4 Eylül 2006 Pazartesi

ARZUHAL

Ankara 31. Sulh Hukuk Mahkemesi Sayın Hakimliğine
2001/221 Essa sayılı Dava için Arzuhal

.........
Aman hakim bey kızma..
Elbet verirsiniz kararı hukuka uyarak
Gönlümüzce meseleyi istedik anlatmak

Biz sadece başımızı sokacak bir ev isterdik.
Gelip kimsenin tenezzül etmediği yerlere birer kelik yaptık.
Medeniyet mi, Hakim bey..?
Ulaşmayı arzu etsek de
Bizden henüz çok uzakta
Ne elektrik, ne su.
Kanal bile yok bu çağda.

Bir gün hükümetimiz, af çıkarıverdi.
Bize birer “tapı gibi tahsis" deyip, “Tapu tahsis” verdiler ..

Sonra mı?
Kırmızı kırmızı plakalar
Arkalarında dolu dolu yalakalar
Böyük böyük adamlar(!) geldiler ..
Yapacağız, güzel binalar
Deyip çokça temel attılar.
Manzara iyi, güzel havalar
Size değil, bize gerek dediler.

İşte o zaman başladı sıkıntımız ..
Sağa sola.. seğirtip
Kimi “Babaya” kime Rahşan’a gidip
Kimi İnönü’ye, kimi Özal’a müracaat edip
Haksızlığı usulünce anlattık.

Dinlediler iyice; “Buranın havası güzel” dediler.
“Kavga da bu ya.. Hava meselesi” dedik..
“Verirsin evlerini, yıkarsın konduları” deyip
Tonton amca çözdü meseleyi ..

Sonra mı, hakim bey?
Suyu, elektriği, yolu verdiler.
“İmar geçti” deyip, çağırdılar..
Hazineden defalarca adamlar gelip incelediler.
”Siz hak sahibisiniz “ dediler.
Belediyeye, “hak sahiplerine tapı verin” deyiverdiler..

Belediyedekiler parselleyip kafalarına göre birer kağıt verdiler.
Borcumuzu öderken, tanımadığımız birileri komşu geldiler.
Bunlar; “nerden çıktı?” dedik, “ihaleden” dediler ..
Hak sahibi olamayanları evlerinden çıkarıp attılar

Kurdular kenarlarımıza betondan kutular.
Satıp onları, tatlı karın tadını aldılar.
“Kızındılar” küçük mutlulukları..

Şimdi mi hakim bey?
İşte geldik huzurunuza..

Şu Iraz karı:
Ben beni bileli dul,
Emeği ile çalıştı olmadı kul
Çocukları torunları tek başına büyüttü.
Onlara süt vermeyip ağaçlarla uyuttu.
Yetiştirdi kocaman ağaçlar
Belki hala karınları da doymaz, açlar.
O ne yüceliktir, yanında eğilir, “alçak” başlar

Şu İsmail emmi ve karısı Döne bacı
Ne tatlı günleri geçti, ne buldular huzur.
Çektiler çile, yaşadılar çokça acı
Tam rahat edeceğiz derken
Hazineden geldi bir başka acı..

Şu Galip hoca,,
Hoca dediğime bakmayın
Dede yetimi,
İlkokul üçten terk,
Dayanağı, kıytırık emekliliği tek
Avukat tutmaya derman ne gezer.

Bahattin bey akıllı adam güya
‘’Dövlette mamir’’ ya
Ama aklı, etmez beş para
Parası olan, ona her zaman açar yara
Sar sarabilirsen, çokça çabala
Bir memur maaşı beş çocukla..

Acaba Hakim bey!
Kısaca anlattım mı ki?

“Kapı gibi tapının” hikayesini
Anlatamam ki;
Anşa karının mücadelesini
Kendisinden siz dinlersiniz belki
Zaten oraya eğrelti oturmuştuk
“Bize yar etmezler” diye korkmuştuk
Eşek arılarının yuvasına çomak sokmuştuk
Evet Dikmen köyünde ne kalmıştı mera
Otlayacak hayvan ne de..
Dört ayaklılar kovulmuştu çoktan ama
İştahları doymayanlar ... aha
şairce anlatım mı, Hakim bey?...
Asıl hikayenin esası
İşte:
(2003)

......


YILDIZLARI KATMAK
........
Bu yamaçlarda, kayalarda;
Biz yokken ot yoktu, it yoktu.
Geldik; şenlendi bozkırlar,
Çevresini sardı Ankara’nın yemyeşil surlar.

Evler yaptık, bize yetecek kadar
Ele muhtaç değildik! Mutluluk o kadar.
Engel olmasalardı; vururduk yama
İhtiyacımızdı sıcak bir yuva.
Bekledik yıllarca, kavuştuk suya..

Mama parasıyla; ağaçlar diktik,
Çocuklarımızdan ayırmadık büyüttük,
İşledik toprağı, taşları söktük.
Biraz fasulye, biraz begonya ektik,
Tabii..cam önlerine sarmaşık diktik.

Derdimiz ..! kalmamıştı....
Şehrin en ağır işlerini sırtlanacaktık,
Sanayileri işletip, evleri temizleyecektik,
Şehirlilerin işine karın tokluğuna gidecektik,
Akşamları cevize yaslanıp sohbet edecektik,
Söğüdün altında tavşan kanı çay içip,
Kuşları dinleyip yorgunluk atacaktık,
Yazın altında yatıp,
Rüyalarımıza, yıldızları katacaktık ..
ll
Hatırlar mı?..
İbrahim !..
Güvercinin uçuşunu, kanat çırpışını,
Süzülüşünü, ördeğin paytak yürüyüşünü,
Nereden duyacak ibibiğin ötüşünü,
Ne bilsin.?
Seherde köpeklerin ürüyüşünü,
Horozların hep aynı saatte ötüşünü,
Güzüde yengesinden yumurta isteyişini,
Tavukların her mevsim yüksünmeden verişini...

Seyrediyoruz beraber mutluluğun bitişini,
Alkışlıyoruz !
İnsanın yalnızlığa itilişini...
Bilir mi?..
Uçurtmayı,
Uçuracak; boşluğu,
Rüzgarı bulur mu,
Uçurmaya belediye izin verir mi..?
Yağmurun kokusunu; almaya ,
Fıskiyeler yeterli gelir mi?..

Yok ediyoruz....
Beraberlikten ferde
Toplumun acımasız geçişini,
Doğanın planlarla.(!) elimizden gidişini,
Hesaplamıyoruz. Havanın tükenişini...

Boşlukları bırakıp,
“Dolu”ları planladık.
Komşulardan selamı kesip,
Süflî salonlarda selamladık,
“Muhtacı olduğumuz külleri”
Birbirimize atıp,
Kapatıyoruz ufukları,
Kutulardan seyrediyoruz...
İnsanın ezilişini,
Üst üste dizilişini...
Park....! İnsanın;
Bir avuç ışık, yeşil, su uğruna
Sadizme gidişini ..

Anlayabilir mi Tuğba;
Kırlangıçların süzülüşünü ..
Bilir mi..?
Göçmen kuşların göçüşünü,
Seyrediyoruz yeşilin kazınarak
Sorunların çözülüşünü...

Umursamıyoruz;
Yükseltepe’nin, Keklikpınarı’nın,
Natoyolu’nun, Çaldağı’nın gidişini,
Hatırlamıyoruz;
Balgat’ın, Sokullu’nun,
Seyranbağları’nın tükenişini.
Güvenpark’ın ”Tayin”edilişini,
Ankara’nın ciğerlerini sökülüşünü...

Düşünemiyoruz....!
Vişnenin, kayısının,
Yerli üretilişini,
Penceremizde ki sakanın,
Bahçede ki son gülün,
Henüz öten bir iki bülbülün
Kendi elimizle yok edilişini ..

Yaptığımız “planların” bizi;
El kadar parka, kafese,
Mahkum edişini...
İnsanın;
Mezara bile ağaçla gidişini,
Çiçekle ziyaret edilişini...
9.8.l997Ankara-İlker

Hiç yorum yok:

memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...