28 Eylül 2006 Perşembe

Gazanız Mübarek Olsun -------------- O Gelir Bana





GAZANIZ MÜBAREK OLSUN
Ebedi ülkü için geldiniz,
Bİrlik Hak’ta dediniz,
Dirlik için bir oldunuz
Gazanız mübarek olsun.

Beyaz , sarı ,siyahi
Batılın yüreğinde sızı
İnsanlığın arzusu
Gazanız mübarek olsun

Yanmaz deyip;  söndürdüler,
Kimlik; deyip böldürdüler,
Kardeşi, kardeşe vurdurdular,
Gazanız mübarek olsun

Müjde; bağrı yanık Şark,
Müjde; barış arayan halk
Bir emir üzere yola çıktık,
O yüce menzile ulaştırsın Hak.............
1976 – Ankara

/////////////////////
NOT:
ÇIĞLIK ismini verdiğimiz kitapdaki
Bu şiir
12-15 Mayıs 1976 tarihleri arasında İstanbul’da yapılan ve Türkiye’de ilk defa renkli  TV yayını yapılarak haber verilen  7.  İslam Konferansı dolayısıyla yazıldı.
Bir umut  idi..
Acaba, 2017 ye mi nasip olacaktı.
Kim bilir?

İSLAM KONFERANSI:
21 Ağustos 1969 tarihinde İsrail'in işgali altında bulunan Kudüs'teki, Mescid-i Aksa   (Al-Aksa Mescidi) kundaklanarak   yakıldı.
Mescid-i Aksa’nın yakılmasının    İslam dünyasında uyandırdığı tepki üzerine,
14 Nisan 1906 da Osmanlı Vatandaşı olarak doğan ve  Batı politikaları dışına çıkarak “İslam birliği düşüncesiyle”   politika ürettiği için
 “Kudüs” konulu ünlü konuşmasını yaptıktan kısa bir süre sonra,
25 Mart 1975  günü Riyad’daki sarayında Amerika’dan yeni dönen yeğeni Faysal bin Musa’ya  “vurdurularak”   öldürtülen    Suudi Arabistan Kralı Faysal  ve Fas Kralı'nın girişimleri sonucunda 22-25 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat'ta Birinci İslam Zirve Konferansı toplanmıştır.
1967’de yaşanan 6 gün savaşından sonra 1969 yılının Ağustos ayında Mescid-i Aksa’nın bir Yahudi tarafından yıkılması, 1964 yılında Suudi Arabistan tahtına geçen Kral Faysal bin Abdülaziz’i çok üzdü. Bu olaydan sonra Kral Faysal;yaptığı  Ünlü Kudüs konuşmasında  “İsrail işgali altında bulunan Kudüs’ün kurtuluşu için cihad “çağrısında bulunarak şunları  haykırıyordu:
 “Kardeşlerim! Neden bekliyoruz? 
Dünyanın vicdana gelmesini mi bekliyoruz?
 Nerededir ki dünyanın vicdanı? 
Mukaddes Kudüs’ü Şerif sizi çağırıyor. Kendisini kurtarmanızı bekliyor. Neden korkuyoruz? Ölümden mi korkuyoruz?
Allah yolunda cihad ederek ölmekten şerefli ve daha faziletli ölüm var mı? Ey kardeşlerim, bizim istediğimiz İslam Milliyeti ve İslami uyanıştır. Milliyetçilik, ırkçılık veya bloklaşma değildir arzumuz. Çağrımız İslami çağrıdır. Allah yolunda cihad etmeyedir çağrımız. Dinimiz, inancımız, mukaddesatımız ve harimi İslâm içindir çağrımız. Ne zaman ki hatırlasam Haremi Şerifimiz (Kudüs) ve mukaddesatımız işgal ve tecavüz altındadır ve aşağılanmaktadır ve orada günahla Allah’a isyan ve ahlaki çöküntüler sergilenmektedir; işte o zaman Allah’a halisane yalvarıyorum, eğer bana cihad etmek ve mukaddes topraklarımızı kurtarmak nasip olmayacaksa, beni bu dünyada bir an bile yaşatma.”
.........
 6 Ekim 1973’te Suriye ve Mısır kuvvetleri İsrail’e saldırarak Yom Kippur Savaşı'nı başlatırlar.
 İlk defa Mısır orduları Süveyşi’in doğusuna geçerek  işgal altındaki Sina’ya girdiler.Tahmin edilebileceği gibi,  hemen ABD ve Batılı devletler İsrail’i destekledi. Mısır, uçaklarıu daha havalanmadan bombalandı.
Bunun üzerine Arap ülkeleri de ellerinde olan petrol kozunu kullanarak  başta Suudi Arabistan ve onun lideri Kral Faysal’ın önderliğindeki Arap ülkeleri, Batı ülkelerine petrol ambargosu başlattılar ve kısa bir süre içinde büyük bir enerji krizi ortaya çıktı.
Dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, petrol krizini çözmek için Suudi Arabistan’a  giitiğnde başından geçenleri  hatıratında şöyle anlatıyor:
“Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona, uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır olduğumuzu söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi: ‘Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?7“‘

ve Kral Faysal,  Faysal, “İsrail’e destek olmaktan vazgeçerseniz, ambargo biter” dediğinde, Kissinger petrol kuyularını bombalama tehtidinde bulundu. Kral Faysal ise, bunun üzerine Kissinger’e tarihe geçecek şu cevabı verdi: “Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”
İşte tüm bunlardan dolayı  olsa gerek Faysal,
Kudüs” konulu ünlü konuşmasını yaptıktan kısa bir süre sonra..
25 Mart 1975 günü  yaptığı bir halk görüşmesinde yeğeni Faysal bin Musad’a  Riyad’daki sarayında“vurduruldu.  
Yeğeni  Faysal bin Musad, Amerika’dan yeni gelmişti. İlk başlarda hükümet tarafından Musad’ın akli dengesinin yerinde olmadığı söylense de, daha sonra yapılan muayenelerde aksi tespit edildi ve 18 Haziran’da Riyad Meydanı’nda asıldı.
Kral Faysal bin Abdulaziz’in öldürüldüğü bu olaydan sonra   Suudi Arabistan’da başa geçen krallar;  Amerikan- İsrail çizgisi dışarı çıkamadılar.
.............
22–25 Eylül 1969 tarihlerinde Rabat'ta ilk kez düzenlenen  ve  Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in başkanlığında bir heyetin katıldığı  İslam Zirve Konferansında alınan bir kararla  “İslam Konferansı Teşkilatı “kurulmuştur.
1970 yılında Karaçi'de gerçekleştirilen İkinci İslam Dışişleri Bakanları Konferansında Teşkilat’a bir Genel Sekreter atanmış,
İKÖ'nün merkezi Cidde'dedir.
1972 yılında Cidde'de yapılan Üçüncü İslam Dışişleri Bakanları Konferansında ise,
Konferansında Genel Sekreterliğin oluşturulmasına ve Sekretaryanın, Kudüs’ün kurtarılmasına kadar, Cidde'de faaliyet göstermesine karar verilmiş, ayrıca bir Genel Sekreter atanmıştır .
‘‘İslam Konferansı Şartı’’ kabul edilmiştir.
Halen 57 ülkesi bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler’den sonra en fazla üyeye sahip uluslar arası örgüttür ve dört kıtadan devletler İKÖ’ye üye durumdadır.
KKTC (Kıbrıs Türk Devleti adıyla)
Bosna-Hersek,
Orta Afrika Cumhuriyeti,
Rusya,
Tayland gibi ülkesinde Müslümanların yaşadığı  5 ülke de ‘‘gözlemci’’ statüsündedir. Her İslam ülkesi Teşkilat’a  üye olabilmektedir. Yeni üye kabulü üye ülkelerin 2/3 çoğunluğunun onayıyla gerçekleşebilmektedir.

Şu anda geçerli olan ve örgütün temel ilkelerini ve hedeflerini belirleyen İKÖ Şartı, 2008 yılında Dakar’da düzenlenen “11 inci İslam Zirvesi” sırasında kabul edilmiştir.

2011 Haziran ayında Astana’da düzenlenen 38. Dışişleri Bakanları Konseyi’nde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olarak değiştirilmiştir.
Türkiye ve İslam Konferansı
Daha önce Laiklik dolayısıyla  çekingen davranan, kimi İslam ülkesininde İsrail’i tanıyan halkı müslüman olan  tek ülke durumunda olduğu için teşkilatta yer almaması gerektiği ileri sürülen Türkiye,  22-25 Eylül 1969’da toplanan Rabat Zirvesi’ne Türkiye’yi temsilen Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in başkanlığında bir heyet katılmıştır.
sırada Türkiye’nin laik bir devlet olarak İslam Zirvesi’ne katılması ile ilgili, özellikle CHP muhalefeti ve  laik kesim  tarafından katılma konusunda sert tartışmaların yapılması dolayısıyla Türkiye alınan kararlara: ‘‘ Türkiye Dışişleri Bakanı, Konferans’da yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Konferans sonunda yayınlanan Beyannameyi, ilgili konularda Birleşmiş Milletler’de kabul veya tasvip ettiği kararlara uygunluğu nisbetinde desteklediğini açıklamıştır.’’  Diye şerh koymuştur.

KIBRIS ve İSLAM KONFERANSI
Her toplantı Filistin ile başlayıp, Filistin ile bitiyordu. Çünkü, esas mesele Filistindi..
Fakat 74 Kıbrıs harekatıyla durum farklılaşmaya başladı..
23-24 Şubat 1974’te Lahor’da toplanan İslam Konferansı sırasında ise iktidarda İslama karşı tutumunu “Tarihi Yanılgı” olarak Niteleyen CHP ve lideri Ecevit ile Milli Nizam Partisi lideri Erbakan koalisyonu vardı.
1974 Kıbrıs  Harekatı nedeniyle Batı tarafından sıkıştırılan Türkiye yeni desteklere ihtiyacı vardı.
Bu destek, İslam Konferansı platformu neden olmasın dı?
23-24 Şubat 1974’te Lahor’da toplanan İslam Konferansı’na o dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş, katılacaktı..
Fakat, mevcut  düzenin ağalarını da ikna etmesi gerekiyordu.
nedenle toplantıya gitmeden önce Turan Güneş, Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK ‘da )Atatürk reformlarından, anayasal ilkelerden, özellikle laiklikten asla taviz verilmeyeceğini belirterek Lahor’da bir çözüm arayacağına söz verir.
Yapılan ilk 5 toplantıya, ancak temsilci düzeyinde katılan Türkiye;
1975’de Cidde’de yapılan Dışişleri Bakanları Konferansına, ilk defa DEVLET  seviyesinde gidiyordu. Konferansta, Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Denktaş, Dışişleri Bakanı Vedat Çelik ve Kıbrıs Müftüsü konuk olarak kabul edildiler.
Bu konferans’ta hiçbir dış ülkenin ve kuruluşun temsilcilerine konuşma hakkı verilmezken, Kıbrıs Türk Federe Devleti Dışişleri Bakanı Vedat Çelik tarafından ortaya atılan ve Türk heyetince de desteklenen konuşma talebi hiç tereddütsüz kabul edilmişti. Konferansta bir konuşma yapan Denktaş, Kıbrıs Türklerinin sorunlarını ve tezlerini anlatmıştır. Konferans sonunda yayınlanan bildiride, ‘‘Türk toplumunun; iki bölgeli, federal, bağımsız, egemen, tarafsız ve yabancı üslerden arınmış bir Kıbrıs Cumhuriyeti çerçevesinde, meşru haklarını ve İslam karakterini korumak için harcadığı çabaların anlayışla karşılandığı’’ belirtilmiştir.
Arap dünyası için kuşkusuz en büyük sorun Filistin’di. Fakat artık bu konferansla Filistin yanında ikinci bir konu olarak Kıbrıs vardı. Türk heyeti aslında bu konferans ’ta özellikle Kıbrıs konusunu ortaya koymak, Makarios’un Arap ülkelerinde yaptığı gezinin etkisini biraz olsun hafifletmek için gelmişti. Ama alınan sonuç beklediklerinin çok üzerinde olmuştur. İslam ülkelerinin Kıbrıs konusunda desteğini sağlamak için Türkiye, Konferansın bütün üye ülkelere, İsrail ile siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkilerini durdurmaları ve milletlerarası kuruluşlarda İsrail’i BM’den çıkarmak için gayret göstermeleri çağrısında bulunmasına karşı çıkmamıştır. İsrail ile diplomatik ilişkilerini düşük bir seviyeye indirmiş bulunan Türkiye, bu seviyeyi korumaya çalışmıştır.
Bu toplantıda Türkiye tarafından, 7. Dışişleri Bakanları Konferansı’nın İstanbul’da toplanması çağrısında bulunuldu ve kabul edildi.
Konferansta Suudi Arabistan’ın, Kıbrıs için 5 milyon dolarlık bir yardımı vermesi dikkat çekertken  Türkiye’ye, 12-15 Mayıs 1976 tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak 7. İslam Konferansı için organizasyon masrafı olarak 1 milyon dolar yardım teklif etmesi ilginç bulundu.
İslam Kongresi’nin toplantısında, İslam dünyasını ilgilendiren bir dizi karar tasarısı kabul etmiştir. Kıbrıs konusunda Kongre, Enosisi şiddetle kınamış ve ada Türkleri ile Rumların eşit statülerle bir federasyon teşkil etmelerinin tek adil ve çıkar yol olacağını belirtmiştir. Filistin taksimi konusunda BM kararını tanımayı reddetmiştir.
Daha önce  LAİK yapı dolayısıyla çekinden  davranan  Türkiye , KIBRIS dolayısıyla  Türkiye de  İSLAM KONFERASInı toplayacaktı.
Türkiye’nin aktif olarak katıldığı bu konferansta, Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) Başkanı Rauf Denktaş da bir konuşma yapmış ve Kıbrıs konusunun Ortak Bildiri de yer alması sağlanmıştır. Bu Konferansta alınan karar üzerine Kıbrıs Türk Temsilcisi, bundan böyle İslam Konferansı’nda bulunup konuşmalar yapacaktı.
Konferans sonunda yayımlanan bildiri ‘‘İsrail’in bütün milletlerarası teşekküllerden çıkarılması’’ karara bağlanmıştır.
İslam Konferansı, Türkiye’nin teklifi üzerine  Türkiye’de İKT’nin iki alt kuruluşunun kurulması kararı alınmıştır. Bu alt kuruluşlar, İstanbul’da kurulması kararlaştırılan, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (İRCICA) ve ertesi yıl toplanan 8. İslam Konferansı kararıyla Ankara’da kurulan İslam ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRTCIC)’dir.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yetkilisine Ankara’da büro açması için verilen söz sayesinde FKÖ temsilcilerinin isteği üzerine 7. İslam Konferansı ortak bildirisinde, Kıbrıs’ın tüm  yabancı askeri üslerden arındırılmasını öngören karar da yer almıştır.
Kıbrıs ile ilgili diğer karar ise, Kıbrıs sorununun çözümüne kadar Kıbrıs’ın, Müslüman Türk toplumu temsilcileriyle birlikte Kıbrıs meselesinin tartışıldığı her uluslararası forumda eşit haklarla konuşmak isteği konusundaki haklı talebini desteklemek olmuştur.
İslam Konferansı’nda Kıbrıs’la ilgili Türk tezi lehine bir karar çıkması Rum tarafında tepki ile karşılanmıştır.  TİTO liderliğinde ki Bağlantızılar grubuna dâhil bulunan İslam ülkelerinin Türk görüşünden yana çıkmaları, KTFD’ye konferanslarda söz hakkı tanınması,  Rum  tarafın da olumsuz bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
Konferansın İstanbul’da toplanması, Arap devletleri tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Konferansı sonrası hemen bütün delegeler, Türkiye’nin artık tarihi yerini almasını ve İslam ülkelerine lider olmasını istemekteydiler.
İslam KONFERANSI...
Birlik içerisinde dayanışma amacıyla toplanan İslam Konferanslarından aslında hiçbir sonuç alınamamıştır. BM’den sonra en çok üyeye sahip önemli bir uluslararası teşkilat olsa da bugün de olduğu gibi İslam coğrafyasında yaşanan sıkıntılara çözüm bulamamış, kararlar kâğıt üzerinde kalmış ve yaptırım gücü açısından da etkisiz olmuştur.



“Doğu KUDÜS,  FİLİSTİN Devleti’nin BAŞKENTİ”

Ve
9 Aralık 1917'de orduların geri çekilişiyle Kudüs, İngiliz kontrolüne geçti.
 1917 de işgali ile başlayan olaylar dizisinde  yapay olarak bölgede İsrail diye  bir oluşum meydana getirildi.

ABD , Başkanı Trump’un Küdüs’ü İsrail Başkenti sayarak Büyükelçiliğini Telaviv’den Kudüs’e taşıma kararı üzerine;
 ABD’nin Kudüs kararına karşı açıkça karşı duran Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘ın çaba ve liderliğinde 13 Aralık 2017 de İstanbul’da olağanüstü gündemle bir araya gelen   İslam İşbirliği Teşkilatı (İslam Konferansı), kararlı bir duruş sergileyerek ;
Tramp ve Amerikanın İsrail yanlısı “Kudüs” kararının geçersiz
ve                                                                                                               
“Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin Başkenti”  olduğunu  dünyaya ilan etti...
 //////////////////////////////////////////////////
 http://www.haberturk.com/erdogan-kudus-u-filistin-in-baskenti-olarak-tanimaya-cagiriyorum-1752894
:::::::::::::::::::::::::::::


















///////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////




















 O gelir bana
Kalenin ucunda bir yırtık bayrak, 
Parçalanan benim yüreğim, değil bayrak.. 
Kara bulutlar dolaşır vatan sathında 
Vadi derin, güneş ufuk sırtında 
Sanki Hoşap suyu kıvranır bana 
Ben giderim, o gelir bana 
Ötelerden yük taşır gelecek zamana 
Vatan satanlar kelepçe bana 
Çünkü dünya riyakardan yana 

1989- Van
Necati Çavdar

NOT::: 
Herkesin   “şerefsiz dediğinin yüzüne  şerefsiz dediğim için Yüksekova’dan Van’a hapsaneye götürülürken yazmıştık..


Yandaki Fotoğraf:http://www.cagatayyolda.net adresinden alınmıştır.
Ogelir bana'aya konu olan olayı ifade etmesi açısından güzel bir resim.Biz zamanında fotoğraflama imkanımız olmamıştı.Kaledeki yırtık bayrak o bayrak..

Posted by Picasa
Hoşap Kalesi
Yörenin en fazla turist çeken kalelerinden birisi de Hoşap Kalesi’dir. Van'ın Gürpınar ilçesinde, Van - Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap (Güzelsu)'da yer almaktadır. Hoşap, Van'a 60 km. Gürpınar ilçe merkezine 39 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
Hoşap suyunun kuzey batısında sarp ve dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşmaktadır. Geçmişi itibariyle Urartu Devletine kadar uzanan kale, Osmanlı Devleti'ne tabi Mahmudi Beylesi'nin yaptırdığı şekliyle günümüze ulaşmıştır.
İç kale giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre Mahmudi Süleyman Bey tarafından, H.1052 (1643) tarihinde yaptırılmıştır. Dış kale surları arazinin yapısına göre şekillenmiş ; doğu, kuzey ve batıdan dolanan surlarla çevrelenmiştir. Doğu surları kısmen, batıdakiler ise büyük ölçüde yıkılmış durumdadır. Surları destekleyen burçlardan bazıları günümüze gelmiş, ayrıca doğu ve batıdaki kapıları tamamen yıkılmıştır. Dış kalenin kuzey doğusunda bir gözetleme kulesi yer almaktadır. Içerisinde bugün bir cami kalıntısı ile köy evleri mevcuttur. İç kale, güneyden sarp, kuzeyden eğimli bir kütle üzerine kurulmuştur. Kuzey doğu ve batıdan kale beden duvarları, burç ve kulelerle tahkim edilmiş, kuzeydoğuya ikinci bir tahkikat yapılmıştır. Kaleye kuzey tarafta ortaya yakın bir yerde bulunan giriş burcura açılmış bir kapı vasıtasıyla girilmektedir. Taç kapı şeklinde düzenlenmiş burcun batı cephesinde kitabe, kör pencere ve aslan kabartmaları belirli bir hareketlilik sağlamaktadır. Ayrıca orijinal demir kapı kanatları hala işlevini sürdürmektedir. İçerisinde Mahmudi sarayı olarak nitelenen kompleks yapılar yer almaktadır. Bunlar kalenin güney tarafında sıralanmaktadır. En üst ve doğu kesimde seyir köşkü, bunun hemen batısında harem ve en batı uçta da selamlık yer almaktadır. Mescid, zindan, fırın ve ve sarnıç iç kalenin diğer yapılarıdır. XIX.yüzyıl ortalarında terkedilmiş olan kale, içerisindeki yapılarıyla günümüze büyük ölçüde sağlam olarak gelmiştir. Bu nedenle bölgenin dikkat çeken sembol yapılarından birisidir. (Kaynak:http://www.van.bel.tr/van.php?sekil=hosap)


memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...