GAZANIZ
MÜBAREK OLSUN
Ebedi ülkü
için geldiniz,
Bİrlik
Hak’ta dediniz,
Dirlik için
bir oldunuz
Gazanız
mübarek olsun.
Beyaz , sarı
,siyahi
Batılın
yüreğinde sızı
İnsanlığın
arzusu
Gazanız
mübarek olsun
Yanmaz
deyip; söndürdüler,
Kimlik;
deyip böldürdüler,
Kardeşi,
kardeşe vurdurdular,
Gazanız
mübarek olsun
Müjde; bağrı
yanık Şark,
Müjde; barış
arayan halk
Bir emir
üzere yola çıktık,
O yüce
menzile ulaştırsın Hak.............
1976 – Ankara
/////////////////////
NOT:
ÇIĞLIK ismini verdiğimiz kitapdaki
Bu şiir
12-15 Mayıs 1976 tarihleri arasında
İstanbul’da yapılan ve Türkiye’de ilk defa renkli TV yayını yapılarak haber verilen 7. İslam Konferansı dolayısıyla yazıldı.
Bir umut idi..
Acaba, 2017 ye mi nasip olacaktı.
Kim bilir?
İSLAM KONFERANSI:
İSLAM KONFERANSI:
21 Ağustos 1969
tarihinde İsrail'in işgali altında bulunan Kudüs'teki, Mescid-i Aksa (Al-Aksa Mescidi) kundaklanarak yakıldı.
Mescid-i Aksa’nın
yakılmasının İslam dünyasında uyandırdığı tepki üzerine,
14
Nisan 1906 da Osmanlı Vatandaşı olarak doğan ve Batı politikaları dışına çıkarak “İslam
birliği düşüncesiyle” politika ürettiği
için
“Kudüs” konulu ünlü konuşmasını yaptıktan kısa bir süre sonra,
25
Mart 1975 günü Riyad’daki sarayında Amerika’dan yeni
dönen yeğeni Faysal bin Musa’ya “vurdurularak”
öldürtülen Suudi
Arabistan Kralı Faysal ve Fas Kralı'nın
girişimleri sonucunda 22-25 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat'ta Birinci İslam
Zirve Konferansı toplanmıştır.
1967’de yaşanan 6 gün savaşından sonra 1969
yılının Ağustos ayında Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi tarafından yıkılması, 1964 yılında Suudi Arabistan tahtına geçen Kral
Faysal bin Abdülaziz’i çok üzdü. Bu olaydan
sonra Kral Faysal;yaptığı Ünlü Kudüs konuşmasında “İsrail işgali altında
bulunan Kudüs’ün kurtuluşu için cihad “çağrısında bulunarak şunları haykırıyordu:
“Kardeşlerim! Neden bekliyoruz?
Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz?
Nerededir ki dünyanın vicdanı?
Mukaddes Kudüs’ü Şerif sizi
çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi
korkuyoruz?
Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli
ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami
uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir arzumuz. Çağrımız
İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir
çağrımız. Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız.
Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve
tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki
çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer
bana cihad etmek ve mukaddes
topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile
yaşatma.”
.........
6 Ekim
1973’te Suriye ve Mısır kuvvetleri İsrail’e saldırarak
Yom Kippur Savaşı'nı başlatırlar.
İlk defa Mısır orduları Süveyşi’in doğusuna geçerek işgal altındaki Sina’ya girdiler.Tahmin
edilebileceği gibi, hemen ABD ve Batılı
devletler İsrail’i destekledi. Mısır, uçaklarıu daha havalanmadan bombalandı.
Bunun
üzerine Arap ülkeleri de ellerinde olan petrol kozunu kullanarak başta Suudi Arabistan ve onun lideri Kral
Faysal’ın önderliğindeki Arap ülkeleri, Batı ülkelerine petrol ambargosu
başlattılar ve kısa bir süre içinde büyük bir enerji krizi ortaya çıktı.
Dönemin
Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, petrol krizini çözmek
için Suudi Arabistan’a giitiğnde başından geçenleri hatıratında şöyle anlatıyor:
“Kral Faysal
oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle
esprili bir dille ona, uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için
emir verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır olduğumuzu
söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde
bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki
rekat namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?7“‘
ve Kral
Faysal, Faysal, “İsrail’e destek olmaktan vazgeçerseniz,
ambargo biter” dediğinde, Kissinger petrol kuyularını bombalama tehtidinde bulundu.
Kral Faysal ise, bunun üzerine Kissinger’e tarihe geçecek şu cevabı
verdi: “Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki,
biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz;
ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”
İşte tüm
bunlardan dolayı olsa gerek Faysal,
“Kudüs” konulu ünlü
konuşmasını yaptıktan kısa bir süre sonra..
25 Mart 1975 günü
yaptığı bir halk görüşmesinde yeğeni
Faysal bin Musad’a Riyad’daki sarayında“vurduruldu.
Yeğeni Faysal
bin Musad, Amerika’dan yeni gelmişti. İlk başlarda hükümet
tarafından Musad’ın akli dengesinin yerinde olmadığı
söylense de, daha sonra yapılan muayenelerde aksi tespit edildi ve 18
Haziran’da Riyad Meydanı’nda asıldı.
Kral Faysal
bin Abdulaziz’in öldürüldüğü bu olaydan sonra Suudi
Arabistan’da başa geçen krallar; Amerikan- İsrail çizgisi dışarı çıkamadılar.
.............
22–25 Eylül 1969 tarihlerinde
Rabat'ta ilk kez
düzenlenen ve Türkiye’yi
temsilen Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in başkanlığında bir heyetin
katıldığı İslam Zirve Konferansında alınan bir kararla “İslam
Konferansı Teşkilatı “kurulmuştur.
1970 yılında
Karaçi'de gerçekleştirilen İkinci İslam Dışişleri Bakanları Konferansında
Teşkilat’a bir Genel Sekreter atanmış,
İKÖ'nün merkezi
Cidde'dedir.
1972 yılında
Cidde'de yapılan Üçüncü İslam Dışişleri Bakanları Konferansında ise,
Konferansında
Genel Sekreterliğin oluşturulmasına ve Sekretaryanın, Kudüs’ün kurtarılmasına
kadar, Cidde'de faaliyet göstermesine karar verilmiş, ayrıca bir Genel Sekreter
atanmıştır .
‘‘İslam Konferansı
Şartı’’ kabul edilmiştir.
Halen 57 ülkesi
bulunmaktadır.
Birleşmiş
Milletler’den sonra en fazla üyeye sahip uluslar arası örgüttür ve dört kıtadan
devletler İKÖ’ye üye durumdadır.
KKTC (Kıbrıs Türk Devleti adıyla)
Bosna-Hersek,
Orta Afrika
Cumhuriyeti,
Rusya,
Tayland gibi ülkesinde Müslümanların yaşadığı 5 ülke de ‘‘gözlemci’’ statüsündedir. Her
İslam ülkesi Teşkilat’a üye
olabilmektedir. Yeni üye kabulü üye ülkelerin 2/3 çoğunluğunun onayıyla
gerçekleşebilmektedir.
Şu anda geçerli olan ve örgütün temel ilkelerini ve hedeflerini belirleyen İKÖ Şartı, 2008 yılında Dakar’da düzenlenen “11 inci İslam Zirvesi” sırasında kabul edilmiştir.
Şu anda geçerli olan ve örgütün temel ilkelerini ve hedeflerini belirleyen İKÖ Şartı, 2008 yılında Dakar’da düzenlenen “11 inci İslam Zirvesi” sırasında kabul edilmiştir.
2011 Haziran
ayında Astana’da düzenlenen 38. Dışişleri Bakanları Konseyi’nde İslam İşbirliği
Teşkilatı (İİT) olarak değiştirilmiştir.
Türkiye ve İslam
Konferansı
Daha önce Laiklik
dolayısıyla çekingen davranan, kimi
İslam ülkesininde İsrail’i tanıyan halkı müslüman olan tek ülke durumunda olduğu için teşkilatta yer
almaması gerektiği ileri sürülen Türkiye, 22-25
Eylül 1969’da toplanan Rabat Zirvesi’ne Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı
İhsan Sabri Çağlayangil’in başkanlığında bir heyet katılmıştır.
sırada Türkiye’nin laik bir devlet olarak İslam Zirvesi’ne
katılması ile ilgili, özellikle CHP muhalefeti ve laik kesim
tarafından katılma konusunda sert tartışmaların yapılması dolayısıyla Türkiye alınan kararlara: ‘‘ Türkiye
Dışişleri Bakanı, Konferans’da yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Konferans sonunda
yayınlanan Beyannameyi, ilgili konularda Birleşmiş Milletler’de kabul veya
tasvip ettiği kararlara uygunluğu nisbetinde desteklediğini açıklamıştır.’’ Diye şerh koymuştur.
KIBRIS ve İSLAM KONFERANSI
Her toplantı Filistin ile başlayıp,
Filistin ile bitiyordu. Çünkü, esas mesele Filistindi..
Fakat 74 Kıbrıs harekatıyla durum
farklılaşmaya başladı..
23-24 Şubat
1974’te Lahor’da toplanan İslam Konferansı sırasında ise iktidarda İslama karşı
tutumunu “Tarihi Yanılgı” olarak Niteleyen CHP ve lideri Ecevit ile Milli Nizam
Partisi lideri Erbakan koalisyonu vardı.
1974 Kıbrıs Harekatı nedeniyle Batı tarafından
sıkıştırılan Türkiye yeni desteklere ihtiyacı vardı.
Bu destek, İslam
Konferansı platformu neden olmasın dı?
23-24 Şubat
1974’te Lahor’da toplanan İslam Konferansı’na o dönemin Dışişleri Bakanı Turan
Güneş, katılacaktı..
Fakat,
mevcut düzenin ağalarını da ikna etmesi
gerekiyordu.
nedenle toplantıya
gitmeden önce Turan Güneş, Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK ‘da )Atatürk
reformlarından, anayasal ilkelerden, özellikle laiklikten asla taviz
verilmeyeceğini belirterek Lahor’da bir çözüm arayacağına söz verir.
Yapılan ilk 5 toplantıya, ancak temsilci düzeyinde
katılan Türkiye;
1975’de Cidde’de yapılan Dışişleri Bakanları
Konferansına, ilk defa DEVLET seviyesinde gidiyordu. Konferansta, Kıbrıs
Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Denktaş, Dışişleri Bakanı Vedat Çelik ve
Kıbrıs Müftüsü konuk olarak kabul edildiler.
Bu konferans’ta hiçbir dış ülkenin ve kuruluşun
temsilcilerine konuşma hakkı verilmezken, Kıbrıs Türk Federe Devleti Dışişleri
Bakanı Vedat Çelik tarafından ortaya atılan ve Türk heyetince de desteklenen
konuşma talebi hiç tereddütsüz kabul edilmişti. Konferansta bir konuşma yapan
Denktaş, Kıbrıs Türklerinin sorunlarını ve tezlerini anlatmıştır. Konferans
sonunda yayınlanan bildiride, ‘‘Türk toplumunun; iki bölgeli, federal,
bağımsız, egemen, tarafsız ve yabancı üslerden arınmış bir Kıbrıs Cumhuriyeti
çerçevesinde, meşru haklarını ve İslam karakterini korumak için harcadığı
çabaların anlayışla karşılandığı’’ belirtilmiştir.
Arap dünyası için kuşkusuz en büyük sorun
Filistin’di. Fakat artık bu konferansla Filistin yanında ikinci bir konu olarak
Kıbrıs vardı. Türk heyeti aslında bu konferans ’ta özellikle Kıbrıs konusunu
ortaya koymak, Makarios’un Arap ülkelerinde yaptığı gezinin etkisini biraz
olsun hafifletmek için gelmişti. Ama alınan sonuç beklediklerinin çok üzerinde
olmuştur. İslam ülkelerinin Kıbrıs konusunda desteğini sağlamak için Türkiye,
Konferansın bütün üye ülkelere, İsrail ile siyasi, kültürel ve ekonomik
ilişkilerini durdurmaları ve milletlerarası kuruluşlarda İsrail’i BM’den
çıkarmak için gayret göstermeleri çağrısında bulunmasına karşı çıkmamıştır.
İsrail ile diplomatik ilişkilerini düşük bir seviyeye indirmiş bulunan Türkiye,
bu seviyeyi korumaya çalışmıştır.
Bu toplantıda Türkiye tarafından, 7. Dışişleri
Bakanları Konferansı’nın İstanbul’da toplanması çağrısında bulunuldu ve kabul
edildi.
Konferansta Suudi Arabistan’ın, Kıbrıs için 5 milyon
dolarlık bir yardımı vermesi dikkat çekertken
Türkiye’ye, 12-15 Mayıs 1976 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak 7.
İslam Konferansı için organizasyon masrafı olarak 1 milyon dolar yardım teklif
etmesi ilginç bulundu.
İslam Kongresi’nin toplantısında,
İslam dünyasını ilgilendiren bir dizi karar tasarısı kabul etmiştir. Kıbrıs
konusunda Kongre, Enosisi şiddetle kınamış ve ada Türkleri ile Rumların eşit
statülerle bir federasyon teşkil etmelerinin tek adil ve çıkar yol olacağını
belirtmiştir. Filistin taksimi konusunda BM kararını tanımayı reddetmiştir.
Daha önce
LAİK yapı dolayısıyla çekinden
davranan Türkiye , KIBRIS
dolayısıyla Türkiye de İSLAM KONFERASInı toplayacaktı.
Türkiye’nin aktif
olarak katıldığı bu konferansta, Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) Başkanı Rauf
Denktaş da bir konuşma yapmış ve Kıbrıs konusunun Ortak Bildiri de yer alması
sağlanmıştır. Bu Konferansta alınan karar üzerine Kıbrıs Türk Temsilcisi,
bundan böyle İslam Konferansı’nda bulunup konuşmalar yapacaktı.
Konferans sonunda yayımlanan bildiri ‘‘İsrail’in bütün
milletlerarası teşekküllerden çıkarılması’’ karara bağlanmıştır.
İslam Konferansı, Türkiye’nin teklifi üzerine Türkiye’de İKT’nin iki alt kuruluşunun
kurulması kararı alınmıştır. Bu alt kuruluşlar, İstanbul’da kurulması
kararlaştırılan, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (İRCICA) ve
ertesi yıl toplanan 8. İslam Konferansı kararıyla Ankara’da kurulan İslam
ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi
(SESRTCIC)’dir.
Filistin
Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yetkilisine Ankara’da büro açması için verilen söz
sayesinde FKÖ temsilcilerinin isteği üzerine 7. İslam Konferansı ortak
bildirisinde, Kıbrıs’ın tüm yabancı
askeri üslerden arındırılmasını öngören karar da yer almıştır.
Kıbrıs ile
ilgili diğer karar ise, Kıbrıs sorununun çözümüne kadar Kıbrıs’ın, Müslüman
Türk toplumu temsilcileriyle birlikte Kıbrıs meselesinin tartışıldığı her
uluslararası forumda eşit haklarla konuşmak isteği konusundaki haklı talebini
desteklemek olmuştur.
İslam
Konferansı’nda Kıbrıs’la ilgili Türk tezi lehine bir karar çıkması Rum
tarafında tepki ile karşılanmıştır. TİTO
liderliğinde ki Bağlantızılar grubuna dâhil bulunan İslam ülkelerinin Türk
görüşünden yana çıkmaları, KTFD’ye konferanslarda söz hakkı tanınması, Rum tarafın da olumsuz bir gelişme olarak
değerlendirilmiştir.
Konferansın
İstanbul’da toplanması, Arap devletleri tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Konferansı sonrası hemen bütün delegeler, Türkiye’nin artık tarihi yerini
almasını ve İslam ülkelerine lider olmasını istemekteydiler.
İslam KONFERANSI...
Birlik
içerisinde dayanışma amacıyla toplanan İslam Konferanslarından aslında hiçbir sonuç
alınamamıştır. BM’den sonra en çok üyeye sahip önemli bir uluslararası teşkilat
olsa da bugün de olduğu gibi İslam coğrafyasında yaşanan sıkıntılara çözüm
bulamamış, kararlar kâğıt üzerinde kalmış ve yaptırım gücü açısından da etkisiz
olmuştur.
“Doğu KUDÜS, FİLİSTİN Devleti’nin BAŞKENTİ”
Ve
9 Aralık 1917'de orduların geri
çekilişiyle Kudüs, İngiliz kontrolüne
geçti.
1917 de işgali ile
başlayan olaylar dizisinde yapay olarak
bölgede İsrail diye bir oluşum meydana
getirildi.
ABD , Başkanı Trump’un Küdüs’ü İsrail Başkenti sayarak Büyükelçiliğini Telaviv’den Kudüs’e taşıma kararı üzerine;
ABD’nin Kudüs
kararına karşı açıkça karşı duran Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘ın çaba
ve liderliğinde 13 Aralık 2017 de İstanbul’da olağanüstü
gündemle bir araya gelen İslam
İşbirliği Teşkilatı (İslam Konferansı), kararlı bir duruş sergileyerek ;
Tramp ve Amerikanın İsrail yanlısı “Kudüs” kararının geçersiz
ve
“Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin Başkenti” olduğunu dünyaya ilan etti...
Erdoğan: Kudüs'ün sahipsiz olmadığını gösterdik
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Kudüs gündemli toplantısı Dışişleri Bakanları düzeyinde başladı. Zirveye 16'sı lider düzeyinde 48 ülkeden temsilci katıldı. Zirvede konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'i "işgal ve terör devleti" olarak tanımladı. Zirveden Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıma kararı çıktı
ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının ardından olağanüstü gündemle bir araya gelen İslam İşbirliği Teşkilatı Toplantısı, Lütfi Kırdar Kültür ve Kongre Merkezinde yapıldı.
Zirveye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın da aralarında bulunduğu 16'sı lider düzeyinde 48 ülkeden temsilci katıldı. Zirvenin ilk saatlerinde dışişleri bakanları düzeyinde toplantılar gerçekleşirken, öğleden sonra liderlerin bir araya geldi.
Zirveden Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıma kararı çıktı ve ABD'ye kararından dönme çağrısı yapıldı. Zirvenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas kamera karşısına geçti.
Abbas'ın açıklamalarından satır başları:
"Bizler bu zirveye, Recep Tayyip Erdoğan'ın davetiyle geldik. Ben bu zirveyi başarıyla sonuçlanmış İslami zirvelerden biri olarak görüyorum. Konumuz çok hassas bir konu. Kudüs-ü Şerif ile birlikte geldik. ABD'nin aslında kendi kendine aykırı davrandığını görmekteyiz. Zaten ABD'nin kabul ettiği kararlar var. Bu da Filistin meselesi çözülmeden büyükelçiliğin Kudüs'e hiçbir şekilde taşınmayacağı şeklindeydi. O nedenle bu karar uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
Bütün dünya buna tepki gsöterdi. Dünyanın her yerinde protesto gösterileri düzenlendi. BM Güvenlik Konseyi'nin ABD dışındaki 14 üyesi buna tepki gösterdi ve karşı çıktı. Buna karşı İslam dünyasının harekete geçmesi gerekiyordu. Burada çok önemli kararlar aldık. Bizler Filistinliler olarak, ABD'yi çözüm sürecinde kabul edemeyeceğimizi söyledik. Bugün itibariyle bir arabulucu için tarafsızlık şartını yitirmiştir. Biz bundan sonra Güvenlik Konseyi'ne gidip, bu kararın iptali için başvuruda bulunacağız. Aleyhte bir karar alınması için çalışacağız.
Burada İslam dünyasının Kudüs'e ne sunabileceğini tartıştık. Kudüs'e karşı boykot asla kabul edilebilir bir şey değil. Halkına karşı boykot uygulayamayız. Kudüs'teki Filistinlileri ziyaret etmek, İsrail'i ziyaret etmek değildir. Orada bir mahkumu ziyaret ediyorsunuz, gardiyanı değil. Biz Kudüs'ü taş ve toprak olarak görmek istemiyoruz. Biz içerisinde yaşamın olduğu, insanların olduğu bir Kudüs istiyoruz.
Erdoğan'ın sözlerinden satır başları:
İİT'nin varlık gayesi, Kudüs'ün kutsiyetinin ve tarihi statüsünün varlığının muhafazasıdır. Bugün de anlamlı ve kritik bir toplantı gerçekleştirdik. Bu tarihi zirveyle bir kez daha Kudüs'ün sahipsiz olmadığını tüm dünyaya gösterdiğimize inanıyorum.
ABD Başkanı Trump'ın Kudüs açıklamasının ilk işaretlerinin gelmesinin ardından İİT dönem başkanı olarak büyük çaba sarf ettik. Bu kararın gayrı meşru ve kabul edilemez olduğunu, barış çabalarını sekteye uğratacağını ve fanatiklerin ekmeğine yağ süreceğini de anlattık. Bundan böyle taraf olan bir Amerika'nın artık İsrail-Filistin arasından arabuluculuk yapması diye bir şey olamaz. Arabuluculuk konusu üzerinde durmamız gerekiyor. Gerekirse BM'de bunu gündeme getirmemiz lazım.
Bugüne kadar alınmış birçok güvenlik konseyi kararları var. Bunların hiçbirine İsrail uymamıştır. Buna rağmen tezgah hep İsrail'e çalışmıştır.
Şu anda Trump efendi Filistin'in tamamının İsrail'e verilmesinin gayretinde. İslam İşbirliği Teşkilatı'nın yöneticileri olarak buradaki duruşumuzu kararlı bir şekilde sürdürmemiz gerekiyor. Bu kararın vicdan, tarih ve hukuk önünde geçersiz olduğunu ilk günden bu yana söylüyoruz. Sivas'ta da söyledim, kendi çalar, kendi oynar. Ben sayın Papa'yı da aradım, onunla da konuştum. Yaptıkları açıklamalarla, bizim açıklamalarımız örtüşüyor. Karar açıklanır açıklanmaz, bütün devlet başkanı kardeşlerime davet mektubu yolladım.
Bugün Maduro'yu davet ettik, bakın sağolsun çıktı geldi. Venezuela neresi, İstanbul neresi? O bölgenin sesi olarak çıktı geldi, desteğini açıkladı.
Ürdün Kralı 2. Abdullah da Arap Ligi Başkanı, o da bizi destekledi. Bugünkü toplantıya 30'u aşkın devlet başkanı ve meclis başkanı iştirak etti. Bunun dışında Dışişleri Bakanları da buradaydı. Bunların haricinde Filistin ile ilgili gayretleriyle öne çıkan ülkelerden buraya katılan ülkeler de oldu. Ben Kudüs konusundaki bu vahdet tablosunun herkese örnek olmasını diliyorum ve bir kez daha kalpten teşekkür ediyorum.
Bugün zirveden önce Dışişleri Bakanları toplantısı yapılarak, nihai bildiri için çalışma yürütüldü. İİT'nin bugünkü zirvesi tarihi bir mesajtır. Hatada ısrar etmenin kimseye faydası yoktur. Amerikan makamlarının bu karardan derhal dönmesini bekliyoruz. Zirvenin Kudüs'le dayanışma için birlikte hareket temasıyla yapılması bir kararlılık göstergesidir. Burdan bir ittifak doğmuştur. Özellikle 1980 yılının 4870 sayılı kararı hatırlattık. Güvenlik Konseyi üyelerinin itibarsız hale getirildiği bir sisteme kimsenin güvenmesi beklenmemelidir. ABD Başkanı, altında ABD'nin de imzası olan bir kararı nasıl yok sayar? Sen tek başına böyle bir kararı nasıl alıyorsun?
Ey Trump, sen bu İsrail'in mi arkasında duruyorsun? Burada işgal var, burada terör var. Burayı mı savunuyorsun. PYD'yi, YPG'yi DEAŞ'a karşı cepheye süren Trump anlayışı bunu da yapar. Kudüs bizim ilk kıblemizdir. Peygamberler şehridir. Tüm alem-i İslam'ın gözbebeği, insanlığın ortak mirasıdır. Biz İsrail işgali bitene ve ABD yönetimi kararından dönene kadar Kudüs mücadelemizi sürdüreceğiz.
İsrail aleyhinde alınan onca karara rağmen, yasadışı yerleşimlerini sürdürüyor. Tıpkı zehirli bir sarmaşık gibi, adım adım Filistin topraklarını gasp etmeyi sürdürüyor. Son karardan sonra İsrail'in bu faaliyetlerine hız vereceği açıktır. ABD'nin Kudüs açıklamasının, BM kararları yanında şehrin karakterine aykırı olduğu da ortadadır.
Bölgedeki barışın Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'teki işgal sona erdiğinde mümkün olabileceğini hatırlattık. ABD yönetiminin açıklamasını reddettiğimiz teyit ettik. Biz teşkilat olarak 1967 sınırlarında başkenti Kudüs olan özgür ve egemen Filistin talebimizden vazgeçmeyeceğiz. Filistin davası ve Kudüs'e sahip çıkmaya devam edeceğiz. Filistin devlet ve kurumlarının her sahada güçlendirilmesi için tüm imkanlarını
Filistin devletini tanımamış ülkelere Filistin'i tanımaya davet ediyorum. Artık bizim nazarımızda Filistin devletinin başkenti Kudüs'tür ve öyle kalacaktır. Adalet ve barış isteyenlerin bu adımı atacaklarına inanıyorum. ABD'nin kararı, Müslümanlar kadar Hristiyanları, Kıptileri ve vicdan sahiplerini rencide etmiştir. İsrail ve birkaç fanatik dışında bunu destekleyen yoktur. Malezyalı kardeşim ne diyorsa Papa da onu diyor. Afrikalı dostum ne diyorsa Güney Amerikalı da onu diyor.
Her gün terör uygulayan bir aktörün sırtını sıvazlayan bir aktörün arabulucu rolünden çekilmesi gerekir. Barış süreci devam edecekse, artık başka bir arabulucu görev almalıdır. Zira bu karar Filistinlilerin cezalandırılmasıdır.
Şu gerçeği daima hatırlatmak istiyorum. Umutsuz olmayın. Müslümanlar asla çaresiz değildir. Güçsüz değildir. İman varsa imkan da vardır. Onlarca İsrail askerinin arasında başı dik yürüyen Filistinli çocuklar bizim ilham kaynağımızdır, onlara selam olsun.
Sözlerime son verirken, bugüne kadar Kudüs için canlarını vermiş tüm şehitlerimize allahtan rahmet diliyorum, yaralılara şifa diliyorum.
FİLİSTİN DEVLET BAŞKANI MAHMUD ABBAS'IN AÇILIŞ KONUŞMASI
Abbas'ın konuşmasından satır başları:
"Geçen 100 yılık bir süre. Büyük Britanya 100 yıl önce siyonist harekete böyle bir söz verdi. 1917 yılında İngiltere, Ortadoğu'da yoktu ve hiçbir sorumlulukta yoktu. Ancak buna rağmen, İngiltere kendine ait olmayan bir toprağı siyonist harekete söz verdi. Bunun en ana partneri ABD idi.
ABD, tüm anlaşmaları, eylemleri adım adım takip etmekteydi. BM nezdinde bu sözün gerçekleşmesi için her şeyi yaptı. Bu sözün üzerinden 100 yıl geçti. Şimdi ikinci sözün vakti geldi. Trump, Kudüs'ü İsrail'e hediye etmek istiyor. Sanki ABD'nin eyaletlerinden birini hediye ediyormuş gibi davranıyor.
Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu, Kanada, İngiltere ve Avustralya dahi bu defa ABD'nin yanında yer almadı. Hakkı teslim bağlamında İngiltere şu an, Balfour Anlaşması sözüne karşı olarak onun tam tersinde bir kararı almış olduğunu görüyoruz.
Biz Kudüs'ün işgalini durdurmak için bir aradayız. Bu adıma karşı güçlü bir duruş sergilemek için buradayız. ABD, tüm insanlığın ve Müslümanların vicdanını yaralayacak bir karar almıştır. Küdus şehirlerin çiçeğidir, bir tacın en kıymetli tacıdır. Ve geçmişte, bugün ve gelecekte Filistin'in başkenti olacaktır.
Hem Müslümanların, hem Hristiyanların kutsal mekanlarını korumalıyız. Filistin'in bir devlet olarak ortaya çıkması için çalışmamız gerekiyor. Bu münasabetle Filistin halkına ve Mescid-i Aksa'da nöbet tutan kardeşlerimize, Kudüs'ün kalbinde yaşayıp orada yerleşimcilerin zulmüne maruz kalan, aşırı ihlallere maruz kalan halklarımızı da selamlamak istiyorum. İşgal ve sömürge uygulamaları İsrail tarafında durmadan devam etmekte.
Buradaki kadim şehir içerisinde yaşayan tüm Müslüman ve Hristiyanları selamlıyorum. Kudüs surları içerisinde kalan ve şehrin tüm bölümlerind eyaşayan insanları selamlıyorum. Bizler beraber duracağız ve hep beraber Kudüs'ü savunacağız. Bizler Filistin devletimizin başkenti olan Kudüs'ü savunmaya devam edeceğiz. Bizler gerçek anlamda özgürlük ve bağımsızlığımızı gerçek anlamda alana kadar asla geri adım atmayacağız.
Trump'ın Kudüs kararı, uluslararası kararlara açık şekilde ihlal oluşturmaktadır. ABD, çok net şekilde kendisi böyle bir ihlalde bulundu. BM kararına göre, hiçbir ülke Kudüs'e elçiliğini taşıyamaz. Bütün halkları Filistin davasıyla dayanışmaya çağırıyoruz. Bizler ABD tarafından alınmış bu kararın gayrımeşru olduğunu ifade ediyoruz. Bu yapılan uluslararası hukuka açık bir ihlaldir. Bu nedenle ABD artık barış sürecinde arabulucu olma vasfını yitirmiştir. Biz ileride de siyasi süreçte asla ABD'nin yer almasına müsade etmeyeceğiz. Şüphesiz bu tek taraflı karar, İsrail'e hiçbir meşruiyet veremeyecektir. Kudüs, Filistin'in edebi başkenti olarak kalacaktır. Bu karar radikal grupları tetikleyecek, meseleyi siyasi çekişmeden, dini bir çekişmeye dönüştürme tehlikesi vardır. Burada çok masumane bir soru soracağım. Dünyada din savaşından fayda görecek kimdir? Dünyada din savaşını hareket ettiren kim? Dünyada terör örgütlerini yaratan, destekleyen kim?
ABD'nin Filistin Kurtuluş Örgütü'nü bir terör örgütü olarak görmesini de kınıyoruz. Bu adımdan geri atmasını bekliyoruz. Anlaşılan onlar bizim terör örgütü olmamızı istiyorlar. Ama olmayacağız. Asıl terörün mucitleri onların ta kendileri. ABD yönetimiyle her daim işbirliği içerisindeydik. Bu son karar bütün çizgilerimizi aşmıştır. Bizler kendileriyle resmi olarak bir anlaşma yaptık. Bu anlaşma gereği bazı uluslararası teşkilat ve örgütlere üye olmamayı kabul ettik. Buna karşılık, Kudüs'ün başkent oalrak tanımaması ve Washington'daki ofisimizi kapatmamasını istedik. ABD bu anlaşmayı bozdu, o bozduysa biz de verdiğimiz sözlerden geri adım atacağız.
Sınırları olmayan İsrail nasıl devlet olarak tanınabiliyor? Buradan meydan okuyorum, bana sınırlarını göstersinler.
Bizler ne yapıyoruz, tarih bizim kararlarımızı nasıl yazacak? Bizler buna nasıl cevap vereceğiz? Bizler tüm kararlarımızda dedik ki, Kudüs kırmızı çizgidir. Bu kırmızı çizgi, nasıl yeşil çizgiye dönmez. Kırmızı çizgimizi gerçek anlamda koruyabilecek Müslümanlarız. Hristiyanlar da bizim gibi düşünüyorlar. Milyarlarca Hristiyan'ın gelip de ibadet ettikleri tek yer burası. Bizler ve Hristiyanlar aynı gemide yer almaktayız.
Burada herkese bir soru sormak istiyorum. Bu dava herkesin dar çıkarların üzerine çıkarak, tekrar hesapları gözden geçirmesi, ABD'ye karşı bir duruş göstermesini zorunlu kılmaktadır.
İslam İşbirliği Teşkilatı üye ülkeleri ile Kudüs'e tavrı bağlamında dünya ülkeleriyle ilişkilerini belirlemeli. Ekonomik ve siyasi kararların alınması gerekiyor. ABD Başkan Yardımcısı Pence, insan hakları beyannamesinin 6. maddesini kaldırmak istediklerini söyledi. Biz bunun kalmasını istiyoruz. Avrupa dedi ki, yerleşim yerlerinde üretilen ürünler satılamaz. Avrupa ülkeleri bunun gayri meşru olduğunu biliyor. Bu tür uygulamalar hayata geçirebilir. Bizler birkaç hafta önce İsrail'le güvenlik koordinasyonunu durdurduk.
İki devletli çözümün hayata geçirilmesinin zamanı gelmiştir. Sınırları olmayan İsrail'i mi tanıyacağız? Hayır.
Bayrağımız, başımız, alnımız her zaman dik kaldı. İçimizde bu zulümden nasip almayan hiç kimse yok. Herkes bunun zararını gördü."
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: İSRAİL BİR TERÖR DEVLETİDİR
Cumhurbaşkanı Erdoğan İslam İşbirliği Teşkılatı toplantısının açılışında bir konuşma yaptı.
Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:
"Filistin'le ilgili barışa öncülük etmesini beklediğimizi ABD Başkanı, 6 Aralık'ta Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını açıklamıştır. Uzun söze göre yok, Kudüs'te birkaç dakika dolaşan herkes orasının işgal altında olacağını anlayacaktır. İşgal altındaki bir şehirle ilgili böyle bir kararın hiçbir hükmü olamaz. BM kararına göre hiçbir ülke Kudüs'te büyükelçilik bulunduramaz. Bu hukuksuz karara sadece İsrail destek vermiştir.
Sayın Papa dahil olmak üzere, Kudüs'le ilgili olarak bu kararlı duruş teyit edilmiştir. İslam ülkeleri bu kararı külliyen reddetmiştir. Bu kararın vicdan, hukuk, ahlak ve tarih önünde hükümsüz olduğunu ilan ettik. Bu karar barışı isteyen taraf olduğunu defalarca ispatlayan Filistinlilerin cezalandırılmaları anlamına geliyor.
İsrail bir işgal devletidir. İsrail aynı zamanda bir terör devletidir. Erdoğan niye böyle söylüyorsun? Nasıl söyleyeyim. 14 yaşındaki çocukları o askerler alıyor gözaltına ve demir kafesler içerisine. 14 yaşındaki çocukların gözleri bağlanıyor, dipçikleniyor. Öbür tarafta bir kız çocuğu. Annesi yavrusuna sarılıyor. Bu tabloda bakıyorsunuz, anne dipçikle dövülüp o çocuk elinden alınıyor. Bu işgalci değil de, terörist değil de nedir. Vicdan sahibi olan buralardan gereken dersleri almalı. Bunu ispat etmek için ey Trump sana daha ne anlatalım. İsrail'e bir şey anlatmamıza gerek yok. Bu kararla işgal, abluka, yasadışı yerleşimler, orantısız şiddet ve cinayet suçlarının faili İsrail, bu kararla ödüllendirilmiştir. Bu ödülü veren tek başına olsa da Trump'tır. 'Ben yaptım oldu' demekle hiçbir şey olmuyor. Dünya sizden ibaret değil. BM üyesi 196 üye var. Ben 196 dünya ülkesinin buna tavır koyacağına inanıyorum.
Siz ABD olarak güçlü bir ülke olabilirsiniz. Silahlarınız, nükleer başlıklarınız olabilir. Ama bunlar sizin güçlü olduğunuzu göstermez. Eğer haklıysanız güçlüsünüzdür. Barışı isteyenlerin değil, barışı imkansız hale getirenlerin yanında duran ABD, tüm fanatiklerin ekmeğine yağ sürmüştür. Bunu Suriye'de de gördük. Sadece Kuzey Suriye'ye 4000 tırı aşkın mühimmat nakledilmiştir. Bu silahlar acaba niçin geldi, neden getirildi? Orada bulunan terör örgütlerine bu destekler verildi.
Bölgedeki sorunlar, Filistin meselesini bize asla unutturamaz. Hukuk çiğneyen, vicdanları yaralayan bu tür adımlar uluslararası sisteme duyulan güveni dinamitliyor. Kudüs kararı medeniyetimize indirilmiş ağır bir darbedir. Ecdadımız, tüm şehir halkının refahını, emniyetini ve ibadet hakkını garanti altına almıştır.
Sayın Papa'ya, adil bir barış için gayret eden Musevilere, Kıptilere, duruşlarından taviz vermeyen herkese teşekkür ediyorum. Asırlardır namusları olarak gördükleri Kudüs için mücadele den Filistinli kardeşlerime şükranlarımı sunuyorum. Barış her milletten, her inançtan insanların çabalarıyla sağlanacaktır. Buradan Kudus'ü işgal altındaki Filistin'in başkenti olarak tanımaya çağırıyorum. Artık daha fazla geç kalmayız. Egemen ve bağımsız Filistin talebinden asla vazgeçmeyeceğiz. İsrail'in Filistinli kardeşlerimize uyguladığı zulmü lanetliyoruz.
Buradan bir kez daha ilan ediyorum ki, Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir. Harem'i Şerif ebediyete kadar Müslümanlara kadar ait kalacaktır. Filistinli kardeşlerimizin de kendi aralarındaki sorunları çözerek bu imtihanlara karşı vahdet içinde hareket etmeleri şart olmuştur. Henüz Filistin devletini tanımamış ülkelerin artık bu adımı atmaları şarttır.
Avrupa'nın İsrail'in 'Filistin devletini tanımayın' söylemiyle zehirlenmekten kurtulması gerekmektedir. ABD'nin bu açıklamasından sonra barış zemini başka türlü canlı tutulamaz. Sözde iki devletli çözümü savunurken, İsrail'in bunu imkansız kalması kabul edilemez. Filistin'in uluslarası anlaşmalara katılım süreci hızlandırılmalıdır. Bugün buradan bunun çıkması gerekmektedir. Vicdan sahibi, mesuliyet sahibi herkesin Kudüs için maddi, manevi tüm imkanlarını sarf etmesini istiyoruz.
Arabuluculuk vasfını tamamen yitiren ABD'nin yerine dünya toplumu tarafından barış ve istikrar için sorumluluk almasını bekliyoruz."
AÇILIŞI ÇAVUŞOĞLU YAPTI
Toplantının açılışında Kur'an tilavetinin ardından konuşan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bugün zulme "dur" demek için toplandıklarını vurguladı.
ABD’nin geçen hafta Kudüs’e ilişkin aldığı kararla insanlık vicdanını derinden yaraladığını ifade eden Çavuşoğlu, ABD’nin attığı bu adımın İsrail’in Kudüs’ü işgal girişimini meşrulaştırmayı hedeflediğini belirtti.
Çavuşoğlu, İslam ümmetinin bu tabloya sessiz kalmasının beklendiğini söyleyerek “Ama biz hiçbir zaman susmayacağız. Bu zorbalık barış olasılığını ve ortak yaşam zeminini yok etti. ABD’nin aldığı bu karar, bizim için yok hükmündedir.” diye konuştu.
Bakan Çavuşoğlu, Filistin devletinin, diğer tüm ülkelerce tanınması gerektiğini dile getirerek şöyle devam etti:
“Bunun için hep birlikte çaba sarf etmeliyiz. Bir tarafta işgalci konumunda olduğu BM kararlarıyla tespit edilmiş İsrail var, diğer tarafta ise işgal altında olduğu uluslararası toplumca kabul edilen, üstelik her geçen gün daha fazla toprağı gasp edilen Filistin var. Geldiğimiz noktada Filistin devletinin tanınmasının barış sürecine atıfla geçiştirilmesi mümkün değildir, artık bu tanımanın gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Doğu Kudüs’ü, Filistin’in başkenti olarak tanıyan bizler, diğer ülkeleri, Filistin devletinin 1967 sınırları temelinde ve başkenti Doğu Kudüs olacak şekilde tanımaya teşvik etmeliyiz.”
Çavuşoğlu, bu noktada Filistinlilerin birlik ve beraberliğinin sağlanmasının hayati öneme sahip olduğunu belirterek bu mücadelede hukuk çizgisinden ayrılmayacaklarını ve provokasyonlara izin vermeyeceklerini ifade etti.
Doğu Kudüs’ü, Filistin’in başkenti olarak tanıyan bizler, diğer ülkeleri, Filistin devletinin 1967 sınırları temelinde ve başkenti Doğu Kudüs olacak şekilde tanımaya teşvik etmeliyiz.”
Çavuşoğlu, bu noktada Filistinlilerin birlik ve beraberliğinin sağlanmasının hayati öneme sahip olduğunu belirterek bu mücadelede hukuk çizgisinden ayrılmayacaklarını ve provokasyonlara izin vermeyeceklerini ifade etti.
İslam İşbirliği Teşkilatı'ndan tarihi Kudüs kararı!
ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının ardından İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı, Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıdı
http://www.haberturk.com/islam-isbirligi-teskilati-ndan-tarihi-karar-1753509
6 Aralık'ta ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etmesinin ardından olağanüstü gündemle İstanbul'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Zirvesinin sonuç bildirisinde, "Başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devletini tanıdığımızı ilan ediyoruz. Dünyayı Doğu Kudüs’ü Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz" ifadeleri yer aldı.
İstanbul'da düzenlenen zirveye 16'sı lider düzeyinde 48 ülkeden temsilciler katıldı. Zirvenin açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "İsrail bir işgal devletidir. Aynı zamanda bir terör devletidir" sözleriyle İsrail'i eleştirirken, "Harem-i Şerif ebediyete dek Müslümanlara ait olacaktır" ifadelerini kullandı. Erdoğan, uluslararası toplumu başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletini tanımaya çağırdı.
Zirvenin sonuç bildirgesinde Erdoğan'a özel teşekkür de yer aldı. Zirveye katılan ülke temsilcileri böylesine önemli bir konuda liderliği üstlendiği ve zirveye ev sahipliği yaptığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a minnetlerini ifade etti.
Habertürk Haber Merkezi'nin edindiği bilgilere göre, zirvenin sonuç bildirgesindeki önemli hususlar şu şekilde:
- Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın Kudüs’ü İşgalci Güç İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan tek taraflı kararı en güçlü şekilde reddedildi ve kınandı.
Sözkonusu karar hukuken hükümsüz ilan edildi. Bu beyanın Filistin halkının tarihi, hukuki, doğal ve milli haklarına bir saldırı, bütün barış girişimlerine yönelik kasti bir baltalama, aşırılık ve terörizme ivme verecek bir tahrik unsuru ve uluslararası barış ve güvenliği hedef alan bir tehdit olarak görüldüğü belirtiltildi.
- Kudüs-ü Şerif’in yasal statüsünü değiştirmeyi amaçlayan sözkonusu tehlikeli beyanın hükümsüz ve meşruiyetten uzak olduğu vurgulandı.
Beyanın, Uluslararası hukukun ve özellikle de Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin ve uluslararası meşruiyeti bulunan tüm ilgili kararların, bilhassa da BM Güvenlik Konseyi’nin 478 (1980) ve 2334 (2016) sayılı kararlarının, barış sürecinin Kudüs-ü Şerif’i nihai statü konusu olarak tespit eden temellerinin ciddi bir ihlalini teşkil ettiği, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu bağlamda imzalamış olduğu Anlaşmalar ve verdiği taahhütlerin bu beyanın hemen geri çekilmesini gerektirdiği ifade edildi.
- ABD Yönetimi’ni bu yasadışı beyanın geri çekilmemesinden doğacak tüm sonuçlardan bütünüyle sorumlu tutulduğu kaydedildi.
Sözkonusu beyanın ABD Yönetimi’nin barış destekçisi rolünden çekilmesi olarak değerlendirildiği ve bunun tüm paydaşlar tarafından da anlaşıldığı belirtildi. Ayrıca, bu beyanın ilanı ve işgalci güç İsrail’in 1967’de işgal ettiği, merkezinde Kudüs-ü Şerif bulunan Filistin topraklarında sürdürdüğü sömürgecilik, yerleştirme, apartheid ve etnik temizlik siyasetinin teşvik edilmesi olarak görüldüğü kaydedildi.
Tüm üye devletlere Filistin sorununa, özellikle dünyanın diğer taraflarından karşıtlarıyla günlük temaslarında ve dış siyasi gündemlerinde yüksek öncelik vermeleri çağrısında bulunuldu.
- İki devletli çözüm temelinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin Devleti’ne dayanan, uluslararası tanınmış referans hükümlerle ve 2005’te Mekke-i Mükerreme’de yapılan Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansı’da stratejik bir tercih olarak kabul edilen 2002 Arap Barış Girişimi’yle uyumlu adil ve kapsamlı bir barışa bağlılık teyit edildi
Uluslararası topluma bu sorunu çözüme ulaştırmak maksadıyla etkin ve ciddi bir şekilde harekete geçmesi çağrısında bulunuldu.
- Doğu Kudüs, Filistin Devleti’nin başkenti olarak ilan edildi ve bütün devletler Filistin Devleti’ni ve Doğu Kudüs’ün onun işgal altındaki başkenti olduğunu tanımaya davet olundu.
- Bütün Devletlere BMGK’nın 1980 tarihli ve 478 sayılı kararını tam olarak uygulama çağrısında bulunuldu. Bu doğrultuda, bütün Devletler;
a) ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan kararını desteklemekten imtina etmeye,
b) Diplomatik Misyonlarını Kudüs-ü Şerif’e taşımamaya davet edildi.
b) Diplomatik Misyonlarını Kudüs-ü Şerif’e taşımamaya davet edildi.
- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunularak, derhal sorumluluklarını üstlenmesi, Kudüs-ü Şerif şehrinin yasal statüsünü teyit etmesi, Filistin Devleti topraklarındaki İsrail işgaline son vermesi, Filistin halkının uluslararası korunma altına alınmasını sağlaması, Filistin Davası’na ilişkin aldığı tüm kararları uygulaması ve bu kararlara uyması istendi.
- BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçememesi halinde, İİT üyesi ülkelerin bu ağır ihlali BM Genel Kurulu’nun 377A sayılı “Barış için Birleşme kararı” çerçevesinde BM Genel Kurulu’na götürmeye hazır olduğu teyit edildi.
- İslam Kalkınma Bankası’ndan Filistin projelerine öncelik vererek ve bu doğrultuda özel ve esnek mekanizmalar ve usuller geliştirerek “Kalkınma için İslami Dayanışma Fonu” aracılığıyla Kudüs’ü Şerif ve diğer işgal altındaki topraklarda ekonomik ve sosyal kalkınma çabalarına destek olması talep edildi.
- Katılımcılar, İslam Ümmeti için bu denli önemli bir konuda liderliği üstlenmesi ve Zirve’ye ev sahipliği yapması nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a minnetlerini ifade ettiler.
///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////
O gelir bana
Kalenin ucunda bir yırtık bayrak,
Parçalanan benim yüreğim, değil bayrak..
Kara bulutlar dolaşır vatan sathında
Vadi derin, güneş ufuk sırtında
Sanki Hoşap suyu kıvranır bana
Ben giderim, o gelir bana
Ötelerden yük taşır gelecek zamana
Vatan satanlar kelepçe bana
Çünkü dünya riyakardan yana
1989- Van
Parçalanan benim yüreğim, değil bayrak..
Kara bulutlar dolaşır vatan sathında
Vadi derin, güneş ufuk sırtında
Sanki Hoşap suyu kıvranır bana
Ben giderim, o gelir bana
Ötelerden yük taşır gelecek zamana
Vatan satanlar kelepçe bana
Çünkü dünya riyakardan yana
1989- Van
Necati
Çavdar
NOT:::
Herkesin “şerefsiz dediğinin yüzüne şerefsiz dediğim için Yüksekova’dan Van’a hapsaneye götürülürken yazmıştık..
Yandaki Fotoğraf:http://www.cagatayyolda.net adresinden alınmıştır.
Ogelir bana'aya konu olan olayı ifade etmesi açısından güzel bir resim.Biz zamanında fotoğraflama imkanımız olmamıştı.Kaledeki yırtık bayrak o bayrak..
Hoşap Kalesi
Yörenin en fazla turist çeken kalelerinden birisi de Hoşap Kalesi’dir. Van'ın Gürpınar ilçesinde, Van - Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap (Güzelsu)'da yer almaktadır. Hoşap, Van'a 60 km. Gürpınar ilçe merkezine 39 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
Hoşap suyunun kuzey batısında sarp ve dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşmaktadır. Geçmişi itibariyle Urartu Devletine kadar uzanan kale, Osmanlı Devleti'ne tabi Mahmudi Beylesi'nin yaptırdığı şekliyle günümüze ulaşmıştır.
İç kale giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre Mahmudi Süleyman Bey tarafından, H.1052 (1643) tarihinde yaptırılmıştır. Dış kale surları arazinin yapısına göre şekillenmiş ; doğu, kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiştir. Doğu surları kısmen, batıdakiler ise büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze gelmiş, ayrıca doğu ve batıdaki kapıları tamamen yıkılmıştır. Dış kalenin kuzey doğusunda bir gözetleme kulesi yer almaktadır. Içerisinde bugün bir cami kalıntısı ile köy evleri mevcuttur. İç kale, güneyden sarp, kuzeyden eğimli bir kütle üzerine kurulmuştur. Kuzey doğu ve batıdan kale beden duvarları, burç ve kulelerle tahkim edilmiş, kuzeydoğuya ikinci bir tahkikat yapılmıştır. Kaleye kuzey tarafta ortaya yakın bir yerde bulunan giriş burcura açılmış bir kapı vasıtasıyla girilmektedir. Taç kapı şeklinde düzenlenmiş burcun batı cephesinde kitabe, kör pencere ve aslan kabartmaları belirli bir hareketlilik sağlamaktadır. Ayrıca orijinal demir kapı kanatları hala işlevini sürdürmektedir. İçerisinde Mahmudi sarayı olarak nitelenen kompleks yapılar yer almaktadır. Bunlar kalenin güney tarafında sıralanmaktadır. En üst ve doğu kesimde seyir köşkü, bunun hemen batısında harem ve en batı uçta da selamlık yer almaktadır. Mescid, zindan, fırın ve ve sarnıç iç kalenin diğer yapılarıdır. XIX.yüzyıl ortalarında terkedilmiş olan kale, içerisindeki yapılarıyla günümüze büyük ölçüde sağlam olarak gelmiştir. Bu nedenle bölgenin dikkat çeken sembol yapılarından birisidir. (Kaynak:http://www.van.bel.tr/van.php?sekil=hosap)