4 Eylül 2006 Pazartesi

BİR İZ

Geçtik nice yollardan biz;
Bazen düşerek bazan koşarak
Şimdi oralarda var mı bir iz?
Kah ağlayarak, kah çağlayarak

Bir hayat kah acı, kah tatlı geçti
Kah mutluluktan kah hüzünden
Kurudu, dökülüp yaşlarım bitti
Kah sevinçten kah kederden

BU SABAH

Derdi nedir;
Koşmakta güneş?
Karanlıktan kızıllığa,
Kızıldan tarifsiz aydınlığa....

Derdi nedir...?
Bu erken saatte,
Yanımda ötede beride
Bir koro tutturmuşlar,
Cıvıldaşıyor kuşlar....

Derdi nedir.?
Arılar, türlü böcekler,
Karşı yamaçta keklikler,
Kümesten çıkıyor tavuklar,
Eğitiyorlar, peşlerinde yavrular
Bin bir ses vermekte alem...

Derdi nedir...?
Tamamlamak ta ömrünü, sarı gül,
Son kokularını gönderiyor.
Ona yetişti iğde,
En nefis esansını sunuyor...
Bütün programlanmışlar;
Şaşırmadan işliyor kendince.
Ekmek toplamaya başladı;
Kaç yıllığını bir anda, işte karınca....

Derdi nedir ..?
Bitirmekte hardal
Çiçek mevsimini,
Tohuma durmuş,
Bekliyor kıyametini...

20.06.l997
Cuma
06,30 / İLKER

CEVAP VEREMİYORUM

Dökülür saçlarım durur mu bilmem,
Aleme bakarım ama niçin göremem
Bir hüzün bir keder dumanlı başım
Sorsalar bildiğime cevap veremem...

Durmaz akar gözümden yaşım
Dünyada olmadı benim yoldaşım
Dostlar gideli bitmiyor düşüm
Niye terk ettiler cevap veremiyorum...

Halbuki, ağaçlar şen, kuşlar şen
Ulu dağlar, taşlar, böcekler şen
Neden bilmem, mahzunum ben
Çare yok cevap veremiyorum...

4.4.1974
MAMAK

ÇORUMLU

Git gör memlekete neyleymiş,
Çorumlu Çorum’u ihya eylemiş,
Eylemiş ki ne hoş eylemiş

Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu

Hep sevgi dolu, yardımsever Çorumlu
Efendi, onurlu, eserlerinden gururlu
Çok çalışkan, üretkendir Çorumlu.

Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu

Hepimiz Çorum’dan kalkıp geldik
Ankara’ya yerleşip yurt bildik
Alınteri döküp, çok emek verdik
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu
Ankara’dan vekilin yok neden olmasın,
Görenin yok, bakanın yok niçin olmasın
Cumhura vekil oldun, asıl baş niye olmasın.?
Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu

Birleşirsen büyüyeceksin Çorumlu
Az hareket koşacaksın Çorumlu
Ha gayret başaracaksın Çorumlu

Bir ol, iri ol, diri ol Çorumlu
Sev, sevil, sevdir, gür ol Çorumlu


Eylül l997
ANKARA

DİYEMEDİM

Gezdim dağı taşı, geçirdim yazı kışı
Akıttım teri yaşı, döktüm saçı ağarttım başı
Yıprandı vücudum, çektim çileyi yorgunum diyemedim
Nasıldır yemek lezzet ne bilmedim
Açlıktan açlığı terk ettim
Aç kaldım kimseye ;
-“Acıktım” diyemedim
Dudaklarım kurudu susuzluktan
Şerha şerha paralandı yangınlardan
Susadım susamayı kaldırdım;
-“Su” diyemedim
Kimine çok küçük, kimine fazla
Kasılır gerinir eller en ufak şeye nazla
Kendimce unvanı yok ettim;
- “Var” diyemedim
Garip sultan idim bazılarınca
Düştüm kör kuyulara ulu yazılarınca
Hakirliği dost bilip;
-“ Düştüm” diyemedim
Çalışır idim belli belirsiz bazı işlerde
Tutunmak için çabalar, dişlerim de
Olmadı, kaybettim;
-“İşsizim” diyemedim
Yardım edicilerden olmak en büyük arzum
Ağlamak namerde, dert yanmak merde olmadı tarzım
Yıkıldım yardıma muhtaç oldum;
-“ Muhtacım” diyemedim
Bezirgan olup, tezgaha mal alıp serdim
Hiçbir şey satmadım hep para verdim
Dostlara; “buyurun, gelin”;
-“Alın” diyemedim
Sorunlarım oldu aşılmaz dağlar gibi
Bildirmedim bilenler güldüler belki
Hep var idi, tükenmez cevher sanki
-“... Benim “ diyemedim.
Eser verdim;
-“ Bu benim” diyemedim
Kitap aldılar;
-“ Ederini verin” diyemedim
Gezdim çokça verdim ki bakın
Dükkanınıza bırakın da satın
-“Sonra aslını verirsiniz “ diyemedim
Suratıma bakıp; “Nereden, nereden..?
Geliyorsunuz ..! dediler cevap veremedim
-“Referansınız, dostunuz kim?” dediler
Bir o yana bir bu yana evirip çevirdiler
-“Meşrebiniz ne? “ dediler bilemedim
Kapağını kenarını kıvırdılar
Gözüme bakıp;
- ” Kim için yazıldılar ..!”
-“Dünya görüşü ne?” dediler bilemedim
İsim aradılar, hafızalarını yokladılar
-“Kim yazdı bunu? dediler
Başımı öne eğip;
-“Ben” diyemedim.
Sorular..Sorular; cevap veremedim


12.7.1997 Cumartesi
19.00

ENDÜLÜS’TEN ....

ENDÜLÜSTEN ....




Mercan kaseler dolu su

Yürekler soğutan

Elhamradan akan su



Dan... dan... dan... dan...



Delerken çeliği, mermeri

Duyulmaz ki engel var

Aşılmaz sesler Prene'den

Ah...Prene geçit ver



Fatih’in nal sesleri; inletirken cihanı,

Süleyman’ın krallar titreten fermanı;

Taçlı Haçları "atarken",

Ahmere götüremediler.



Tutuşsaydı aynı eller,

İki koldan koşarken devler,

Al yeleli atlar saçarken alevler

Umranlar mı, ümranlar mı,

Kesti yolları?..

Geçirmediler..



Raks sesini Mehter vuruşuna,

Hangi güç..?

Yetiremediler.



MERCAN'ın Çınarı,

Elhamra'dan granitler delen,

Gönüller serinleten suya,

Doğudaki tanı, batıda aya,

Balkan’da ki kolu,

Endülüs’teki ayağa yetiremediler

Hayali, düşe götüremediler.



Kınalı ellerin, dualı dillerin

İmdat;diyen son nefesleri

Duyulmaz ki ;

Alplerden ..

Haç, Hilal’e örmüş çelik kafesleri



Bir bülbül ötse,

Rakkase sesi duysam

Onu görürüm rüyalarımda

Yedi yüz yıllık parlak medeniyetin

Canı çekilirken beşeriyetin

Bir nahif sanata denk gelsem

Bilirim Elhamra’dan...



Hoş bir ses duysam,

Ne güzellik görsem,

Bilirim Endülüs’ten

Bir ah işitsem,

Hatırlarım Endülüs’ü

.......

Yine bir gündönümü

Yedi yüz yıl sonra

Balkanlar kustu

Endülüs’te ki... Tanıdık ahı

..........

Gemileri yakıp dönmemek için,

İddialı medeniyet için gidenler,

Medeniyet(!)e gidenler,

Gel- gitlerle frenler, Preneler...



Yedi yüz yıl sonra iddiasız gidenler,

Sığınak oldu şimdi o Preneler...



Yeni bin yılda bin medeniyet için

Çürümüş insanlığa biraz merhem için

Geliyor,

Alp erenlerin hayat veren sesi;

Gürüldüyor artık

Alplerden tertemiz kar suyu

Yeni bir;tan ağartısı ...



Necati Çavdar-5.6.2000/ Ankara /Güneş’i Getiririm











FARKINDA MISIN..?

Dost bilenler korkunca gölgenden
Kaçınca bildikler telefonlardan
Cevaplar gelmeyince mektuplardan
Yine de çareydin farkında mısın?

Kendine bir dert ortağı ararken
Sen dertlilerin derdini taşırdın
Gizlerken açlığını tüm toklardan
Sen hilkatten toktun farkında mısın?

Alsınlar götürsünler yorganını
Kes at ipini, hem urganını
Aç, çıplak olunur gönül sultanı
Sen zaten çıplaktın farkında mısın?

Sırtta ki yükü hafifletmek için
Sen yüklenirdin taşınmaz dağları
Yüceltirken senden başkalarını
Huzur enginlerde farkında mısın?

GENÇLİK

............
Verebiliyor muyuz; ruhi gıdasını da gençliğe
Ne veriyoruz ki; mide ve şehevi ihtiyacından öteye...

7.5.1997
05.00

GİBİ

Ne korkunç şeydir; olmak senden uzakta
Yalnız başıma o karanlık, ıssız gecelerde
Muhtaçken bir ışığa, sen başka yerde
Özledim çiçeğin meyveyi özlediği gibi

Bölüyor gecenin sessizliğini saatin gongu
Bazen çok uzaklardan bir tıkırtı bir gürültü
Bazen bir motor sesi, bazen bir tren düdüğü
Özledim Ağustos’ta bitkinin yağmuru özlediği gibi

Bu dert bunca meşgale, bitmez sıkıntı içinde
Benim ve dünyanın ateş içinde olması nafile
Senin hayalin, senin gülüşün gözüm önünde
Özledim dağların yeşili özlediği gibi

Bu sessiz gecelerde yazarken kalemim
Söylemez olan dilim, söylerken kelamım
Esen rüzgarlardan alır gibiyim selamın
Özledim arının çiçeği özlediği gibi

GİDİYORUM SONSUZLUĞA

Gözlerim kapalı olsa da
Ellerim hep bağlı kalsa da
Ayaklar yaralı, yorgun da
Gidiyorum sonsuzluğa

Henüz dünyaya gelmeden
Anam dahi göremeden
Yağmur çamur demeden
Gidiyorum sonsuzluğa

Engelleri aşamasam da
Dağlardan geçemesem de
Kendimden kopamasam da
Gidiyorum sonsuzluğa

GÜNEŞ DOĞUNCA BATAR

Mahpushane bir tuhaf bina
Süvariden kalma; hatıra, o gün bu yana
Ne izahı mümkün nede tarifi
Görkemli bina önün de bir uzun selvi
Dibinde asılan üç kişi en son ki
Karşıladı nazik bir bayan
İkinci katta; torba dolu bir oda.
Kapısında koskocaman bir balta,
Demir saplı bir baston.!
Tecrit ki, tecrit; tam zindan
Ufak yarıklı iki delikli tuvalet
İçerde b.. duvarla ayrı
Koku ki; ne koku anlayın gayrı.
Hava yok ki ne mümkün teneffüs
Çare yok üstüne kapanmış kapı
Çek pisliği içine .. Yutmuşsun hapı
Uyku mu? Ne mümkün bulursan yatağı
İmdada geldi: Sür, sür hacı yağı
Yatak .. On altı kişiye on şilte
Babanın evimi bura? Hapishane işte
Hemen başlıyorlar; yeni hayata, girişte
Af konuşuluyor; her harekette, işte
Bakıyorlar; biri birine şüpheli şüpheli
Bir kısmı; vurdumduymaz, hem de ümitli
.........
Tecritten lutfile çıkardılar
İnsanlar sayılıp, dizildiler
Kelle adedine göre yazıldılar
Attılar, ahır bozması koğuşa
Gacırdayarak, kapandı kapılar
Yarın mı..? Ne ümit .. Hüzün ve keder
Burada başkadır haller
Burada gözler bir başka parlar
Zaman nasıl geçer?
Voltada sanki zikrini çeker
Çok işler ama
Bir a..duyunca durur diller
Mahkumun .. ışığı.. belki af çıkar
Güneş orada, doğunca batar
Batınca; ...düşse ne çıkar?
Mahkumun çilesi;
Çeker de belki çıkar
.........
Bu gün tam on beş gün oldu
-“Yarın” dedim; hayal oldu
Her an hücrem; hırsız, cani ile doldu
Kimi bir gün, kimi üç günde gitti.
Acılar beni bu hücrede de buldu
Yalnızlık; sırdaşım, yoldaşım oldu
.......
Beklerim haberi gelmez
Gardiyan hiç halim bilmez
Evde bir buçuk yıllık yavrum
-“Geleceğim” diyen babası gelmez
......
Hücre kapısı...tak ....tak..
Hırsızı, canisi gitti tek tek
Onlar mı? Adi suçlu !
Bizimki düşünce...
Her dönem büyük tehlike
Aradaki en mühim fark...


1983

Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit

Akşamın tülü çekildiği vakit Gece, gündüzle yapar mı akit ... İlaç, bahane hasta; şifa bulur elbet Hastalık sebep mi, ölüm var, akıbet Sebe...