hain Senin adına, ırzına geçen kadınları
Parçalanan insanları, doğranan gençleri Bizi de kurtaracak askerin eyle..
Ya Rab! ..
Zaferler nasip et, başımız tacı eyle Ya Rab! ..
Kudret sende derman yok bizde, inayet eyle..
Yuh olsun; diri olduğunu sanan ölüye! Yuh olsun; milyarları uyutanlara! ..
Yuh olsun, bir milyara Baş bulamayanlara!
Yuh olsun; İslam, ayaklar altındayken Liderlik satanlara! ..
Yuh olsun; Ayasofya’ya, Mescid-i Aksa’ya sahip çıkmayanlara
Yuh olsun; Bunca zillete rağmen Allah’a açılmayan ellere! ..
Yuh olsun; Bunca zulme rağmen Allah’a yalvarmayan dillere..
Yuh olsun; Bunca zulme rağmen dayanan kalbe..
Yuh olsun; Bunca zillete rağmen Çatlamayan beyne! ..

İlahi! ..
Doğransın mı bebeler, dedeler
Yıkılsın mı mabetler, susun mu ezanlar?
Geçilsin mi ırzına piri fani nineler, kızanlar
Kızarsın mı fırınlarda parçalanmış civanlar?
Ya Rab, biz suçlu, onlar mazlum yardım eyle
Ya Rab, yetti zillet bize şuur ihsan eyle
İmdat isteriz; kuzu için ayıdan, kurttan
Adaletine uyar mı ayrılalım imandan, yurttan! ? ..

Fatih yok; kaleler aşsın
Selahattin yok, üzüntüden kahrolsun
Ömer yok; adaletle kapılar açsın
Gazi Alparslan yok; kafire korku salsın
Süleyman yok, fermanlar yazsın, imdada koşsun
Tevfikinle yardım eyle bizlere..
Kahhar ismi şerifinle kahret düşmanlarını
Rahmetinle acı sana feda olan canlara

Ya Rab! ..
Doğranan sabiler için
Namusu kirlenen gelinler, nineler için
Ağaç kemiren dedeler, doğarken ölen bebeler için
Zulmünü değil, zaferi nasip et Allahım..
Bosna böyleyken sen hala ayaktasın
Bosna boğazlanırken; sen hala yemektesin
Bosnalı’nın namusu çiğnenirken; sen hala yataktasın
Bosnalı lime lime olurken; sen hala sıhhattesin
Bosna canıyla, malıyla yok olurken; sen hala varsın! ..
..... Allah’ım huzuruna çıkmaktan
Sana sığınırım.
Resulüne ümmet diye çıkmaktan
Sana sığınırım
Lailahe illallah diyen Vahşi’nin, imanı için
Allah’a varan Bosnalı’nın şefaatini talep için ne yaparım
Allahım lütfeyle..
Allahım ihsan eyle
Allahım güahkar Divane için değil
Henüz sabi, Allah ve Resulünü tasdik eder diye;
Korkulan.. Bu korkuyla gözleri oyulan, elleri bacakları kırılan
Sünnet olmasın diye cesedinden t.. uzvu kesilen
Sabiler aşkına yardım eyle, nusret eyle..
Biz gelmiyor, gelemiyoruz
Kerem sahibisin melekleri gönder
Biz varmıyor, varamıyoruz
Şehitler ordusunu gönder
Biz işitmiyor, duyamıyoruz
Gönül erlerini gönder İlahi..
Arşın sahibisin..Yeter! ..
Planlarını tersine dönder..
4.8.1995/Çığlık/Divane

Posted by Picasa

Tüm zorluğa kalkan; "ANA..."



 ANA


















Dökülen dişlere acımıyorum
Şu yolunan saçlara yanıyorum
Gözyaşı dökmek, dünyanın gereği
Beraber  geçen yılları arıyorum


......................
Hele de durmadan meme veren
Izdırap, accı yüklü hayat sahibi ananın


......................
Soğuk demedin, sıcak demedin
Yavrum deyip, koyun gibi meledin
Yirminci asır, elimizden aldı seni
Mutluluk yerine feryat edip inledin




Medeni dediler, olduk kılıbık
Anaya tekme, babaya tokat vurduk
Uyduk, "senin için ölüyorum" diyene
Altı ay sonra soluğu mahkemede aldık




Unutuk sütünü, affeyle ana
Çağ diyerek esir olduk hanıma
Dedik; "pis moruk", "köylü" adına
Oldun evladın yanında maskra ana


..................
Yürü ey fani dünya yürü
Çilekeş varlığı öldürdük diri
İnsanlığımdan utanıyorum ama
Uyumadı,gülmedin kanat gerdin bana
Hakkını ödeyemem  Onun Allah'ım
Biraz olsun izan, insaf  ver bana..

...............
Yavrunun ilk hecesi,
Rabbimin merhamet tecellisi
Ne güzel isim "ana";
Yürekler dayanırmı ona
Tüm zorluğa  kalkan;  "ANA..."


                                                 Divane/ÇIĞLIK



Davet!...



 Posted by Picasa

En Güzel Gül --------------- Sensin Sultan


Posted by Picasa

En Güzel Gül ----------- Sensin Sultan

 Posted by Picasa

Vah Bana --------------- Akibet

 Posted by Picasa

Ebu Zer --------------------- Bir Genç!

 Posted by Picasa
Ebu  Zer..

Sen şanlı Sahabesi, Resul’ün
Ben, kıtmirinim Senin
Aşığısın çıplak hakikatin
Biçare ben, eteğinden nasıl tutarım.


/////////////////////////////////

İstidat gördük bir gence dua ederdim
Şimdi yücelere erdi, duasına muhtacım

Yüceler

 Posted by Picasa

Yüceler

 Posted by Picasa

Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit

Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit ... İlaç, bahane hasta; şifa bulur elbet Hastalık sebep mi, ölüm var, akıbet Sebe...