19-20
Eylül 2011 günlerinde,
|
Yeğenlerimiz
Muhsin, ablası Sultan ve Boğazkale'den Bekir Uzluzman dayıları ile Van ve Erciş'de idik.
30 yıl sonra
tekrar geldiğimiz bu topraklarda gördüklerimiz ve duygularımızın
bazılarını ;
VAN'NAME
HALNAME
adını
verdiğimiz çalışmamızı paylaşıyoruz.
VAN’DAN
NOTLAR:
Havaalanı
İşte deniz
İşta Van…
…
Bindiğimiz
taksi ,
Merkeze
paralel, kat ediyor
Bir uçtan
bir uca şehri
Derler
ki taksiciden al haberi
Öyle
yapıyoruz çaktırmadan
“Başkan
AKP’den idi
Götürdü 352
trilyonu
Bizde karar
verdik Bağımsıza..
Şimdi
başkan, BDP’den
Yardım
alamıyoruz ki iktidardan”
Bekir ağa,
12 Eylül’den
tecrübeli
Atanmış
belediyeci.
Başından
geçeni hatırlayıp
itiraz
ediyor;
Hele de var
mıydı yiyecek para?”
Olsa idi
olurdu Van’da saracak yara
Çok laf
ederler, insan düşünce dara
Geçip
Akköprü’den
Selamlıyoruz
bilmediğimiz mezara
İnsanlar
gidiyorlar yandaki pazara
Vardık
nihayet ilçelere yol veren Otogara..
….
Erciş’e araç
var.
“Bekleyin
az hele..”
Dolmuşta..
Sessiz,
yolcular..
Kimse konuşmuyor..
Selamdan
çekiniyor.
Bölgenin
genel psikolojisi mi?
Bilmem..
Yerliler.
Görev icabı
“Şark hizmetine” sürülenler.
Ki mide
bizim gibi “mecburen görülenler”
..
Bir genç
kız..
Kitap,
okuyor
Daha önce
yoktu, kalemden bir iz
Takdir
duygusu, boğazımıza kilitlenip,
Göz
ucuyla bakıyoruz kapağa..
Yazıyor
kitap da;
“Gecenin
İzleri”
Yazarı
okunuyor: Nicholas Sparks
Çalıyor:
“Ah babam
olsaydı” Ankaralı Namık’ sesinden
Van’dan
denizi öperek Erciş’e koşuyor minibüs..
…
Denizde
ışıltılar… Yansıtıyor:
Van’ı sevip terk etmeye kıyamayan
güneşi..
Kedisi tek renk bakıyor,yeşil
gözler şaşı
…
Evet, kafesinde Ercişe yol
alan Kedi..
Şaşırtıyor göreni, şaşırtıyor bizi
Diyor, sahibi genç kız:
“Bulamadım, aslını ,
Aldım Van’dan melezini”
"ŞARK
MESELESİ “
Ağam mesele
seninle benim değil
Derler ki
mesele "şark meselesi “
Bak atan ne
diyor toprağa eğil
Biz kan
döküyoruz, doluyor kesesi
Kan döktükçe
artıyor zalimin neşesi
…………
15’den
beri yüreğimizi yakan; “şark çıbanı”
Öyle bir
vurgun ki
Anlatması,
ağıt..
Susması,
destan…
Göz, lal
Dil, lal
Yürek, lal
Bir hüzün
anıtıdır, Van Kal ’ası
Rüzgâr
anlatır o dinler
Deniz
anlatır, o susar
Yarası açık,
umudu kaçık…
SEVDA YÜKLÜ SILAM
Neyle
vurulmuş, sevda yüklü sılam
oysa ...
her dem
"gül ekmek" ti işi “barış” için
Elemlere terk
edilmiş, kapatılmış pencereler
Çarşaf gibi
serilmiş, dingin sularda
Aksimizi
gören yok
Şu
çalkalanan denizde, heybetli dağlarda
Kim ah
eder bilen yok
Yakamozları
gören yok
Tüm zalimler
öyle yapar ya
Ağaç, mabet,
insan ayırmaz
Medeniyet
izi kalmasın diye
Tüm şehri
yakarlar
Zamanında
“kahpelikle” yakılan bu şehir
Şimdi
ihanetle yangınlar içinde
EREK
DAĞI’NIN DUMANI
Erek Dağı’na
çöken dumanı
Zalim felek
vermez âmânı
Katillerin
olmuyor dini, imanı
Sapık
düşüncelerinin esiri,
Savaş
baronlarının kiralık katilleri
Bilmiyorlar,
anlamıyorlar…”İş”leri
ABD, İsrail
savaş sanayinin finansörleri
AĞLA
Tebriz
caddesinden geç de ağla
Süleyman Han
camine çık da ağla
Hüsrev
paşayı gör de karalar bağla
Gün olunca
Tatvan’dan bak da ağla
Tan zamanı
Erek’ten gör de ağla
Kan kokuyor,
toprağımız
Temizlemiyor
soda denizimiz
Toprak
kandan kına olmuş
Başına
kandan kınalar yak da ağla
Yönünü çevir
Kıbleye,
Kalbini,
gönlünü Sübhan’a bağla
KATLEDİLİR
Şuracıkta ki
geminin kırık yelkeniyle
Okyanus da
giden arasında ne fark var?
İkisinin de
düşmüşse bir yıldız peşine
Ay ve Zühre…
Gemici…
Umut… Korku aynı değil mi?
Tahir, ne
arar?
Züleyha…
Leyla gibi
bakan göz
Zalimlere
teslim edilince alın yazısı
Mecnun’dan
habersiz katledilir
DİLSİZLERE
EMANET, SEVGİNİN DİLİ
Eşkıya yakmışsa
kin ateşlerini
Analar…
Kaybediyorsa
çocuk ve eşlerini
Emperyalist
soyguncular,
Bu dağlarda
gösteriyorsa dişlerini
Açmadan
kuruyorsa bin bir çiçek
Her
bahar yağmurları, sulamadan geçiyorsa
Oysa..
Gitmeyi
bilmez bu topraklara bir kez âşık olan
Bedeli can
olsa da Alpaslan’a verilen söz var.
Sübhan'ın
şahit olduğu taa o günden beri
…….
Dilsizlere
emanet, sevginin dili
İnsan yerine
taşlar konuşuyor
Haykırıyor
Ferhat’ın feryadını
Şirin’ine
ulaştıramasa da sesini
Erek dağında
ağlaşıyor, keklikler
Dilini çözemese
de insancıklar
Vatan,
mezbaha sanki hapis kem gözlerde
Turuva
atları dolaşırken bayırda, şehirde
Dağlarım,
vurgun yemiş sevdaya döner
Ey uzakları
gözleyen mahzun şerefeler!..
Halden
anlayan dilden söyleyen bekle
Yeraltında
inleyen sesi duyan yok
Okuyan yok
halnamemizi…
…. bilen yok
ahvalimizi
Suyla değil
kanla yıkanıyor kefenler
Zehirle
boğuldu deniz, ırmaklar
Ateşle
dövülüyor dağlar, ovalar
Söndürülüyor
sevgiye filiz veren umutlar
Kin
pompalanıyor hayata her sabah
Kan içiliyor
kristal kadehlerde her akşam
Geceler
bitmiyor..
Gün olmuyor,
tan batmıyor
Sökmüyor,
şafak
Ağlaya
ağlaya yorulmuş
….
bülbüller, ötmüyor,
Kanatları
yolunmuş
…. kuşlar
başka diyara uçuyor
Yad ellerden
eser zehirli yeller
Şehla
bakışlı ceylanlar firar etti
Kana
bulanınca işlemeli mendiller
Sevgiyi
kurşunluyor, silahlı eller
Teslim olmuş
akıl, zampara ütopyalara
OLACAK ELBET
GÜLİSTAN
Ezan sesi
arıyor, viran mabetler
Aynı
sevdalarda buluşmak için
Yan yana
erişmek için
Susması için
aykırı müziklerin
Kapanması
için küfreden ağızların
Sarhoşların
ayılması
Kahbelerin
ayrılması için
Kudurmuş kan
içicilerin..
Ezan
süresince "insan" olması için
Karanlığına
gömülmesi için Hac'ın
Kimliğini
hatırlaması için piçin
...........
Ağlayan
kınalı kekliklere
Ebabiller
yardıma gelir mi bilmem
Gönül bağını
kurar mı bilemem
Fakat…
Sana
diyorlardı, mazlum
Gelen gün,
zalime hüsran
Gönülden
gönle akan
Şefkat,
merhamet çağlayan
Işık hızında
evreni saran
Sensin
medeniyet kuran insan
İnşa
edebilecek sadece sen
Sende,
kaynak sende irfan
Olacak elbet
gülistan
Dikiliyor
fidan…
….
Ne
düşler, ne hayaller görürüm
Şu denize
dalıp dalıp bakanda
Hayal
değil gerçekleri görürüm
Şu kaleye
gelip, burca çıkanda
Gülistana
erersin, bunu umarım
Karanlıklar
gidip güneş açınca
Zira..
Medeniyet ışığı; hep doğudan
doğar
Yüz yıları esir alan Batı
karanlığını yırtar
Devran, dönmek üzere
Dünya döner de
Medeniyet meşalesi sabit mi
sanırsın?
Muştusu bugün, zevali yakın
Çöküyor batılın gücü
Biz görmeyiz, amma
Habercilerin çığlığına bak
Tan ağırmakta
Sizler göreceksiniz, “gül vaktini”
Zaman,mekan çekiyor sizi
Varacaksınız gülistana…
Boşa değil “bahar” temizliği,
Boşa değil batıdaki boğaz sıkıntısı
….
Yeşerecek bağlar, bostan
Olacak elbet
gülistan
Dikiliyor
fidan…
BORAN İLE
VEDA
Kalenin
saklı ruhundan
Boran ile
birlikte ayrıldık.
Vatan yapan
ataya
Binler dua
gönderip
Sırrımız
da kalan hadiseleri..
……… rahmete
uğurladık
...............
hazın hazın
bakıyorum eski hatıralara..
Derdimi
döküyorum kara satırlara
Kimse
bakmıyor ortak hatırlara
Şahidim
ağlayan bulut, sağanak rahmet?
Can verir,
karalar bağlayan dağlara
………….
Ey şura da, bura da gezen
şaşkın kişi!
Şu karşı ki dağlara çıkan
Ovalarında tefekküre dalan,
Hale ağlayan ilk kişi sen değilsin!
Bu sular.
Bu çiçekler..
ne insanlar gördü bilsen,
Kendini ilah zanneden Nemrutlar..
Sağnak sağnak rahmet olan
Peygamberler,
Davutlar
Nice evliya,
Şanlı gezgin,
Çelebiler
Gziler,
Şehitler
Sultalar sultanı Süleymanlar
Nice hal adamları,
edep timsalleri akıp gittiler
Kimileri de senin gibi, bön
bön bakıp gittiler
Kimi “Içkın” deyip,
kimi “rebez” peşinde koşup gittiler
………
Kim sordu
kim dinledi
Bu surlar,
ne surdu?
Burası
gaziler, şehitler yurdu.
Şu şehir,
yüz binlik kurban
Medeniyet,
ne var ise yanan
Burası
emperyal hayallerin son bulduğu
Burası
Moskofa kılıcın çekildiği
Ermeni’nin
her şeyi yaktığı yerdir
Burası
Sultanlar Şahı Süleyman'ın emaneti
Alpaslan'ın
otağ kurduğu yerdir
Burası
Hac’ın karanlığını Hilal’in yırttığı yerdir.
Burası
gazilerin gezdiği, şehitlerin yattığı yerdir.
Burası batı
ve batıl akılsızlığının kör ettiği
Medeniyet
güneşinin aydınlattığı yerdir
“NÖBETÇİ“
YA DA
ALEM-I
“ İSLAMI’N MEZAR TAŞI”
Kaleden
bakınca , tam karşıda..
Ecdat
yadigarı Akköprü’nün “ak”lığına inat,Toprak Kale’nin karalığına
bürünmüş..
Güneş
doğarken başını kaldıran Van şehrinin tam karşısına gelen..
Adeta..
“Allah, seni
yanlış yarattı” diye “Hak”ka bühtan eden “
Kürdün
alnına yazılan
“Ne mutlu
türküm” denen milleti bölen
Tahrik ,
tahrikten öte ihaneti gördüm ..
Bölücülere
zemin oluşturan , koz veren “insanı” değil kör kavmiyeti öne alan “zulüm
devri”
İmaları..
MİNARE
Yıl 1979..
0 Gelir Bana
şirinde ;
“Kalenin
ucunda bir yırtık bayrak,
Parçalanan benim yüreğim, değil bayrak..
Kara bulutlar dolaşır vatan sathında
Vadi derin, güneş ufuk sırtında
Sanki Hoşap suyu kıvranır bana
Ben giderim, o gelir bana
Ötelerden yük taşır gelecek zamana
Vatan satanlar kelepçe bana
Çünkü dünya riyakardan yana
“
Diye
haykırdığımız zaman diliminde…
Yüksekova’dan
“kelepçeli” gelip, üç gün zindanda yattık.
Ertesi gün
Komando Gurup Komutanın ifadesiyle , “Yaslı gittik, şen geldik”
Akdamar
adasını ziyaret etmiş.
Kainata
akşamın şalı örtülmek üzere.
Bir ezan
yükseliyor; dünyaya , arşa..
Dinliyor ve
o günkü duygularımızı Ezan şirinde kaydetmişiz.
. İşte
o kayıtan bir bölümde
" Bir
akşam ezanı Gevaş önünden..
Ya
Rabbi.. O ne haz, o ne lezzet aman..!
Sanki
çıkıyor Habeş-iBilal Hançeresinden
Kainat
susmuş; geliyor Resul Mescidi'nden
Kara, su,
hava, ne varsa olmuş; bir
Her şey
tesbihte, Allah, bir.."
demişiz.
Ve Van’ı
geziyoruz
Kale’ye
çıktık..,
Kat kat
kale.
Tamam
zemine iniyoruz diyorsunuz, kendinizi bir başka dehlizin damında buluyorsunuz.,
Rus
işgalinde hançerlenerek yaralanan VAN..
Rus
ve diğer Haçlı istilacılara kiralık katil olarak tutulup,
Anadolu'yu boğmak isteyen Ermenilerce kadın, çoluk çocuk demeden ev bark
ne var ise. Cami, mabet tüm kültürel varlıklar yakılmış.
Şimdi
görünen manzara, yakılan bir medeniyetin izleri..
Yıkık
camiler, hanlar hamamlar.. Şerefeleri kopuk, camisi yerle yeksan edilmiş
minareler.
Sivil
mimariye ait bir şey kalmamış… Ne var ise Ermenilerce tamamen yakılmış.
Kalede
güneye bakan yamaçta bir kaya kütlesi.
Kayada
“Urartulardan kalma “ermeni” eseri denen yazılar mevcut. Eski eserleri koruma
adına “demir kafes ”içine alınarak muhafaza edilmiş,
Fakat..
Kalenin
önündeki Türk –İslam kültürüne ait eserler mahzun.
İlgi yok.
Tabiatın insafına bırakılmış.
Kalenin
zirvesinde bir minare..
Ermeni
zalimlerince yakılan Van şehrinin, "Şahidiyim" diye
direnerek
ayakta kalmaya çalışan ecdat yadigarlarına ilgisizliği görmüş, ..
Van
Kalas’ında tıpkı o günkü şartlarda ülkemin durumunu ortaya
koyan;
camisi yakılıp, şerefesi yıkılmış, kaidesi oyulmuş minarenin
mahzun haline inat bir kayada ki Ermenilerden kalma "
bir kaç harfi" korumaya alarak gösterilen alakaya da
üzülmüştük.
Ancak
Gevaş ‘da okunan ezana ve “alem-i İslam’ın mezar taşı “denecek
kaledeki yakın tarihi yad eden ve geleceğe taşıdığı mesaja inat,
cemaati olmamasına rağmen Akdamar'da "çan çalınacağı"
aklımıza gelmesi şöyle dursun, hayal ufuklarımızda dolaşması
mümkün değil idi
Evet O
minare ..
Çevresindeki
cami ve küllüye dahil her şey, yakılıp, yakılmış.
Tek başına
“nöbetteyim” der gibi hala ayakta.
Ancak..
Şerefesi
dâhil yarısı yıkılmış ve böğrü deşilmiş, kalınca bir minare.
Evliya
Çelebi şahidi, Sultan Süleyman emaneti, bu minare, bana her
yerinden saldırıya uğramış, gençleri sokaklarda bir hiç uğruna öldürülüp heba
edilen ülkeme benzer geldi.
Sanki halin
tercümanı gibi. İçerden dışardan saldırıya uğramış ülkemin, milli değerlere
kıymet vermeyen yetkililerin umursamazlığı, milletin öz değerlerine sahip
olmasına rağmen bunu aktive edememesi halinin timsali..
Ve şu
haliyle bile istikbale ümit veriyor.
Buradayım ve
“NÖBETTEYİM
..”
Ayaktayım
der gibi
Yıkılmak
üzere ama milletin kendine geleceği, yeniden medeniyet inşa edeceği günü
görmek için direniyor.
Yeniden
gülistana ermek için direniyor..
Bu minare
bana bu duyguları ve onun tabiatın haşin tavrına milletin
içinde bulunduğu hale, yetkililerin umursamazlığına karşı direnişi umudu
da verdi.
“Nöbetçi
“ ya da “alem-i Islam in mezartaşı”
Yakan
bağrımı, delen kalbimi
Kaledeki
hüzünlü minare
Memleketime
benzerdi..
Haykırıyor;
Sarmış sağı
solu
Daralmış
ihanet çemberi
...........
Manzara bu.
Hal,
acı.
Fakat..
Umut..
Demiri eritecek
Hz. Davud gerek
Tebriz’e yol
açacak Süleyman han gerek
Gel kardeş,
Horhordan içek
Haydi, sırra
erek
Anlayana
neler neler verecek
…Kaleye
girek
……
Bu gün bir başkadır, gül kokan dağlar
Sümbül, solgun, analar zarda, bülbüller ağlar
Kuzular katlediliyor, silamın koynunda
Nefret ateşleri yanıyor babaların bağrında
.................
Afyon içirmişler bizlere, sarhoş
gideriz
Bu gafletten uyuyanmadan batağa
gideriz
Kurtuluş vardır elbet hep söyler
dururuz
Ümidimiz var.. Sevdamıza
ereriz
Ne ki, derdin dermanı Yar’a
yöneliriz
…….
Temizler mi,
van gölünün sodası?
Tek müşterek
ses, tevhit sedası
...................
İşte Tebriz caddesi, Süleyman gerek
Süleyman yok.. Kim gidecek
Birliği tesis için, Selahattin Eyubi
gerek
Ötüyor Erek dağında kelikler
Dağlar kan çağlarken onu
Kim dinleyecek
İnlere yuvalanan hainleri çıkaracak
Kılıçaslan gelecek
Şu kalenin her yerinde ne
sırlar gizli
Dağların sır vermez, adetten belli
Hali okuyan,anlayan gerek
Duyacak, anlayacak feryadım benim
“Yüz üstü” sürünme, “ayaya kalk”, gün senin
Artık gülme sırasıdır Dicle Fıratın
…….
Anlatıyor dokuzyüz onbeşin kara
gününü
İki Nisan dokuzyüz onsekizi dününü
UÇUN
"Nice
Ateşler Gülistan Olur"
akıl
başa gelince
Ders
çıkarılır, ibret alınır da
nice şerler
hayr olur
Ya Rab, bize
halis niyet, akıl ver
"Her
kışın bir baharı,
her
gecenin bir aydınlığı var
Sanki
Yıkılmış
ve yakılmış mamureler
, “Alem-i
İslam'ın mezar taşı”,
İnsan olanın
sızlar bağrı başı
Yıkık
minaresi, mabedin bize zül gelir
İnsafı imanı
olana türlü türlü hal gelir
Verdiğimiz
selama, nice sedalar gelir
……………
Medeniyet için kazmayı vurmuş buraya
İlk gelen tapluluk, mühür basmış
Anadolu’ya
…………………
Bildiğimin kimini açıkça yazdım
Kimi sırları, hecelere kazdım
………………
Güneşin terk
etmeye kıyamadığı şehir
Nice çileler
çekti, gördü nice kahır
Doğacaktır,
alemin beklediği tan, zahir
Bekler mi
Tilki tepeyi mekan tutan bir mahir
Bir mahpus
gecede, tilki uykusunda
Düşündüğüm
hülyalar, gördüğüm rüya
Kim bile,
kim anlaya kim duya
Karalara
sır, yazdım kağıt yerine suya
……
Bentler
yıkılır sular aslına gider
Medeniyet
kuran, yine inşa eder
……………..
Şamran
Suyu'nu taşır yalaklar
Horhoru’ ne
bilsin yalaklar
Sade şamran
değil
Akardı
zalimlerin akıttığı insan kanı
Kendini ilah
bilenler, alırdı mazlum ahı
……
Van kalesi
anlatıyor, dinliyoruz
O gün bu gün
mazlumlarla inliyoruz.
………………………….
İnliyoruz,
şu çimlerin kapladığı hayat dolu şehre bakıp
Ne var ise
yok etmişler toptan yakıp
Çizgi çizgi
sokaklar, yol yol cadeler
Viran olmuş
yapılar, boynu vurulmuş, yanı yıkık minareler
Unutturulmuş,
hafızalar silinmiş
Fakat hadise
her şeye sinmiş
Kazınmış
yangın, külleri her yere binmiş
Katliamki.Anlatmak
zor.
Deri
kaşınıp, yaradan öte kansere dönmüş
Moskof
seyretmiş, İngiliz cesaretledirmiş,ermeni emmiş
Mezalim ne,
soykırım olmuş
İnsanla
doymamışlar kan içiciler
Ev , han ,
hamam, camii ne varsa yanmış..
……………
UMARMIYDIN
Sanki Akif,
Kırımlı Müslüman ağzından Hilafet başkenti İstanbul’u değil
de yakılan Vanı’ ve şimdiki manzarayı, bana anlatıyor…
"Umarmıydın
ki; mabedler, ibadetlerden yoksun olsun
Ezanlar
arkasından ağlasın bir nesli meyusun
Umarmıydın,
cemaat bekleyip durdukça minberler
Dikilmiş
dört direk görsün serilmiş bir yığın mermer
Umarmıydın;
tavanlar yerde yatsın rahneden bitap
Eşiklerde
yosun tutsun örümcek bağlasın mihrap
Umarmıydın;
o taşta devrilen, bünyan-ı mersusun
Şu viran
kubbelerden böyle son feryadı dem tutsun"
//////////////////////////////////////////////////////////////
Zulmet sardı
dağları
Denizi,
ovaları…
Halimize
ervah ağladı
Rahmet olup,
düştü Van'a
İstedik
kaleye varalım
Ervah ile
hem hal olalım
Ne olmuş,
anlayalım bilelim
..........
Hakanı yok
çadır yırtık
Lime etek
Otağın
direği gitmiş
.............
AĞLAYAN
GÜZEL GÖRDÜM
Ağlayan bir
güzel gördüm
kalbi temiz,
ruhu pak
İman abidesi
nineler
Yüreği kara,
kalbi yara
Millet
birliğine
Millete ters
adamlar gördüm
gönlü
aşkında, 23 yaşında
Devrin Şah
Abbas'ına kul
Zulme esir,
hiç laf
etmiyor tesir
Gönlü yaralı
Bahtı karalı
bir güzel gördüm
Erciş’te
aşkına ağlar bir Selvihan gördüm
Cehalete
esir, kadere boyun eğer buldum
"Buralar
böyle", bu iş “zulüm se zulüm
Elimizden bi
şey gelmiyor” diyen çaresizler gördüm
Atom hızında
buluşmaya göz kapatıp
Seveni
"töreye" kurban edenler gördüm
Aşkına yanıp
kavrulanlar gördüm
“Kader!...”
diye zulme boyun eğenler gördüm
Van denizi
durgun, yorgun mu bilmem?
Mehtabı
solgun, hasta mı bilmem?
Saf ve
mahsun, aşkın yası mu bilmem?
Sanki
Süphan, başında siyah tül gördüm.
.............
SELVİHAN
GİBİ
Gülüstan
olur mu gönül
Şah abbasın
yaptığı gibi
Selvihan
misali, Emrah'tan uzak
İdeoloji
tertemiz sevgiye tuzak
............
EMRAH’I
ANMAK VARMIŞ
Bir garip
yiğit
Atom hızında
sevgiyi seçip
çok masraf
edip
Kaftan kafı
aşıp,
Bulutlar
üstünden uçup
Kader.
Ercişin suyunu içip
Emrah'ı
anmak varmış
………………..
SEVGİ
DAĞLAR, ,ENGELLER DİZİ DİZİ
Atom hızında
coşan sevgiyi
Kesecek ilaç
mı vardı?..
Araya “APO “
denen zalim girdi
Bulamadık
kılavuzu bir izi
Esnafı,
imamı şeyhi götüremedi bizi
Sevgi
dağlar, ,engeller dizi dizi
Laf kar
etmiyor, dinlemiyor sizi
Aslında
seviyor, düşünüyor, kızı
Sevgiye
engel, içinde büyük sızı
Apo Akın
diyor; “Nasip , kader imiş”
Her şey
tamam, onayı “örgüt” vermiş
TURNALAR
UÇUN
Turnalar
uçun
Kaleden
geçin
Horhor'dan
için
Selam edin
turnalar
Varın
anlatın
Ahlat'a
konun
Malazgirt’e
ulaşın
Ilara
halleşin
ah edin
halimize turnalar
.............
Bileğinde
kelepçe, başı dik geçip gittiğim
Günü gün
etmek varken zindanında yattığım
Denize
benzer çalkantı bitsin diye sabır etiğim
Zulümlere
baş koyan bir ziyaretçin var
Bu ellerde
geçti benim gençlik günlerim
O demleri
anar, bugüne de yanar inlerim.
Dertlerim
destan kendim okur dinlerim
İçimde
halime ahu zar eden bülbül var.
Uçun
turnalar, uçun burada sefa yok;
Kan çağlıyor
dağlar, nefes için hava yok;
Çığlığıma
cevap verecek yürek yok
Bu yangın yerinde,
donmuş yürek var
Evreni uçuracak uranyumu tutan
Dünyayı
temizleyecek sodaya kapan
İnci
kefallere mesken, kaleler yıkan
Devinince
saraylar dibine çeken şu deniz var
Uçtum kuşlar
gibi gezdiğim yere;
Her dem
dağlarında mor sümbül olur
Cehennemler
içinde bir serin dere
Dikenler
içinde açan taze gül olur
Divanesin
kederin başından aşkın,
Dertlerin
dağlar gibi başından aşkın
Şu Van
Denizi gibi daima taşkın,
Millet
için her an çarpan bir gönül var..
GÜLİSTAN
Gülistanı
göreydim, ne olurdu?
Eşkıyaya
susan, sinen Van
Ben ah
edeyim sen yan
Kale viran,
mescitler yıkılmış viran
Toprakkale’de
âleme yayılan
Kara
(hava) yasta
Ancak
beraberiz, her savaşta
Kol
geziyordu anarşinin, tozu dumanı
Şimdi eşkıya
hâkim olmuş
Yok ki
insaf, imanı
Zalim zihniyet
dinlemiyor, âmânı
Besleniyorlar
kandan kinden
Kurtuluş
sedası "Tekbir" ikliminden
Zalim,
alnına asmış kara yafta
Beraberiz
beş vakit aynı safta
Eşkıya
intikam der, kan içer
Analar
ağlatıp, fidanlar biçer
İslam için
yanan can
İşte ispatı
kale ve şehir
Eşkıyaya,
susan kanan Van
Başında
karabulut, içtiği zehir
İstikbal
senin, dursun bu kan
Yakılan
yerle yeksan edilen Van
İster yürü,
ister eşkıyaya kan
Bahtın açık,
bahtını yad ellerde san
Dün bu gün
Gülistan
iken
Belli değil
mi ?
Bağrına
hançer çeken
İnsanı
bırak, kültürü kül eylemiş
Söylediği
açık,
......
Kalede gör.
.......
Ne söylemiş
Düş güzel
olsa da hakikat çıplak
Yanmadık ne
insan kalmış, ne toprak
Dile gelip
anlatsa otla yaprak
……
HİLAL’E
SEVDA
Kim ki şu
Hilal’e sevdalıdır
Yanıktır yüreği,
kalbi kırıktır
Güzü güler
ama bağrı yanıktır
Derdinden
erir, esas kıymettir
Ötelerden
yanık yanık ses gelir
Ruhu saran
mesaj gelir, söz gelir
Hazırsan ser
vermeye Hilal uğruna
Acılara
direnç, sıkıntılar hoş gelir
//////////////////////
"KALKIN TURNAM"
Emrah der ki:;
"Kalkın turnam Van'dan çekilin
Erdişin gölüne kanat dökülün
Malazgirt beylerinden sakının
Bingöl yaylasına varın turnalar"
Divane der:
"Kalkın turnam kalkın Van'a koşuşun
Kan ağlıyor Erciş, acısına yetişin
"Haç"lı tuzağı "ırkçı"
beladan sakının
Yara açma.. Sarmaya gidin turnalar
Turnam; yaram ağır, kanar yüreğim
Umudum Anadolu; gözüm kulağım
Katar katar Van semalarında bulayım
Erciş'in gölünden tezden için
turnalar
Emrah gibi ahuzar edenlerim var
Yunus gibi giden fidanlarım var
Çabuk olun el atılacak canlar var
Yaram ağır, imdada koşun turnalar
Kafa, beden, her yer hercümerç
İnsan kardeşinden geçer mi hiç?
Koparılıyor elim ayağım, oldu felç
Birlik harcı için koşun turnalar
Sınır ne ki?.. Derler "insan", adıma
Hangi milletten olsa erkek kadına
Yürekleri buluşturup gelin yardıma
Bu gün Van denizi el ediyor turnalar
Uçun uçun akın akın katar katar
Bilsen ki bu diyarda kimler yatar
Canana can satan Hak dostları var
Kalp, gönül bir. Kanat çırpın turnalar
Hazırdır daim Allah'a açılan eller
Hazırdır insanlığa çarpan kalpler
Hazırdır anlamasa da kimi kelpler
Hazırlan yükünüz tamam turnalar
.................................
Gün bu gün. Süphan mahsun, seni bekler
Uludağ, Cilo, Erciyes'den uçup da
gel
Van ovası çökmüş, derdine dert ekler
Ergene, Çukurova, Menderes'den gel
Geçitlere çoktan pusu kurmuş hainler
Kop,Ilgaz, Zigana'dan geçip de
gel
Dert akıyor dereler, kan çağlıyor ırmaklar
Sakarya, Kızılırmak, Fırattan içip de gel
Bölmek için dışardan kurulmuş tuzaklar
Akıllar baştan ırak, aklını başına al da gel
26 Ekim 2011
Ahi Mesut - Alsancak
NOT: Bize zaman zaman
yol veren ERCİŞLİ EMRAH'a rahmetler ola
TEFRİKA
Bir vatan tefrika çıksa
Gör başına neler gelir
Evlatlar toprağa düşer
Analar feryada gelir
Kal'amdan çekilmiş başlar
Gözümden akıttım yaşlar
"Yuvasın terk eden kuşlar
Yuvam diyer döner gelir "
Emrah diyer servi boyun
Farkı nedir ki soyun
"Sürüden ayrılan koyun
Kuzum diyer meler gelir "
.............////////////////////////...........
YOLLARA YOLLARA
"Tutam yar elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara"
Oldum "bir yareli bülbül"
"İnem bağlara bağlara "
"Birin bilir binin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz"
"Sevdam" birdir desem
Düşer dillere dillere
Divane, "der ki bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür"
Barişa varacak "günümdür"
Düşdüm "yollara yollara"
................////////////////////................
FERMANIMIZ VAR
Çağların ötesine amanımız var
"Pir elinden bile badeler içtik"
Vatan için "ahdu peymanımız
var"
"O yâr benim külli elde varımdır
Namusumdur, gayretimdir, arımdır"
Alem bilir; Hilal; benim yârımdır
Bizim Hz. Allah'tan fermanımız var
Kaygıda bir, kargaşadan beri
Ölümden pervasız dönmeyiz geri
Gönülden sevdikçe al - yıldızlı Hilal'i
Bizim her zamanda seyrânımız var
Bize Divane derler, Çodaroğlu torunu
"Namertler içinde yiğit oyunlu"
Eşkiyaya karşı "erkek boyunlu"
Hainlere ezel ervahtan fermanımız var
Biz İslamız.. İslam'dan "dermanımız
var!"
..............///////////////////////////................
ALDI GİTTİ
Yüzbin zahmet ile Vatan eyledim
Yaramı sarmadan el hançer vurdu
"Ağlar gözyaşımı Ceyhun eyledim
Çalkandı dünyayı sel aldı gitti"
Yüzbin dert çekmişim, bin dahi gerek
Çok ömür ister ki bir dahi görek"
Aramıza tefrika soktu "o zalim
felek"
"Hoyrat dost bağından gül aldı
gitti"
Sevenlere kem haberim geliyor
Dostlar ağlar, düşman gülüyor
Derlerki kardeş kardeşe duruyor
Kimi kazma, kimi bel aldı gitti
..........////////////...................
ÇAĞIR ALLAH'I
Emrah diyor:
"Her nereye varırsan çağır Allah'ı
Seni darda koymaz vallah bilahi
Selvihana haber verin Emrahı
Deyin yitik kulun bulundu dostlar"
Divane der:
Her nereye vardım, çağırdım Allah'ı
Kimseyi darda koymaz vallah billahi
Haberdar edin; milleti, bütün ervahı
Deyin; "Divanesi Erciş'de",
dostlar
//////////////////////
GİTMİŞ
Ağalar; ben yeniden geldim
Geldim de yandı yüreğim
Sılamı kor içinde gördüm
Eyvah otuz yılım boşa gitmiş
İçmiştim ezelden şarab
Yine kavuşturdun Ya Rab
Aşkımı yazmıştım kitap
Okuyup, anlayanım gitmiş
Barışa hasretim burdan
Ruhlar uçup kaldı beden
Pek ziyade oldu efganım
Gönülden çalayanım gitmiş
Kimi suskun,kimi kör.kimi sağır
Gözyaşım umman, derdim ağır
Kime ağla.. Kime koş.. Kimi çağır
Kin tohumu pek yaman bitmiş
Şehitlerim var dizi dizi
Öldürülenlerin hepsi kuzu
Saldıran çakal kunduzu
Zapteden başlar gitmiş
Van kalesi oda oda
Attılar sönmez oda
Deniz dolusu soda
İsinde hara gitmiş
Bir daha gelemem il'e
Mailim ben bu yere
Barışa sevdalı dile
Türkü söyleyenim gitmiş
Gezdim, aradım sağı solu
Söylenmiyor Hak'ın yolu
Tevhide çağıran sancağı
Bağrına basanım gitmiş
Yen yeni "ate"ist türedi
Zehir saçan virüs üredi
Birleştiren Türk'ü Kür'dü
Hilal'e kubanlar gitmiş
Bir daha düşmeyelim zara
Kuzum, seni vermem ele
Al - beyaz üstüne sade
Kuşanıp tozanım gitmiş
İstemem başka bahçeyi bağı
Bade diye İçirdiler halka
ağı
"Beyaz fese" yeşil bağı
"Bağlayıp gezenim gitmiş "
Coğrafyanın başı, Anadalu
Memleketin gözü kulağı
Ha burası kolu bacağı
Selahattin'e otağ kuran gitmiş
..............
İşte mescitleri barışa açılan kapı
Kümbeti, kal'ası bin yıllık tarihe tapu
Neler haykırıyor şu mezar taşı
Anlayan..Okuyup, yazanım gitmiş
Geceler boyu gördüm düşümde
İşte gerçek duruyor karşımda
Duman duman bulut başımda
Rahmeti getiren rüzgarım gtmiş
Ne etmişse ona ataistler etmiş
Marks'tan irinli memeyi emmiş
Kawa, Rızgari'den zehir yutmuş
Alnından Muhammed-i nur gitmiş
Gözyaşı umman olmuş ahuzarda bülbül
Sar sinene. Yaram ağır, tezden ilaç sal
Derdimin dermanı Mekke'de açan gül
Derten anlayan bilgiye erenler gitmiş
Yüce dağlar.. Çağlayıp akan sular
Gökmavisi şu denize pusu kurar
Yanıgını södürür mü, Cilodaki kar..?
Kurt-kuzu birlikte gezenim gitmiş
Şu tefrikanın kurumu, kiri, izi
Temizler mi bunu Van Denizi
Kesin ayrılığa salan dilinizi
Kardeşlik dilini bilenler gitmiş
Kabe' şubesi mescit şu yapı
Varmı birlikte gidilecek kapı
Zehir içirerek yutururlar hapı
Gönle kapı açanlar gitmiş
Ey Türkmen beyleri..! Aman ha aman
Asiye kızıp, tümüne taan etmeyin
Şu torunlar; Alperenlerin Ensarlarının,
Hakalyakini, Aynelyakin bilenler gitmiş
Sevince ortak, tasana figan eden var
Gönlü kırık, kalbi yasta can canan var
Dost bağından sana gül derenler
var
Müjdeler perdelenip, sitemler gitmiş
Peygamber remzi gül renkli
İnancın simgesi "Hilal" benekli
Al bayrak ki şühedanın emaneti
Dalgalansın diye nice canlar gitmiş
İlahi, bu dert.. Nedir bela?..
Geldim, yeniden işte sana
Yazmaya kalem alayım ele
Hey hat..! Dermanım gitmiş
Niğmet yüklü dağ,su, yeşil çayır
Köy:boş, anbar ağıl. Şaşkın; şehir..
Dertlere derman olanlar gitmiş
Şu halimize bakın hele hele
Ağlar kalk girelim Hak yola
Bir daha da kanmayın ele
Tevhid'e çağıranlar gitmiş
Vatan ateşte, yüreğim kor
Söndürür mü Cilo'da ki kar
Gözyaşım şu göl, sevdana yar
Gönülden aşıklar gitmiş
"Bu dünya böyle kalırsa
Küffardan öç alınmasa "
Va'de gelip, göz görmese
Salamı verecek gitmiş
Rahman, bu zulmü bitir
Yeter!. Rahmetini tez getir
Acı!.. Yüreği yüreğe yetir
Derdime ağlayan gitmiş
Şu Deniz'den meltem ese
Nemrud'un nesfesini kese
Süphan'dan gelen sese
Kulak verenlerin gitmiş
Eser elbet kardeşlik yeli
Kan değil akınca barış seli
Karanlıklar gelmez geri
Eyvah ki ömrüm bitmiş.
Derler mi, buradan Emrah gibi
Resul gülü süslerdi sinesini
Verir yaratılana Hak sevgisini
Hilal'e Divane de geçip gitmiş
20 Eylül 2011
Van Kal'ası
NOT: Bize zaman zaman yol veren ERCİŞLİ
EMRAH'a rahmetler ola
///////////////////
SEN ANLAT
EMRAH DEDE
Git, halini
anlasa Emrah anlar
Sözü yetmez
ise halk sazını dinler
Yüreği
kırık, sinesi dağlıdır
Dediler;
özden Hakk’a bağlıdır
Zalimi
yerer, mazlumu över
Selvihan der
de Hak için ağlar
Hakka
gönülden bağlıdır özü
Ana değil
asırlara ses verir sözü
Emrah, sabır
eder gönlü ganidir
Mazlum
kaybetmez, Allah; kadirdir
Yorgundur
yüreği, ayağı sefildir
Kendi
kanmaz, başkasına sebildir
Giydiği
kumaş, yediği ballı yağlıdır
Bakmayın;
yağı; zehir.. Balı; ağudur
Hacı
Bektaş’tan haber geçer
Pir Sultan’dan
name söyler
Yunus,
Mevlana’dan aşk içer,
Karacaoğlan’dan
alıp ses verir
Ayrıkları
ayıklar, çeşidi bir eder
Renkleri
birleştirir, kilim eyler
Ana, güne
değil, gönüle söyler
Dünde kalmaz
asırlara ses verir
Müjde bekler
taa İsfahan’dan Tiflis’ten
İnsaf umar;
Şah Abbas, Kuğu Bey’den
Mezarın
hani, nerde sarayın taşın
Karalarda
değil deryalarda arayın
Nefes yetmez
de saz ile gel, eder
Ölür,
ötelere sevdiği ile bir gider
Muradına
eremez, yeryüzünde çar naçar
Kabrinde
biri beyaz biri kırmızı gül, açar
…
Deki; bu
bağlarda bir güzel inler
Mazluma set
olanı, bekler zor günler
Şu Erciş’in
bağında ahu zarım var
Sinesine
ateş düşmüş, Selvinazın var
Selvinaz
misali, salınıp gezinir
İçer
zulümleri, Hakk’ı çağırır
Ercişin
çimeni çok boldur yeşili
Kapanmıyor
gönül yarası, deşili
Divane; söz
bilmez, dili dönmüyor
Sözü tesir
etmiyor, sesi yetmiyor
Dağlar
duymuyor, Angara’ya gitmiyor
Şah Abbaslar
çok, zalimler bitmiyor
Sanma bu
devran devam eder, ağalar
Mazlumun
bir” ah”ına yıkılır dağlar
Bedeli ömür
mü?.. Kara göz - hilal kaşın
Erciş, bu ah
kalmaz yerde, kaybolur aşın
Süphan;
sen de seyret, yıkılır başın
Hak,
mazlumdan yana zor olur işin
Deryalar
kabarmış, volkan kaynamış
Muhkem
kalelerin denizleri boylamış
Takdir o;
inciler, kefaller de oynamış
Zalimler
azıp, zulümlerde doymamış
Şah Abbas
Bilir miydi? Binler zalim var
Devran hep
aynı döner, zalime olur yar
Şu âlemin
zalimi de mazlumu da bitmiyor
Devran
aynı kalsa da plan aynı gitmiyor
……
Bade sunsak,
kimse zehir diye içmiyor
Avazım
duyulmuyor, sözüm geçmiyor
Sen çal -
söyle; sazın – sözün dinlenir
Emrah,
yedi âlem beş kıtada adın ünlenir
………….
Emrah dede
bu âlemde şah Abbaslar bitmez
Söylerim
fakat değil angara şu dağlara gitmez
Şu dağlarda
volkan volkan ateş parlıyor
Zalimler
zevk alıp devamlı harlıyor
Sevgi
çiçekleri değil otlar bitmiyor
Bülbül
ötmüyor, gülü kokmuyor
..
Sözümüz o ki
asırlara çağrıdır
Derdimiz
bir, başımızda ağrıdır
Acı
halkın, milleti izliyoruz
Gündüzleri
halkı dinliyoruz
Seherlerde
âşıklarla inliyoruz
Derde derman
var, biliyoruz
Halk uyanır
mı bilmiyoruz
Selbinazım,
Beyaz gülün nerde
Derdinden
Kırmızı gül harda
………
Seherlerde
yalvaran sen misin?
Halkın
acılarını bilen sen misin?
Dağlardan
esen yel misin
Coşup
çağlayan sel misin
…………….
Kardeşlerim
yad ellerde kaldı elim ermiyor
Zalimler
kesti yolları, kervan varmıyor
Oğul - ana
farklı toprakları boyluyor
Koyun kuzu
ayrı diyarlarda meliyor
Arayanlar
birbirini neden bulmuyor
Kardeş
kardeşin namazını kılmıyor
Komşu
komşunun yüzünü yumuyor
Para çok da
karın niçin doymuyor
Atılan oklar
hiç hedefini bulmuyor..
Sınırlar düz
çizgi, dörder köşeli
Ben bu
derdin ateşine düşeli
Beyaz
soldu,, Kırmızı gül kokmuyor
Belim bükük,
Yâd ülkeler aman vermiyor
At bizimde
neden eller yediyor
Gözüm kan
yaş, dilim ah ediyor
Ta ezelden
oldum senin aşıkın
Kim sahip
olacak, benim yaşıkın
Ellere mi
minnet edersin a cananım
Yad ellerden
umut beklemene yanarım
Yâd ya böler
ya kendine alır, unutma
Koruyucusu
kendin olursun unutma
Yıkma,
bozulur, kırılır gönül kalesi
Divanenin
çektiği şu ayrılık belası
Sabır et.
Bakalım Hak, ne eyler
Sema, dağ,
ova deniz ve yerler
Divane;
uzatma, çok söz söyledin
Tüm kâinata
bakıp tefekkür eyledin
/////////////////////////////////////////
O gelir bana
Kalenin
ucunda bir yırtık bayrak,
Parçalanan benim yüreğim, değil bayrak..
Kara bulutlar dolaşır vatan sathında
Vadi derin, güneş ufuk sırtında
Sanki Hoşap suyu kıvranır bana
Ben giderim, o gelir bana
Ötelerden yük taşır gelecek zamana
Vatan satanlar kelepçe bana
Çünkü
dünya riyakardan yana
1989- Van
https://www.antoloji.com/o-gelir-bana-siiri/?siralama=p
Hikayesi:
Yıl
1979, Hakkari Yüksekova'da görevliyim..
Ancak,
gerçekten insanlık değerlerinden uzak birilerine herkesin arkasından
söylediğini ben yüzüne söyleyerek 'şerefsiz 'dedim.. Şikayet
ettiler..
Bu dava
sürerken başka bir şey oldu..
Ona
karşı çıktım. Bu defa 'emre itaatsizlikten ' şikâyet etiler.
Ve
hakkımızda tutuklama kararı çıkardılar. Tutuklanarak askeri mahkemeye
gideceğiz.
Mahkeme
Van'da.. Beni Van'a götürün ise kendisine 'şerefsiz' dediğim için hakkımda
şikayetçi olan kişi Haydar B...
Yüksekova'dan
Van'a giderken şimdi "Güzelsu" denilen "Hoşap "kalesinden
geçilir.
Kale
derin hoş bir vadi içinde kartal yuvası gibidir..
Kalenin burcunda bayrak dalgalanıyor ancak,
yırtık pırtık.
Biz
tutuklanmış hapse götürülüyoruz ama yüreğimiz Bayrağın yırtılmasına razı değil.. Bu şiir o sebeple
yazılmıştı.
Sonrada
valilikten öğrendiğime göre; Bayrağın yırtık olması ilgisizlikten
değil, rüzgar çok küvetli estiği için kısa zamanda parçalıyormuş..
///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
1979 da
Akdamar( Ahtamara) adasını ziyaret ettikten sonra Akşam üzeri Gevaş sahiline çıktık.
Akdamar da üç güzel ve sadece ben.
ve denizde yüzmek
Acaba imkan müsait iken zinaya dalmamanın ikramı ile mi
dir bilmiyorum..
Akşam, çok güzel ilahi bir davetle karşılaştık..
//////////////////////////////////////////////////
/////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
yazar Yaşar Kemal'in
"TUĞ" dediği Tatvan iskelesinde 1979 yılının bir sabah Van denizinde gün doğumunu seyretmek
Hakikaten ömre bedel..
ve "Çığlık"da yer verilen "VAN da Van da Tatvan da " şiiri yazıldı
////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
AKDAMAR NEDİR?
"Van’a iffet anıtı dikemedik"
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, ’Van’da esir alınan 50 Türk kadını
Akdamar Kilisesi’ne götürüldü. Kadınlar kendilerini göle atarak iffetlerini korudu’
KARS'ta düzenlenen 'Hocalı katliamı' panelinde konuşan MHP Kayseri
Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, "Van'da esir alınan 50 Türk kadını Akdamar
Kilisesi'ne götürüldü. Kadınlar kendilerini göle atarak iffetlerini korudu. Ama
maalesef biz onlar için oraya iffet anıtı dikemedik" dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kars İl Başkanlığı tarafından düzenlenen
'Hocalı Katliamı' konulu panel Halk Eğitim Merkezi çok amaçlı salonunda
yapıldı. Panele MHP Kayseri Milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, MHP Iğdır
Milletvekili Prof. Dr. Sinan Oğan, Azerbaycan Milletvekili Aydın Mirzezade'nin
konuşmacı olarak katıldı. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin resmi açıklamasına göre
Hocalı katliamında 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azerbaycanlı
vatandaşın hayatını kaybettiği bildirildi. Hocalı Katliamı, Karabağ Savaşı
sırasında 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ
bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan ve Azeri sivillerin Ermenistan'a bağlı
kuvvetler tarafından toplu şekilde katledildiği anlatıldı. Ayrıca, İnsan
Hakları İzleme Örgütü'nün, Hocalı Katliamı'nı Dağlık Karabağ'ın işgalinden bu yana
gerçekleşen en kapsamlı sivil katliamı olarak nitelendirdiği de düşülen notlar
arasında yer aldı.
TÜRKİYE'Yİ BEĞENMEYEN ERMENİLER BUGÜN GELİP TÜRKİYE'DE EKMEK KAZANIYORLAR
Panelde konuşan Azerbaycan Milletvekili Aydın Mirzezade, Hocalı katliamına
dünyanın göz yumduğunu belirterek, 'Ermenistan vatandaşının 300 bini
Türkiye'de. Türkiye'yi beğenmeyen Ermeniler bugün gelip Türkiye'de ekmek
kazanıyorlar. Ermeni'nin aydını da demek doğru değil ama başındakilerin yaptığı
siyaset en çok da kendi ülkesine zarar veriyor. Ermenilerin yaptığı siyaset hem
komşu ülkeleri için tehlikelidir, hem yaşadığı devlet için tehlikelidir ve bu
tehlike en fazla da kendilerine etki etmektedir" dedi.
KARS TÜRKLÜĞÜN GİRİŞ NOKTASIDIR
Van'daki Akdamar Kilisesi'nin ibadete açıldığını belirten Yusuf Halaçoğlu
şunları söyledi:
"Ama bakın bunu yaparken bir şeyi göz önünde tutmadık, unuttuk bazı
şeyleri. Van 1915'te Ermeni ve Rusların birlikte saldırıları sonrası düştü. 80
bin insan öldürüldü ve burada 50 Türk kadını alınarak Akdamar Kilisesi'ne
götürüldü. Götürülürken kadınlar iffetlerini korumak için kendilerini göle
attılar ve iffetlerini korudular. Ama maalesef biz onlar için oraya bir iffet
anıtı dikemedik. İffet nedir hepiniz biliyorsunuz ama bence en önemli mesele
haremimize yani ayak basılmasını istemediğimiz yerlere düşman ayaklarının
basmasını önlemektir."
Serhat şehri Kars'ın bir kale olduğunu sözlerine ekleyen Hallaçoğlu,
"Burası bizim Türklüğümüzün giriş noktasıdır ama buraya 'iğreti, ucube'
diye kardeşlik adı altında heykel koyanlar aslında 20 bin insanın burada
katledilmesini unutturdular" dedi.
sonkale.org
////////////////////////////////////////////////////////
ERCİŞ HÜKÜMET KONAĞI NEREYE YAPILDI
Alıntıdır:
5.10.2009 13:51
8827) Yaşar İnatçı
s_bolgehaber@hotmail.com
http://www.sincanbolgehaber.com
Erciş’te Ecdata saygısızlık
Erciş de Tarihi mezarlığın üzerine Hükümet konağı yapılıyor. Bu konu ile ilgili
huzursuzluk. Panik Erciş de vatandaşlar arasında üzüntüye sebebiyet vermekte.
Birçok vatandaşın bu konunun üzerine giderek çareler ve bir yetkili
aramaktalar. Çaldıkları kapıların yüzlerine kapandığını belirten bazı
vatandaşlar gerekirse Anakaraya Cumhur başkana gideceklerini söylediler.
geçmişimizi unutmamış ve bir yetkilinin el atması bu işe dur denmesi
beklenilmektedir.
Xlll. ile XlV. yüzyıllarında Karakoyunlu devletine başkentlik yapmış olan
Erciş’te o dönemin tarihi mezarlığı bulunmaktadır. Ancak 1950 ve 1960 yılları
arasında bu mezarlık üzerine o dönemin hükümeti tarafından jandarma karakolu,
halkevi, maliye lojmanları, belediye binası, kültür müdürlüğü ve lise binası
inşa edildi. Bugün 1960 lı yıllarda yapılan lise binasının yıkılıp yerine
yapılması planlanan hükümet konağı için yapılan kazı çalışmalarında tarihi
kalıntılar ve onlarca mezar içinde torbalar dolusu kemiklere rastlandı.
Ermenilerin Erciş’te yaptığı…
Ermenilerin Erciş’te yaptığı katliamlarda da şehit edilen onlarca Türkün bu
mezarlığa defnedildiği halk tarafından bilinmekte ve canlı şahitleri hala Erciş
de halkın arasında dolaşmaktadır. Mevcut yönetimin tarihi mezarlık üzerine
yapmayı düşündüğü Hükümet konağı halk arasında Erciş’te ciddi tartışmalara
sebep olmaktadır.
Konuyla ilgili il Kültür müdürü, müze müdürü, kaymakam, belediye başkanı,
müftülük ve bazı yetkililer olay yerinde incelemelerde bulunmuş ve her biri
mezarlığın kalıntıları üzerindeki ciddi tahribata şahit olmuşlardır.
Kazı esnasında toplanan iskelet kemikleri çuvallara doldurulmakta, deliller
bir, bir ortadan kaldırılmakta ve bir tarihe ecdata hakaret edilmektedir.
Yetkililerin bir an önce olaya müdahale etmesini ve mezarlık alanının yine
mezarlık olarak kalmasını isteyen vatandaşlar önlem alınmaz ve mezarlık
üzerinde bina yapılacak olursa konuyu dünya basınına duyuracaklarını
bildirdiler. Geçmişine sahip çıkmayan bir toplumun geleceği yok demektir. bu
olaya büyüklerimizin el atacağını umarız! dediler.
Ayrıca sitede bu konuda yazanlara derin saygı ve sevgılarımı sunarım ,bende
hasber kader basınla uğraşmaktayım bu konuda ve yeşil erdiş için kim faydalı
olacaksa www.sincanbolgehaber.com a yazarsa sevinirim dostcakalın...
Hab. (yaşar inatçı)
http://www.ercisnet.com/bilesenler/ziyaretcidefteri/
//////////////////////////////////////////
Araplar'ın
gözüyle (2)
ERDAL ŞAFAK
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2011/12/31/araplarin-gozuyle-2
Elbette her halkın, her ulusun tarihinde bahtının ak
olduğu dönemler var, bahtının kara olduğu dönemler var. Elbette
her halkın, her ulusun uzun ve dekadim tarihinde bahtının kara yazıldığı
sayfaların bir bölümünde kendisinin, bir bölümünde de konjonktürel olarak
düşman ilan ettiği ülkelerin imzası ya da ayak izleri var.
Şu sıralar Türkiye'nin geçmişini karıştırmakla,
mıncıklamakla meşgul Fransa da bu genel kuralın dışında değil.
Hele onun tarihindeki kara sayfaların yüklüce bir
bölümünün düşmanlarından çok kendisinin marifeti olduğu göz önüne
alınırsa.
***
Fransızlar için yakın tarihte yaşadıkları vahşetin en
çok kalplerini sıkıştıranı, en çok vicdanlarında isyan
kasırgaları estireni, hiç kuşkusuz İkinci Dünya
Savaşı'nın son demlerinde, Oradour- sur-Glane kasabasında Hitler ordularının
yaptığı katliam olsa gerek.
10 Haziran 1944'te SS'ler genç-yaşlı, çoluk-çocuk,
kadın-erkek demeden 642 kişiyi kurşuna dizmişlerdi. Bir kişi, yaşlıca bir kadın
kurtulabilmişti bu toplu infazdan. Komşularıyla birlikte kapatıldıkları
kilisenin penceresinden atlayarak. Naziler öfkelerini alamamışlar, kasabayı bir
baştan öbürüne yakıp yıkmışlardı.
Hitler işgalinin bu vahşeti bugün bile bir açık hava
müzesi olarak korunuyor.
Ve de yıkılmış-yakılmış her evin önünde, o hanede
yaşayanların öyküleri anlatılarak, anıları ve acıları her daim taze tutuluyor.
Ne kadar güzel, ne kadar soylu, ne kadar vefalı bir yaklaşım...
Güzel de, ah bir de kendilerinin yakıpyıktıkları
evlerin önünde, o hanelerin halklarının ne tarifsiz işkencelerle can
verdiklerini bir dillendirseler Fransızlar; değil mi...
***
Araplar'ın gözüyle Fransız katliamlarını ve soykırımlarını
anlatmaya devam edelim. Kaynağımız yine Cezayir
basını.
Hemen belirtelim; Fransız sömürgeciliğinden çok çekmiş
olan Kuzey Afrikalılar için Oradour-sur-Glane kasabasında, 642 kişinin hayatına
mal olan Nazi katliamı bir ölçü oldu. Bir birim. Mukayese için bir çıkış
noktası.
"Ermeni soykırımını inkâr yasası"nın Fransız
Meclisi'nde iki-üç elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki milletvekilinin
oylarıyla kabul edilmesi ve ona tepki olarak Başbakan Erdoğan'ın Fransa'nın
Cezayir'deki katliamlarını gündeme getirmesi, dün de anlattığım gibi, Cezayir
medyası ve kamuoyunda da müthiş yankılandı.
Günlerdir Cezayirliler tarihlerinin -Cumhurbaşkanı
Abdülaziz Buteflika'nın suskunluğuna rağmen- unutturulmak istenen acılı
sayfalarını karıştırıp duruyorlar.
Bazıları daha da ileri gidiyor, Fransa'nın Afrika
kıtasındaki sömürge dönemini mıncıklıyor. Ve de neleri neleri yeniden su yüzüne
çıkarıyor...
Bu netameli işle uğraşanların belki de başını "Le
Quotidien d'Oran" gazetesi çekiyor. Bakın nasıl bir tablo çizdi Cezayir'in
gerçekten en entelektüel gazetelerinin belki de başında gelen Oran'daki
meslektaşımız:
Alman ordusunun
Oradour-sur-Glane'daki katliamı: 642 ölü.
Fransız ordusunun
Dahra'da 18 Haziran 1845'teki zehirli gaz katliamı: 1.5
Oradour.
Fransız ordusunun
Shebas'ta 8 Ağustos 1845'te insanları diri diri gömmesi: 1 Oradour.
Fransız ordusunun 8
Mayıs 1945'te Setif'teki katliamı: 90 Oradour.
Fransız ordusunun
1947-1949'da Madagaskar'daki temizlik katliamı: 130
Oradour.
Fransız ordusunun
Cezayir bağımsızlık savaşındaki katliamı: 2 bin
Oradour.
***
Bizim sahiplendiğimiz ama hemen tüm dillerde
benzeriyle karşılaştığımız bir atasözü ya da özdeyiş var: "Sırça köşkte oturan sakın komşusunun evini
taşlamaya kalkmasın..." Elbette
konunun bir de Fransa cephesinden söz etmek, vicdanlı Fransızlar'ın hakkını
teslim etmek, boynumuzun borcu olacak.
"Fransızlar'ın gözüyle" Ermeni iddiaları ve
çağrıştırdıkları da yılbaşından sonra bu köşede. Bekleyin. Beklerim
30 yıl önce gördüğümüzde,,
caddenin kenarlarından su kanalar içinde sular akar. Hem şehri
serinletir hemde yol kenarlarındaki kavakları besler idi. ve yol
boyu içinde bir iki katlı evler bulunan bahçeleri sular idi.
Bahçelerde hem Van'ı besler hemde
insanları stresten uzaklaştırır idi.
Kanal hala duruyor. Suları da akıyor. Ancak şehri yemyeşil yapan bu
kavaklar kesilmiş. Yer yer köklerine rastlanan kavakları hoyrat
eller "sağlık" bahanesiyle "kamu gücü "zoru ile
yok etmişler..
////////////////////////////////////////////////////
Ünseli , Köyü
ne bilecektik ki yıllar sonra
Yazar Yaşar Kemalin memleketi Ünseli Köyünden Tufan Çiftçi ile Ahimesut Alsancak da karşılaşacağız ve köyün hikayesini öğreneceğiz
%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%%
Necati Çavdar, Erciç de
Emrah ve Selvinaz'ın makamı