Ankara 31. Sulh Hukuk Mahkemesi Sayın Hakimliğine
2001/221 Essa sayılı Dava için Arzuhal
.........
Aman hakim bey kızma..
Elbet verirsiniz kararı hukuka uyarak
Gönlümüzce meseleyi istedik anlatmak
Biz sadece başımızı sokacak bir ev isterdik.
Gelip kimsenin tenezzül etmediği yerlere birer kelik yaptık.
Medeniyet mi, Hakim bey..?
Ulaşmayı arzu etsek de
Bizden henüz çok uzakta
Ne elektrik, ne su.
Kanal bile yok bu çağda.
Bir gün hükümetimiz, af çıkarıverdi.
Bize birer “tapı gibi tahsis" deyip, “Tapu tahsis” verdiler ..
Sonra mı?
Kırmızı kırmızı plakalar
Arkalarında dolu dolu yalakalar
Böyük böyük adamlar(!) geldiler ..
Yapacağız, güzel binalar
Deyip çokça temel attılar.
Manzara iyi, güzel havalar
Size değil, bize gerek dediler.
İşte o zaman başladı sıkıntımız ..
Sağa sola.. seğirtip
Kimi “Babaya” kime Rahşan’a gidip
Kimi İnönü’ye, kimi Özal’a müracaat edip
Haksızlığı usulünce anlattık.
Dinlediler iyice; “Buranın havası güzel” dediler.
“Kavga da bu ya.. Hava meselesi” dedik..
“Verirsin evlerini, yıkarsın konduları” deyip
Tonton amca çözdü meseleyi ..
Sonra mı, hakim bey?
Suyu, elektriği, yolu verdiler.
“İmar geçti” deyip, çağırdılar..
Hazineden defalarca adamlar gelip incelediler.
”Siz hak sahibisiniz “ dediler.
Belediyeye, “hak sahiplerine tapı verin” deyiverdiler..
Belediyedekiler parselleyip kafalarına göre birer kağıt verdiler.
Borcumuzu öderken, tanımadığımız birileri komşu geldiler.
Bunlar; “nerden çıktı?” dedik, “ihaleden” dediler ..
Hak sahibi olamayanları evlerinden çıkarıp attılar
Kurdular kenarlarımıza betondan kutular.
Satıp onları, tatlı karın tadını aldılar.
“Kızındılar” küçük mutlulukları..
Şimdi mi hakim bey?
İşte geldik huzurunuza..
Şu Iraz karı:
Ben beni bileli dul,
Emeği ile çalıştı olmadı kul
Çocukları torunları tek başına büyüttü.
Onlara süt vermeyip ağaçlarla uyuttu.
Yetiştirdi kocaman ağaçlar
Belki hala karınları da doymaz, açlar.
O ne yüceliktir, yanında eğilir, “alçak” başlar
Şu İsmail emmi ve karısı Döne bacı
Ne tatlı günleri geçti, ne buldular huzur.
Çektiler çile, yaşadılar çokça acı
Tam rahat edeceğiz derken
Hazineden geldi bir başka acı..
Şu Galip hoca,,
Hoca dediğime bakmayın
Dede yetimi,
İlkokul üçten terk,
Dayanağı, kıytırık emekliliği tek
Avukat tutmaya derman ne gezer.
Bahattin bey akıllı adam güya
‘’Dövlette mamir’’ ya
Ama aklı, etmez beş para
Parası olan, ona her zaman açar yara
Sar sarabilirsen, çokça çabala
Bir memur maaşı beş çocukla..
Acaba Hakim bey!
Kısaca anlattım mı ki?
“Kapı gibi tapının” hikayesini
Anlatamam ki;
Anşa karının mücadelesini
Kendisinden siz dinlersiniz belki
Zaten oraya eğrelti oturmuştuk
“Bize yar etmezler” diye korkmuştuk
Eşek arılarının yuvasına çomak sokmuştuk
Evet Dikmen köyünde ne kalmıştı mera
Otlayacak hayvan ne de..
Dört ayaklılar kovulmuştu çoktan ama
İştahları doymayanlar ... aha
şairce anlatım mı, Hakim bey?...
Asıl hikayenin esası
İşte:
(2003)
......
YILDIZLARI KATMAK
........
Bu yamaçlarda, kayalarda;
Biz yokken ot yoktu, it yoktu.
Geldik; şenlendi bozkırlar,
Çevresini sardı Ankara’nın yemyeşil surlar.
Evler yaptık, bize yetecek kadar
Ele muhtaç değildik! Mutluluk o kadar.
Engel olmasalardı; vururduk yama
İhtiyacımızdı sıcak bir yuva.
Bekledik yıllarca, kavuştuk suya..
Mama parasıyla; ağaçlar diktik,
Çocuklarımızdan ayırmadık büyüttük,
İşledik toprağı, taşları söktük.
Biraz fasulye, biraz begonya ektik,
Tabii..cam önlerine sarmaşık diktik.
Derdimiz ..! kalmamıştı....
Şehrin en ağır işlerini sırtlanacaktık,
Sanayileri işletip, evleri temizleyecektik,
Şehirlilerin işine karın tokluğuna gidecektik,
Akşamları cevize yaslanıp sohbet edecektik,
Söğüdün altında tavşan kanı çay içip,
Kuşları dinleyip yorgunluk atacaktık,
Yazın altında yatıp,
Rüyalarımıza, yıldızları katacaktık ..
ll
Hatırlar mı?..
İbrahim !..
Güvercinin uçuşunu, kanat çırpışını,
Süzülüşünü, ördeğin paytak yürüyüşünü,
Nereden duyacak ibibiğin ötüşünü,
Ne bilsin.?
Seherde köpeklerin ürüyüşünü,
Horozların hep aynı saatte ötüşünü,
Güzüde yengesinden yumurta isteyişini,
Tavukların her mevsim yüksünmeden verişini...
Seyrediyoruz beraber mutluluğun bitişini,
Alkışlıyoruz !
İnsanın yalnızlığa itilişini...
Bilir mi?..
Uçurtmayı,
Uçuracak; boşluğu,
Rüzgarı bulur mu,
Uçurmaya belediye izin verir mi..?
Yağmurun kokusunu; almaya ,
Fıskiyeler yeterli gelir mi?..
Yok ediyoruz....
Beraberlikten ferde
Toplumun acımasız geçişini,
Doğanın planlarla.(!) elimizden gidişini,
Hesaplamıyoruz. Havanın tükenişini...
Boşlukları bırakıp,
“Dolu”ları planladık.
Komşulardan selamı kesip,
Süflî salonlarda selamladık,
“Muhtacı olduğumuz külleri”
Birbirimize atıp,
Kapatıyoruz ufukları,
Kutulardan seyrediyoruz...
İnsanın ezilişini,
Üst üste dizilişini...
Park....! İnsanın;
Bir avuç ışık, yeşil, su uğruna
Sadizme gidişini ..
Anlayabilir mi Tuğba;
Kırlangıçların süzülüşünü ..
Bilir mi..?
Göçmen kuşların göçüşünü,
Seyrediyoruz yeşilin kazınarak
Sorunların çözülüşünü...
Umursamıyoruz;
Yükseltepe’nin, Keklikpınarı’nın,
Natoyolu’nun, Çaldağı’nın gidişini,
Hatırlamıyoruz;
Balgat’ın, Sokullu’nun,
Seyranbağları’nın tükenişini.
Güvenpark’ın ”Tayin”edilişini,
Ankara’nın ciğerlerini sökülüşünü...
Düşünemiyoruz....!
Vişnenin, kayısının,
Yerli üretilişini,
Penceremizde ki sakanın,
Bahçede ki son gülün,
Henüz öten bir iki bülbülün
Kendi elimizle yok edilişini ..
Yaptığımız “planların” bizi;
El kadar parka, kafese,
Mahkum edişini...
İnsanın;
Mezara bile ağaçla gidişini,
Çiçekle ziyaret edilişini...
9.8.l997Ankara-İlker
ÇAVDAR'IN Obası: lV NECATİ ÇAVDAR'IN Çığlık, 28 ŞUBAT TÜRKÜSÜ, GÜNEŞİ GETİRİRİM, UYAN, MORSALKIM, HÜSEYİNNNAME, GÖR, VANNAME HALNAME, SONSUZLUK YOLCUSU, TÜMÜLÜS,KORANA İSMİ İLE KİTAPLAŞTIRDIKLARI İLE BU KİTAPLARDA YER almayan DİĞER ŞİİRLERİ .. Veya ŞİİRLERLE bir hayat, toplumsal OLAYLARA, değişimlere şiirle tanıklık ..
4 Eylül 2006 Pazartesi
BABANDAN MI KALDI
Bir ara çalıştırırdım; küçücük bir dükkan
Az kazanır, hep şükrederdim
Devlet; kazanmadan ister vergimizi,
İkide bir kapıya dayanır, bükerdi belimizi.
Birazını da peşin alırdı elimizden mal sahibi.
Gelip ihtiyaç sahibi cevval öğrenciler:
”Pazarları açalım” dedi.
Uydu aklıma, bu fikir; güzel geldi.
Hem talebeler çalışıp, harçlık alacak.
Biraz artırırsa; bize de ekmek kalacak.
Sokaklara bir kaç reklam yapıştırmışlar.
Rakipler görüp; Zabıta ya yetiştirmişler.
Ertesi günü, iki zabıta hemen geliverdiler.
Tam elli milyon cezadan kapı açtılar.
Direnince, sadece dört milyona indiler.
“Peşin yok “ diyerek başımdan gönderdim.
Hemen, belediyeye gidip; olanını bildirdim.
Müdür Özkan, “Mühim değil ben hallederim” dedi
Bir daha da para için bana kimse gelmedi.
...............
Kapattım dükkanı, üç yıl sonra
İşler değiştirdim, çalıştım yıllarca
Dükkâna gelmeyen o zabıtalar
Sonunda karakol, muhtar aramışlar.
Bilinmeyen evi keyifle bulmuşlar
Bir gün evde: “ icra” kağıdı.
Kağıtta “bir sayfanın” para isteği vardı.
Hem abartılı, istek hem de elim dardı.
“Gidip anlatayım; yetkililere gerçekleri,
Yaparlar elbet işleri değil mi? Gerekenleri ..”
.........
Başkan yardımcısını bulup;
Sekreterden izinle huzura girip,
Anlattım başıma gelenleri ..
-“Aslı ne ise ödeyeyim gerekenleri,
Ama abartılı kesmişler ceza.
Böyle ödemek inanın eza.
Zahmet ederek, dosyaya baktırsanız.
İşin doğrusunu elbet anlarsınız”
-“Olmazzz.. “ dedi.
-“Geçirmişsin gününü,
Ancak mahkeme çözerdi” düğümünü
Yanındaki iş adamı ! Ortağı sanki
Dedi:
- ”Ne olacak o paradan ki
Ödeyiverin ne olur sanki”
Dedim ki;
- “Sizin gibi kamudan bir şey istemiyoruz.
Biz ‘malı götürüp’ aldığımızdan vermiyoruz.
Ancak boğazımızdan keserek sizlere ödüyoruz.
Hem sizden ihsan da istemiyoruz.
Sadece adaletli davranın diyoruz.”
Eğer söylesem; kim olduğumu.
Ayağa fırlardı; bırakıp koltuğunu.
Görüyoruz işlerin nasıl döndüğünü.
İstedim ki vatandaş olarak
Yaparlar işleri bir yol bularak
Çünkü geldiler ” adil düzen” diyerek
Sustular ! bir şey yapamadan ..
Çay söyledi, müteahhit için ocaktan
Geldi çaylar çok saygın! kişi için
Dedi. ”Eh gelmişken siz de için”...
-“Madem ki bir şey yapamıyorsunuz
- Artık gideyim izin veriniz”
-“Çay söyledim içmeden gidiyorsunuz”
-“İçemem içinde göz yaşı ve haram vardır bilmiyoruz,
Kendi kesenizden değil,milletten ikram ediyorsunuz.
-Onda haram ve göz yaşı var biz onu içmeyiz”
Diklendi :
”-Nasıl olur bana makamımda hakaret ettiniz?”
Söyledim:
-“ Hakaret değil tedbirimiz,
Zorla toplar, çabucak dağıtırsınız.
Siz hükmedenler; budur adetiniz.
Selamla gelenlerin; işini halledersiniz
Kimsesiz insanları; lütfen dinler,
Hatırlıların hatırına; çay söylersiniz,
İpe un serer; münasipçe yollarsınız
Eşi dostu güzelce kollarsınız.
Vazifenizi yapmaz; başınızı sallarsınız
Koltukları, cepleri hava için sallarsınız”
Müsaade istedim kemali hürmetle
Yerinden fırladı azim hiddetle
-“Çık dışarı makamımdan” diye kükredi, şiddetle
Çıktım dışarı. Kendini de attı peşimden celadetle.
Söyledim:
-“Babandan miras mı kaldı burası?
Sana da kalmaz bu makam, aldığınız millet parası”
Avazı çıktığınca bağırıyor .. Avenesi ayakta
-“Bu bana hakarettir. Seni dinledim ya?”
-“Asli vazifen vatandaşı dinlemek “ güya
Ne gezer, lütuf bilirler biz görürüz güzel rüya.
Ekibi, korumaları, yağcıları sardı yanıma.
Bir yerlerden bağırdılar .... gibi her biri..
Sesimi yükselterek:
- “Hep beraber bağırmayın
Ya tek tek konuşun, ya da dinleyin”
Dışarılara bağırıp çağırdı hiddetinden
Uzaklaştırdılar bir çırpıda yanından.
Siz halktan kaçarken ben halkın içine giriyorum
“Lüküs” arabalarda hastalık çekerken ben;
sıhhatle yürüyorum
Hiç semtinize uğramayanları;
ihya olduğunu biliyorum
Sizi, o makamlara oturmanız için;
samimi gayret gösterdim
Ne zamandır sebep olduklarımdan helallik diliyorum.
14.10 1997 Salı/Ankara
...........
Halka hizmet gerek, seccadenden bize ne?
Namaz sana gerek, Rabbimin eksiği ne,
Seccade ahret için, dünyaya ne,
Seccade yere, masa üstünde işi ne?
Hizmeti adil yapıp; gönle girsene,
Bağlanan ümitleri çevirdiniz tersine
Kulakları tıkadınız, mağdurların sesine
Millet açken; zehir olsun yedikleriniz
Boğazınızdan aşsın ama; hiç doymayın
Malı götürdüklerinizle kalın, fakat onmayın
Ağrılarınız artsın, şifa bulmayın
Ahrette yazık olur, bu dünyada gülmeyin
Gözleriniz ışık bulsun; görmeyin
Silinsin hafızanız; kimseyi bilmeyin
..........
Büyükler bölünmüşü küçük belediyelere
Bulduğunu sokmuştu Özal, hemen seçimlere
Mesken tutmuştu, yeni denilen eski mahallede
Bal dolu, sanki arılar işlerdi hep petekte
Sürekli bulunurdu öpenler el etekte
Bir zamanlar bir vuran vardı
Eniştesi, karısı kendine yardı
Allah belasını dünyada verdi
Azametle yürür, “kanun” diye zulmederdi
Mazluma acımaz, güce itibar ederdi.
Hiç makam elden gitmez mi zannederdi?
Parasız kalınca avareleri, aveneleri
İşyerlerine saldırttı, zabıtaları
Göz yaşına bakmaz, kapatırdı dükkanları.
Ayyuka çıktı halktan aldığı cukkaları.
Herzeleri vardı taa Özal’a, çıktı yukarı
Patladı ensesinde bir anda Özal’ın tokadı
Kalmadı; halkın yanında hiç bir kıymeti
...........................
Yıl 1999, ilk bahar giriyor
Bir gün baktım bizler gibi yürüyor
Bizimle aynı sokakta bir binaya giriyor
Bir ara bir işim oldu uğradım yanına
Bekliyor müşteri nimetti canına
Kalmamış eski tafra eski naz
Güzelce sohbet ettik biraz
.................
Senin yerinde vardı, keser mi masatlı
Göbek iri, ense olmuş on katlı
Ahrete meyyal görünür dünyalıkta aklı
Belediyeyi işgal etmişler kendisi saklı
Usulsüzlüklere bulurlar kılıf olurdu haklı
Muamele mafyaca, icraat farklı.
........
Senden önce biri vardı
Hem hacı hem ehli tarik idi...!
İşini bırakıp sık sık mescide inerdi
Dünya benim olsun der nefsini tahrik ederdi
Hem masatlı hem atılgandı
Bir zaman kandırırdı başkanını
Yüzlerce zabıtayla başlattı baskınını
Garibanların feryadı yükseldi arşa
Kulakları duymazdı ki ellerinde maşa
Maksat sahiplenmek gariplerin yerine
Güç elinde idi her şey uydurulmuştu planına
Çok sürmedi yetişti geride kalanların imdadına
Etmeyin ağalar yaptığınız zulümdür
Divane söyledi üzülmeyin Mevlâ kerimdir
Kudret sahibi Allah, gayrısı kimdir?
.............
O Selefin verdi bir gün bir davet
Gücün hatır vardı; gidilmeliydi elbet,
Bir büyük kalabalık birikti Çiftliğe
Başladı alem...Kap kap nevaleleri yemeğe
Rab’bım hiç yoktan rüzgar ve fırtına gönderdi
İnsanlar seğirtip sağa sola canlarını kurtardı
O adamı sapsarı edip muma dönderdi
....................
Yıllar sonra Ülkede sayım vardı
Bekledik dokuza kadar gelen olmadı
Sabah hemen zabıtalar yetişti:
-“Devlet işte bu, anında gelir” dedi
Dedim:
- Belli devlet kim,
Dün sayım vardı “Niçin sayamadı”
Garibanları takip etmek mi devlet?
Bir A4 sayfası için mi bu gayret ..!”
Çıkarıp verdim icra parasını
Anlattım zaten öncesi, sonrasını
................
Bu olaydan iki yıl sonra
Bir kalabalık toplantıda
Kendi çapında ünlüler arasında
Yaklaştı ; usulca sırıtarak yanımıza
O ünlülerle beraber toka edip
Bileme di, ne yapsa hafızasını test edip
Söyledi:
-“Sizi tanıyamadım. “
-Yanına gelip
Dedim ki kulağına eğilip;
-”Söylersem ayıp olur”
Pişkince dedi :
“Söyle bir şey olmaz”
Yavaşça;
- “Hatırla hani,
Seccade masanda” hatırla beni
Belki hatırladı. Ama attı benzi
Yine de yılışarak
-“Ne diyorsun inan ki....”
Ben anlatınca :
“Hiç anlamıyorum ..”dedi
Kuyruğunu kıstırıp, toplumu terk etti
Hey kadir olan Allah, daha dünyada iken onu rüsva etti.
Az kazanır, hep şükrederdim
Devlet; kazanmadan ister vergimizi,
İkide bir kapıya dayanır, bükerdi belimizi.
Birazını da peşin alırdı elimizden mal sahibi.
Gelip ihtiyaç sahibi cevval öğrenciler:
”Pazarları açalım” dedi.
Uydu aklıma, bu fikir; güzel geldi.
Hem talebeler çalışıp, harçlık alacak.
Biraz artırırsa; bize de ekmek kalacak.
Sokaklara bir kaç reklam yapıştırmışlar.
Rakipler görüp; Zabıta ya yetiştirmişler.
Ertesi günü, iki zabıta hemen geliverdiler.
Tam elli milyon cezadan kapı açtılar.
Direnince, sadece dört milyona indiler.
“Peşin yok “ diyerek başımdan gönderdim.
Hemen, belediyeye gidip; olanını bildirdim.
Müdür Özkan, “Mühim değil ben hallederim” dedi
Bir daha da para için bana kimse gelmedi.
...............
Kapattım dükkanı, üç yıl sonra
İşler değiştirdim, çalıştım yıllarca
Dükkâna gelmeyen o zabıtalar
Sonunda karakol, muhtar aramışlar.
Bilinmeyen evi keyifle bulmuşlar
Bir gün evde: “ icra” kağıdı.
Kağıtta “bir sayfanın” para isteği vardı.
Hem abartılı, istek hem de elim dardı.
“Gidip anlatayım; yetkililere gerçekleri,
Yaparlar elbet işleri değil mi? Gerekenleri ..”
.........
Başkan yardımcısını bulup;
Sekreterden izinle huzura girip,
Anlattım başıma gelenleri ..
-“Aslı ne ise ödeyeyim gerekenleri,
Ama abartılı kesmişler ceza.
Böyle ödemek inanın eza.
Zahmet ederek, dosyaya baktırsanız.
İşin doğrusunu elbet anlarsınız”
-“Olmazzz.. “ dedi.
-“Geçirmişsin gününü,
Ancak mahkeme çözerdi” düğümünü
Yanındaki iş adamı ! Ortağı sanki
Dedi:
- ”Ne olacak o paradan ki
Ödeyiverin ne olur sanki”
Dedim ki;
- “Sizin gibi kamudan bir şey istemiyoruz.
Biz ‘malı götürüp’ aldığımızdan vermiyoruz.
Ancak boğazımızdan keserek sizlere ödüyoruz.
Hem sizden ihsan da istemiyoruz.
Sadece adaletli davranın diyoruz.”
Eğer söylesem; kim olduğumu.
Ayağa fırlardı; bırakıp koltuğunu.
Görüyoruz işlerin nasıl döndüğünü.
İstedim ki vatandaş olarak
Yaparlar işleri bir yol bularak
Çünkü geldiler ” adil düzen” diyerek
Sustular ! bir şey yapamadan ..
Çay söyledi, müteahhit için ocaktan
Geldi çaylar çok saygın! kişi için
Dedi. ”Eh gelmişken siz de için”...
-“Madem ki bir şey yapamıyorsunuz
- Artık gideyim izin veriniz”
-“Çay söyledim içmeden gidiyorsunuz”
-“İçemem içinde göz yaşı ve haram vardır bilmiyoruz,
Kendi kesenizden değil,milletten ikram ediyorsunuz.
-Onda haram ve göz yaşı var biz onu içmeyiz”
Diklendi :
”-Nasıl olur bana makamımda hakaret ettiniz?”
Söyledim:
-“ Hakaret değil tedbirimiz,
Zorla toplar, çabucak dağıtırsınız.
Siz hükmedenler; budur adetiniz.
Selamla gelenlerin; işini halledersiniz
Kimsesiz insanları; lütfen dinler,
Hatırlıların hatırına; çay söylersiniz,
İpe un serer; münasipçe yollarsınız
Eşi dostu güzelce kollarsınız.
Vazifenizi yapmaz; başınızı sallarsınız
Koltukları, cepleri hava için sallarsınız”
Müsaade istedim kemali hürmetle
Yerinden fırladı azim hiddetle
-“Çık dışarı makamımdan” diye kükredi, şiddetle
Çıktım dışarı. Kendini de attı peşimden celadetle.
Söyledim:
-“Babandan miras mı kaldı burası?
Sana da kalmaz bu makam, aldığınız millet parası”
Avazı çıktığınca bağırıyor .. Avenesi ayakta
-“Bu bana hakarettir. Seni dinledim ya?”
-“Asli vazifen vatandaşı dinlemek “ güya
Ne gezer, lütuf bilirler biz görürüz güzel rüya.
Ekibi, korumaları, yağcıları sardı yanıma.
Bir yerlerden bağırdılar .... gibi her biri..
Sesimi yükselterek:
- “Hep beraber bağırmayın
Ya tek tek konuşun, ya da dinleyin”
Dışarılara bağırıp çağırdı hiddetinden
Uzaklaştırdılar bir çırpıda yanından.
Siz halktan kaçarken ben halkın içine giriyorum
“Lüküs” arabalarda hastalık çekerken ben;
sıhhatle yürüyorum
Hiç semtinize uğramayanları;
ihya olduğunu biliyorum
Sizi, o makamlara oturmanız için;
samimi gayret gösterdim
Ne zamandır sebep olduklarımdan helallik diliyorum.
14.10 1997 Salı/Ankara
...........
Halka hizmet gerek, seccadenden bize ne?
Namaz sana gerek, Rabbimin eksiği ne,
Seccade ahret için, dünyaya ne,
Seccade yere, masa üstünde işi ne?
Hizmeti adil yapıp; gönle girsene,
Bağlanan ümitleri çevirdiniz tersine
Kulakları tıkadınız, mağdurların sesine
Millet açken; zehir olsun yedikleriniz
Boğazınızdan aşsın ama; hiç doymayın
Malı götürdüklerinizle kalın, fakat onmayın
Ağrılarınız artsın, şifa bulmayın
Ahrette yazık olur, bu dünyada gülmeyin
Gözleriniz ışık bulsun; görmeyin
Silinsin hafızanız; kimseyi bilmeyin
..........
Büyükler bölünmüşü küçük belediyelere
Bulduğunu sokmuştu Özal, hemen seçimlere
Mesken tutmuştu, yeni denilen eski mahallede
Bal dolu, sanki arılar işlerdi hep petekte
Sürekli bulunurdu öpenler el etekte
Bir zamanlar bir vuran vardı
Eniştesi, karısı kendine yardı
Allah belasını dünyada verdi
Azametle yürür, “kanun” diye zulmederdi
Mazluma acımaz, güce itibar ederdi.
Hiç makam elden gitmez mi zannederdi?
Parasız kalınca avareleri, aveneleri
İşyerlerine saldırttı, zabıtaları
Göz yaşına bakmaz, kapatırdı dükkanları.
Ayyuka çıktı halktan aldığı cukkaları.
Herzeleri vardı taa Özal’a, çıktı yukarı
Patladı ensesinde bir anda Özal’ın tokadı
Kalmadı; halkın yanında hiç bir kıymeti
...........................
Yıl 1999, ilk bahar giriyor
Bir gün baktım bizler gibi yürüyor
Bizimle aynı sokakta bir binaya giriyor
Bir ara bir işim oldu uğradım yanına
Bekliyor müşteri nimetti canına
Kalmamış eski tafra eski naz
Güzelce sohbet ettik biraz
.................
Senin yerinde vardı, keser mi masatlı
Göbek iri, ense olmuş on katlı
Ahrete meyyal görünür dünyalıkta aklı
Belediyeyi işgal etmişler kendisi saklı
Usulsüzlüklere bulurlar kılıf olurdu haklı
Muamele mafyaca, icraat farklı.
........
Senden önce biri vardı
Hem hacı hem ehli tarik idi...!
İşini bırakıp sık sık mescide inerdi
Dünya benim olsun der nefsini tahrik ederdi
Hem masatlı hem atılgandı
Bir zaman kandırırdı başkanını
Yüzlerce zabıtayla başlattı baskınını
Garibanların feryadı yükseldi arşa
Kulakları duymazdı ki ellerinde maşa
Maksat sahiplenmek gariplerin yerine
Güç elinde idi her şey uydurulmuştu planına
Çok sürmedi yetişti geride kalanların imdadına
Etmeyin ağalar yaptığınız zulümdür
Divane söyledi üzülmeyin Mevlâ kerimdir
Kudret sahibi Allah, gayrısı kimdir?
.............
O Selefin verdi bir gün bir davet
Gücün hatır vardı; gidilmeliydi elbet,
Bir büyük kalabalık birikti Çiftliğe
Başladı alem...Kap kap nevaleleri yemeğe
Rab’bım hiç yoktan rüzgar ve fırtına gönderdi
İnsanlar seğirtip sağa sola canlarını kurtardı
O adamı sapsarı edip muma dönderdi
....................
Yıllar sonra Ülkede sayım vardı
Bekledik dokuza kadar gelen olmadı
Sabah hemen zabıtalar yetişti:
-“Devlet işte bu, anında gelir” dedi
Dedim:
- Belli devlet kim,
Dün sayım vardı “Niçin sayamadı”
Garibanları takip etmek mi devlet?
Bir A4 sayfası için mi bu gayret ..!”
Çıkarıp verdim icra parasını
Anlattım zaten öncesi, sonrasını
................
Bu olaydan iki yıl sonra
Bir kalabalık toplantıda
Kendi çapında ünlüler arasında
Yaklaştı ; usulca sırıtarak yanımıza
O ünlülerle beraber toka edip
Bileme di, ne yapsa hafızasını test edip
Söyledi:
-“Sizi tanıyamadım. “
-Yanına gelip
Dedim ki kulağına eğilip;
-”Söylersem ayıp olur”
Pişkince dedi :
“Söyle bir şey olmaz”
Yavaşça;
- “Hatırla hani,
Seccade masanda” hatırla beni
Belki hatırladı. Ama attı benzi
Yine de yılışarak
-“Ne diyorsun inan ki....”
Ben anlatınca :
“Hiç anlamıyorum ..”dedi
Kuyruğunu kıstırıp, toplumu terk etti
Hey kadir olan Allah, daha dünyada iken onu rüsva etti.
BAYRAM OLSUN
Yürek; kin değil, sevgi dolsun,
Yetişip; filiz, umut olsun,
Çiçekler açıp, meyve versin,
Eliniz her an sevgi dersin.
Geceler, günler neşe dolsun
Sağlık, mutluluk sizin olsun,
Bereket, bolluk sizi bulsun,
Çalışın, zaman sizin olsun.
Bir sevgi ekin; binler versin,
Akıllar tam doğruya ersin,
Siz gülün ki; cihan da gülsün,
Gelecek sizle bayram olsun.
Terle; herkes hesaba katsın,
Güneş; sizlerle doğsun, batsın
Alemin nabzı sizle atsın,
Bayram; gerçekten bayram olsun.
21.1.1999
23.45 ANKARA
Yetişip; filiz, umut olsun,
Çiçekler açıp, meyve versin,
Eliniz her an sevgi dersin.
Geceler, günler neşe dolsun
Sağlık, mutluluk sizin olsun,
Bereket, bolluk sizi bulsun,
Çalışın, zaman sizin olsun.
Bir sevgi ekin; binler versin,
Akıllar tam doğruya ersin,
Siz gülün ki; cihan da gülsün,
Gelecek sizle bayram olsun.
Terle; herkes hesaba katsın,
Güneş; sizlerle doğsun, batsın
Alemin nabzı sizle atsın,
Bayram; gerçekten bayram olsun.
21.1.1999
23.45 ANKARA
BAYRAM M I.........?
Sahi, bilen kim, dün mü, bugün mü bayram
Haykırıp o zor hakikati kimlere duyuram
Bilmiyoruz, kimimiz şuursuz kimimiz eyyam
Kosova ‘da yine 45 şehit, bugün bayram
İnsanlar ki kimi kurşunlanmış kimi biçilmiş
Sadist öldürmekle kalmamış; gözlerini oymuş
Alemi İslam uykuda, haberi batıdan duymuş
El açmış yavrular, imdat istiyor, bugün bayram
Sahi, bayram ne zaman, dün mü yoksa bugün
Eller aya gidiyor, bize de doğar mı bir gün
Kimimiz dün yaptık bayram kimimiz bugün
Alemi İslam kapkaranlık bir tefrikada bugün
Mümin oruç tut, sevin; neye ve ne için
Kursağında kalır o yarım sevincin
Asırlar var ki bizde adı kaldı sevincin
Baş önde, zillet içinde edin bugün bayram
Okuyor ezan sanki Bilal, çağrı; hüzün
Manası ki, davet tevhide özleri sözün
Ya Rab baharı yok mu? Hep hazanı güzün
Fitne için de çalkalanıyoruz, bu gün bayram
Şanlı varisi muhteşem mazinin devlet
Fedakar fisebilillah için koşan bu asil millet
Ne zaman kalkar ayağa işlemiş beyine illet
Milli iradeden yoksun, tuzaklarla kutlayın bayram
Hangi gün bayram bilmeden kutluyor bayram
Bayram da oruçla hazırlanarak kutluyor bayram
İlim değil dayatmalar egemen kutluyor bayram
Kosova’dan, Keşmir’de
Moro, Afgan, Bosna, Filistin kan içinde kutluyor bayram
19.1.1999 Salı ANKARA
Ramazan bayramı 05 45
Haykırıp o zor hakikati kimlere duyuram
Bilmiyoruz, kimimiz şuursuz kimimiz eyyam
Kosova ‘da yine 45 şehit, bugün bayram
İnsanlar ki kimi kurşunlanmış kimi biçilmiş
Sadist öldürmekle kalmamış; gözlerini oymuş
Alemi İslam uykuda, haberi batıdan duymuş
El açmış yavrular, imdat istiyor, bugün bayram
Sahi, bayram ne zaman, dün mü yoksa bugün
Eller aya gidiyor, bize de doğar mı bir gün
Kimimiz dün yaptık bayram kimimiz bugün
Alemi İslam kapkaranlık bir tefrikada bugün
Mümin oruç tut, sevin; neye ve ne için
Kursağında kalır o yarım sevincin
Asırlar var ki bizde adı kaldı sevincin
Baş önde, zillet içinde edin bugün bayram
Okuyor ezan sanki Bilal, çağrı; hüzün
Manası ki, davet tevhide özleri sözün
Ya Rab baharı yok mu? Hep hazanı güzün
Fitne için de çalkalanıyoruz, bu gün bayram
Şanlı varisi muhteşem mazinin devlet
Fedakar fisebilillah için koşan bu asil millet
Ne zaman kalkar ayağa işlemiş beyine illet
Milli iradeden yoksun, tuzaklarla kutlayın bayram
Hangi gün bayram bilmeden kutluyor bayram
Bayram da oruçla hazırlanarak kutluyor bayram
İlim değil dayatmalar egemen kutluyor bayram
Kosova’dan, Keşmir’de
Moro, Afgan, Bosna, Filistin kan içinde kutluyor bayram
19.1.1999 Salı ANKARA
Ramazan bayramı 05 45
BAZILARI
...........................................................
Bazıları; yok kabul edip cenaze de teslim olurlar
Hayatta; bizi bağlamaz, ancak tabuttan sonra derler
7.5.1997
04.30 İlker
Bazıları; yok kabul edip cenaze de teslim olurlar
Hayatta; bizi bağlamaz, ancak tabuttan sonra derler
7.5.1997
04.30 İlker
BELLİ Kİ SENİ GÖRDÜM
Deliler yurdundan yeni geldim
Düşünce şimşeğinde gördüm
Fırtına gibi, yıldırım gibi
Anlık ve berrak gördüm
Homarus’un sofrasında
Geçmişi anlatırken gördüm
Eflatun’un masasında
Geleceği ararken gördüm
Gözlerin şimşek gibi
Başında ışık halesi
Asırlar öncesinden ötesine
Huzmeler saçarken gördüm
Saçların dağınık,
Benzin soluk
Yoğun ve heyecanlı
Kitaplar içinde, kayıp
Bahar yaprağı gibi naif
Cılız çalılar içinde boy veren
Fidanlar gibi gördüm
Bir ara Hallaç’ın yanında
Dimdik
Her cefaya sırtını dönük
Sultanlar, yanında sönük
Karunlar, birer sülük
Sarayları pul yaparken gördüm
Dağ yeli, ova serinliği,
Deniz gümüşü, fırtınası
Bulut mavisi, bozu
Orman yeşili
Haldun’dan haber verirken gördüm
Umuda akan, ırmaklar gibi
Kirleri kapatmaya yağan kar
Ve neyden çıkan ses
Mesnevi’de nefes gibi gördüm
Uzaktan gelen bir sevgili,
Dosttan fısıltı,
Ufak bir ürperti de
Gönülden sözler dolu
Sanki Yunus vari
Varı yokta gördüm
Yanarken tapınaklar
Melekler düşlerimde
Gezerken devri alem
Ta Platon’dan bu yana
Nebiler dizisinden nurlar
Düşünceden pırıltılar
Ser ayaklarım altına
Otururken filozoflar tahtına
Belki de seni gördüm
Düşünce şimşeğinde gördüm
Fırtına gibi, yıldırım gibi
Anlık ve berrak gördüm
Homarus’un sofrasında
Geçmişi anlatırken gördüm
Eflatun’un masasında
Geleceği ararken gördüm
Gözlerin şimşek gibi
Başında ışık halesi
Asırlar öncesinden ötesine
Huzmeler saçarken gördüm
Saçların dağınık,
Benzin soluk
Yoğun ve heyecanlı
Kitaplar içinde, kayıp
Bahar yaprağı gibi naif
Cılız çalılar içinde boy veren
Fidanlar gibi gördüm
Bir ara Hallaç’ın yanında
Dimdik
Her cefaya sırtını dönük
Sultanlar, yanında sönük
Karunlar, birer sülük
Sarayları pul yaparken gördüm
Dağ yeli, ova serinliği,
Deniz gümüşü, fırtınası
Bulut mavisi, bozu
Orman yeşili
Haldun’dan haber verirken gördüm
Umuda akan, ırmaklar gibi
Kirleri kapatmaya yağan kar
Ve neyden çıkan ses
Mesnevi’de nefes gibi gördüm
Uzaktan gelen bir sevgili,
Dosttan fısıltı,
Ufak bir ürperti de
Gönülden sözler dolu
Sanki Yunus vari
Varı yokta gördüm
Yanarken tapınaklar
Melekler düşlerimde
Gezerken devri alem
Ta Platon’dan bu yana
Nebiler dizisinden nurlar
Düşünceden pırıltılar
Ser ayaklarım altına
Otururken filozoflar tahtına
Belki de seni gördüm
BİR HAL VAR
Bu gün, sende bir hal var,
Gözlerinde yaş neden?
Az haber ver o meclisten
Sende bir hal.. hüzün, neşe var
Ruhumdan boşalıp dolu olan;
Gözlerimden akan yaş ondan
Yüzümdeki, yüreğimdeki cemreden
Bu gün, sevinç, neşe ve gülşen var...
Recep 1996
Gözlerinde yaş neden?
Az haber ver o meclisten
Sende bir hal.. hüzün, neşe var
Ruhumdan boşalıp dolu olan;
Gözlerimden akan yaş ondan
Yüzümdeki, yüreğimdeki cemreden
Bu gün, sevinç, neşe ve gülşen var...
Recep 1996
BİR HOŞ
Bülbüller; gül için zar ediyormuş
Gülleri; dikenli, yapraklar bir hoş
Sümbüller; buğdaylar gibi baş eğmiş
Bu dili okuyup, anlamak; bir hoş
Yeşile boyanmış; ovalar, dağlar
Can suyu akıtır; çeşmeler, çaylar
Yaprağa sarılmış; üzümler, bağlar
Hali bilmek, sezip, kavramak; bir hoş
Kimi; kuş misali enginde uçar
Kimi; sanırsın taş yerinde ağır
Kiminde; dolu gönül, irfanlı başlar
Gönülleri, beyni anlamak; bir hoş
4.8.l997
Gülleri; dikenli, yapraklar bir hoş
Sümbüller; buğdaylar gibi baş eğmiş
Bu dili okuyup, anlamak; bir hoş
Yeşile boyanmış; ovalar, dağlar
Can suyu akıtır; çeşmeler, çaylar
Yaprağa sarılmış; üzümler, bağlar
Hali bilmek, sezip, kavramak; bir hoş
Kimi; kuş misali enginde uçar
Kimi; sanırsın taş yerinde ağır
Kiminde; dolu gönül, irfanlı başlar
Gönülleri, beyni anlamak; bir hoş
4.8.l997
BİR İZ
Geçtik nice yollardan biz;
Bazen düşerek bazan koşarak
Şimdi oralarda var mı bir iz?
Kah ağlayarak, kah çağlayarak
Bir hayat kah acı, kah tatlı geçti
Kah mutluluktan kah hüzünden
Kurudu, dökülüp yaşlarım bitti
Kah sevinçten kah kederden
Bazen düşerek bazan koşarak
Şimdi oralarda var mı bir iz?
Kah ağlayarak, kah çağlayarak
Bir hayat kah acı, kah tatlı geçti
Kah mutluluktan kah hüzünden
Kurudu, dökülüp yaşlarım bitti
Kah sevinçten kah kederden
BU SABAH
Derdi nedir;
Koşmakta güneş?
Karanlıktan kızıllığa,
Kızıldan tarifsiz aydınlığa....
Derdi nedir...?
Bu erken saatte,
Yanımda ötede beride
Bir koro tutturmuşlar,
Cıvıldaşıyor kuşlar....
Derdi nedir.?
Arılar, türlü böcekler,
Karşı yamaçta keklikler,
Kümesten çıkıyor tavuklar,
Eğitiyorlar, peşlerinde yavrular
Bin bir ses vermekte alem...
Derdi nedir...?
Tamamlamak ta ömrünü, sarı gül,
Son kokularını gönderiyor.
Ona yetişti iğde,
En nefis esansını sunuyor...
Bütün programlanmışlar;
Şaşırmadan işliyor kendince.
Ekmek toplamaya başladı;
Kaç yıllığını bir anda, işte karınca....
Derdi nedir ..?
Bitirmekte hardal
Çiçek mevsimini,
Tohuma durmuş,
Bekliyor kıyametini...
20.06.l997
Cuma
06,30 / İLKER
Koşmakta güneş?
Karanlıktan kızıllığa,
Kızıldan tarifsiz aydınlığa....
Derdi nedir...?
Bu erken saatte,
Yanımda ötede beride
Bir koro tutturmuşlar,
Cıvıldaşıyor kuşlar....
Derdi nedir.?
Arılar, türlü böcekler,
Karşı yamaçta keklikler,
Kümesten çıkıyor tavuklar,
Eğitiyorlar, peşlerinde yavrular
Bin bir ses vermekte alem...
Derdi nedir...?
Tamamlamak ta ömrünü, sarı gül,
Son kokularını gönderiyor.
Ona yetişti iğde,
En nefis esansını sunuyor...
Bütün programlanmışlar;
Şaşırmadan işliyor kendince.
Ekmek toplamaya başladı;
Kaç yıllığını bir anda, işte karınca....
Derdi nedir ..?
Bitirmekte hardal
Çiçek mevsimini,
Tohuma durmuş,
Bekliyor kıyametini...
20.06.l997
Cuma
06,30 / İLKER
CEVAP VEREMİYORUM
Dökülür saçlarım durur mu bilmem,
Aleme bakarım ama niçin göremem
Bir hüzün bir keder dumanlı başım
Sorsalar bildiğime cevap veremem...
Durmaz akar gözümden yaşım
Dünyada olmadı benim yoldaşım
Dostlar gideli bitmiyor düşüm
Niye terk ettiler cevap veremiyorum...
Halbuki, ağaçlar şen, kuşlar şen
Ulu dağlar, taşlar, böcekler şen
Neden bilmem, mahzunum ben
Çare yok cevap veremiyorum...
4.4.1974
MAMAK
Aleme bakarım ama niçin göremem
Bir hüzün bir keder dumanlı başım
Sorsalar bildiğime cevap veremem...
Durmaz akar gözümden yaşım
Dünyada olmadı benim yoldaşım
Dostlar gideli bitmiyor düşüm
Niye terk ettiler cevap veremiyorum...
Halbuki, ağaçlar şen, kuşlar şen
Ulu dağlar, taşlar, böcekler şen
Neden bilmem, mahzunum ben
Çare yok cevap veremiyorum...
4.4.1974
MAMAK
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit
Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit ... İlaç, bahane hasta; şifa bulur elbet Hastalık sebep mi, ölüm var, akıbet Sebe...
-
GAZANIZ MÜBAREK OLSUN Ebedi ülkü için geldiniz, Bİrlik Hak’ta dediniz, Dirlik için bir oldunuz Gazanız mübarek olsun. Bey...
-
Ayasofya Sen! .. Suskunken; sızlamaz mı, kemikleri Fatih'in Sen! .. Mahzunken; bükülmez mi boynu Eyub'un Sen...