AĞRI
Hangi ağrı
seni senden eder..
Hangi ağrı,seni senden alırda gider
15 Aralık
2014 Perşembe (seher vakti) – Ahimesud –Alsancak
ESKİMEZ,
YENİ
Kamaşır gözleri
Görmezler seni
Cüceler kısarlar sesi
Duymazlar, duyurmazlar seni
Muktedirler, takip ederler seni
Atamazlar yüreklerdeki beni
Severler ama çekemezler seni
Merak etme, silinemez eskimez yeni
Yok, edemezler, göreni
Gözler kapılarda, ne işi
Belki iktidar sarhoşu kişi
14 Ağustos 2014- Angara
MUHAMMED ALİ..
Rabim; cümle geçmişlerimize Rahmet eyleye
Derler ki bu gün M. Ali, göçtü
O yaşarken aşkın şerbetini içti
İçti de Hak Yolu’nu seçti
Müminlerin sevdiği gençti
Ruhu, ebedi
huzura uçtu
Zulme karşı duran Hüseyin’di
Ali, Hüseyin
gibi yaşayıp, göçtü
10 Muharrem 1437- Cuma
23 Ekim 2015
Alsancak/Ahimesud
NOT:
'Muhammed Ali öldü'
iddialarına yalanlama
AA 22 Ekim 2015
Anadolu Ajansının geçtiği
haber şöyle:
Amerikalı efsanevi boksör Muhammed Ali'nin öldüğüne dair sosyal medyada
ortaya atılan söylentilere yalanlama geldi.
Ünlü boksörün
aile sözcüsü Bob Gunnell yaptığı açıklamada, iddiaların doğru olmadığını
bildirdi. 73 yaşındaki Ali'nin sağlık durumunun iyi olduğunu aktaran Gunnell,
boksörün şu an evinde ailesiyle olduğunu belirtti.
Uzun süredir parkinson hastalığıyla mücadele eden Ali, son dönemde sağlık
sorunlarıyla gündeme gelmişti. Asıl adı Cassius Marcellus Clay Jr. olan eski
ünlü boksör, geçtiğimiz yılın aralık ayından bu yana üç kez hastaneye kaldırılmıştı.
Etkileyici yaşam öyküsüyle ilham vermeye devam eden sporcunun hayatını
kaybettiğine dair benzer iddialar, sosyal medyada daha önce de birçok kez
ortaya atılmıştı.
Dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu 1964, 1974, 1978 yıllarında 3 kez kazanan
Muhammed Ali, bu unvanı rakipleri karşısında 19 kez korumayı başardı.
Kariyeri boyunca çıktığı 61 maçın, 56'sından galibiyetle ayrılan sporcu,
1964'te İslam dinine geçerek "Muhammed Ali" adını aldı.
MERHAMET
Sarayın var..
Lüx araba, yattasındasın
Her şey sana göre..
Fakat merhametin yoksa
Evin bile yok
Araba, yat hayal
Güya yoklar içindesin.
Fakat merhametin varsa..
İnsansın
29. Eylül 2015 Salı
Ahimesud/Alsancak
SEMER
Gönüllü semer vurulan da
Zorla semer vurulan;
Eşek, daha kıymetlidir
Biri hizmet der
Öbürü hizmet bekler
İtibarım, onda sanır
………………
17 Şubat 2015 Salı
BİR
SAİL..!
Sokak Sokak geziyor
Şaşkın bakışları sözleriyle eziyor..
Yürek yakan nameler
Dağlanan sineler
“…derdiyle..
Der;
Ya Rab.. bize
Derdi , keder
Dert verip..
“
Diye diye..
Sokakların sessizliğini
Çiğerlere işleyen sesle.
Yüreklere işliyor..
Kim kimse bilmiyor.
Nerden gelip nere gider
Bir sail dolaşarak “Rabbim, Hak “diyor
Umursamıyor;
dünyalıları
Yana yana
ciğerden
döne döne “Allah” diyor
Kimdir, nedir bilmeyiz
Kimsecikler sormuyor.
Fakat..
Oturmuşlar, kendi halinde
boynu bükük bir ana ve
hasta kız:
“Derdimizi deştin, git”
…! diyor..
Sırrı nedir bilmeyiz..
Giyimine
İçten seslenişine
Kalpleri Allah’a
çağırışına
Bakılınca
Sanki çağın
Rabüatül Adaviyeyesi,
Şehrimizi ziyaret
ediyor..!!!
Kimi gülüyor, kimi
veriyor
Aldırmayıp çevreye
O hep “Rabbim” diyor
Söylediği ikazla
sokaklar inliyor
Kalpler; dinliyor
Sokaklar; yankılanıp
“aynen”
Kalpler; cevap verip,
“El HAK” diyor.
25 Eylül 2013 Çarşamba/Alsancak
YEDİ YİĞ “İT”TİLER,
SEĞİRTİLER
Şehrin;
Anlamsız,
Sevgisiz..
Seviyesiz kalabalığından…
Dağların;
Manalı …..
Kaliteli
yalnızlığına, uzanıp
Yunusca….
……..
Koca
arazide
Tek başına.
Alemi başında taşıyan..
Alıç ağacı..
Soyunmuş, yeşilden,
Kahverengi, saflığa..
Kavurmuş, güneş
Savurmuş rüzgâr, toprağa
Sahip, birkaç son yaprağa
…..
Kimi keyf diye kendinden geçip
Kimi aşkın şarabın içip
Niceleri gölgesini, örtü etiler
İki garga, yuva kurup,
Yaz boyu, sahiplenip öttüler
Her hali kendilerince kayıt ettiler
…
Çıktı alıç dalına..
Hal içinde hal iken
Dalda …
Meşgulken
İlerden ..
Hiç bilinmezken
Birden,
Belirdiler
…
Görüp..
Bi şey, sandılar
Görsen!!
Var olma adına
Koloni kurmuşlar
Dayanışma içindeler..
İndirip, parçalayacaklar
Yiyecek gibi,
delirdiler
Canavar kesilip..
Seğirttiler.
Ağacın altına
yettiler..
Yedi İttiler..
…
Milyonluk Şehir..
Sırtlamayıp..
Bencilikle, vahşileşip
Hayat
alanlarını kapıp
İnsanın sadık bendelerini
Dağlara..
Ötelere..
… vahşiliğe (!) ittiler.
…..
Etrafı
çevirdiler
Bakıp hale..
Sakince…
Kimi
oturup..Kimi yatarak …
Seyrettiler..Seyrettiler.
…..
Kulak verip dinlediler..
Aldılar, alacaklarını ki.
Hep beraber..
Geldikleri mekâna
Masumane,
gittiler..
….
Yiğit, yedi İttiler
Yedi yiğ “it”tiler
Yaban diye seğirtip
Tanış olup..
Düşmanca gelip, sevgiyle gittiler.
………
Görenler, hayret ettiler..
İnerken, daldan..
İnsan kılığındakiler
….. Çekip gittiler
…………
Kim demiş, anlamaz, kuşlar
Anlamaz otlar, itler
Anlamayan, düşüncesiz
İnsan kılığındaki tipler
………..
Dostça, SELAMlayanlar
Yedi güzel “İt”tiler(!)
Necati
Çavdar
Bağlıca
– Ahimesut
25
Kasım .2013
http://sairinyeri.blogspot.com/2013/11/yedi-yig-ittiler-segirtiler.html
Ersönmez Yarbay:
Kedimiz hala bulunamadı,geri döneceğine dair
ümidimiz kalmadı.Umarız hayattadır.
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=530188417158764&set=a.133358596841750.1073741826.100005028314198&type=3&theater
........
Ersönmez Yarbay
21 Kasım, 18:09 ·
Üzgünüm.Beş senelik kedimiz bir haftadır eve
dönmedi.hayatından endişelenmeye başladık.Öldü mü,yaşıyor mu,yaralı mı
bilememek ne büyük üzüntü kaynağı.
https://www.facebook.com/ersonmez.yarbay.1/posts/526957510815188?pnref=story
“KEDİNAME”
Ersönmez’in kedisi
Gel nerdesin pisi pisi
Gittin de üzdün bizi
Alışmıştık. Gözümüzde rengi
Gitmez ki kulağımızdan sesi
Deli ederdi salınıp yürümesi
Heybetli duruş. Aslan bakışlı
Kimi çirkin der,
kimi yakışıklı
Gittin yüreğimiz dağlandı
Göz; buğulu.. Ağız bağlandı
Yoktu hiç gelecek korkusu
Önünde idi ekmeği,
suyu
İyi idi huyu hem asildi soyu
Uzun bıyık, yumuşak tüyü
Ailenin ferdi idi, evin süsü
Ne yer ne içer bizim kedi
İstemedik ama kendi gitti
İzini kaybettirip, nereye yitti
Belki; yad,
yaramaz eline geçti
Gitti mi, kaçırıldı mı kendisi
Gittiyse; niçin
gidip de yitti…?
Kaç gün oldu gideli kayıp
Çalılara bakıldı tek tek sayıp
Ölümü diri mi hiçbir haber yok
Yorum fazla rivayet,
pek çok
Sanki Türkmen dağı senin suçun
Kuşlar, sakın yavaş yavaş uçun
Hesabını soralar onca çıplak, açın
Suçlusu bit
tek Ersönmez’in kedisi
Sanırsın
hakimi, dünyanın efendisi
Kedi
dedilerse de mecazi anlam
Cihan adım
adım enlem boylam
Gezer; karış karış tümden vatan
Derler ki soyadı; Yarbay
İyi plancı, siyasi kurmay
Evde ders görüp, bulaşmıştır.
Meseleleri aşmaya alışmıştır
Nice badirelere karışmıştır
Kimi der okumuş, kimi alaylı
Başarılı olsaydı Ergenekon
Az kalsın olacaktı “Saraylı”
O çok akıllı, yaman bir tekir
Neler yüklerler;
garip fakir
Hem koku alır hem de zeki
Sinsi derhal kaybettirir izni
Görsen tanımazsın yüzünü
İşidir. Bilir tüm karanlıkları
Kurar;
bilinemez oyunları
Angara’daki vahşi
katliamı
Paris’ deki
kanlı baskını
Düşürülen Rus
uçağını..
O’ndan talimat alır, Esat alçağı
Görülmüş.!
Hem
Moskova’da, Paris’de
Salınıp geziyor; USA’da Şam’da
Haberdardır; gizemli her oluş da
Bilgisi vardır; kulağı her olayda
Kim bakar…
Kim besler ..?
Niye terk etsin ki
hazır mamayı
Boşa gitmez, kim yutar numarayı
Kesin “vazifelidir”...Bırakın bulmayı
Boşa terk
eder mi sıcak yuvayı?
Laf çok. Kimi
alır, kimi de satar
İşe; MOSAD, KGB, CİA’yı katar
Sırrı pek.
Emrinde ajan katar katar
Asya, Avrupa. Ortadoğu’da cirit atar
Amerika’da uyanır,
Afrika da yatar..!!!
Mahirdir. Gider
molla sarığına dolanır
Halledilmezleri halledip, cin gibi koşar
Çıkar da
Haham Kippa’sın da, yaşar
Boşa dert
etme.. Açlık mı çeker.. ?
Kraliçe pas vermezse, doğru gider
Putin’in Obama’nin
yüzünü yalar…
Salınır gezer Londra. Pekin … Bon
Umar ve dileriz başına gelmez acı son..
…..
Gelmeyip, söndürdü umutları
Gitti aşıp, koca koca bulutları
Kontrol edip, gelir mi gökleri
Gider, gelir;
öğüterek zamanı
Neler oldu neler geçerken; anı
Cayır cayır yandı nice ocaklar
Top altında inler Bayır bucaklar..
….
Erdem’le Can; yol aldı doğru mahzene
Nice yıl hapis istenir, basit bir habere
Ankara’da hangi karanlık dehlizlerde
Dolaşıyordur belki Sur’larda o da avare
Kana bulandı,
tarihi Dört Ayaklı Minare
Kedimiz de dört ayaklı.. Kinaye bu ya..
Kaybolmaz..Dayanır; yaza, kışa her zorluğa
Çarpıtıyor Tahir Elçi’yi, hain sözcü
Söylüyor; “Kedi idi”
burçlarda gözcü
Söylenti çok.. Sanki ağızlar, torba
Garip aç... Kim verir bir avuç çorba
Kimi bakar yüzüne der ki; kumarbaz
Kimi de gözünden anlar; düzenbaz
İyi ki ne oruç tutar ne kılar namaz
Demedi şükür, irticacı hem de yobaz
Hilkatten fikri zikri kendine saklı
Anlayan anlar ama bilmez, pasaklı
İnsana kalsa yapardık hemen yasaklı
……….
Kedi; muhtaç ciğere. Süt, ne gezer..!
Mutlu olacak… Bulsa; et, el kadar
Diyorlar
faili meçhulü o patlatmıştır
İşini bilir,
ne badireler atlatmıştır..
“ayazda kalmış ıslak kedi” gibi
Dokuz canlıdır çeker her cefayı
Atlatır elbet yağan
karı, fırtınayı..
Gel nerdesin pisi pisi
Gitin de üzdün bizi
Yıktın sanal alemi
Güldürdün
hepimizi
…..
Geçirdi koca yazı. Karşılar, çetin kışı
Yumuşak dır,
kalbi. Aldatır; sert bakışı
Çayyolu’nda bir tane, bulunmaz eşi
Bir Âlem; nice fikirler ile yordu bizi
Kattın karıştırdın sanalda hepimizi
Olayları bırakıp teslim ettik kendimizi
Sen neymişsin meğer Ersönmez’in kedisi?
Yahu..!
Ne olacak Ersönmez’in kedisi
Klavye başında genci, yaşlısı
Konuların ya faili
ya da öznesi
“Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek”
Unutup, niyedir doludizgin gitmek
Erdem,
karanlığa bir mum yakmak
Bir cana acımak niçin üzdü sizi
Hak yarattı tüm âlemi, hepimizi
Boş veriver fesatı,
kini, garazı
Unutma beş vakit kılınan namazı
Tüm sahabeye selam salâtınızı
Diyorsun..”Ve ala alihi ve sahbihi”
İnmez mi kalbe dudağının tesbihi..?
Sonra ne der
sana, kedi hamisi
Dua ettiğin Ebu Hüreyre’den al feyzi
………….
Gök güller bulut ağlar
Bizi düşman oku değil
Dostun gülü,
yaralar
Can candır, taş değil
Aynısıdır tüm canlar
…….
Gittin de bir birimize taktın bizi
Kimini sevindirdin, üzdün bizi
Acır. Kimini alır inceden sızı
İmrendirir, aldatır dünya bizi
………
Kedimizden haber yok, nerde biçare
İğdiş edilmiş,
tutamaz ki bi fare
Şu kedi
nerde, kim kapı açar
Ağlıyor
mu şimdi çar naçar
O akıllı nice nice
kapılar açar
Tehlike anında hemen kaçar
Dolaşır dünyayı daire daire
Yol olsa tümüyle yer küre
Döner gelir yine
gittiği yere
Bilinmez; niçin gitti, neden yitti
Oluşları teftiştedir, işi var şimdi
Mırıldar mı yanında
çar Putin
Kedi; O’ndan
kurnaz, yaptığı rutin
Bulmuştur kendine sıcak bir köşe
Sahibi; keder içinde. Kedisi; neşe ..
……
Gerekçe mi?
Siyasetin çalkantısından kaçış
Yalnızlığın huzurunu seçiş
Yoksa;
Villalarda salınmak gelmiş mi bayat
Bakkal
Abdulkadir’in özlediği hayat
Bir tekire yer vermişler, Sevrlerdi onu
Sıcak eve yerleşip, keyf eder gün boyu
Mesken
tutmuştu kamunun balkonunu
Geçim derdi binmişti yaşlı omzuna
Garip bakkal,
kıskanırdı onu
Taaa Meclise
varmıştı, ünü
El açıp yalvarır,
her Allah’ın günü
Diyordu aşağıdan bakıp; balkona
“Ey Allah’ım beni de yaratsaydın bir tekir
Sıcacık yuvalar da yatıp..
Ablam, Pamuk elleriyle yıkayıp…
Ne olurdu Huzur bulsa bu fakir
Değişsek seninle hayatımızı
Doyursalar doymayan boğazımızı..
Bıktırdı şu Dikmenin soğu ayazı
Ya
Rab..Affeyle kusurumu.. Duy avazı
Akşama kadar titriyor şu dar yerde
Soba var,
yakma için kömür, nerde
Rahatça mırıldamak
var, kaloriferde
Kıskanıyor hayatını bak bakkal dede
………
Konforuna imrenip ederlerdi haset
Kaynağı değil mi Fitne fesat,
Halbuki böyle
ilahi idi taksimat
Kimi aşağı kimi yukarı, mukadderat
İnsanı akla getir, tüm mevcudat
Oysa. Gidip uğradı belaya, son sürat
Önü sonu bir olmaz, çalınca son saat
Eyvahlar işe yaramaz kaçınca fırsat
Sabreyle; devran ne?, Sen ahire bak
Kıskanacak ne var hayat dener hepimizi
Herkesin derdi dağ, Anlasak bir birimizi
Vaz geçsen sen benden öne çıkarsak bizi
Huzur olur mu atlas döşekte
Yaşatsalar saraylarda köşklerde
Sırın sırrına bak; İbrahim Ethem’de
Kaçıp saraydan, huzura erende
Dünya senin olsa, olsan cihangir
Dünya elek. Seni de eler bir kevgir
…………..
Neden terk eder kıskandıracak hayatı
Ekmek elden su gölden sürülen saltanatı
Okşanıp, duyuyordu bin bir iltifatı
Bir çırpıda neden atar ki onca sıfatı
Niceleri kıskanır, arar bunca fırsatı
……………
Önüne konuyor, zahmetsiz yemek
İstiyor ki
versin bin bir emek
Fıtratında plan kurup fare yemek
Özgürce kuşların peşinde koşmak
Belki bıktı. “Nankör kedi”, ne demek?
………
Gazetelere göz atışı kıskanmak
Kalabalıkta ilgisizlikten sıkınmak
Belki tekle yetinip;
Birinin
kucağına tıkınmak.
Saraylardan kaçıp, odalarda görünmek
Sebep midir ki;
parklarda bilinmek
Bir tike et için soğuklarda sürünmek
Özlemiş midir geniş aileyi
Sürülere katılıp cemiyete girmeyi
Kafeslere tıkılmaktan kaçıp, gezmeyi
Tacınız tahtınız sizin ola, ben isterim hürriyeti
Ettiniz hadım,
kestiniz zürriyeti
Parklarda dolanır kedi köpek dizi dizi
Yana yana dolaşırlar mutlu; oğlu kızı
… ….
Yoksa?..
Villalardan usanıp, apartmanda huzur bulmaya
Sanal alemi sallayıp meşhur olmaya
Birileri ile dalga geçip kafa bulmaya
Derdin midir sanal âlemde görünmek
"Simalar cönkü"nde, resim altı laf
çakıp
Sözü tüketip 140 kelimeye sığınmak
Sen de mi cücükler gibi cıvıldaşmak
Gel neredesin gel pisi pisi
Gittin. Üzdün tüm ailemizi
Bir birine
çattın hepimizi..
Neymişsin Ersönmez'in kedisi….
https://www.facebook.com/notes/necati-%C3%A7avdar/kediname/1127500850594731?ref=notif¬if_t=like
http://www.antoloji.com/kediname-ersonmez-in-kedisi-siiri/
http://www.edebi.net/index.php/44-secilmis-yazilar/3780-kediname-ersonmez-in-kedisi
DAĞLAR “HU” DEDİ
Dağlar “ Hu” dedi
Kalabalıklardan sıyrılıp
Çıktım dağlar başına
Rabbim Allah, Hay dedim
Dağlar dile geldi
Kuşlar, ses verdi
Rüzgâr inledi
Çör çöp dinledi
Hep beraber kendi dilerinde “Hu” dedi
Kimse yok
Her yer ısısz
Olur mu; hiç Sensiz
Dinledi kurtlar, kuşlar;
Dile geldi; böcek, çiçekler
Cümle taş topraklar
Açıldı kainat kitabından yapraklar
“Hu”, senin virdin dedi
Gözlerden çağlayınca yaşlar
Sırlara erdin
erdin dedi
Dağlar; “Hu” dedi
TARTTILAR BİZİ
Şehirlerde,
sultan
Hanlarla burhan ile iken
Menfâlara…
Attılar,
bizi…….
Meteliğe muhtaç
Aidat ödemeye aciz iken
Katrilyonlarla tartılar bizi
Eş dost
susar,
Aramaz, pas vermezken
Uluslararasından ses verip, kıymet ölçtüler
Servetler dökerek, değer biçtiler
Bilmediler ki;
Tek servetimiz
Secdedeki göz yaşı
Şaşı.. Bakmak bu olsa gerek
Bizi kimsizlikte
Alın ve asın.
24 Eylül 2013
DEĞER ÖLÇÜSÜ
24 Eylül 2013
/Alsancak
Bazıları bazılarına
fiyat biçer...
Kimine 20 guruş.
Kimine de katrilyonlar..
Aslında belki kendi değrleridir, biçilen ölçü..
HAK ölçüsüne tabi olanlar, ne 20 guruşa nede
önlerine serilen tam 6 (altı) katrilyon liraya tamah etmeyip, ellerinin tersi
ile iti verirler..
Ve
Bir tuzaktan da kurtuluverirler. - Başkalarının
hayalinden bile geçmeyen bir sermaye ile tabi tutuldukları zor bir imtihandan
sıyrılıverirler..-
Elhamdülillah.
Birkimde yapmamış.. Piyangoyu kaçrdı diye hüküm
verenler..
Bilmezlerk i, onların serveti secdedeki göz
yaşlarıdır.
Ve o damlaların kıymeti sermaye ölçüleriyle
hesaba gelmez.
HAK katında değer bulur...
Gerçeği ancakAliym Allah
Ve onun izniyle
İlmel yakin ve HAKakl yakinnn bilenler bilir..
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10151912124822700
………..
Kalabalıklarda kaybolup,
Ne bulsumsa yalnızlıklarda buldum
Çıkıp şu dağlara HU dedim
Rüzgârı ciğerime misafir etim
“Hay” dedim
Çiçekler; cevap verip “Hay” dedi
Yollar dile gelip, “Hay” dedi
Yeller
konuşup “Hu” dedi
Bulutlar yarışıp “Rabbim Hay” dedi
Güneş gülümseyip, “var” dedi
Suyu buldum
Ayı gördüm, “Hay” dedi..
Parça ve bütün; “Kün fe Yekün”
Bütün kâinat; bir olup; “Yar” dedi
YAR BENİM
Bir acayip hale girdim, yar beni
Farklı halde gördü O yar, beni
Derdin nedir diye sor
beni
Bir gül ile an beni
Hangi hal,
hangi zamandayım
bilmiyorum
Bir açık durum
O hal
içindeyim
Kapında; yar benim
BERABERİZ; KURTLAR KUŞ
İLE
Ağlayarak geldim
gözlerimde yaş ile
Yana yana geldim salim
baş ile
Beraberiz dağlar,
kurtlar kuş ile
Yana yana geldim seni
bulmaya
Döne döne geldim seni bulmaya
Koşa koşa tutmaz oldu dizlerim
Silinir mi şu dağlarda
izlerim
Geçmez oldu gerçek olan
sözlerim
………………………… Bizlerin..
DAĞLAR,
BENİM YARALARIM
Ağlar ağlarYar ağlarım
Dağlar, benim
yaralarım..
Yaralarım Yar ağlarım
Yaralarım, yar ağlarım.
Derdim kanar yar
ağlarım
Dağlara çıkar da ağlarım.
Yaralarım Yar ağlarım
Yaralarım Yar ağlarım
Beni derdim dağlardan
çok
Yar ağlarım yar ağlarım
Yanar yanar Yar ağlarım
Yaralarım Yar ağlarım
Gönlümde ki pek çok ferman
Sende şifa sende derman
Çareleri kimde bulam
Yaralarım Yar ağlarım
Yaralarım Yar ağlarım
GÖNÜL BAĞI
Gönül bağı yar eline
Bakma dağların gülüne
Konma şehirler içine
Çalar, ağlar, karalarım
Çalar ağlar yar ağlarım
Çıkar ağlar, kâr ağlarım
Şifa bulmaz yaralarım
……………
Gönül beni benden alır gider
Hakka götürene gider
Kaçar gider
Konar gider
Çerağlara, dağlara yar
Yar ağlarım yar ağlarım
Gider “Gül”e ağlarım
Bulunmaz derdime çare
Yaralarım yaralarım
Gönlüme derman ararım
Derdim çok, ızdırap
yüce
Bulunmaz derdime çare
Yar ağlarım yaralarım
Yar ağlarım yar ağlarım
Çıkar dağlara ağlarım
Sular seller gibi çağlarım
TEZ GİDERİM
Bulutlar toplanıp ağar
Enginlere rahmet yağar
Sel giderim sel giderim
Boran olur şu dağlara
Yel giderim yel giderim
Nice ağlar beyler
Köşkler saraylar
Kararım olmaz benim
Kaçarım hemen tez
giderim
İstemem, başkasını
niderim
HANGİ YOLDAN
Geçiyorum ordan buradan
Gidelim biz hangi yoldan
Aşk yoluna hep
buradan
Gidelim dağlara,
dağlara
Geçiyorum ordan buradan
Aşk yoluna hep bir yerden
Gidelim biz
buradan
Geçiyorum ordan buradan
Dağlar seni ben
etmeli
Çevirip de nere gitmeli
Kurdu kuşu çağırıp da
Hep beraber gitmeli
Dağlar seni ben
etmeli
Çevirip de nere gitmeli
Benim yolum uzak değil
Her dağlara tuzak değil
Aşkı..arayana azık
değil
Sevdalıysan yazık değil
////////////////////////
Allah..Allah…
Laihe İlallah
Diyelim Allah, Allah
Allah..Allah…
Laihe İlallah
Her daim hu hu Allah
Diyelim Allah Allah
Her daim Allah Allah
Ya Allah hu Allah
Gani Allah , Ya Allah
Ya Allah..Kerim Allah
Ya Allah
Ya Allah Laihe İlallah…
Diyelim Allah, Allah
Her daim hu hu Allah
Diyelim Allah Allah
Her daim Allah Allah
Hu diyelim aşk için
Kurtlar ile kuş için
Eşya tabiat için
Hu diyelim Hu Allah
Ya. Ya Allah..
Lai ilahe İlah
Laihe İlallah
Diyelim Allah, Allah
Her daim hu hu Allah
Diyelim Allah.. Allah
Her daim Allah… Allah
SERDAR
İKEN
Ey Allahım, sedar iken
Ben acizken, sen
azizken
Kime yalvaram
Kime derdimi arzedem
Ey Allahım, sedar iken
Ben acizken, sen
azizken
Kime yalvaram…?
Şu dağların engebesi
Dünyanın hengamesi
Çekilemiyor ki gaylesi
Sedar Allah, Gani Allah
……..
Ey dermanı çok Allah’ım
Dertlerime yet
Allah’ım..
………..
Dertlerime derman eyle
Gönüllere yet Allah’ım
Ver Allah’ım ver
Allah’ım
Dertlerime.. dermanını sür Allah’ım
Ver Allah’ım ver Allah’ım..
Gönülere gir Allah’ım
Ver
Derdimiz derman, Allah’ım.!!!
Ver derdimize Farman
Allah’ım..!
Şifa sende… Şafiî,
Allah’ım
……….
Dağlar ile.. arayım mı
Kainata sorayı mı?.
Gönül senden bıkayım
mı?
Arzu edip çıkayım mı?
Senden mı
Arzu edip…. Çıkayım mı?
ŞAŞIRTIRMA DOĞRU YOLU
Alıcılar; av, kolluyor
Şeytan sarmış; sağı,
solu
Alıcılar; Av kolluyor
Şaşırttırma doğru yolu
Medet; Allah.. Kerim…
Allah
Ey ganiler Ganisi
Cümle varın banisi
Şeytan sarmış çevremizi
Ey ganiler Ganisi
Tüm Kâniatın banisi
Şaşırtırma doğru yolu.
Medet; Allah.. Kerim…
Allah
…………..
Atmacalar avlanıyor
Avlarına yalvarıyor
Dalıp dalıp, avlanıyor
Aman Allah… Kerim Allah
Sultan Allah Kerim
Allah
Dertlerime derman Allah
Atmacalar; yukardan
gözlüyor
Zamanını kollayıp, izliyor
Rızk rızık diye
yalvarıyor
Dalıp dalıp avlanıyor
Aman Allah kerim Allah
Sultan Allah Kerim
Allah
Dertlerime derman Allah
Ahimesud -17 Şubat 2015
Salı
NİYAZIM
NAZIM
Nazım – Niyazım Sana
Sazım sözüm Sana
Allahü Ekber
Allahü Ekber….
En büyük Sensin
Sahibisin tüm varlığın
Görür görünmezin
Yaratığın her canlının
Allahü Ekber
Allahü Ekber….
“O”l deyip
“Ol”durduğun
Alâmleri doldurduğun
Arayanı buldurduğun
Tüm açları doyurduğun
Varlığını bildirdiğin
Hayat verip öldürdüğün
Allahü Ekber
Allahü Ekber….
Özüm, Sana
Yönüm,Sana
Yüzüm; Sana
Sena, Sana
Tahyyiat, Sana
Allahü Ekber…
Allahü Ekber….
28 Ekim 2014
Ahimesud – Angara
UĞRAŞMAYIN, ALÇAKLAR!..
Uğraşmayın, boşa alçaklar!
Sizin gibi köpekleri çok gördük.
Sağımız, solumuzda ısırıklar
Yaladıkça azan kelpleri gördük
Yalakalar; yalandıkça yükseldi.
Diz çöküp, yalvaranlar; gördük
Dünkü zibidiler kendini bir şey mi bildi?
Unvan ne imiş, şan ne imiş hepsini gördük
Zalimin zulmü; sonsuz olmaz
Biz; nice zulümler gördük.
Alışmışa hiçbir şey olmaz
Senin ağababalarının nallarını gördük
Sizin vızıltılarınız bize hız verir
At ahırlarından bozma “damları” gördük
Kendi çıkarımız için değil halkın hukuku için
Van’ı, Mamak’ı, Ulucanları; gördük
Bağlatınca boğazınızı hortuma
Su yerine irin içenler gördük
Tekmeyi yeyince ... döner ...
Üfleyince çılız ışığına karalıkta kalanlar gördük
Borudan geçen gazla hava basma, kesilir
Tıkınırken kemik boğazına takılanlar gördük
Regaip’de su,Berat’da ceryan kesersiniz
Kendi karanlığında boğulan sahte güneşler gördük
6 Nisan 2005
Aşiyan-Ankara
UNUTMA
Az ye,
Yutamadığın lokmayı
Ağzına alma..
Sevgi tükenir, aşk biter..
Fakat;
Bağlanan umutları,
Anadolu’nun zenginlik yüklü dağlarını,
Verimli ovalarını, çağlayan sularını
Hele hele vakur insanlarını,
Fakir ama dağ gibi yürekleri unutma..
Millet, unutur zannetme
Her şeyi afeder de
Verdiği “iradeyi” kullanmayıp
Birkaç günlük saltanat için;
İradesini “güce” satanı afetmez
Sen sen ol; Çevik Bir’i unutma
“Kurtarmak” için;
Yemin ettiğin Kudüs’te
Selahattin’i unutma..
Kasımpaşa’da küheylan
Tel- aviv’de; yosma
Millete kin kusma
Kıvırtıp,
El planlarına koşma
Yosma..
Aşka gelip, yanaşma!
Çizmeyi aşma..
Şayet, şart ise;
Sat; kendini.. Milleti; satma
Katarina, hasiyetini!
Unutma...
Saltanat ne ki,
Dolar?
Bir kaç duraklık
Onca delikanlılık,
Bir saatte ne ola ki, bu ödeklik?
Sürgünlere süren
Şerefsizlere eş
Sen milletin sinesine koş
IMF maşası
USA kasası
Soroz yasası
AB kesesi...
Bu ne inat?
“İlla masada..”
Yosma!..
Unutma:
Bağır, başka.. Kucak başka ...
Yosma!..
Haziran 2005 - Doymuş Köyü / Çeltikli
YOSMA
Boyu uzun, endamı
düzgün
Düğünü güzün, gözleri
süzgün
Yürüyüşü alımlı, gidişi
çalımlı
Kasımpaşa’da erkek,
Ankara’da ürkek
O bizi bilmez biz onu
bilmezdik
Eleyip tartmış, bir
bildiği var derdik
Yürürken yapacak diye
huzura erdik
Nettik ise biz ettik, bir arpa boyu yol gittik
Yüreğimiz soğurken
caımız çıktı
Bizimkisi hakikat değil platonik aştı
Aşkımıza ihanet etti,
sevgimiz bitti
Dudaklar Şarona ,yüz buşa gitti
Bağdatan vaz geçtik
Kerkküde gitti
Adalar şöle dursun
Kıbrısı kucağa itti
Masa başında olma
sevdası hepsine yetti
Çünkü o milleti değil
vaşhintonu dtercih eti.
Kükredi kabardı,
aslandı sanki
Soykırıcı demmeiş
gibiTel avive gitti.
Osman der:
İçerde fabrika sattı,
işyeri kapattı
Masrafları çoğaltı,
IMF’den dalar üsütne dolar kaptı
Duygularımızla oynayıp,
hayallerimizi satı.
.........
İçerde millete eflenip
çalım satıyor
Telavivde diz çöküyor,
oval ofiste kucağa yatıyor
............
seyret seyret bön bön
bakarak
dur bekle yürekleri
layakarak
Uyum için,uymak için
düzene
Köle ol, yetmez mkul ol
zalim düzene
Ateşine odun taşı
milleti ezene
Bir o tarafa bakıyor
bir butarafa
Boynunda iktidar tasması
Bizden uzaklara göz
diker Amerikan yosması
......
Elbise giyiyor kutnu
ipekten
Aklı çıkıyor yllaığı
köpekten
Neden kaçıyor grçekten
Korkun ne ,ne
kaybeeceksin
.........
Morgoyun meler gelir
Dağları deler gelir
Hakikatli yar olsa
Gelir
Her ne kadar
tophlansada kalabayıklar
Kimse sendenim demez
gelmez ise alabalıklar
Duralı söylüyor:
Hiç mi kimsesi yok.
Herkez ben değilim
diyep küsüyor..
Aluç dağı boz bulanık,
esiyor
IMF’ler telavivyer,
oval ofis milletle bağlarını kesiyor.
Milleten destek
alamayacağını seziyor, yosma..
Gidip sorayım
Şifreşi çöser tezel
değil Tarih afetmez
ezel
Millete küsüp suratını
asma
Ele gülücükler dağıtma
yosma
Mellete fırça, Abye
kalça atma
Konut’tan kaçıp Oval
ofise yatma
..........
Ak gençilik , kara
gedik
Beyaz gömlek siyah don
Oyun bitti, bu perde
son
.........
Mehmet akif.
zenginleri veriyor
Fakir kurudukça kuruyor.
Ac insanlar lokma
boğaçzlarda kuruyor..
Miletin lokmasını IMF’den soruyor.....
Eskigden şeyhleri vardı
Ne hal ki ornu artık
Derviş koruyor..
Duymasın;
Osmancıklı paltacı
Hiç kalır katerinanın
verdiği acı
O mullitu için belki
kendini
Sen kendin için milleti
Tercih ettin, sineyi
çektin zilleti.
Katarna kurtulmak
için kaçarken çadırdan
Sen dakikaları sene
yayıp
Mayıştın zevkinden,
Bayltacıotağı, Bush’un
olav ofisi
.........
Ağla, Kudüs
Ağla Selehattin
Adamın sermayesi idi
din
Sırtı gelirmi hiç
yiğidin
Ne idi tel avivde
yediğin
..............
Denirmi ki musa gibi konuşmak
Firavun gibi yaşamak
..........
kasımpaşada kükreyip
tel avivde çürüdün
Vaşhintonda eridin
Yakışırmıydı mahelenin
delikanlısı
Başkalarının yosması
İktidar uğruna IMF tasması
Yalan yalan yalan yosma
Milet bukaları çözer
sen istersin altın tasma
.............
kıvrım kıvrım kıvır
yosma
belki giyersin entari
basma
Ele gülüp millete surat
asma
Sana yakışxmıyor artık
gerdan kırmak yosma
.............
He diyin, dalavere
yallah
Nurunuzu almış Allah
................
Ak kaşıklar
Ak uşaklar
Ak zengin kuşaklar
Millet bağrına basar
Seni şaron, buşh
kucaklar..
...........
Ödül ne.
Hani İsmet, hani
tayfası
Çevik bir görmedi sanamı olur faydası
Karşılığı hangi
hizmetin paydası
Yosma
.................
Zannederdik karadeniz
asması
Bu ne marifet
Bu ne terakki
Ne çabuk oldun
kıtalmararası yosması
...........
28 şubatın maduru
bilirdik
nde olsa pazarmamacı
hazret
pazarlamış o, uyurken
millet
.........
BOK’ battı taşeron
Arkadaşı oldu katil
şaron
Stratejik ortağı kasap
şaron
Haç asması
AB karması
Pontus sarması
Kuzu sarması
Çam yarması
İlla masa sevdası
Telaviv yosması
Sanırdık gerçekten
Anadolu delisi
BOK’a batırıyorAmerikan
sevdalısı
Kıbrısı terk
etitriyorAB cilvesi
Aklını başından almış
28 şubat sillesi
........
Belki k irisi
İki gömlek birdon
Mahallenin irisi
.......
milleti kandırdın
tasarruf dye
terkedip kılıfla kendi lojmanı
yasaklaın hanımına
kamusal alnı
kıçını açıkta başını
kuma sokma
kendini kandırısın
yosma
........
Bilmiyor musun tuttuğun el kimin
hiç
inaanmam ki bu akıl senin
yakında
ortaya çıkar eserin
yalakları tutmuş yayılor
yaklaşınca
köpek gibi hırlıyor
Emrindekiler
jopu sallıyor
Zulümle
hayat buluyor bunlar
sanmayın
samim çıkarcı bunlar
korkularından çoktan döndü bunlar
Üçüde
riyakar, yalancı bunlar
İstismar
işine geliyor bunun
yola çıkmıştı şarkı bitmesin
Zalumlir
dursun mazlum gitmesin
Kimse
kimseye eza etmesin
Zulumunde
klıcı oldu bunlar
ne
ışmar edersin gözl ve kaşla
Göz yuman
sen, yatın kukuçka
İpe un
serme eyleme başla
Başın dik
olsun zalim yayında
nesebin temiz, helalse sütün
Yüzverme
zalime Boka bata büsbütün
Haka
dayanırsan gelirsin üstün
Altıa
edipte fışkı sıçratma
12
haziran 2005
Aşiyan – Ankara
Bitirilemeyen servet
Bitirilemeyen
servet
Yüreğim var.
Otuz yıl
dinerdim,
Ev yok, iş
yok
Hiçbir şey
yok.
Başarmak
,insanca yaşamak için
Sadece
verecek yüreğim var.
Ben
yüreağimi koyuyorum
5.6.2000
"Malik
değil Emanetçi
Mukim değil Misafir
Kalıcı değil Yolcu
Durucu değil
Gidici"
Yakup Abdal (Çankaya /Ankara) 27.05.2014 Salı günü
https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10152475583777700&type=3
SEÇİM Başlıyor.!
Evet, SEÇİM; başlıyor
Nefsin
ateşle imtihanı
Hak ve Batılın SEÇİMİ
8 Haziran Ramazan ayı,
ORUÇ ..
Büyük SEÇİM ;başlıyor
Ahimesud /Alsancak 7 Haziran 2015, 01:58 ·
Kırlangıç..! değil
EBABİLLL
https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10156484462722700&type=3
İnsanlar, küme küme sohbette..
, İftarı bekliyor.
Sokaklar çocuk sesleriyle cıvıl cıvıl.
Ezan sesiyle birazdan sukun olacak..
Angara’ın bazı yerlerine rahmet sağnağı yağıyor.
Bazı yerlerde ise akşamın tüllenen kızıllığı
çökmek üzereyken
Ebem kuşağı; nur içinde nur halesi gibi..
..............
Kırlangıçlar..
Her zaman kendine has sesler çıkararak
birer ikişer uçarak ateta akşamı karşılayanları
selamlayan kırlangıçların bu defa toplu bir şekilde ordan oraya uçmaları
dikkatimizi çekiyor.
Makinaya sarılıp, resim yakalamaya çalışıyoruz..
Gökte nurlar
Kalplerde surur
İftarı bekleşenler
sen şakrak çocuklar
Cevalan eden kuşlar
Belki de oruç budur
.............
2 Haziran 2018 • AHİMESUD/ALSANCAK
……………..
Daha önce belirtmiştik.
Ahimesut /Alsancak’da Ecevit ile Erbakan’ın
oturduğu binalar arasında kalan apartmanda misafiriz..
Saat 11 civarında..
Teravihden dönerken Ecevit’in binadaki balkonda
çocuklar aşağı bakarak
“Kedi , fareyi yakaladı..Yiyor..Yiyecek” gibi
laflar ediyor..
Oralı olmayıp, mahalle bakkalımız Hayrettin
Erek’e uğruyoruz..
Çeşitli konularda muhabbet ederken komşularda gelip,
sahbetin koyulaşmasına sebeb oluyor..
Epey zaman geçtikten sonra istirahat için veda
ediyoruz.
Yine Bala Avşar’dan Ecevit Durmuş’un bina
önünden geçerken bu defa çöp atmak için inen çocuklar; yukardan bakanlara
“ Kedilerin yemek istediği fare değil, kuş”
diyerek hemde yeminle yukardan bakanları ikna etmeye çalışması dikkatimiz
çekiyor.
Hani nerde , nasıl derken.
“İşte, buradalar” diye bina bahçesini
gösteriyor.
Yüksek duvardan baktığımızda mahalleyi
parselleyerek kendilerine alan oluşturan kedilerden ikisi karşılıklı geçmişler,
zar zor belli olan siyah bir cisime pusu kurmuş, kapmak için bekleşiyor.
Kedinin biri bazen ağzı bazen de ayağı ile
saldırıyor.
O cisim hareket ettikçe, çırpındıkça ağzından
bırakıp kaçıyor..
Gece karanlığnda fazla da belirgin olmayan
cismin şekli hemen akşam toplu uçan kırlangıçları hatırlatıyor..
Kurtarmak için .kedi vs diyerek ses çıkarıp
hamleler yapıyoruz..
Nafile..
Kediler kararlı
İkide bir saldırıp, kaçıyorlar..
Ama bir, bir buçuk metreye pusu kurup
bekliyorlar.
Baktım kurtuluş yok..
Çiti geçerek duvardan atlayınca kediler daha da
geri çekildi..
............
Evet, yanılmamışız.Kırlangıç..
Hiç hareketsiz duran hayvancık, çok
hırpalanmış..
Gözkyüüznde süzülürken nasıl oldu da niçin aşağı
indi..
Bilmiyoruz..
Yulardan ilgi ile izleyen komşulardan poşet ve
su rica ediyoruz.
Geç kalıp, hayvancık ölecek diye de ödümüz
kopuyor.
Biraz gecikmeli de olsa sarkıtıyorlar..
Suyu üstüne, ağzına gelecek şekilde başına
dökünce Kırlangıç iyice hareketleniyor ancak mecalde kalmamış.
Orada bıraksak, kediler yine gelecek..
Bişey de yapamıyoruz.
Can çekişmesi de hoş değil.
Poşete sarıp elimize aldığımızda kalp atışlarını
hisediyoruz..Belli ki ölmemiş.
Her nedense kediler saldırınca hereket eden
onları korkutan kuş, bizim elimizde hiç am hiç çabalamıyor..
.............
En iyisi kedilerden uzaklaştırmak..
Alıp teresa çıkarıyoruz..
Yine su veriyoruz..Sudan uzaklaşıyor..
Muhabbetin yeminden ikram ediyoruz.
Tenezül dahi etmiyor..
Bıraktığımızda pestil gibi, yatıyor.
Acaba karnlıkdan mı korkuyor..Bilmiyoruz..
Işığı söndürüp, suyla ıslattığımız için
üşümemesi içinde bir bezi üztüne koyarak kendi haline bırakıyoruz.
..............
Temcit vakti..
Sahurda bakıyoruz..Hala canlı..
Üstüne koyduğumuz bez iyice vucudundaki suyu
çekip ıslanmış..
Bezi değiştirip, istirahatına bırakıyoruz.
Fecir …
.Şafak sökmekte..
Sabahh ezanı okunuyor.
Yanlara rasgele açılmış kanadından tutunca,
gayri ihtiyari çekiyor..
Hala canlı..
Sırtına örttüğümüz bezi değiştirip, kendi haline
terk ediyoruz.
Zira ne yapmak gerekir, ne yer, ne içer
bilmiyoruz
Tek yapabildiğimiz, kedilerden uzaklaştırıp
tehlikesiz yere getirmek..Su verip önüne yem koymak..
Çaresizce sonucu beklemek.
Umarız , bu göklerin özgür kuşu, zorunlu misafir
güç bulur , kendine gelir
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Saat 7 suları
Ben bu notu ilave ederek çıkıp baktığımda bizim
misafir; yerinde yok..
Sağa sola baktım..
Görünmüyor..
Demek ki kendinde güç buldu..
Sevindirici bir durum..
Belki çiçek sandıklarının altına gizlenmiş
olabilir..
Yoksa .. Bu defa da Karga mı götürdü?
Ya da uçup gitti..
Dağın kuşu bağa yar olacak değil ya.
İnşallah sıhat içinde hürrüyete uçmuştur..
Gizlenmişse elbet çıkar..
Bakalım; neyler...
...............
Teras da ki tüm malzemeleri yer değiştirip
baktım..
Yok..Yok.Yok..
Ya uçup gitti
Ya da kargalar icabına baktı.
Ancak karga kapsaydı sağda solda hiç değilse
tüyleri olması gerekirdi.Bir iz yok..
............
Bu arada internete girip Kırlangıçlarla ilgili
çok malumat edindim.
Ve bizim misafirin yavru olduğunda öğrenmiş
oldum..
2 Haziran 2018 Cumartesi
Resimleri gören, İstanbul’dan yeğenim
“
Dayı O Ebabil”, demez mi?
Meğer EBABİL ziyarete gelmiş.
Ve gece böyle yapar, gündüz gidermiş..
Öğrendik ancak çok geç oldu.
MOR
SALKIM
Dikmeyip , boşlamışlar
Boş alana atılmış.
Garip bir
halde yatılmış.
Temuz sıcağında kavrulmuş.
Taşlaşmış gibi, loylon torbadaki kök toprağı
Belli; ne kadar istiyor, kavuşmak nemli toprağı
Helede birde su olursa keyfine dokunmayın
Gören, boş ver umut yok diyor
Hata çekilen zahmete gülüyor
Zira,
Yaprak gitmiş, kuru dal
Derman yok, kalmamış hal
Alıp getirdiler..
Ceyiz sandığına yetirdiler.
Diktiler, az toprağa.
Verdiler biraz su.
Kuru ağaca can veren mevla
İstese neye vermez ki
Devir geçti, zaman uçtu
Dallara yeşillik konmaya başladı
Umutlar uç verdi..
Güz geçti.Kış gitti Bahara erişti
Ne yaprak var
ne bişey
Dallara mor mor salkımlar asıldı
Sandıklar içinde
en asildi
Görenlerin sözü nefesi kesildi
Hele bir çıktımı
hafif esinti
Sormayın ama da kasıntı
Siniyor etrafa
Hoş bir rahiya, güzel koku
Dibindeki sümbül ona aşık..
Çevresindeki ağaçlar ona dolaşık
Bakıyorlar hepsi yılışık
Kuruldu, baş
köşeye
üç sandıklı ormanda
Hep gözler
üstünde…
Dikkatler; onda
Yakındakilerin hayreti
Uzakdakilerin nazarı
Cana can
katıyor Morsalıkm
Umutlara umut aşılıyor Morsalkım
Hangi gelinin umudu,
Hangi delikanlının yürek kıpırtısı
Hangi gencin sır deposu; o sandık
Ahir ömründe Morsalkıma aşık..