25 Mayıs 2008 Pazar




SAIRIN YERI
NECATI ÇAVDAR
Posted by Picasa



SAIRIN YERI
NECATI ÇAVDAR

“Haç”lı Tasma

Necip Fazıl, anılıyormuş!

Asrın başında asrın sonunda aynı oyun, aynı ayar
Ülkeme emin bekçiler bırakan İngiliz, şeref NİŞANı takmaz..
İradesine ram olan kullarının boyunlarına tasma asar
Milletine bey, İngiliz’e kul olan, “altın lale” sayar.


“VICDAN AZABINA ES KAYNA KAYNA SAKARYA.

OZ YURDUNDA GARIPSIN, OZ VATANINDA PARYA!”

”YOL ONUN, VARLIK ONUN, GERISI HEP ANGARYA: “
Diye hançeresini yaranlara, ne güzel yakışır, “Haç”lı madalya
“Haç” hatıra kazınmış mış! Çok da yakışmış takiyyeunutuldu çoktan,”YUZUSTU ÇOK SURUNDUN, AYAGA KALK, SAKARYA!”


Sanal darbelere direnip, millet kararını verdi:
“Yıkılmaz kale Çankaya’ya, iradesi çakıldı.
Çocukların iktidar! Kemiklerin sızlar mı Necip Fazıl?
Çankaya’da talebelerine İngiliz tasması takıldı



Eldeki Furkan’ı aşıp Çanakkale’yi geçemediler!
Şehitler! Yerlerinde çatlasın..Akif!. Beyinlerin patlasın.
Osmanlı mülkünü sicimle arşınlayıp,kullarına dağıtanlar,
Payitahtını sanki işgalde, armadada “mehmetlerini”, ayarlar..

Necati Çavdar- Emiryaman
24 Mayıs 2008

15 Şubat 2008 Cuma

OMAR!...



Alçaklığına, zemin arar
Yücelere erişemez
Garip; azarlar..
Kıç yalar,
Kemik yalar, salya salar..
Sanki sunulan imkanlar baki ebedi oralar
Ne olursa olsun, kendini aynı yerde oyalar
Zalimle zalim oldun, Omar!
Dün ne idin, bu gün ne oldun
Sadizmini tatmin de buldun
Omar!
Yüce din böyle emretmez amma
Hak’ı kaldırmayı, haklıyı tutmayı unuttun
İmamlıktan, idareciliğe geçişi; kaç kıç yalayarak buldun ?
Omar!
Anlamazsın, duymazsın, hatta görmezsin
O koridorlar dile gelse..
Kimler geldi, kimler geçti
Masatlar, Cengizler bile bitti
Millet bu, onları terk edip başkasını seçti
Dün ayak olanlar; şimdi başa geçti.
Meğer tac-ı ser değil “Tac-ı bela” imiş
Sevim değil zehirli yılan
Kullan, birazda sen oyalan
Vermişler şeddelisini mizacına uyan adın
Yakışmıyor ismine adalet timsali Ömer
Hem Türkçe “öküz”, Hem Arapça “omar”

Zayıfın karşısında ateş, güçlü karşısında; donar.
Sende aynı soyun suyu olduğunu ispat ettin Omar!
17 Mart 2006 –Cuma-
Ankara-Emairyaman

UĞRAŞMAYIN, ALÇAKLAR!..

Uğraşmayın, boşa alçaklar!
Sizin gibi köpekleri çok gördük.
Sağımız, solumuzda ısırıklar
Yaladıkça azan kelpleri gördük

Yalakalar; yalandıkça yükseldi.
Diz çöküp, yalvaranlar; gördük
Dünkü zibidiler kendini bir şey mi bildi?
Unvan ne imiş, şan ne imiş hepsini gördük

Zalimin zulmü; sonsuz olmaz
Biz; nice zulümler gördük.
Alışmışa hiçbir şey olmaz
Senin ağababalarının nallarını gördük


Sizin vızıltılarınız bize hız verir
At ahırlarından bozma “damları” gördük
Kendi çıkarımız için değil halkın hukuku için
Van’ı, Mamak’ı, Ulucanları; gördük

Bağlatınca boğazınızı hortuma
Su yerine irin içenler gördük
Tekmeyi yeyince ... döner ...
Üfleyince çılız ışığına karalıkta kalanlar gördük

Borudan geçen gazla hava basma, kesilir
Tıkınırken kemik boğazına takılanlar gördük
Regaip’de su,Berat’da ceryan kesersiniz
Kendi karanlığında boğulan sahte güneşler gördük

6 Nisan 2005
Aşiyan-Ankara

18 Ocak 2007 Perşembe

İrfan Ehli

Posted by Picasa


İrfan Ehli

Gönül; “sermayesi, irfan olan kayıptadır” bilmez misin?
Sermayesi pul, sermayeye kul olana..
Sermayesi irfan olana ram olmayana;
Gülmez misin?

Koca Ragıp Söyledi:
Asırlar önce..
Sen tekrarla
Belki ulaşır kocaya, gence

Rastladım… Gökşın’da
Oturmuş garip, masanın bir ucuna
Şöyle bakınca sanırsın, miskin
Öpmeyiz, el etek.
Nice kürk giyse de vermeyiz değer..
Çıkar yoksa ve piri fani
Ya da ilmiyle amilse eğer;
Elbet ellerini değil, ayaklarını öperiz.
Bir an baktım, kisve farklı ammaaa
Bir başkalık saklar, urba altında
Değerbilmezlerin bakışları altında
Sarılıp öpmek için ellerini
Anladı elbet, altından anlayanı
İrfan işlemiş bedene, sinmiş diline
Çekti, nezaketle uzanıp yüzüme
Dukalarımı götürmedim eline
…..
Geçip tenha köşeye okurduk
Çelikus’la konuşurken başka şeyler
Aklım, ihtiyarda kulağım sözünde.
Belagatsa belagat o..
Aldanır bakan görüntüsüne

Çok sonra anlattı durumu
Gidip gelen Çin iline..
“İlmiyle amil, bilgiyle fazıl”
Kanaatkar, olmaz kimseye yük
Büyük ne kelime, büyükden büyük
……
Bastona çöküp, güya ihtiyar
Kalktı..
Bir dev gibi ilerledi
Söyledi, söylenecek son sözünü..
Yok eyvallahı, bahtiyar
Kendisini rahat ettirecek tekliflere
Aldırmadan, elinin tersiyle itti.
“Bu can hala sağ” ya dercesine çekip gitti..

Çinli Gong Ali hareketli
Veriyorken taktik işler olsun bereketli..


Bir sabah geçiyorken Emiryaman’dan
Geldi bir bisikletli genç, verdi mola
Hürmetle , iner gibi yapıp, hafice salladı ayağını
Geçip yan tarafa, aradım öbür bacağını..
Duasını etti kimseye aldırış etmeden
Gördüm, nicelerini hürmetsiz çekip giden

Palanı, yorgan eden.
El değil etek öpen
Fakat..
İşte numune..
Kalmadı eser, nede vurulan sırtına semer..
….
İnsan öyle, eşya farklı mı?
Örnekleri aha, Emiryaman’da..
Modern kutular önünde
Bizi bizden alıp hapseden
Sözde köhne binaların
Ruhu var, çizgisi var
Ağaçlar dikilmiş
Hiç bitmiyor kuşların ezgisi

Sabah ..Haber veriyordu
Taaa.. Türkmensitan’dan
TVlerden haberciler.
İsterse!.. Sistemler çöker..
Yetim kalıp, sahipsiz kalan
Hatta dün esir olana, bu gün
Arkası sıra .. Krallar dizilir..

Yetmez mi bu kadar ölçü?
İşte köhne, kaşaneler..
Baykuş tünemiş, vermez mi haber?..
İşte hala diri duruyor : “Yaman, Emir”
“Palan, kar etmez” bilsek yeter.
İrfan ehli, asırlara hatıralar bırakır

24.12.2006 –Emiryaman

22 Ekim 2006 Pazar

BAYRAMA GİTTİ!..

BAYRAMA GİTTİ!...

Yıl, 2006. Ekim, öyle sonrası...
Harikalar Diyarı’nda: çimenler, kuşlar hoş,
Yeşilden altın sarısına dönen yaprakları ile
Çeşit çeşit ağaçlar; ediyor, insanı bir hoş
Kumrular; onları çıkıyor, yüzleri iniyor, havuzlara,
Denizi andıran suya inen bulutlar..
Seyrine doyum olmayan manzara ediyor, sarhoş
Çevre sakin, sular duru, tabiat latif
Güneş hafif eğilmiş, güllere gülümsüyor onlar bir hoş..
Kuytulara tek - tük de olsa sevgililler oturrmuş, zaten sarhoş..
Sanki diyorsunuz, cennetten köşe
Hissidiyorsunuz Ramazan’ı idrak etmiş kaniat, hazır Bayram’a
Zira o ulvi hava sinmiş, kendisi bir hoş.
Bu güzelliğe inat, “Masal Adası”..
Ünlü hikaye kahramanları yalnız ve boş.
..
Fakat, o ne?
Arkada iki yavru..
Birinin yaşı altı, birisi sanki sekiz
Koçlar; öyle yakınlarki belki de ikiz..
Bir adam;
Kendine gelse dağ gibi ama, omuzlar düşmüş.
Uzun kollar, bellli yorgun, salıverilmiş yana..
Kadın, makinalı gibi sayıyor çeneden ona.
Kulak kabartmadık ama..
Saydıklarını duyurdu resmen bize.
Zaten der gibiydi :
“Gerçi malum, durum, bize..
Halimizi, arzdiyorum yine de size..”
Belli ki, oyalansın diye çocuklar..
Çarşı-pazarı değil, Harikalar Diyarı’nı seçmişler!..
Kadın:
“Bana ne aldın şimdiye kadar.
Bir bayramlık mı?
Hani göster neremde, nen var..
Bana almadın ki, sırada çocuklar var..”
Belli ki zamanında çok yürekler hoplatmış.
Boy bos, vucut ölçülerine bakarak tercih yapılmış..
Ancak, iki çocuk verip,
Yük ağırlaşınca, omuzlar düşmüş..
Aşk, o görkemli endamdan sıyrılıp cüzdana (s)inmiş..

..
“Biz istemiyoruz, bayramlık ve dırdır” dercesine
Arkada, yavrucaklar; bir birlerine sokulmuş.
Ne anaya yakın.
Ne de, babaya
Gitmiyorlar arkalarından,
Sanki sürükleniyorlar,
Kafalar:
Kendi üzerlerinden yapılan aile kavgasında
Benizler solmuş, gönüller kırık, ama onlar “park”a yakın..
...
Kadın saydıkça sayıyor..
Adam; sanki dalları yana inse de yürüyen çınar..
Taştan ses geliyor, adamdan nefes çıkmıyor.
Kadın, yıllarca diyemediklerini saymaktan bıkmıyor.
Gelip geçtiler yanımızdan..
Böylece ilerlediler, kenarımızdan
...
Park bitmiş..
Büyü gitmiş, sırlar faş edilmişti birer birer..
Artık çıkmakta idiler koca caddeye
Nede olsa,bağlı oldukları sözde cemiyete..
Adam, şöyle bir irkilir oldu.
El kol işaretinden “Yeter artık. Kodumu oturturum” diyordu.
Kadın daha bir bağırıyordu avazı çıktığı kadar:
“Erkeklik o değil!.
Erkeklik, çocuklarına bayramlık almak. İşte.. O kadar..”
Kükreyen devin gerilediği an olur ya?..
İşte öyle.
Adam, son atımlık barutu tüketti zahir...
Hızla fırladı, açarak adımları metrelerce ileri..
Dememişler miydi atalar:
Kavgadan kaçmanın onda dokuzu erkeklik..
O halde,ne duruyorsun? İleri!..
....
Ama o ne?..
Aile bağı!..
Kadın haydi “neyse” de
Boynu bükük, sesizce seyreden
Geride iki yavru, ipleri...
35’lik adam; çaresiz , önde..
Omuzlarına bile çıkmaz, yapışmak için ne fink atmış kimbilir?
Ama şimdi?..Kadın, daha bir muzafer ama yine de arkada.
Çocuklar ondan da geride..
Girdiler Fatih’in yan sokaklarına..
Karşılarına gelmesi muhtemel tanıdıklar!..
Gülücükler içinde söyleyecekler;
“Bayramınız mübarek olsun..”
Onlarda diyecek elbet “sizinde bayramınız mübarek olsun”
Boynu bükük çocuklar, algılarlar mı dersiniz?
Bayram cepte, cüzdanda..hatta kartta
Cüzdan iyi ise; olacak bayram elbet mübarek..
Ve bir aile, kopmadı ise..
Bayrama, korumasız, dayanaksız, çaresiz..
Belki de baba,İşsiz.. Ana, aşsız..
Hani, el içinde..
Çocuklar; bayramcalıksız, boynu bükükçe gitti..
İnşallah ipler; kopmaz, ama bir gençlik!
Malesef böyle yitti.
Yiten gençlik mi, zannettinz?
Kalan sağlam köke rağmen..
Yarınlarımız, güvenimiz bitti..
Binlerce aile bayrama böyle gitti..
....
Tuzu kurular mı?
Onlar zaten bayrama değil, tatile gitti.
Hali yerinde olanlar; birkaç kuruş saçıp,çevreye havalar attı.
Camileri dolduran çokluk, bilmezler oraya “neye, niçin gitti?”
Keyfiyet değil, zaten mevsimlik kemmiyetti
Haksızlıklar, zulümler, sefalet milletin canına yetti..
Memlekette akan kanı durdurmak için;
Canilerin, eşkiyanın hamisini, koordinatör etti.
Hayır verecek kimileri, de
Cebini değil, devlet hazinesindren vermeyi tercih etti
Zengin sofralarında, gariban Müslüman mı?
Baş konuk,kafirler.. Papazlar , hamamlar “iftar”etti!
Devlet ciddiyetini göstermek için;
Başbakan uyurken; ilim, ifran, fen tatile,
Düğümü çözmeye, gariban “balyoz”u yetti..
....
Ramazan:
Cami önlerinde; resmisi, gayri resmisi, illegali, zorbası:
Dilencilik yarışında sağlanan karlar, alınan madalyalarla..
Belediyeler; ancak çadır sirklerinde varlıklarını ispatla
Her türlü pisliğin aktığı kanallarda; mevsimlik gösterilerle
Hırsız başkan; sırrı faş olunca şerefini, ancak kurtardı:
İkindi namazı çıkışında, “cami avlusunda” kahpece saldırıp, kaçarak
Yeni “huzur”dan çıkan cemaat; olayın keyfini sürüp, zalimden yana susarak..
Yaşlı teyze, ihtiyar amaca...Ağbi, damat, hala, gelin ve torun.
Ellerde kapağı açılmamış, süslü kılıflarda askıdaki, Kur’anlar!
Koşturup mezar başlarına dirilere hitap eden Rab’lerine inat
Açıp; Yasin Suresi’nden haykırırcasına, Allah kemından şöyle seslendiler ölülülerine!
“...Uzun ömürlü yaptıklarımızın hikkatini tersine çevirmişizdir. (Gençken ihtiyarlamış.Güçlü iken zayıflamış.Dimdik iken beli bükülmüş)..Akletmezler mi? ...Biz Muhammed’e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur’andır. ... Diri olan kimseyi uyarsın ve verilen sözde inkarcıların aleyhine çıksın. ...Kudretimizle kendileri için hayvanlar yarattığımızı görmezlermi? Onlara sahip olmaktadırlar. ... Onları kendilerinin buyruğuna verdik; bindikleride etini yedikleride vardır. ...Onlarda nice faydalar vardır,içecekler vardır. Şükretmezler mi? Allah’ı bırakıp da kendilerine yardımı dokunur diye, başka tanrılar edindiler. . ..Oysa onlar yardım edemezler, ancak kendileri o tanrılara koruyuculuk için nöbet beklerler”
Evet, kendilerine değil, seslendiler ses vermez ölülere..
Kim bilir, belki diridirler diye..
Toplum; kendini saran, iki dünyasını kurtaran dini, çok gerilere itti.
Şatafatlı, madetler! Gün geçtikçe daha bir dolsa da
Din-diyanet, önce camilerde ki kürsülerden...
Ve bir toplum; böylece, resmen ilan edilen Bayram’a gitti..


Necati Çavdar
22 Ekim 2006-Aşiyan -Ankara


.............

KEMMİYET : Miktar, sayı, nice oluş. Az veya çok oluş.
KEYFİYYET :
1.Bir şeyin esâsı ve iç yüzü. Nasıl olduğu ciheti.
2.Kalite. Madde. (Kemmiyetin zıddıdır.)

memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...