25 Eylül 2006 Pazartesi

KİM ERMİŞ MURADA...?

Pol-Pot misali milleti mi bitireceksiniz,
Zaman ilerliyor geri mi getireceksiniz,
Millet uyandı; nasıl kandıracaksınız,
Kılıçla, kanla, zulümle kimler ermiş murada...?

Kökünü kesip kurutmak; zalimlerin sanatı,
Firavun, Hitler, Stalin kurdular mı cenneti?
Sonlarını biliyoruz alırlar hep naleti,
Zulüm artınca Musa gelir, zalim ermez murada...!

Halkımız; hürriyeti kana kana içmek ister,
Birlik içinde çalışıp; alemi geçmek ister,
Milletin önünü aç; medeni cesaret göster,
Zulümle kim gitmiş ileri, kim ermiş murada.?

3.8.l997
03.00 ANKARA

KEL GÖRÜNDÜ

Kafasında ki karanlığı; aydınlık gördü,
Hep o kafa; millete devamlı sırtını döndü,
Kurt iken; daima kuzu postuna büründü,
Yemez artık; takke düştü kel göründü.

Yollar yol olalı sürekli yüründü,
O semirdi millet her alanda süründü
Şarlatanlar fetva verdi, alim bilindi
Sökmez artık takke düştü kel göründü

Ne çağı bildi, bildirdi, ne ileri koştu
Ne yakaladı, yakalattı, hep uyuttu
Ne taklit etti, ettirdi, ne asra uydu
Foya meydanda takke düştü kel göründü

AKİT, MUHABİRLERİ

I

Vekillerle, bakanlarla görüşürsünüz
Beylerle, efendilerle bilişirsiniz
Çok değişik insanlarla buluşursunuz
Sakın mağrurlanma, Akit muhabirleri

Her mevki er geç yıkılmaya mahkumdur.
Bilirsiniz her şey fani, baki olan Allah’tır
Hepimizin gireceği kara topraktır
Havaya girmeyin Akit muhabirleri

Sabahları, haber için telaş edilir
Ulaşmak için hep bir yerlere gidilir
Ankara’da haber bitmez, “en uygun” yerdir
Boşa üzülmeyin Akit muhabirleri


II
Elbet haber peşinde koşacaksınız
Nice zor olayları çözeceksiniz
Mutlaka güzelde yarışacaksınız
Kavga olur ama, hemen barışacaksınız
Haberin var mı taşıdığın o ağır yükten
Yarın değişir gündem, bu gün yazmazsan
Siz, ne var ise bize dairlerin simgesi
Sırtınızda dağlardan büyük dava, çilesi
Sen düşün, sen taşı, taşımaz senden başkası
Sabret bu son karanlık, aydınlığın gebesi
Haberin var elbet taşıdığın yüce değerden
Rüşeymler gibi fışkırıyorken filizler yerden

Okuyucuların bilirler, her an secde eder seni
Düşünür mutlak, Bismillah der habere gider
Zannederler; can verir davaya, hep serden geçer
Sen refiklerinden farklı görülen, bir muştunun habercisi
Korkulur, çekinilir taşıdığın cevherden
Kapılar aralandı kervanlar çıktı surdan
Sen beklenen çağın, dantelini işleyicisi
Sen gülmeyi unutanların; gönül sevinci
Sen yaptığına gururlanmayanların; kıvancı
Sen sabret, sen yürü, sen ağla, gülsün başkası
Çağa hükmettiğini sananlarca hakikat dişlenirken
Farkında mısın, yeni çağ dantel dantel işlenirken?

1997
lll


Kurmuşsunuz ekibi, başınızda bulmuşsunuz Serdar’ı
Yardımcısı yaşından olgun, sanki bir Veli
Uysal, çalışkan belli ki; Bilal-i Habeşi
Nurunu taşır, asaleti mutlak Faruk’i
Cevval isminden müsemma tamamdır, Ali
Hep Bayram’lar gibi şen ve neşeli
Sevgisi kalpten, açsanız can Halil’i
Yarışta eştir erkeklere Aişe gülü
Hizmetçiniz olsun yaşlı ve ihtiyar biri
Yaşlı temizlikçiniz; “adetine aykırı” size hizmet eder
“Okuyucuya layık olasınız” diye hep dua eder
Siz ne emretseniz; yüksünmeden hep kabul eder
İnanır ve güvenir ki Rabbinin hoşuna gider
Çile bu; ne etseniz nafile, bu iş kırk gün sürer

AKİT GAZETESİ

Sen; ciğerlerine kezzap dökülenlerin nefesi
Sen; dili kerpetenlerle çekilenlerin sesi
Sen; kalbi hüşyarların yürek fısıltısı
Sen; gönlü kırıkların devleşen gürültüsü
Sen; volkan kaynayan Ummanların dalgası
Sen; beklenen haber muştusu Akit gazetesi
Sen; kendini ifadeden yoksunların dili
Sen; devasa dertlerin derman merhemi
Sen; ötelerden beklenen haberlerin haberi
Sen; atar damarları kesilenlerin çırpıntısı
Sen; müjdeci şafakların ilk ışıltısı AKİT gazetesi


1997 ANKARA

SİLEMEZSİN

Kendini ne sanıp,
Dev aynasında görüyorsun,
Sen kimsin, kimin yadını sileceksin ..?

Ol deriz ..
Treni kaçırdın; artık olamazsın
İlerle, yücelere er dendi, artık eremezsin

Parçalayıp, ezip, kahredip gülmek istiyorsun.
Amma istesen de artık, gülemezsin

Heveslerin büyük, amma kendine güvenin yok.
Gölgenden bile korkarak bir yere varamazsın.

Gücün ne ki..? Köşende zırlamaktan gayrı..
Yemezler; kimsenin adını silemezsin
1.8.1999

Destandır

İmtihandır elbet hayat ile savaşmak
Bir destandır zalime karşı yaşamak



1.8.1999 Pazar 17,16

KADINLAR


Onlar öllük eler
Çocuk büyütürdü
Onlar çapa sallar,
Bağ bozarlardı

Onlar ki;
Zengin muhitlerde
Temizliğe giderler
Hademelik yaparlardı,
Devlet işinde,
Çok da otantik görünürler
Gayette hoş karşılanırlardı...

“Tehlike” mi....!
Hayır ..ne tehlikesi?
Hep veriyorlardı
Ne zaman istediler
Sorgulamaya başladılar
“Tehlikeli” sayılıp
Kızgın lavlarda haşlandılar

memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...