Gel nerdesin pisi pisi
Gittin de üzdün bizi
Alışmıştık. Gözümüzde rengi
Gitmez ki kulağımızdan sesi
Deli ederdi salınıp yürümesi
Heybetli duruş. Aslan bakışlı
Kimi çirkin der, kimi yakışıklı
Gittin yüreğimiz dağlandı
Göz; buğulu.. Ağız bağlandı
Yoktu hiç gelecek korkusu
Önünde idi ekmeği, suyu
İyi idi huyu hem asildi soyu
Uzun bıyık, yumuşak tüyü
Ailenin ferdi idi, evin süsü
Ne yer ne içer bizim kedi
İstemedik ama kendi gitti
İzini kaybettirip, nereye yitti
Belki; yad, yaramaz eline geçti
Gitti mi, kaçırıldı mı kendisi
Gittiyse; niçin gidip de yitti…?
Kaç gün oldu gideli kayıp
Çalılara bakıldı tek tek sayıp
Ölümü diri mi hiçbir
haber yok
Yorum fazla rivayet, pek çok
Sanki Türkmen dağı senin suçun
Kuşlar, sakın yavaş yavaş uçun
Hesabını soralar onca çıplak, açın
Suçlusu bit tek Ersönmez’in kedisi
Sanırsın hakimi, dünyanın efendisi
Kedi dedilerse de mecazi anlam
Cihan adım adım enlem boylam
Gezer; karış karış tümden vatan
Derler ki soyadı; Yarbay
İyi plancı, siyasi kurmay
Evde ders görüp, bulaşmıştır.
Meseleleri aşmaya alışmıştır
Nice badirelere karışmıştır
Kimi der okumuş, kimi alaylı
Başarılı olsaydı Ergenekon
Az kalsın olacaktı “Saraylı”
O çok akıllı, yaman bir tekir
Neler yüklerler; garip fakir
Hem koku alır hem de zeki
Sinsi derhal kaybettirir izni
Görsen tanımazsın yüzünü
İşidir. Bilir tüm karanlıkları
Kurar; bilinemez oyunları
Angara’daki vahşi katliamı
Paris’ deki kanlı baskını
Düşürülen Rus uçağını..
O’ndan talimat alır, Esat alçağı
Görülmüş.!
Hem Moskova’da, Paris’de
Salınıp geziyor; USA’da Şam’da
Haberdardır; gizemli her oluş da
Bilgisi vardır; kulağı her olayda
Kim bakar…
Kim besler..?
Niye terk etsin ki hazır mamayı
Boşa gitmez, kim yutar numarayı
Kesin “vazifelidir”...Bırakın bulmayı
Boşa terk eder mi sıcak yuvayı?
Laf çok. Kimi alır, kimi de satar
İşe; MOSAD, KGB, CİA’yı katar
Sırrı pek. Emrinde ajan katar katar
Asya, Avrupa. Ortadoğu’da cirit atar
Amerika’da uyanır, Afrika da yatar..! ! !
Mahirdir. Gider molla sarığına dolanır
Halledilmezleri halledip, cin gibi koşar
Çıkar da Haham Kippa’sın da, yaşar
Boşa dert etme.. Açlık mı çeker.. ?
Kraliçe pas vermezse, doğru gider
Putin’in Obama’nin yüzünü yalar…
Salınır gezer Londra. Pekin … Bon
Umar ve dileriz başına gelmez acı son..
…..
Gelmeyip, söndürdü umutları
Gitti aşıp, koca koca bulutları
Kontrol edip, gelir mi gökleri
Gider, gelir; öğüterek zamanı
Neler oldu neler geçerken; anı
Cayır cayır yandı nice ocaklar
Top altında inler Bayır bucaklar..
….
Erdem’le Can; yol aldı doğru mahzene
Nice yıl hapis istenir, basit bir
habere
Ankara’da hangi karanlık dehlizlerde
Dolaşıyordur belki Sur’larda o da avare
Kana bulandı, tarihi Dört Ayaklı Minare
Kedimiz de dört ayaklı.. Kinaye bu ya..
Kaybolmaz..Dayanır; yaza, kışa her zorluğa
Çarpıtıyor Tahir Elçi’yi, hain sözcü
Söylüyor; “Kedi idi” burçlarda gözcü
Söylenti çok.. Sanki ağızlar, torba
Garip aç... Kim verir bir avuç çorba
Kimi bakar yüzüne der ki; kumarbaz
Kimi de gözünden anlar; düzenbaz
İyi ki ne oruç tutar ne kılar namaz
Demedi şükür, irticacı hem de yobaz
Hilkatten fikri zikri kendine saklı
Anlayan anlar ama bilmez, pasaklı
İnsana kalsa yapardık hemen yasaklı
……….
Kedi; muhtaç ciğere. Süt, ne gezer..!
Mutlu olacak… Bulsa; et, el kadar
Diyorlar faili meçhulü o patlatmıştır
İşini bilir, ne badireler atlatmıştır..
“ayazda kalmış ıslak kedi” gibi
Dokuz canlıdır çeker her cefayı
Atlatır elbet yağan karı, fırtınayı..
Gel nerdesin pisi pisi
Gitin de üzdün bizi
Yıktın sanal alemi
Güldürdün hepimizi
…..
Geçirdi koca yazı. Karşılar, çetin kışı
Yumuşak dır, kalbi. Aldatır; sert bakışı
Çayyolu’nda bir tane, bulunmaz eşi
Bir Âlem; nice fikirler ile yordu bizi
Kattın karıştırdın sanalda hepimizi
Olayları bırakıp teslim ettik kendimizi
Sen neymişsin meğer Ersönmez’in kedisi?
Yahu..!
Ne olacak Ersönmez’in kedisi
Klavye başında genci, yaşlısı
Konuların ya faili ya da öznesi
“Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek”
Unutup, niyedir doludizgin gitmek
Erdem, karanlığa bir mum yakmak
Bir cana acımak niçin üzdü sizi
Hak yarattı tüm âlemi, hepimizi
Boş veriver fesatı, kini, garazı
Unutma beş vakit kılınan namazı
Tüm sahabeye selam salâtınızı
Diyorsun..”Ve ala alihi ve sahbihi”
İnmez mi kalbe dudağının tesbihi..?
Sonra ne der sana, kedi hamisi
Dua ettiğin Ebu Hüreyre’den al feyzi
………….
Gök güller bulut ağlar
Bizi düşman oku değil
Dostun gülü, yaralar
Can candır, taş değil
Aynısıdır tüm canlar
…….
Gittin de bir birimize taktın bizi
Kimini sevindirdin, üzdün bizi
Acır. Kimini alır inceden sızı
İmrendirir, aldatır dünya bizi
………
Kedimizden
haber yok, nerde biçare
İğdiş edilmiş, tutamaz ki bi fare
Şu kedi nerde, kim kapı açar
Ağlıyor mu şimdi çar naçar
O akıllı nice nice kapılar açar
Tehlike anında hemen kaçar
Dolaşır dünyayı daire daire
Yol olsa tümüyle yer küre
Döner gelir yine gittiği yere
Bilinmez; niçin gitti, neden yitti
Oluşları teftiştedir, işi var şimdi
Mırıldar mı yanında çar Putin
Kedi; O’ndan kurnaz, yaptığı rutin
Bulmuştur kendine sıcak bir köşe
Sahibi; keder içinde. Kedisi; neşe..
……
Gerekçe mi?
Siyasetin çalkantısından kaçış
Yalnızlığın huzurunu seçiş
Yoksa;
Villalarda salınmak gelmiş mi bayat
Bakkal Abdulkadir’in özlediği hayat
Bir tekire yer vermişler, Sevrlerdi onu
Sıcak eve yerleşip, keyf eder gün boyu
Mesken tutmuştu kamunun balkonunu
Geçim derdi binmişti yaşlı omzuna
Garip bakkal, kıskanırdı onu
Taaa Meclise varmıştı, ünü
El açıp yalvarır, her Allah’ın günü
Diyordu aşağıdan bakıp; balkona
“Ey Allah’ım beni de yaratsaydın bir tekir
Sıcacık yuvalar da yatıp..
Ablam, Pamuk elleriyle yıkayıp…
Ne olurdu Huzur bulsa bu fakir
Değişsek seninle hayatımızı
Doyursalar doymayan boğazımızı..
Bıktırdı şu Dikmenin soğu ayazı
Ya Rab..Affeyle kusurumu.. Duy avazı
Akşama kadar titriyor şu dar yerde
Soba var, yakma için kömür, nerde
Rahatça mırıldamak var, kaloriferde
Kıskanıyor hayatını bak bakkal dede
………
Konforuna imrenip ederlerdi haset
Kaynağı değil mi Fitne fesat,
Halbuki böyle ilahi idi taksimat
Kimi aşağı kimi yukarı, mukadderat
İnsanı akla getir, tüm mevcudat
Oysa. Gidip uğradı belaya, son sürat
Önü sonu bir olmaz, çalınca son saat
Eyvahlar işe yaramaz kaçınca fırsat
Sabreyle; devran ne? , Sen ahire bak
Kıskanacak ne var hayat dener hepimizi
Herkesin derdi dağ, Anlasak bir birimizi
Vaz geçsen sen benden öne çıkarsak bizi
Huzur olur mu atlas döşekte
Yaşatsalar saraylarda köşklerde
Sırın sırrına bak; İbrahim Ethem’de
Kaçıp saraydan, huzura erende
Dünya senin olsa, olsan cihangir
Dünya elek. Seni de eler bir kevgir
…………..
Neden terk eder kıskandıracak hayatı
Ekmek elden su gölden sürülen saltanatı
Okşanıp, duyuyordu bin bir iltifatı
Bir çırpıda neden atar ki onca sıfatı
Niceleri kıskanır, arar bunca fırsatı
……………
Önüne konuyor, zahmetsiz yemek
İstiyor ki versin bin bir emek
Fıtratında plan kurup fare yemek
Özgürce kuşların peşinde koşmak
Belki bıktı. “Nankör kedi”, ne demek?
………
Gazetelere göz atışı kıskanmak
Kalabalıkta ilgisizlikten sıkınmak
Belki tekle yetinip;
Birinin kucağına tıkınmak.
Saraylardan kaçıp, odalarda görünmek
Sebep midir ki; parklarda bilinmek
Bir tike et için soğuklarda sürünmek
Özlemiş midir geniş aileyi
Sürülere katılıp cemiyete girmeyi
Kafeslere tıkılmaktan kaçıp, gezmeyi
Tacınız tahtınız sizin ola, ben isterim hürriyeti
Ettiniz hadım, kestiniz zürriyeti
Parklarda dolanır kedi köpek dizi dizi
Yana yana dolaşırlar mutlu; oğlu kızı
… ….
Yoksa? ..
Villalardan usanıp, apartmanda huzur bulmaya
Sanal alemi sallayıp meşhur olmaya
Birileri ile dalga geçip kafa bulmaya
Derdin midir sanal âlemde görünmek
"Simalar cönkü"nde, resim altı laf çakıp
Sözü tüketip 140 kelimeye sığınmak
Sen de mi cücükler gibi cıvıldaşmak
Gel neredesin gel pisi pisi
Gittin. Üzdün tüm ailemizi
Bir birine çattın hepimizi..
Neymişsin Ersönmez'in kedisi….