AĞRI
Hangi ağrı
seni senden eder..
Hangi ağrı,seni senden alırda gider
15 Aralık
2014 Perşembe (seher vakti) – Ahimesud –Alsancak
ESKİMEZ,
YENİ
Kamaşır gözleri
Görmezler seni
Cüceler kısarlar sesi
Duymazlar, duyurmazlar seni
Muktedirler, takip ederler seni
Atamazlar yüreklerdeki beni
Severler ama çekemezler seni
Merak etme, silinemez eskimez yeni
Yok, edemezler, göreni
Gözler kapılarda, ne işi
Belki iktidar sarhoşu kişi
14 Ağustos 2014- Angara
MUHAMMED ALİ..
Rabim; cümle geçmişlerimize Rahmet eyleye
Derler ki bu gün M. Ali, göçtü
O yaşarken aşkın şerbetini içti
İçti de Hak Yolu’nu seçti
Müminlerin sevdiği gençti
Ruhu, ebedi
huzura uçtu
Zulme karşı duran Hüseyin’di
Ali, Hüseyin
gibi yaşayıp, göçtü
10 Muharrem 1437- Cuma
23 Ekim 2015
Alsancak/Ahimesud
NOT:
'Muhammed Ali öldü'
iddialarına yalanlama
AA 22 Ekim 2015
Anadolu Ajansının geçtiği
haber şöyle:
Amerikalı efsanevi boksör Muhammed Ali'nin öldüğüne dair sosyal medyada
ortaya atılan söylentilere yalanlama geldi.
Ünlü boksörün
aile sözcüsü Bob Gunnell yaptığı açıklamada, iddiaların doğru olmadığını
bildirdi. 73 yaşındaki Ali'nin sağlık durumunun iyi olduğunu aktaran Gunnell,
boksörün şu an evinde ailesiyle olduğunu belirtti.
Uzun süredir parkinson hastalığıyla mücadele eden Ali, son dönemde sağlık
sorunlarıyla gündeme gelmişti. Asıl adı Cassius Marcellus Clay Jr. olan eski
ünlü boksör, geçtiğimiz yılın aralık ayından bu yana üç kez hastaneye kaldırılmıştı.
Etkileyici yaşam öyküsüyle ilham vermeye devam eden sporcunun hayatını
kaybettiğine dair benzer iddialar, sosyal medyada daha önce de birçok kez
ortaya atılmıştı.
Dünya ağır sıklet boks şampiyonluğunu 1964, 1974, 1978 yıllarında 3 kez kazanan
Muhammed Ali, bu unvanı rakipleri karşısında 19 kez korumayı başardı.
Kariyeri boyunca çıktığı 61 maçın, 56'sından galibiyetle ayrılan sporcu,
1964'te İslam dinine geçerek "Muhammed Ali" adını aldı.
MERHAMET
Sarayın var..
Lüx araba, yattasındasın
Her şey sana göre..
Fakat merhametin yoksa
Evin bile yok
Araba, yat hayal
Güya yoklar içindesin.
Fakat merhametin varsa..
İnsansın
29. Eylül 2015 Salı
Ahimesud/Alsancak

SEMER
Gönüllü semer vurulan da
Zorla semer vurulan;
Eşek, daha kıymetlidir
Biri hizmet der
Öbürü hizmet bekler
İtibarım, onda sanır
………………
17 Şubat 2015 Salı
BİR
SAİL..!
Sokak Sokak geziyor
Şaşkın bakışları sözleriyle eziyor..
Yürek yakan nameler
Dağlanan sineler
“…derdiyle..
Der;
Ya Rab.. bize
Derdi , keder
Dert verip..
“
Diye diye..
Sokakların sessizliğini
Çiğerlere işleyen sesle.
Yüreklere işliyor..
Kim kimse bilmiyor.
Nerden gelip nere gider
Bir sail dolaşarak “Rabbim, Hak “diyor
Umursamıyor;
dünyalıları
Yana yana
ciğerden
döne döne “Allah” diyor
Kimdir, nedir bilmeyiz
Kimsecikler sormuyor.
Fakat..
Oturmuşlar, kendi halinde
boynu bükük bir ana ve
hasta kız:
“Derdimizi deştin, git”
…! diyor..
Sırrı nedir bilmeyiz..
Giyimine
İçten seslenişine
Kalpleri Allah’a
çağırışına
Bakılınca
Sanki çağın
Rabüatül Adaviyeyesi,
Şehrimizi ziyaret
ediyor..!!!
Kimi gülüyor, kimi
veriyor
Aldırmayıp çevreye
O hep “Rabbim” diyor
Söylediği ikazla
sokaklar inliyor
Kalpler; dinliyor
Sokaklar; yankılanıp
“aynen”
Kalpler; cevap verip,
“El HAK” diyor.
25 Eylül 2013 Çarşamba/Alsancak
YEDİ YİĞ “İT”TİLER,
SEĞİRTİLER
Şehrin;
Anlamsız,
Sevgisiz..
Seviyesiz kalabalığından…
Dağların;
Manalı …..
Kaliteli
yalnızlığına, uzanıp
Yunusca….
……..
Koca
arazide
Tek başına.
Alemi başında taşıyan..
Alıç ağacı..
Soyunmuş, yeşilden,
Kahverengi, saflığa..
Kavurmuş, güneş
Savurmuş rüzgâr, toprağa
Sahip, birkaç son yaprağa
…..
Kimi keyf diye kendinden geçip
Kimi aşkın şarabın içip
Niceleri gölgesini, örtü etiler
İki garga, yuva kurup,
Yaz boyu, sahiplenip öttüler
Her hali kendilerince kayıt ettiler
…
Çıktı alıç dalına..
Hal içinde hal iken
Dalda …
Meşgulken
İlerden ..
Hiç bilinmezken
Birden,
Belirdiler
…
Görüp..
Bi şey, sandılar
Görsen!!
Var olma adına
Koloni kurmuşlar
Dayanışma içindeler..
İndirip, parçalayacaklar
Yiyecek gibi,
delirdiler
Canavar kesilip..
Seğirttiler.
Ağacın altına
yettiler..
Yedi İttiler..
…
Milyonluk Şehir..
Sırtlamayıp..
Bencilikle, vahşileşip
Hayat
alanlarını kapıp
İnsanın sadık bendelerini
Dağlara..
Ötelere..
… vahşiliğe (!) ittiler.
…..
Etrafı
çevirdiler
Bakıp hale..
Sakince…
Kimi
oturup..Kimi yatarak …
Seyrettiler..Seyrettiler.
…..
Kulak verip dinlediler..
Aldılar, alacaklarını ki.
Hep beraber..
Geldikleri mekâna
Masumane,
gittiler..
….
Yiğit, yedi İttiler
Yedi yiğ “it”tiler
Yaban diye seğirtip
Tanış olup..
Düşmanca gelip, sevgiyle gittiler.
………
Görenler, hayret ettiler..
İnerken, daldan..
İnsan kılığındakiler
….. Çekip gittiler
…………
Kim demiş, anlamaz, kuşlar
Anlamaz otlar, itler
Anlamayan, düşüncesiz
İnsan kılığındaki tipler
………..
Dostça, SELAMlayanlar
Yedi güzel “İt”tiler(!)
Necati
Çavdar
Bağlıca
– Ahimesut
25
Kasım .2013
http://sairinyeri.blogspot.com/2013/11/yedi-yig-ittiler-segirtiler.html
Ersönmez Yarbay:
Kedimiz hala bulunamadı,geri döneceğine dair
ümidimiz kalmadı.Umarız hayattadır.
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=530188417158764&set=a.133358596841750.1073741826.100005028314198&type=3&theater
........
Ersönmez Yarbay
21 Kasım, 18:09 ·
Üzgünüm.Beş senelik kedimiz bir haftadır eve
dönmedi.hayatından endişelenmeye başladık.Öldü mü,yaşıyor mu,yaralı mı
bilememek ne büyük üzüntü kaynağı.
https://www.facebook.com/ersonmez.yarbay.1/posts/526957510815188?pnref=story
“KEDİNAME”
Ersönmez’in kedisi
Gel nerdesin pisi pisi
Gittin de üzdün bizi
Alışmıştık. Gözümüzde rengi
Gitmez ki kulağımızdan sesi
Deli ederdi salınıp yürümesi
Heybetli duruş. Aslan bakışlı
Kimi çirkin der,
kimi yakışıklı
Gittin yüreğimiz dağlandı
Göz; buğulu.. Ağız bağlandı
Yoktu hiç gelecek korkusu
Önünde idi ekmeği,
suyu
İyi idi huyu hem asildi soyu
Uzun bıyık, yumuşak tüyü
Ailenin ferdi idi, evin süsü
Ne yer ne içer bizim kedi
İstemedik ama kendi gitti
İzini kaybettirip, nereye yitti
Belki; yad,
yaramaz eline geçti
Gitti mi, kaçırıldı mı kendisi
Gittiyse; niçin
gidip de yitti…?
Kaç gün oldu gideli kayıp
Çalılara bakıldı tek tek sayıp
Ölümü diri mi hiçbir haber yok
Yorum fazla rivayet,
pek çok
Sanki Türkmen dağı senin suçun
Kuşlar, sakın yavaş yavaş uçun
Hesabını soralar onca çıplak, açın
Suçlusu bit
tek Ersönmez’in kedisi
Sanırsın
hakimi, dünyanın efendisi
Kedi
dedilerse de mecazi anlam
Cihan adım
adım enlem boylam
Gezer; karış karış tümden vatan
Derler ki soyadı; Yarbay
İyi plancı, siyasi kurmay
Evde ders görüp, bulaşmıştır.
Meseleleri aşmaya alışmıştır
Nice badirelere karışmıştır
Kimi der okumuş, kimi alaylı
Başarılı olsaydı Ergenekon
Az kalsın olacaktı “Saraylı”
O çok akıllı, yaman bir tekir
Neler yüklerler;
garip fakir
Hem koku alır hem de zeki
Sinsi derhal kaybettirir izni
Görsen tanımazsın yüzünü
İşidir. Bilir tüm karanlıkları
Kurar;
bilinemez oyunları
Angara’daki vahşi
katliamı
Paris’ deki
kanlı baskını
Düşürülen Rus
uçağını..
O’ndan talimat alır, Esat alçağı
Görülmüş.!
Hem
Moskova’da, Paris’de
Salınıp geziyor; USA’da Şam’da
Haberdardır; gizemli her oluş da
Bilgisi vardır; kulağı her olayda
Kim bakar…
Kim besler ..?
Niye terk etsin ki
hazır mamayı
Boşa gitmez, kim yutar numarayı
Kesin “vazifelidir”...Bırakın bulmayı
Boşa terk
eder mi sıcak yuvayı?
Laf çok. Kimi
alır, kimi de satar
İşe; MOSAD, KGB, CİA’yı katar
Sırrı pek.
Emrinde ajan katar katar
Asya, Avrupa. Ortadoğu’da cirit atar
Amerika’da uyanır,
Afrika da yatar..!!!
Mahirdir. Gider
molla sarığına dolanır
Halledilmezleri halledip, cin gibi koşar
Çıkar da
Haham Kippa’sın da, yaşar
Boşa dert
etme.. Açlık mı çeker.. ?
Kraliçe pas vermezse, doğru gider
Putin’in Obama’nin
yüzünü yalar…
Salınır gezer Londra. Pekin … Bon
Umar ve dileriz başına gelmez acı son..
…..
Gelmeyip, söndürdü umutları
Gitti aşıp, koca koca bulutları
Kontrol edip, gelir mi gökleri
Gider, gelir;
öğüterek zamanı
Neler oldu neler geçerken; anı
Cayır cayır yandı nice ocaklar
Top altında inler Bayır bucaklar..
….
Erdem’le Can; yol aldı doğru mahzene
Nice yıl hapis istenir, basit bir habere
Ankara’da hangi karanlık dehlizlerde
Dolaşıyordur belki Sur’larda o da avare
Kana bulandı,
tarihi Dört Ayaklı Minare
Kedimiz de dört ayaklı.. Kinaye bu ya..
Kaybolmaz..Dayanır; yaza, kışa her zorluğa
Çarpıtıyor Tahir Elçi’yi, hain sözcü
Söylüyor; “Kedi idi”
burçlarda gözcü
Söylenti çok.. Sanki ağızlar, torba
Garip aç... Kim verir bir avuç çorba
Kimi bakar yüzüne der ki; kumarbaz
Kimi de gözünden anlar; düzenbaz
İyi ki ne oruç tutar ne kılar namaz
Demedi şükür, irticacı hem de yobaz
Hilkatten fikri zikri kendine saklı
Anlayan anlar ama bilmez, pasaklı
İnsana kalsa yapardık hemen yasaklı
……….
Kedi; muhtaç ciğere. Süt, ne gezer..!
Mutlu olacak… Bulsa; et, el kadar
Diyorlar
faili meçhulü o patlatmıştır
İşini bilir,
ne badireler atlatmıştır..
“ayazda kalmış ıslak kedi” gibi
Dokuz canlıdır çeker her cefayı
Atlatır elbet yağan
karı, fırtınayı..
Gel nerdesin pisi pisi
Gitin de üzdün bizi
Yıktın sanal alemi
Güldürdün
hepimizi
…..
Geçirdi koca yazı. Karşılar, çetin kışı
Yumuşak dır,
kalbi. Aldatır; sert bakışı
Çayyolu’nda bir tane, bulunmaz eşi
Bir Âlem; nice fikirler ile yordu bizi
Kattın karıştırdın sanalda hepimizi
Olayları bırakıp teslim ettik kendimizi
Sen neymişsin meğer Ersönmez’in kedisi?
Yahu..!
Ne olacak Ersönmez’in kedisi
Klavye başında genci, yaşlısı
Konuların ya faili
ya da öznesi
“Yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek”
Unutup, niyedir doludizgin gitmek
Erdem,
karanlığa bir mum yakmak
Bir cana acımak niçin üzdü sizi
Hak yarattı tüm âlemi, hepimizi
Boş veriver fesatı,
kini, garazı
Unutma beş vakit kılınan namazı
Tüm sahabeye selam salâtınızı
Diyorsun..”Ve ala alihi ve sahbihi”
İnmez mi kalbe dudağının tesbihi..?
Sonra ne der
sana, kedi hamisi
Dua ettiğin Ebu Hüreyre’den al feyzi
………….
Gök güller bulut ağlar
Bizi düşman oku değil
Dostun gülü,
yaralar
Can candır, taş değil
Aynısıdır tüm canlar
…….
Gittin de bir birimize taktın bizi
Kimini sevindirdin, üzdün bizi
Acır. Kimini alır inceden sızı
İmrendirir, aldatır dünya bizi
………
Kedimizden haber yok, nerde biçare
İğdiş edilmiş,
tutamaz ki bi fare
Şu kedi
nerde, kim kapı açar
Ağlıyor
mu şimdi çar naçar
O akıllı nice nice
kapılar açar
Tehlike anında hemen kaçar
Dolaşır dünyayı daire daire
Yol olsa tümüyle yer küre
Döner gelir yine
gittiği yere
Bilinmez; niçin gitti, neden yitti
Oluşları teftiştedir, işi var şimdi
Mırıldar mı yanında
çar Putin
Kedi; O’ndan
kurnaz, yaptığı rutin
Bulmuştur kendine sıcak bir köşe
Sahibi; keder içinde. Kedisi; neşe ..
……
Gerekçe mi?
Siyasetin çalkantısından kaçış
Yalnızlığın huzurunu seçiş
Yoksa;
Villalarda salınmak gelmiş mi bayat
Bakkal
Abdulkadir’in özlediği hayat
Bir tekire yer vermişler, Sevrlerdi onu
Sıcak eve yerleşip, keyf eder gün boyu
Mesken
tutmuştu kamunun balkonunu
Geçim derdi binmişti yaşlı omzuna
Garip bakkal,
kıskanırdı onu
Taaa Meclise
varmıştı, ünü
El açıp yalvarır,
her Allah’ın günü
Diyordu aşağıdan bakıp; balkona
“Ey Allah’ım beni de yaratsaydın bir tekir
Sıcacık yuvalar da yatıp..
Ablam, Pamuk elleriyle yıkayıp…
Ne olurdu Huzur bulsa bu fakir
Değişsek seninle hayatımızı
Doyursalar doymayan boğazımızı..
Bıktırdı şu Dikmenin soğu ayazı
Ya
Rab..Affeyle kusurumu.. Duy avazı
Akşama kadar titriyor şu dar yerde
Soba var,
yakma için kömür, nerde
Rahatça mırıldamak
var, kaloriferde
Kıskanıyor hayatını bak bakkal dede
………
Konforuna imrenip ederlerdi haset
Kaynağı değil mi Fitne fesat,
Halbuki böyle
ilahi idi taksimat
Kimi aşağı kimi yukarı, mukadderat
İnsanı akla getir, tüm mevcudat
Oysa. Gidip uğradı belaya, son sürat
Önü sonu bir olmaz, çalınca son saat
Eyvahlar işe yaramaz kaçınca fırsat
Sabreyle; devran ne?, Sen ahire bak
Kıskanacak ne var hayat dener hepimizi
Herkesin derdi dağ, Anlasak bir birimizi
Vaz geçsen sen benden öne çıkarsak bizi
Huzur olur mu atlas döşekte
Yaşatsalar saraylarda köşklerde
Sırın sırrına bak; İbrahim Ethem’de
Kaçıp saraydan, huzura erende
Dünya senin olsa, olsan cihangir
Dünya elek. Seni de eler bir kevgir
…………..
Neden terk eder kıskandıracak hayatı
Ekmek elden su gölden sürülen saltanatı
Okşanıp, duyuyordu bin bir iltifatı
Bir çırpıda neden atar ki onca sıfatı
Niceleri kıskanır, arar bunca fırsatı
……………
Önüne konuyor, zahmetsiz yemek
İstiyor ki
versin bin bir emek
Fıtratında plan kurup fare yemek
Özgürce kuşların peşinde koşmak
Belki bıktı. “Nankör kedi”, ne demek?
………
Gazetelere göz atışı kıskanmak
Kalabalıkta ilgisizlikten sıkınmak
Belki tekle yetinip;
Birinin
kucağına tıkınmak.
Saraylardan kaçıp, odalarda görünmek
Sebep midir ki;
parklarda bilinmek
Bir tike et için soğuklarda sürünmek
Özlemiş midir geniş aileyi
Sürülere katılıp cemiyete girmeyi
Kafeslere tıkılmaktan kaçıp, gezmeyi
Tacınız tahtınız sizin ola, ben isterim hürriyeti
Ettiniz hadım,
kestiniz zürriyeti
Parklarda dolanır kedi köpek dizi dizi
Yana yana dolaşırlar mutlu; oğlu kızı
… ….
Yoksa?..
Villalardan usanıp, apartmanda huzur bulmaya
Sanal alemi sallayıp meşhur olmaya
Birileri ile dalga geçip kafa bulmaya
Derdin midir sanal âlemde görünmek
"Simalar cönkü"nde, resim altı laf
çakıp
Sözü tüketip 140 kelimeye sığınmak
Sen de mi cücükler gibi cıvıldaşmak
Gel neredesin gel pisi pisi
Gittin. Üzdün tüm ailemizi
Bir birine
çattın hepimizi..
Neymişsin Ersönmez'in kedisi….
https://www.facebook.com/notes/necati-%C3%A7avdar/kediname/1127500850594731?ref=notif¬if_t=like
http://www.antoloji.com/kediname-ersonmez-in-kedisi-siiri/
http://www.edebi.net/index.php/44-secilmis-yazilar/3780-kediname-ersonmez-in-kedisi
DAĞLAR “HU” DEDİ
Dağlar “ Hu” dedi
Kalabalıklardan sıyrılıp
Çıktım dağlar başına
Rabbim Allah, Hay dedim
Dağlar dile geldi
Kuşlar, ses verdi
Rüzgâr inledi
Çör çöp dinledi
Hep beraber kendi dilerinde “Hu” dedi
Kimse yok
Her yer ısısz
Olur mu; hiç Sensiz
Dinledi kurtlar, kuşlar;
Dile geldi; böcek, çiçekler
Cümle taş topraklar
Açıldı kainat kitabından yapraklar
“Hu”, senin virdin dedi
Gözlerden çağlayınca yaşlar
Sırlara erdin
erdin dedi
Dağlar; “Hu” dedi
TARTTILAR BİZİ
Şehirlerde,
sultan
Hanlarla burhan ile iken
Menfâlara…
Attılar,
bizi…….
Meteliğe muhtaç
Aidat ödemeye aciz iken
Katrilyonlarla tartılar bizi
Eş dost
susar,
Aramaz, pas vermezken
Uluslararasından ses verip, kıymet ölçtüler
Servetler dökerek, değer biçtiler
Bilmediler ki;
Tek servetimiz
Secdedeki göz yaşı
Şaşı.. Bakmak bu olsa gerek
Bizi kimsizlikte
Alın ve asın.
24 Eylül 2013
English
THEY WEIGHED US
When we were in cities,
among khans and sultans,
in exile…
They threw us away…
Penniless,
unable to pay dues,
they weighed us in quadrillions.
Friends stayed silent,
did not seek us, turned away—
yet voices from across the world measured our worth,
poured out fortunes to appraise us.
They did not know
our only wealth
was the tear in prostration.
Strange… This must be how it feels
to be left with nothing—
hang us high.
September 24, 2013
French
ILS NOUS ONT PESÉS
Dans les villes,
parmi les sultans et les khans,
en exil…
Ils nous ont jetés…
Sans un sou,
incapables de payer nos dettes,
ils nous ont pesés en quadrillions.
Les amis se taisaient,
ne nous cherchaient pas, nous évitaient—
pourtant, des voix du monde entier ont évalué notre valeur,
déversant des fortunes pour nous estimer.
Ils ne savaient pas
que notre seule richesse
était la larme dans la prosternation.
Étrange… C’est sans doute ainsi
qu’on nous abandonne—
pendus et exposés.
*24 septembre 2013*
Russian
НАС ВЗВЕСИЛИ
Когда мы были в городах,
среди ханов и султанов,
в изгнании…
Нас выбросили…
Без гроша,
не в силах платить взносы,
нас взвесили в квадриллионах.
Друзья молчали,
не искали нас, отвернулись—
но голоса со всего мира измерили нашу ценность,
расточая богатства, оценивая нас.
Они не знали,
что наше единственное богатство —
слеза в земном поклоне.
Странно… Должно быть, так это —
оставить нас ни с чем,
чтобы повесили и выставили.
*24 сентября 2013*
DEĞER ÖLÇÜSÜ
24 Eylül 2013
/Alsancak
Bazıları bazılarına
fiyat biçer...
Kimine 20 guruş.
Kimine de katrilyonlar..
Aslında belki kendi değrleridir, biçilen ölçü..
HAK ölçüsüne tabi olanlar, ne 20 guruşa nede
önlerine serilen tam 6 (altı) katrilyon liraya tamah etmeyip, ellerinin tersi
ile iti verirler..
Ve
Bir tuzaktan da kurtuluverirler. - Başkalarının
hayalinden bile geçmeyen bir sermaye ile tabi tutuldukları zor bir imtihandan
sıyrılıverirler..-
Elhamdülillah.
Birkimde yapmamış.. Piyangoyu kaçrdı diye hüküm
verenler..
Bilmezlerk i, onların serveti secdedeki göz
yaşlarıdır.
Ve o damlaların kıymeti sermaye ölçüleriyle
hesaba gelmez.
HAK katında değer bulur...
Gerçeği ancakAliym Allah
Ve onun izniyle
İlmel yakin ve HAKakl yakinnn bilenler bilir..
https://www.facebook.com/necati.cavdar/posts/10151912124822700
………..
Kalabalıklarda kaybolup,
Ne bulsumsa yalnızlıklarda buldum
Çıkıp şu dağlara HU dedim
Rüzgârı ciğerime misafir etim
“Hay” dedim
Çiçekler; cevap verip “Hay” dedi
Yollar dile gelip, “Hay” dedi
Yeller
konuşup “Hu” dedi
Bulutlar yarışıp “Rabbim Hay” dedi
Güneş gülümseyip, “var” dedi
Suyu buldum
Ayı gördüm, “Hay” dedi..
Parça ve bütün; “Kün fe Yekün”
Bütün kâinat; bir olup; “Yar” dedi
MEASURE OF WORTH
*24 September 2013 / Alsancak*
Some assign value to others...
To some, 20 kuruş.
To others, quadrillions...
Perhaps the measure they give is their own worth.
Those who submit to Haqq's measure
neither covet 20 kuruş
nor the 6 quadrillion lira laid before them—
they push it away with the back of their hand.
And so,
they escape a snare—
a trial others couldn’t even dream of,
slipping free from an ordeal tied to unimaginable wealth.
Alhamdulillah.
Those who judge, saying "They missed their chance,"
do not know their wealth is the tear in prostration.
No earthly measure can weigh those drops;
their worth is counted only by Haqq.
None knows the truth but Allah, the All-Knowing,
and those granted *‘ilm al-yaqīn and ḥaqq al-yaqīn**.
Original post
………..
Lost in crowds,
I found all I needed in solitude.
I climbed the mountains and cried "Hū!"
Invited the wind into my lungs,
whispered "Hay!"
Flowers replied "Hay!"
Paths spoke up "Hay!"
Winds conversed "Hū!"
Clouds raced to say "My Lord is Hay!"
The sun smiled "He Is."
I found water,
saw the moon—it said "Hay!"
Fragment and Whole: "Kun fa-yakūn."
The entire cosmos united and called "The Beloved."
French
MESURE DE LA VALEUR
*24 septembre 2013 / Alsancak*
Certains fixent un prix pour d’autres...
Pour certains, 20 kuruş.
Pour d’autres, des quadrillions...
Peut-être cette mesure reflète-t-elle leur propre valeur.
Ceux qui se soumettent à la mesure d’Haqq
ne convoitent ni 20 kuruş
ni les 6 quadrillions de livres déposés devant eux—
ils les repoussent du revers de la main.
Ainsi,
ils échappent au piège—
une épreuve que d’autres n’oseraient imaginer,
se libérant d’un test lié à une richesse inconcevable.
Alhamdulillah.
Ceux qui jugent "Ils ont raté leur chance"
ignorent que leur fortune est la larme dans la prosternation.
Nul calcul terrestre ne pèse ces gouttes ;
leur valeur n’est connue que par Haqq.
Nul ne connaît la vérité sinon Allah, l’Omniscient,
et ceux à qui Il a donné *‘ilm al-yaqīn et ḥaqq al-yaqīn**.
Publication originale
………..
Perdu dans les foules,
j’ai tout trouvé dans la solitude.
J’ai gravi les montagnes et crié "Hū !"
Invité le vent dans mes poumons,
murmuré "Hay !"
Les fleurs ont répondu "Hay !"
Les chemins ont parlé "Hay !"
Les vents ont dialogué "Hū !"
Les nuages se sont disputés "Mon Seigneur est Hay !"
Le soleil a souri "Il Est."
J’ai trouvé l’eau,
vu la lune—elle a dit "Hay !"
Fragment et Tout : "Kun fa-yakūn."
L’univers entier s’est uni et a appelé "Le Bien-aimé."
Russian
МЕРА ЦЕННОСТИ
*24 сентября 2013 / Алсанджак*
Одни оценивают других...
Кому-то — 20 күруш.
Кому-то — квадриллионы...
Возможно, это мера их собственной ценности.
Те, кто подчиняется мере Хакк,
не жаждут ни 20 күруш,
ни 6 квадриллионов лир перед ними—
они отталкивают это рукой.
И так
избегают ловушки—
испытания, о котором другие и не мечтали,
освобождаясь от теста с unimaginable богатством.
Альхамдулиллах.
Те, кто судит: "Они упустили шанс",
не знают, что их богатство — слеза в земном поклоне.
Никакая земная мера не взвесит эти капли;
их ценность известна только Хакк.
Никто не знает истину, кроме Аллаха, Всезнающего,
и тех, кому даровано *‘ильм аль-якын и хакк аль-якын**.
Оригинальная публикация
………..
Потерянный в толпах,
я обрёл всё в одиночестве.
Взойдя на горы, я крикнул "Ху!"
Впустил ветер в лёгкие,
прошептал "Хай!"
Цветы ответили "Хай!"
Дороги заговорили "Хай!"
Ветры беседовали "Ху!"
Облака спешили сказать "Мой Господь — Хай!"
Солнце улыбнулось "Он Есть."
Я нашёл воду,
увидел луну—она сказала "Хай!"
Часть и Целое: "Кун фа-йакун."
Вся вселенная объединилась и назвала "Возлюбленный."
YAR BENİM
Bir acayip hale girdim, yar beni
Farklı halde gördü O yar, beni
Derdin nedir diye sor
beni
Bir gül ile an beni
Hangi hal,
hangi zamandayım
bilmiyorum
Bir açık durum
O hal
içindeyim
Kapında; yar benim
English
MY BELOVED IS MINE
I’ve fallen into a strange state—
my Beloved saw me in this altered way.
"What is your sorrow?" — ask me thus,
but know me through a single rose.
What state is this,
what time do I dwell in?
I know not.
An open state—
I am within it.
At Your door: My Beloved is mine.
French
MON BIEN-AIMÉ EST À MOI
Je suis tombé dans un état étrange—
mon Bien-aimé m’a vu ainsi transformé.
"Quelle est ta peine ?" — interroge-moi ainsi,
mais reconnais-moi dans une seule rose.
Quel est cet état,
en quel temps suis-je ?
Je l’ignore.
Un état ouvert—
je m’y trouve.
À ta porte : Mon Bien-aimé est à moi.
Russian
МОЙ ВОЗЛЮБЛЕННЫЙ – МОЙ
Я впал в странное состояние—
мой Возлюбленный увидел меня иным.
"В чём твоя печаль?" — спроси меня так,
но узнай меня через одну розу.
Что это за состояние,
в каком времени я пребываю?
Не знаю.
Открытое состояние—
я внутри него.
У Твоих дверей: Мой Возлюбленный – мой.
BERABERİZ; KURTLAR KUŞ
İLE
Ağlayarak geldim
gözlerimde yaş ile
Yana yana geldim salim
baş ile
Beraberiz dağlar,
kurtlar kuş ile
Yana yana geldim seni
bulmaya
Döne döne geldim seni bulmaya
Koşa koşa tutmaz oldu dizlerim
Silinir mi şu dağlarda
izlerim
Geçmez oldu gerçek olan
sözlerim
………………………… Bizlerin..
DAĞLAR,
BENİM YARALARIM
Ağlar ağlarYar ağlarım
Dağlar, benim
yaralarım..
Yaralarım Yar ağlarım
Yaralarım, yar ağlarım.
Derdim kanar yar
ağlarım
Dağlara çıkar da ağlarım.
Yaralarım Yar ağlarım
Yaralarım Yar ağlarım
Beni derdim dağlardan
çok
Yar ağlarım yar ağlarım
Yanar yanar Yar ağlarım
Yaralarım Yar ağlarım
Gönlümde ki pek çok ferman
Sende şifa sende derman
Çareleri kimde bulam
Yaralarım Yar ağlarım
Yaralarım Yar ağlarım
GÖNÜL BAĞI
Gönül bağı yar eline
Bakma dağların gülüne
Konma şehirler içine
Çalar, ağlar, karalarım
Çalar ağlar yar ağlarım
Çıkar ağlar, kâr ağlarım
Şifa bulmaz yaralarım
……………
Gönül beni benden alır gider
Hakka götürene gider
Kaçar gider
Konar gider
Çerağlara, dağlara yar
Yar ağlarım yar ağlarım
Gider “Gül”e ağlarım
Bulunmaz derdime çare
Yaralarım yaralarım
Gönlüme derman ararım
Derdim çok, ızdırap
yüce
Bulunmaz derdime çare
Yar ağlarım yaralarım
Yar ağlarım yar ağlarım
Çıkar dağlara ağlarım
Sular seller gibi çağlarım
TEZ GİDERİM
Bulutlar toplanıp ağar
Enginlere rahmet yağar
Sel giderim sel giderim
Boran olur şu dağlara
Yel giderim yel giderim
Nice ağlar beyler
Köşkler saraylar
Kararım olmaz benim
Kaçarım hemen tez
giderim
İstemem, başkasını
niderim
HANGİ YOLDAN
Geçiyorum ordan buradan
Gidelim biz hangi yoldan
Aşk yoluna hep
buradan
Gidelim dağlara,
dağlara
Geçiyorum ordan buradan
Aşk yoluna hep bir yerden
Gidelim biz
buradan
Geçiyorum ordan buradan
Dağlar seni ben
etmeli
Çevirip de nere gitmeli
Kurdu kuşu çağırıp da
Hep beraber gitmeli
Dağlar seni ben
etmeli
Çevirip de nere gitmeli
Benim yolum uzak değil
Her dağlara tuzak değil
Aşkı..arayana azık
değil
Sevdalıysan yazık değil
////////////////////////
Allah..Allah…
Laihe İlallah
Diyelim Allah, Allah
Allah..Allah…
Laihe İlallah
Her daim hu hu Allah
Diyelim Allah Allah
Her daim Allah Allah
Ya Allah hu Allah
Gani Allah , Ya Allah
Ya Allah..Kerim Allah
Ya Allah
Ya Allah Laihe İlallah…
Diyelim Allah, Allah
Her daim hu hu Allah
Diyelim Allah Allah
Her daim Allah Allah
Hu diyelim aşk için
Kurtlar ile kuş için
Eşya tabiat için
Hu diyelim Hu Allah
Ya. Ya Allah..
Lai ilahe İlah
Laihe İlallah
Diyelim Allah, Allah
Her daim hu hu Allah
Diyelim Allah.. Allah
Her daim Allah… Allah
SERDAR
İKEN
Ey Allahım, sedar iken
Ben acizken, sen
azizken
Kime yalvaram
Kime derdimi arzedem
Ey Allahım, sedar iken
Ben acizken, sen
azizken
Kime yalvaram…?
Şu dağların engebesi
Dünyanın hengamesi
Çekilemiyor ki gaylesi
Sedar Allah, Gani Allah
……..
Ey dermanı çok Allah’ım
Dertlerime yet
Allah’ım..
………..
Dertlerime derman eyle
Gönüllere yet Allah’ım
Ver Allah’ım ver
Allah’ım
Dertlerime.. dermanını sür Allah’ım
Ver Allah’ım ver Allah’ım..
Gönülere gir Allah’ım
Ver
Derdimiz derman, Allah’ım.!!!
Ver derdimize Farman
Allah’ım..!
Şifa sende… Şafiî,
Allah’ım
……….
Dağlar ile.. arayım mı
Kainata sorayı mı?.
Gönül senden bıkayım
mı?
Arzu edip çıkayım mı?
Senden mı
Arzu edip…. Çıkayım mı?
ŞAŞIRTIRMA DOĞRU YOLU
Alıcılar; av, kolluyor
Şeytan sarmış; sağı,
solu
Alıcılar; Av kolluyor
Şaşırttırma doğru yolu
Medet; Allah.. Kerim…
Allah
Ey ganiler Ganisi
Cümle varın banisi
Şeytan sarmış çevremizi
Ey ganiler Ganisi
Tüm Kâniatın banisi
Şaşırtırma doğru yolu.
Medet; Allah.. Kerim…
Allah
…………..
Atmacalar avlanıyor
Avlarına yalvarıyor
Dalıp dalıp, avlanıyor
Aman Allah… Kerim Allah
Sultan Allah Kerim
Allah
Dertlerime derman Allah
Atmacalar; yukardan
gözlüyor
Zamanını kollayıp, izliyor
Rızk rızık diye
yalvarıyor
Dalıp dalıp avlanıyor
Aman Allah kerim Allah
Sultan Allah Kerim
Allah
Dertlerime derman Allah
Ahimesud -17 Şubat 2015
Salı
NİYAZIM
NAZIM
Nazım – Niyazım Sana
Sazım sözüm Sana
Allahü Ekber
Allahü Ekber….
En büyük Sensin
Sahibisin tüm varlığın
Görür görünmezin
Yaratığın her canlının
Allahü Ekber
Allahü Ekber….
“O”l deyip
“Ol”durduğun
Alâmleri doldurduğun
Arayanı buldurduğun
Tüm açları doyurduğun
Varlığını bildirdiğin
Hayat verip öldürdüğün
Allahü Ekber
Allahü Ekber….
Özüm, Sana
Yönüm,Sana
Yüzüm; Sana
Sena, Sana
Tahyyiat, Sana
Allahü Ekber…
Allahü Ekber….
28 Ekim 2014
Ahimesud – Angara
UĞRAŞMAYIN, ALÇAKLAR!..
Uğraşmayın, boşa alçaklar!
Sizin gibi köpekleri çok gördük.
Sağımız, solumuzda ısırıklar
Yaladıkça azan kelpleri gördük
Yalakalar; yalandıkça yükseldi.
Diz çöküp, yalvaranlar; gördük
Dünkü zibidiler kendini bir şey mi bildi?
Unvan ne imiş, şan ne imiş hepsini gördük
Zalimin zulmü; sonsuz olmaz
Biz; nice zulümler gördük.
Alışmışa hiçbir şey olmaz
Senin ağababalarının nallarını gördük
Sizin vızıltılarınız bize hız verir
At ahırlarından bozma “damları” gördük
Kendi çıkarımız için değil halkın hukuku için
Van’ı, Mamak’ı, Ulucanları; gördük
Bağlatınca boğazınızı hortuma
Su yerine irin içenler gördük
Tekmeyi yeyince ... döner ...
Üfleyince çılız ışığına karalıkta kalanlar gördük
Borudan geçen gazla hava basma, kesilir
Tıkınırken kemik boğazına takılanlar gördük
Regaip’de su,Berat’da ceryan kesersiniz
Kendi karanlığında boğulan sahte güneşler gördük
6 Nisan 2005
Aşiyan-Ankara
UNUTMA
Az ye,
Yutamadığın lokmayı
Ağzına alma..
Sevgi tükenir, aşk biter..
Fakat;
Bağlanan umutları,
Anadolu’nun zenginlik yüklü dağlarını,
Verimli ovalarını, çağlayan sularını
Hele hele vakur insanlarını,
Fakir ama dağ gibi yürekleri unutma..
Millet, unutur zannetme
Her şeyi afeder de
Verdiği “iradeyi” kullanmayıp
Birkaç günlük saltanat için;
İradesini “güce” satanı afetmez
Sen sen ol; Çevik Bir’i unutma
“Kurtarmak” için;
Yemin ettiğin Kudüs’te
Selahattin’i unutma..
Kasımpaşa’da küheylan
Tel- aviv’de; yosma
Millete kin kusma
Kıvırtıp,
El planlarına koşma
Yosma..
Aşka gelip, yanaşma!
Çizmeyi aşma..
Şayet, şart ise;
Sat; kendini.. Milleti; satma
Katarina, hasiyetini!
Unutma...
Saltanat ne ki,
Dolar?
Bir kaç duraklık
Onca delikanlılık,
Bir saatte ne ola ki, bu ödeklik?
Sürgünlere süren
Şerefsizlere eş
Sen milletin sinesine koş
IMF maşası
USA kasası
Soroz yasası
AB kesesi...
Bu ne inat?
“İlla masada..”
Yosma!..
Unutma:
Bağır, başka.. Kucak başka ...
Yosma!..
Haziran 2005 - Doymuş Köyü / Çeltikli
English
DON’T FORGET
Eat less,
don’t put in your mouth
what you can’t swallow.
Love fades, passion ends…
But—
don’t forget the hopes tied to
Anatolia’s wealth-laden mountains,
its fertile plains, rushing waters,
and above all, its dignified people—
poor but with hearts as vast as mountains.
Don’t think the nation forgets.
It may forgive all,
but never those who trade their "will"
for a few days of power,
who sell their resolve to "force."
Be wise—don’t forget Çevik Bir.
To "save" Jerusalem,
where you swore your oath—
don’t forget Saladin.
In Kasımpaşa, a stallion;
in Tel Aviv, a flirt—
don’t spew venom at your people,
don’t twist and sprint
into foreign plans.
Flirt…
Don’t lean in, smitten by lust.
Don’t overstep your boots.
If you must sell,
sell yourself—not the nation.
Catherine, don’t forget your worth!
What is sovereignty, after all?
Dollars?
A few stops on a tram ride?
All that youthful vigor—
what’s this worth in an hour of servitude?
You, who exile the exiled,
who side with the dishonorable—
run back to the nation’s embrace.
IMF’s puppet,
USA’s cashbox,
Soros’s law,
EU’s purse…
Why this stubbornness?
"Still at the table…"
Flirt!..
Don’t forget:
A scream is one thing, an embrace another…
Flirt!..
*June 2005 - Doymuş Village / Çeltikli*
French
N'OUBLIE PAS
Mange peu,
ne mets pas dans ta bouche
ce que tu ne peux avaler.
L’amour s’épuise, la passion meurt…
Mais—
n’oublie pas les espoirs liés
aux montagnes riches d’Anatolie,
ses plaines fertiles, ses eaux vives,
et surtout, ses gens fiers—
pauvres mais aux cœurs vastes comme les montagnes.
Ne crois pas que la nation oublie.
Elle peut tout pardonner,
sauf ceux qui vendent leur "volonté"
pour quelques jours de pouvoir,
qui troquent leur résistance contre la "force".
Sois sage—n’oublie pas Çevik Bir.
Pour "sauver" Jérusalem,
où tu as prêté serment—
n’oublie pas Saladin.
À Kasımpaşa, un étalon ;
à Tel Aviv, une coquette—
ne crache pas ta haine sur ton peuple,
ne te contorsionne pas
pour courir vers des plans étrangers.
Coquette…
Ne te penche pas, envoûtée par le désir.
Ne dépasse pas tes limites.
Si tu dois vendre,
vends-toi—pas la nation.
Catherine, n’oublie pas ta valeur !
Qu’est-ce que la souveraineté, après tout ?
Des dollars ?
Quelques arrêts de tramway ?
Toute cette fougue juvénile—
que vaut-elle en une heure de servitude ?
Toi, qui exiles les exilés,
qui t’allies aux indignes—
retourne dans les bras de la nation.
Marionnette du FMI,
caisse de l’USA,
loi de Soros,
bourse de l’UE…
Pourquoi cet entêtement ?
"Toujours à table…"
Coquette !..
N’oublie pas :
Un cri est une chose, une étreinte une autre…
Coquette !..
*Juin 2005 - Village de Doymuş / Çeltikli*
Russian
НЕ ЗАБЫВАЙ
Ешь мало,
не клади в рот то,
что не можешь проглотить.
Любовь иссякает, страсть угасает…
Но—
не забывай надежды, связанные
с богатыми горами Анатолии,
её плодородными равнинами, бурными водами,
и особенно её гордыми людьми—
бедными, но с сердцами, как горы.
Не думай, что народ забудет.
Он может простить всё,
но не тех, кто променял свою "волю"
на несколько дней власти,
кто продал свою решимость "силе".
Будь мудрым—не забывай Чевика Бира.
Чтобы "спасти" Иерусалим,
где ты дал клятву—
не забывай Саладина.
В Касымпаше — жеребец;
в Тель-Авиве — кокетка—
не изрыгай яд на свой народ,
не изворачивайся,
бегу к чужим планам.
Кокетка…
Не склоняйся, опьянённая страстью.
Не переступай черту.
Если уж продавать,
продавай себя—не народ.
Екатерина, не забывай своего достоинства!
Что такое суверенитет, в конце концов?
Доллары?
Пара остановок на трамвае?
Вся эта юная энергия—
что она стоит в час рабства?
Ты, кто изгоняет изгнанных,
кто дружит с бесчестными—
беги обратно в объятия народа.
Марионетка МВФ,
касса США,
закон Сороса,
кошелёк ЕС…
Что за упрямство?
"Всё ещё за столом…"
Кокетка!..
Не забывай:
Крик — одно, объятие — другое…
Кокетка!..
*Июнь 2005 - Деревня Доймуш / Чельтикли*
YOSMA
Boyu uzun, endamı
düzgün
Düğünü güzün, gözleri
süzgün
Yürüyüşü alımlı, gidişi
çalımlı
Kasımpaşa’da erkek,
Ankara’da ürkek
O bizi bilmez biz onu
bilmezdik
Eleyip tartmış, bir
bildiği var derdik
Yürürken yapacak diye
huzura erdik
Nettik ise biz ettik, bir arpa boyu yol gittik
Yüreğimiz soğurken
caımız çıktı
Bizimkisi hakikat değil platonik aştı
Aşkımıza ihanet etti,
sevgimiz bitti
Dudaklar Şarona ,yüz buşa gitti
Bağdatan vaz geçtik
Kerkküde gitti
Adalar şöle dursun
Kıbrısı kucağa itti
Masa başında olma
sevdası hepsine yetti
Çünkü o milleti değil
vaşhintonu dtercih eti.
Kükredi kabardı,
aslandı sanki
Soykırıcı demmeiş
gibiTel avive gitti.
Osman der:
İçerde fabrika sattı,
işyeri kapattı
Masrafları çoğaltı,
IMF’den dalar üsütne dolar kaptı
Duygularımızla oynayıp,
hayallerimizi satı.
.........
İçerde millete eflenip
çalım satıyor
Telavivde diz çöküyor,
oval ofiste kucağa yatıyor
............
seyret seyret bön bön
bakarak
dur bekle yürekleri
layakarak
Uyum için,uymak için
düzene
Köle ol, yetmez mkul ol
zalim düzene
Ateşine odun taşı
milleti ezene
Bir o tarafa bakıyor
bir butarafa
Boynunda iktidar tasması
Bizden uzaklara göz
diker Amerikan yosması
......
Elbise giyiyor kutnu
ipekten
Aklı çıkıyor yllaığı
köpekten
Neden kaçıyor grçekten
Korkun ne ,ne
kaybeeceksin
.........
Morgoyun meler gelir
Dağları deler gelir
Hakikatli yar olsa
Gelir
Her ne kadar
tophlansada kalabayıklar
Kimse sendenim demez
gelmez ise alabalıklar
Duralı söylüyor:
Hiç mi kimsesi yok.
Herkez ben değilim
diyep küsüyor..
Aluç dağı boz bulanık,
esiyor
IMF’ler telavivyer,
oval ofis milletle bağlarını kesiyor.
Milleten destek
alamayacağını seziyor, yosma..
Gidip sorayım
Şifreşi çöser tezel
değil Tarih afetmez
ezel
Millete küsüp suratını
asma
Ele gülücükler dağıtma
yosma
Mellete fırça, Abye
kalça atma
Konut’tan kaçıp Oval
ofise yatma
..........
Ak gençilik , kara
gedik
Beyaz gömlek siyah don
Oyun bitti, bu perde
son
.........
Mehmet akif.
zenginleri veriyor
Fakir kurudukça kuruyor.
Ac insanlar lokma
boğaçzlarda kuruyor..
Miletin lokmasını IMF’den soruyor.....
Eskigden şeyhleri vardı
Ne hal ki ornu artık
Derviş koruyor..
Duymasın;
Osmancıklı paltacı
Hiç kalır katerinanın
verdiği acı
O mullitu için belki
kendini
Sen kendin için milleti
Tercih ettin, sineyi
çektin zilleti.
Katarna kurtulmak
için kaçarken çadırdan
Sen dakikaları sene
yayıp
Mayıştın zevkinden,
Bayltacıotağı, Bush’un
olav ofisi
.........
Ağla, Kudüs
Ağla Selehattin
Adamın sermayesi idi
din
Sırtı gelirmi hiç
yiğidin
Ne idi tel avivde
yediğin
..............
Denirmi ki musa gibi konuşmak
Firavun gibi yaşamak
..........
kasımpaşada kükreyip
tel avivde çürüdün
Vaşhintonda eridin
Yakışırmıydı mahelenin
delikanlısı
Başkalarının yosması
İktidar uğruna IMF tasması
Yalan yalan yalan yosma
Milet bukaları çözer
sen istersin altın tasma
.............
kıvrım kıvrım kıvır
yosma
belki giyersin entari
basma
Ele gülüp millete surat
asma
Sana yakışxmıyor artık
gerdan kırmak yosma
.............
He diyin, dalavere
yallah
Nurunuzu almış Allah
................
Ak kaşıklar
Ak uşaklar
Ak zengin kuşaklar
Millet bağrına basar
Seni şaron, buşh
kucaklar..
...........
Ödül ne.
Hani İsmet, hani
tayfası
Çevik bir görmedi sanamı olur faydası
Karşılığı hangi
hizmetin paydası
Yosma
.................
Zannederdik karadeniz
asması
Bu ne marifet
Bu ne terakki
Ne çabuk oldun
kıtalmararası yosması
...........
28 şubatın maduru
bilirdik
nde olsa pazarmamacı
hazret
pazarlamış o, uyurken
millet
.........
BOK’ battı taşeron
Arkadaşı oldu katil
şaron
Stratejik ortağı kasap
şaron
Haç asması
AB karması
Pontus sarması
Kuzu sarması
Çam yarması
İlla masa sevdası
Telaviv yosması
Sanırdık gerçekten
Anadolu delisi
BOK’a batırıyorAmerikan
sevdalısı
Kıbrısı terk
etitriyorAB cilvesi
Aklını başından almış
28 şubat sillesi
........
Belki k irisi
İki gömlek birdon
Mahallenin irisi
.......
milleti kandırdın
tasarruf dye
terkedip kılıfla kendi lojmanı
yasaklaın hanımına
kamusal alnı
kıçını açıkta başını
kuma sokma
kendini kandırısın
yosma
........
Bilmiyor musun tuttuğun el kimin
hiç
inaanmam ki bu akıl senin
yakında
ortaya çıkar eserin
yalakları tutmuş yayılor
yaklaşınca
köpek gibi hırlıyor
Emrindekiler
jopu sallıyor
Zulümle
hayat buluyor bunlar
sanmayın
samim çıkarcı bunlar
korkularından çoktan döndü bunlar
Üçüde
riyakar, yalancı bunlar
İstismar
işine geliyor bunun
yola çıkmıştı şarkı bitmesin
Zalumlir
dursun mazlum gitmesin
Kimse
kimseye eza etmesin
Zulumunde
klıcı oldu bunlar
ne
ışmar edersin gözl ve kaşla
Göz yuman
sen, yatın kukuçka
İpe un
serme eyleme başla
Başın dik
olsun zalim yayında
nesebin temiz, helalse sütün
Yüzverme
zalime Boka bata büsbütün
Haka
dayanırsan gelirsin üstün
Altıa
edipte fışkı sıçratma
12
haziran 2005
Aşiyan – Ankara
English
THE COQUETTE
Tall, with a graceful frame,
Her wedding in autumn, eyes downcast.
Her walk is alluring, her stride proud—
In Kasımpaşa, a lion; in Ankara, a mouse.
She didn’t know us, nor we her.
She sifted and weighed us, "She must know best," we’d say.
We found peace in her steps, fearing her next move.
Whatever we did, we reaped—barely an inch gained.
Our hearts grew cold, our souls fled.
Ours wasn’t love, but platonic folly.
She betrayed our love, killed our affection.
Lips to Sharon, face to Bush—gone.
We gave up Baghdad, lost Kirkuk.
Forget the islands—she shoved Cyprus into their lap.
Her obsession with the negotiation table was her undoing.
Because she chose Washington, not her people.
She roared, puffed up—a lioness, it seemed.
Off to Tel Aviv, as if she’d never cried "Genocide!"
Osman says:
"She sold factories, shuttered workplaces,
multiplied debts, stacked IMF dollars on dollars,
played with our emotions, sold our dreams."
......
At home, she struts before the people.
In Tel Aviv, she kneels; in the Oval Office, she reclines.
......
Watch, stare dumbly,
wait, hearts bleeding.
"Adapt! Submit to the order!
Be a slave—no, a fuel for the tyrant’s fire!
Feed the flames that crush the people!"
She glances left and right,
a power-collar around her neck.
The American coquette eyes distant shores.
......
She wears silk kutnu dresses,
yet her mind reeks of Yankee greed.
Why does she flee? What does she fear?
What will she lose?
......
The Morgoyun’s bleating echoes,
piercing mountains.
If she were a true lover,
she’d return.
No matter the crowds,
no one claims her if the trout don’t rise.
Duralı whispers:
"Has she no one left?
Everyone says, ‘Not me,’ and turns away."
Aluç Mountain darkens, winds howl.
IMF, Tel Aviv, the Oval Office—she severs ties with her people.
She senses their support slipping, this coquette.
......
Let me ask:
"The cipher unlocks swiftly,
but History never forgets."
Don’t sulk at the people,
don’t smile at strangers while scowling at home.
Don’t scold the nation, don’t wiggle for the EU.
Don’t flee the Parliament to lounge in the Oval Office.
......
White youth, black debts,
white shirts, black shame.
The play is over—this act, the last.
......
Mehmet Akif:
"The rich grow fatter,
the poor wither to husks.
The hungry starve while elites feast.
The nation’s bread is begged from the IMF."
Once, we had sheikhs.
Now? Even dervishes guard their robes.
......
Let Osman’s tailor not hear—
Catherine’s pain is nothing
compared to the humiliation you chose,
selling the people for yourself.
Katarina fled the tent to escape,
but you stretched minutes into years,
drowning in pleasure,
fainting in Bush’s Oval Office.
......
Weep, Jerusalem.
Weep, Saladin.
His capital was faith—
would a warrior’s back ever bend?
What did you eat in Tel Aviv?
......
They say: "To speak like Moses,
but live like Pharaoh."
......
In Kasımpaşa, you roared.
In Tel Aviv, you rotted.
In Washington, you melted.
Was this fit for the neighborhood’s pride?
To be another’s coquette?
An IMF collar for power?
Lies, lies, lies, coquette.
The people see through you—you crave a golden leash.
......
Twist, turn, squirm, coquette.
Maybe wear a floral dress.
Don’t smile at them, scowl at your people.
A proud neck no longer suits you.
......
Say "yes," scheme—off you go!
Allah has taken your light.
......
White spoons,
white lackeys,
white wealthy heirs—
the nation embraces its own.
But you? Sharon and Bush hug you.
......
What’s the reward?
Where’s İsmet? Where’s his crew?
Did Çevik Bir not see? What good’s his shadow?
What service earned this payoff, coquette?
......
We thought you a Black Sea vine.
What skill is this?
What progress?
So quick to become a continental coquette?
......
We knew you as February 28’s victim.
But no—you’re a "marketing genius,"
selling out the nation as it slept.
......
The subcontractor’s sunk,
now friends with killer Sharon.
Strategic partner—butcher Sharon.
......
A cross necklace,
EU medley,
Pontus wrap,
lamb roll,
pine splitter—
still obsessed with the table.
Tel Aviv’s coquette.
We thought you Anatolia’s mad lover.
Now you’re America’s fool,
drowning in filth,
ditching Cyprus for an EU flirt.
Your mind stolen by February’s slap.
......
Maybe one shirt,
two skirts—
the block’s big shot.
......
You fooled the people with "austerity,"
then fled to your cushy mansion.
Ban your wife from public spaces?
Don’t bury your head while your ass is exposed.
You’re fooling only yourself, coquette.
......
Don’t you know whose hand you hold?
This can’t be your mind—
your deeds will soon be exposed.
......
Lackeys bark,
snarl like dogs when close.
Your enforcers swing batons.
These thrive on cruelty.
......
Don’t mistake them for sincere—they’re opportunists.
Fear turned them long ago.
All three are hypocrites, liars.
Exploitation suits them.
"The song mustn’t end!" they declared.
"Let the oppressor stay, the oppressed vanish.
Let no one harm another."
Yet they became oppression’s sword.
......
Why wink with eyes and brows?
Eye-shutting cuckoo, get up!
Don’t sow futility—begin!
Stand tall in the tyrant’s lair.
Your lineage is pure, your milk halal.
Don’t yield to tyrants, don’t drown in filth.
If you stand for truth, you’ll rise.
Don’t kneel and splatter shit.
June 12, 2005
Aşiyan – Ankara
YOSMA
Grand, bien fait
Mariage en automne, les yeux tirés
Marche séduisante, marche pompeuse
Un homme à Kasımpaşa, timide à Ankara
Il ne nous connaît pas, nous ne le connaissons pas
Il a passé au crible et pesé, nous avons dit qu'il savait quelque chose
Nous avons trouvé la paix en marchant, en disant qu'il le ferait
Si nous étions clairs, nous l'avons fait, nous avons parcouru un chemin de la taille d'une orge
Tandis que nos cœurs se refroidissaient, notre vie a émergé
Notre vérité n'est pas vraie, elle a dépassé le platonique
Il a trahi notre amour, notre amour a pris fin
Lèvres et cou se sont tournés vers Sharon
Nous avons renoncé à Bagdad et sommes allés à Kirkouk
Que les îles soient un festin, il a poussé Chypre sur ses genoux
L'amour d'être à table leur suffisait à tous
Parce qu'il préférait Washington, pas cette nation.
Il rugissait et gonflait comme un lion.
Il est allé à Tel-Aviv tel un génocidaire.
Osman raconte :
Il a vendu des usines et fermé des commerces à l’intérieur.
Il a augmenté les dépenses, il a pris des dollars au FMI.
Il a joué avec nos émotions et vendu nos rêves.
.........
Elle se pavane et se pavane devant les gens à l'intérieur.
Elle s'agenouille à Tel Aviv, s'allonge sur les genoux du bureau ovale.
............
Regardez, regardez, le regard vide.
Attendez, attendez, les cœurs battent.
Se conformer, se conformer au système.
Être esclave, pas assez, être un tyran du système.
Apporter du bois au feu, pour écraser le peuple.
Elle regarde ici, puis là.
Un collier de pouvoir autour du cou.
La prostituée américaine pose son regard sur des contrées lointaines.
......
Elle porte une robe en soie.
Son esprit s'éloigne du chien qu'elle lèche.
Pourquoi s'enfuit-elle vraiment ?
De quoi as-tu peur, qu'as-tu à perdre ?
.........
Le bêlement de la morgue arrive.
Il viendra à travers les montagnes.
S'il existe un véritable amant.
Il viendra.
Peu importe la foule qui se rassemble.
Personne ne dira « je suis ». Avec toi s'ils ne viennent pas, les truites.
Duralı dit :
Il n'a personne.
Tout le monde est maussade et boude en disant que ce n'est pas moi.
La montagne Aluç est grise et floue, il souffle.
Le FMI est à la télévision, le Bureau ovale coupe les ponts avec la nation.
Il sent qu'il n'obtiendra pas le soutien de la nation, la salope.
Laisse-moi aller demander.
Le mot de passe est vite déchiffré.
L'Histoire ne pardonne pas la mort éternelle.
Ne boude pas et ne boude pas la nation.
Ne fais pas de sourire à la main, salope.
Ne gronde pas Mellet, ne fais pas de coups de hanches à Abye.
Ne fuis pas Konut et ne dors pas dans le Bureau ovale.
..........
Jeunesse blanche, trou noir.
Chemise blanche, sous-vêtements noirs.
Le jeu est terminé, cet acte est le dernier.
.........
Mehmet Akif. Donne aux riches
Les pauvres se tarissent à mesure qu'ils se tarissent.
Les affamés se tarissent dans la gorge de morceaux.
La nation réclame des morceaux au FMI.
Ils avaient des cheikhs du passé.
Quel dommage que l'ornu soit maintenant protégé par Dervish.
Qu'il ne l'entende pas ;
Le fabricant de manteaux ottoman
Il ne reste rien de la douleur infligée par Katerina
Peut-être pour ce mullitu, toi-même
Toi pour toi-même, la nation
Tu as choisi, tu as digéré l'humiliation.
Pendant que Katarna s'enfuyait de la tente pour s'échapper
Tu as étalé les minutes sur des années
Tu n'as pas profité de ton plaisir,
Bayltacıotagı, le bureau Olav de Bush
.........
Pleure, Jérusalem
Pleure Selehattin
La religion était la capitale de l'homme
Un homme courageux aurait-il un dos ?
Qu'est-ce que tu as mangé à Tel-Aviv ?
..............
On dit que parler comme Moïse
Vivre comme Pharaon
..........
rugissant à Kasımpaşa
tu as pourri à Tel-Aviv
tu as fondu à Washington
Le jeune homme du quartier te conviendrait-il ?
La salope des autres
Collier du FMI pour le pouvoir
Mensonges, mensonges, mensonges, salope
Si tu veux, la nation dénouera les bukkakes
.............
Ride et plie salope
Tu peux peut-être porter une robe, ne pas appuyer
Ne souris pas aux gens et Fronçant les sourcils aux gens
Ça ne te va plus de te casser le cou, salope.
.............
Dis : « Oui, triche ! »
Dieu t'a pris ta lumière.
................
Cuillères blanches
Serviteurs blancs
Générations blanches riches
Les gens t'adoptent
Sharon et Bush t'adoptent...
..........
Quelle est la récompense ?
Où est Ismet, où est son équipage ?
Agile, n'as-tu pas vu, serait-ce bénéfique ?
Quel service est la récompense ?
Femme
................
On pensait que la vigne de la mer Noire
Quelle est cette compétence ?
Quel progrès est-ce ?
À quelle vitesse tu es devenue, la salope intercontinentale ?
..........
On savait que la victime du 28 février
même si c'était Pazarmacı Hazrat
il a fait du marketing, pendant que les gens dormaient
.........
LA MERDE a explosé, le sous-traitant
Son ami était le meurtrier Sharon
Son partenaire stratégique est le boucher Sharon
La vigne croisée
Mélange UE
Sarma du Pont
Sarma d'agneau
Pin fêlé
L'amour de la table est nécessaire
Salope de Tel-Aviv
On pensait qu'il était fou d'Anatolie
Il fout la merde, il est amoureux de l'Amérique
Il fait Les gens quittent Chypre, blague de l'UE
Il a perdu la tête, gifle du 28 février
........
Peut-être l'iris de la ville
Deux chemises de birdon
L'iris du quartier
.......
Tu as trompé le peuple, dis-je, des économies
Abandonne et couvre ton propre logement
Interdis à ta femme de se montrer en public
Ne mets pas ta tête dans le sable avec ton cul exposé
Tu te trompes toi-même, putain
........
Tu ne sais pas à qui tu tiens la main ?
Je n'ai jamais cru que cet esprit était le tien
Ton œuvre sortira bientôt
Elle se répand avec ses auges
Elle grogne comme un chien quand tu t'approches
Ceux qui sont sous tes ordres agitent leur matraque
Ils trouvent la vie dans l'oppression
Ne pense pas qu'ils soient sincères, intéressés
Ils ont depuis longtemps abandonné leurs peurs
Tous les trois sont des hypocrites, des menteurs
L'exploitation lui va bien
Il était parti pour que la chanson Ça ne finirait pas.
Laissez l'oppresseur rester, laissez l'opprimé rester.
Personne ne devrait torturer qui que ce soit.
Son épée est dans son oppression, c'est arrivé.
Que jurez-vous avec vos yeux et vos sourcils ?
Ferme les yeux, va te coucher, espèce de con.
Ne mets pas de farine sur la corde, passe à l'action.
Gardez la tête haute, le tyran est dans les airs.
Votre lignée est pure, si votre lait est halal.
Ne cédez pas au tyran, vous serez complètement recouvert de merde.
Si vous comptez sur Dieu, vous serez supérieur.
Ne vous ridiculisez pas et n'éclaboussez pas.
12 juin 2005
Aşiyan – Ankara
ЙОСМА
Высокая, хорошо сложенная
Свадьба осенью, глаза нарисованы
Привлекательная походка, напыщенная походка
Мужчина в Касымпаше, робкий в Анкаре
Он не знает нас, мы не знаем его
Он просеял и взвесил, мы сказали, что он что-то знает
Мы нашли покой во время прогулки, сказав, что он сделает это
Если бы мы были ясны, мы сделали это, мы прошли расстояние размером с ячмень
Пока наши сердца остывали, наша жизнь вышла наружу
Наша — не правда, она превысила платоническую
Он предал нашу любовь, наша любовь закончилась
Губы прижались к Шарону, лицу и шее
Мы отказались от Багдада и отправились в Киркку
Пусть острова будут пиром, он подтолкнул Кипр к себе на колени
Любви быть за столом было достаточно для всех
Потому что он предпочитал Вашингтон, а не эту страну.
Он ревел и раздувался, как лев
Он отправился в Тель-Авив, как человек, совершающий геноцид.
Осман говорит:
Он продал фабрики и закрыл предприятия внутри
Он увеличил расходы, он взял доллары у МВФ
Он играл с нашими эмоциями и продал наши мечты.
.........
Она расхаживает и хвастается перед людьми внутри
Она становится на колени в Тель-Авиве, ложится на колени в овальном кабинете
..........
Смотри, смотри, смотри безучастно
Подожди, подожди, сердца бьются
Соответствовать, соответствовать системе
Быть рабом, недостаточно, быть тираном системы
Носить дрова в огонь, чтобы давить людей
Она смотрит туда, потом туда
Ошейник власти на ее шее
Американская шлюха устремляет свой взор на далекие от нас места
......
Она носит платье из шелка
Ее разум уходит от собаки, которую она лижет
Почему она на самом деле убегает
Чего ты боишься, что тебе терять
.........
Блеяние морга доносится
Оно доносится через горы
Если есть настоящий возлюбленный
Оно доносится
Неважно, сколько соберется толпы
Никто скажут, что я с тобой, если они не придут, форели
Duralı говорит:
У него никого нет.
Все угрюмы и дуются, говоря, что это не я..
Гора Алуч серая и размытая, дует
МВФ транслируют по телевизору, Овальный кабинет обрывает связи с нацией.
Он чувствует, что не получит поддержки от нации, шлюха..
Позволь мне пойти и спросить
Пароль взломан быстро
нет История не прощает вечной смерти
Не дуйся и не хандри на нацию
Не дари улыбки руке, шлюха
Не ругай Меллета, не кидай бедрами Абье
Не убегай от Конута и не спи в Овальном кабинете
..........
Белая молодежь, черный разрыв
Белая рубашка, черное нижнее белье
Игра окончена, этот акт последний
.........
Мехмет Акиф.
дает богатым
Бедные высыхают по мере того, как они высыхают.
Голодные люди высыхают в горлах кусков..
Нация просит кусков у МВФ...
У них были шейхи из прошлого
Как жаль, что Орну теперь защищает Дервиш..
Пусть он не слышит;
Османский швея
Ничего не осталось от боли, причиненной Катериной
Может быть, для этого муллиту, ты сам
Ты для себя, нация
Ты выбрал, ты проглотил унижение.
Пока Катарна убегала из палатки, чтобы спастись
Ты разложила минуты по годам
Ты не наслаждалась своим удовольствием,
Bayltacıotagı, офис Буша Olav
.........
Плачь, Иерусалим
Плачь, Селехаттин
Религия была капиталом человека
Будет ли у храброго человека когда-нибудь спина
Что ты ел в Тель-Авиве
..............
Говорят ли, что говоря как Моисей
Живя как фараон
..........
ревя в Касымпаше
ты сгнила в Тель-Авиве
ты растаяла в Вашингтоне
Подойдет ли тебе молодой человек из района
Чужая шлюха
Ошейник МВФ ради власти
Ложь, ложь, ложь, шлюха
Если хочешь, нация развяжет буккаке
...........
морщинистая и складчатая шлюха
может, ты сможешь надеть халат не дави
Не улыбайся людям и не хмурься на людей
Тебе больше не идет ломать себе шею, сука
...........
Скажи: "Да, обманывай!"
Бог забрал твой свет
................
Белые ложки
Белые слуги
Белые богатые поколения
Люди обнимают тебя
Шэрон и Буш обнимают тебя..
...........
Какая награда.
Где Исмет, где его команда
Ловкий, разве ты не видел, будет ли это выгодно
Какая услуга является наградой
Жена
.................
Мы думали, что черноморская лоза
Что это за мастерство
Какой это прогресс
Как быстро ты стала, межконтинентальная шлюха
...........
Мы знали, что жертва 28 февраля
даже если это был Пазармаджи Хазрат
он продавал, пока люди спали
.........
ДЕРЬМО пошло вниз, субподрядчик
Его друг был убийцей Шарон
Его стратегический партнер — мясник Шарон
Крестовая лоза
ЕС-микс
Понтская сарма
Сарма из баранины
Треснувшая сосна
Любовь к столу необходима
Телавивская шлюха
Мы думали, что он действительно без ума от Анатолии
Он портит ДЕРЬМО, он влюблен в Америка
Он заставляет людей покидать Кипр, шутка ЕС
Он сошел с ума 28 февраля пощечина
........
Может быть, радужная оболочка города
Две рубашки бирдона
Радужная оболочка района
.......
Ты обманул людей, скажи сбережения
брось и прикрой свое жилье
Запрети своей жене появляться на публике
Не клади голову в песок, выставив задницу
Ты обманываешь себя, шлюха
........
Не знаешь, чью руку держишь
Я никогда не поверю, что этот разум твой
Твоя работа скоро выйдет наружу
Она распространяется своими желобами
Она рычит, как собака, когда ты приближаешься
Те, кто находится под твоим командованием, размахивают дубинкой
Они находят жизнь с угнетением
Не думай, что они искренни, эгоистичны
Они давно отвернулись от своих страхов
Все трое — лицемеры, лжецы
Эксплуатация ему к лицу
Он отправился в путь, чтобы песня не кончалась
Пусть угнетатель останется, пусть угнетенный не уйдет
Никто не должен никого мучить
Его меч в его угнетении, это произошло
в чем ты клянешься глазами и бровями
Ты закрываешь глаза, иди спать, ты пизда
Не клади муку на веревку, начинай действовать
Пусть твоя голова будет высоко, тиран в эфире
твоя родословная чиста, если твое молоко халяль
Не поддавайся тирану, ты будешь полностью покрыт дерьмом
Если ты полагаешься на Бога, ты будешь выше
Не выставляй себя дураком и не брызгай струей
12 июня 2005 г.
Aşiyan – Анкара
YOSMA
Vysokaya, khorosho slozhennaya
Svad'ba osen'yu, glaza narisovany
Privlekatel'naya pokhodka, napyshchennaya pokhodka
Muzhchina v Kasympashe, robkiy v Ankare
On ne znayet nas, my ne znayem yego
On proseyal i vzvesil, my skazali, chto on chto-to znayet
My nashli pokoy vo vremya progulki, skazav, chto on sdelayet eto
Yesli by my byli yasny, my sdelali eto, my proshli rasstoyaniye razmerom s yachmen'
Poka nashi serdtsa ostyvali, nasha zhizn' vyshla naruzhu
Nasha — ne pravda, ona prevysila platonicheskuyu
On predal nashu lyubov', nasha lyubov' zakonchilas'
Guby prizhalis' k Sharonu, litsu i sheye
My otkazalis' ot Bagdada i otpravilis' v Kirkku
Pust' ostrova budut pirom, on podtolknul Kipr k sebe na koleni
Lyubvi byt' za stolom bylo dostatochno dlya vsekh
Potomu chto on predpochital Vashington, a ne etu stranu.
On revel i razduvalsya, kak lev
On otpravilsya v Tel'-Aviv, kak chelovek, sovershayushchiy genotsid.
Osman govorit:
On prodal fabriki i zakryl predpriyatiya vnutri
On uvelichil raskhody, on vzyal dollary u MVF
On igral s nashimi emotsiyami i prodal nashi mechty.
.........
Ona raskhazhivayet i khvastayetsya pered lyud'mi vnutri
Ona stanovitsya na koleni v Tel'-Avive, lozhitsya na koleni v oval'nom kabinete
..........
Smotri, smotri, smotri bezuchastno
Podozhdi, podozhdi, serdtsa b'yutsya
Sootvetstvovat', sootvetstvovat' sisteme
Byt' rabom, nedostatochno, byt' tiranom sistemy
Nosit' drova v ogon', chtoby davit' lyudey
Ona smotrit tuda, potom tuda
Osheynik vlasti na yeye sheye
Amerikanskaya shlyukha ustremlyayet svoy vzor na dalekiye ot nas mesta
......
Ona nosit plat'ye iz shelka
Yeye razum ukhodit ot sobaki, kotoruyu ona lizhet
Pochemu ona na samom dele ubegayet
Chego ty boish'sya, chto tebe teryat'
.........
Bleyaniye morga donositsya
Ono donositsya cherez gory
Yesli yest' nastoyashchiy vozlyublennyy
Ono donositsya
Nevazhno, skol'ko soberetsya tolpy
Nikto skazhut, chto ya s toboy, yesli oni ne pridut, foreli
Duralı govorit:
U nego nikogo net.
Vse ugryumy i duyutsya, govorya, chto eto ne ya..
Gora Aluch seraya i razmytaya, duyet
MVF transliruyut po televizoru, Oval'nyy kabinet obryvayet svyazi s natsiyey.
On chuvstvuyet, chto ne poluchit podderzhki ot natsii, shlyukha..
Pozvol' mne poyti i sprosit'
Parol' vzloman bystro
net Istoriya ne proshchayet vechnoy smerti
Ne duysya i ne khandri na natsiyu
Ne dari ulybki ruke, shlyukha
Ne rugay Melleta, ne kiday bedrami Ab'ye
Ne ubegay ot Konuta i ne spi v Oval'nom kabinete
..........
Belaya molodezh', chernyy razryv
Belaya rubashka, chernoye nizhneye bel'ye
Igra okonchena, etot akt posledniy
.........
Mekhmet Akif.
dayet bogatym
Bednyye vysykhayut po mere togo, kak oni vysykhayut.
Golodnyye lyudi vysykhayut v gorlakh kuskov..
Natsiya prosit kuskov u MVF...
U nikh byli sheykhi iz proshlogo
Kak zhal', chto Ornu teper' zashchishchayet Dervish..
Pust' on ne slyshit;
Osmanskiy shveya
Nichego ne ostalos' ot boli, prichinennoy Katerinoy
Mozhet byt', dlya etogo mullitu, ty sam
Ty dlya sebya, natsiya
Ty vybral, ty proglotil unizheniye.
Poka Katarna ubegala iz palatki, chtoby spastis'
Ty razlozhila minuty po godam
Ty ne naslazhdalas' svoim udovol'stviyem,
Bayltacıotagı, ofis Busha Olav
.........
Plach', Iyerusalim
Plach', Selekhattin
Religiya byla kapitalom cheloveka
Budet li u khrabrogo cheloveka kogda-nibud' spina
Chto ty yel v Tel'-Avive
..............
Govoryat li, chto govorya kak Moisey
Zhivya kak faraon
..........
revya v Kasympashe
ty sgnila v Tel'-Avive
ty rastayala v Vashingtone
Podoydet li tebe molodoy chelovek iz rayona
Chuzhaya shlyukha
Osheynik MVF radi vlasti
Lozh', lozh', lozh', shlyukha
Yesli khochesh', natsiya razvyazhet bukkake
...........
morshchinistaya i skladchataya shlyukha
mozhet, ty smozhesh' nadet' khalat ne davi
Ne ulybaysya lyudyam i ne khmur'sya na lyudey
Tebe bol'she ne idet lomat' sebe sheyu, suka
...........
Skazhi: "Da, obmanyvay!"
Bog zabral tvoy svet
................
Belyye lozhki
Belyye slugi
Belyye bogatyye pokoleniya
Lyudi obnimayut tebya
Sheron i Bush obnimayut tebya..
...........
Kakaya nagrada.
Gde Ismet, gde yego komanda
Lovkiy, razve ty ne videl, budet li eto vygodno
Kakaya usluga yavlyayetsya nagradoy
Zhena
.................
My dumali, chto chernomorskaya loza
Chto eto za masterstvo
Kakoy eto progress
Kak bystro ty stala, mezhkontinental'naya shlyukha
...........
My znali, chto zhertva 28 fevralya
dazhe yesli eto byl Pazarmadzhi Khazrat
on prodaval, poka lyudi spali
.........
DER'MO poshlo vniz, subpodryadchik
Yego drug byl ubiytsey Sharon
Yego strategicheskiy partner — myasnik Sharon
Krestovaya loza
YES-miks
Pontskaya sarma
Sarma iz baraniny
Tresnuvshaya sosna
Lyubov' k stolu neobkhodima
Telavivskaya shlyukha
My dumali, chto on deystvitel'no bez uma ot Anatolii
On portit DER'MO, on vlyublen v Amerika
On zastavlyayet lyudey pokidat' Kipr, shutka YES
On soshel s uma 28 fevralya poshchechina
........
Mozhet byt', raduzhnaya obolochka goroda
Dve rubashki birdona
Raduzhnaya obolochka rayona
.......
Ty obmanul lyudey, skazhi sberezheniya
bros' i prikroy svoye zhil'ye
Zapreti svoyey zhene poyavlyat'sya na publike
Ne kladi golovu v pesok, vystaviv zadnitsu
Ty obmanyvayesh' sebya, shlyukha
........
Ne znayesh', ch'yu ruku derzhish'
YA nikogda ne poveryu, chto etot razum tvoy
Tvoya rabota skoro vyydet naruzhu
Ona rasprostranyayetsya svoimi zhelobami
Ona rychit, kak sobaka, kogda ty priblizhayesh'sya
Te, kto nakhoditsya pod tvoim komandovaniyem, razmakhivayut dubinkoy
Oni nakhodyat zhizn' s ugneteniyem
Ne dumay, chto oni iskrenni, egoistichny
Oni davno otvernulis' ot svoikh strakhov
Vse troye — litsemery, lzhetsy
Ekspluatatsiya yemu k litsu
On otpravilsya v put', chtoby pesnya ne konchalas'
Pust' ugnetatel' ostanetsya, pust' ugnetennyy ne uydet
Nikto ne dolzhen nikogo muchit'
Yego mech v yego ugnetenii, eto proizoshlo
v chem ty klyanesh'sya glazami i brovyami
Ty zakryvayesh' glaza, idi spat', ty pizda
Ne kladi muku na verevku, nachinay deystvovat'
Pust' tvoya golova budet vysoko, tiran v efire
tvoya rodoslovnaya chista, yesli tvoye moloko khalyal'
Ne poddavaysya tiranu, ty budesh' polnost'yu pokryt der'mom
Yesli ty polagayesh'sya na Boga, ty budesh' vyshe
Ne vystavlyay sebya durakom i ne bryzgay struyey
12 iyunya 2005 g.
Aşiyan – Ankara
Bitirilemeyen servet
Bitirilemeyen
servet
Yüreğim var.
Otuz yıl
dinerdim,
Ev yok, iş
yok
Hiçbir şey
yok.
Başarmak
,insanca yaşamak için
Sadece
verecek yüreğim var.
Ben
yüreağimi koyuyorum
5.6.2000
English
Unending Wealth
My unending wealth
is my heart.
For thirty years, I fasted—
no home, no work,
nothing at all.
To succeed, to live humanely,
all I have to give
is my heart.
And so,
I lay down my heart.
June 5, 2000
French
Richesse Inépuisable
Ma richesse inépuisable
est mon cœur.
Trente ans, j’ai jeûné—
pas de maison, pas de travail,
rien du tout.
Pour réussir, pour vivre humainement,
je n’ai que mon cœur
à offrir.
Alors,
je dépose mon cœur.
*5 juin 2000*
Russian
Неиссякаемое Богатство
Моё неиссякаемое богатство —
это сердце.
Тридцать лет я постился —
нет дома, нет работы,
совсем ничего.
Чтобы добиться успеха, жить по-человечески,
у меня есть только сердце,
что я могу отдать.
И вот,
я кладу своё сердце.
5 июня 2000 года
"Malik
değil Emanetçi
Mukim değil Misafir
Kalıcı değil Yolcu
Durucu değil
Gidici"
Yakup Abdal (Çankaya /Ankara) 27.05.2014 Salı günü
https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10152475583777700&type=3
English
"Not an Owner but a Trustee
Not a Resident but a Guest
Not Permanent but a Traveler
Not One Who Stays but One Who Goes"
Yakup Abdal (Çankaya/Ankara) Tuesday, May 27, 2014
French
"Pas un Propriétaire mais un Dépositaire
Pas un Habitant mais un Invité
Pas Permanent mais un Voyageur
Pas Celui qui Reste mais Celui qui S'en Va"
Yakup Abdal (Çankaya/Ankara) mardi 27 mai 2014
Russian
"Не Владелец, а Хранитель
Не Житель, а Гость
Не Постоянный, а Путник
Не Остающийся, а Уходящий"
Якуп Абдал (Чанкая/Анкара) вторник, 27 мая 2014 г.
SEÇİM Başlıyor.!
Evet, SEÇİM; başlıyor
Nefsin
ateşle imtihanı
Hak ve Batılın SEÇİMİ
8 Haziran Ramazan ayı,
ORUÇ ..
Büyük SEÇİM ;başlıyor
Ahimesud /Alsancak 7 Haziran 2015, 01:58 ·
Kırlangıç..! değil
EBABİLLL
https://www.facebook.com/necati.cavdar/media_set?set=a.10156484462722700&type=3
İnsanlar, küme küme sohbette..
, İftarı bekliyor.
Sokaklar çocuk sesleriyle cıvıl cıvıl.
Ezan sesiyle birazdan sukun olacak..
Angara’ın bazı yerlerine rahmet sağnağı yağıyor.
Bazı yerlerde ise akşamın tüllenen kızıllığı
çökmek üzereyken
Ebem kuşağı; nur içinde nur halesi gibi..
..............
Kırlangıçlar..
Her zaman kendine has sesler çıkararak
birer ikişer uçarak ateta akşamı karşılayanları
selamlayan kırlangıçların bu defa toplu bir şekilde ordan oraya uçmaları
dikkatimizi çekiyor.
Makinaya sarılıp, resim yakalamaya çalışıyoruz..
Gökte nurlar
Kalplerde surur
İftarı bekleşenler
sen şakrak çocuklar
Cevalan eden kuşlar
Belki de oruç budur
.............
2 Haziran 2018 • AHİMESUD/ALSANCAK
……………..
Daha önce belirtmiştik.
Ahimesut /Alsancak’da Ecevit ile Erbakan’ın
oturduğu binalar arasında kalan apartmanda misafiriz..
Saat 11 civarında..
Teravihden dönerken Ecevit’in binadaki balkonda
çocuklar aşağı bakarak
“Kedi , fareyi yakaladı..Yiyor..Yiyecek” gibi
laflar ediyor..
Oralı olmayıp, mahalle bakkalımız Hayrettin
Erek’e uğruyoruz..
Çeşitli konularda muhabbet ederken komşularda gelip,
sahbetin koyulaşmasına sebeb oluyor..
Epey zaman geçtikten sonra istirahat için veda
ediyoruz.
Yine Bala Avşar’dan Ecevit Durmuş’un bina
önünden geçerken bu defa çöp atmak için inen çocuklar; yukardan bakanlara
“ Kedilerin yemek istediği fare değil, kuş”
diyerek hemde yeminle yukardan bakanları ikna etmeye çalışması dikkatimiz
çekiyor.
Hani nerde , nasıl derken.
“İşte, buradalar” diye bina bahçesini
gösteriyor.
Yüksek duvardan baktığımızda mahalleyi
parselleyerek kendilerine alan oluşturan kedilerden ikisi karşılıklı geçmişler,
zar zor belli olan siyah bir cisime pusu kurmuş, kapmak için bekleşiyor.
Kedinin biri bazen ağzı bazen de ayağı ile
saldırıyor.
O cisim hareket ettikçe, çırpındıkça ağzından
bırakıp kaçıyor..
Gece karanlığnda fazla da belirgin olmayan
cismin şekli hemen akşam toplu uçan kırlangıçları hatırlatıyor..
Kurtarmak için .kedi vs diyerek ses çıkarıp
hamleler yapıyoruz..
Nafile..
Kediler kararlı
İkide bir saldırıp, kaçıyorlar..
Ama bir, bir buçuk metreye pusu kurup
bekliyorlar.
Baktım kurtuluş yok..
Çiti geçerek duvardan atlayınca kediler daha da
geri çekildi..
............
Evet, yanılmamışız.Kırlangıç..
Hiç hareketsiz duran hayvancık, çok
hırpalanmış..
Gözkyüüznde süzülürken nasıl oldu da niçin aşağı
indi..
Bilmiyoruz..
Yulardan ilgi ile izleyen komşulardan poşet ve
su rica ediyoruz.
Geç kalıp, hayvancık ölecek diye de ödümüz
kopuyor.
Biraz gecikmeli de olsa sarkıtıyorlar..
Suyu üstüne, ağzına gelecek şekilde başına
dökünce Kırlangıç iyice hareketleniyor ancak mecalde kalmamış.
Orada bıraksak, kediler yine gelecek..
Bişey de yapamıyoruz.
Can çekişmesi de hoş değil.
Poşete sarıp elimize aldığımızda kalp atışlarını
hisediyoruz..Belli ki ölmemiş.
Her nedense kediler saldırınca hereket eden
onları korkutan kuş, bizim elimizde hiç am hiç çabalamıyor..
.............
En iyisi kedilerden uzaklaştırmak..
Alıp teresa çıkarıyoruz..
Yine su veriyoruz..Sudan uzaklaşıyor..
Muhabbetin yeminden ikram ediyoruz.
Tenezül dahi etmiyor..
Bıraktığımızda pestil gibi, yatıyor.
Acaba karnlıkdan mı korkuyor..Bilmiyoruz..
Işığı söndürüp, suyla ıslattığımız için
üşümemesi içinde bir bezi üztüne koyarak kendi haline bırakıyoruz.
..............
Temcit vakti..
Sahurda bakıyoruz..Hala canlı..
Üstüne koyduğumuz bez iyice vucudundaki suyu
çekip ıslanmış..
Bezi değiştirip, istirahatına bırakıyoruz.
Fecir …
.Şafak sökmekte..
Sabahh ezanı okunuyor.
Yanlara rasgele açılmış kanadından tutunca,
gayri ihtiyari çekiyor..
Hala canlı..
Sırtına örttüğümüz bezi değiştirip, kendi haline
terk ediyoruz.
Zira ne yapmak gerekir, ne yer, ne içer
bilmiyoruz
Tek yapabildiğimiz, kedilerden uzaklaştırıp
tehlikesiz yere getirmek..Su verip önüne yem koymak..
Çaresizce sonucu beklemek.
Umarız , bu göklerin özgür kuşu, zorunlu misafir
güç bulur , kendine gelir
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Saat 7 suları
Ben bu notu ilave ederek çıkıp baktığımda bizim
misafir; yerinde yok..
Sağa sola baktım..
Görünmüyor..
Demek ki kendinde güç buldu..
Sevindirici bir durum..
Belki çiçek sandıklarının altına gizlenmiş
olabilir..
Yoksa .. Bu defa da Karga mı götürdü?
Ya da uçup gitti..
Dağın kuşu bağa yar olacak değil ya.
İnşallah sıhat içinde hürrüyete uçmuştur..
Gizlenmişse elbet çıkar..
Bakalım; neyler...
...............
Teras da ki tüm malzemeleri yer değiştirip
baktım..
Yok..Yok.Yok..
Ya uçup gitti
Ya da kargalar icabına baktı.
Ancak karga kapsaydı sağda solda hiç değilse
tüyleri olması gerekirdi.Bir iz yok..
............
Bu arada internete girip Kırlangıçlarla ilgili
çok malumat edindim.
Ve bizim misafirin yavru olduğunda öğrenmiş
oldum..
2 Haziran 2018 Cumartesi
Resimleri gören, İstanbul’dan yeğenim
“
Dayı O Ebabil”, demez mi?
Meğer EBABİL ziyarete gelmiş.
Ve gece böyle yapar, gündüz gidermiş..
Öğrendik ancak çok geç oldu.
MOR
SALKIM
Dikmeyip , boşlamışlar
Boş alana atılmış.
Garip bir
halde yatılmış.
Temuz sıcağında kavrulmuş.
Taşlaşmış gibi, loylon torbadaki kök toprağı
Belli; ne kadar istiyor, kavuşmak nemli toprağı
Helede birde su olursa keyfine dokunmayın
Gören, boş ver umut yok diyor
Hata çekilen zahmete gülüyor
Zira,
Yaprak gitmiş, kuru dal
Derman yok, kalmamış hal
Alıp getirdiler..
Ceyiz sandığına yetirdiler.
Diktiler, az toprağa.
Verdiler biraz su.
Kuru ağaca can veren mevla
İstese neye vermez ki
Devir geçti, zaman uçtu
Dallara yeşillik konmaya başladı
Umutlar uç verdi..
Güz geçti.Kış gitti Bahara erişti
Ne yaprak var
ne bişey
Dallara mor mor salkımlar asıldı
Sandıklar içinde
en asildi
Görenlerin sözü nefesi kesildi
Hele bir çıktımı
hafif esinti
Sormayın ama da kasıntı
Siniyor etrafa
Hoş bir rahiya, güzel koku
Dibindeki sümbül ona aşık..
Çevresindeki ağaçlar ona dolaşık
Bakıyorlar hepsi yılışık
Kuruldu, baş
köşeye
üç sandıklı ormanda
Hep gözler
üstünde…
Dikkatler; onda
Yakındakilerin hayreti
Uzakdakilerin nazarı
Cana can
katıyor Morsalıkm
Umutlara umut aşılıyor Morsalkım
Hangi gelinin umudu,
Hangi delikanlının yürek kıpırtısı
Hangi gencin sır deposu; o sandık
Ahir ömründe Morsalkıma aşık..