24 Eylül 2006 Pazar

GİDECEĞİN YER ORASI

Yavuz Gökmen ...tekbirlerle uğurlandı

GİDECEĞİN YER ORASI
İster sultan ol, ister veli, deseler de yüz karası
Mağrurlanma, gireceğin iki arşın toprak arası
Tüm kötülükler bağışlanır unutulmaz dil yarası
Ne kadar ünlü, şanlı olsan gideceğin yer orası

Eh biraz şöhretli olursan dizilirler sıra sıra
Büyükler! Saf tutarlar gerdanları kıra kıra
El sıkmaz, selam vermez onlar büyük aklı sıra
Ne yazarsan yaz,kim olursan ol gideceğin yer orası

Kocatepe Camii geniş, avlu ferah mezar dar
Yaptığın kalmaz yana mutlak hesap var
Şimdi önünde arkanda koşan insan var
Ne yüce makamda olsan gideceğin yer orası

Halkı idare etmek isteyenlerin hepsi burada
Güvenoyu, muhalefet sıkıntılı iktidar darda
Zulüm ebedi sürmez, biter diktatoryalarda
Dur hey nadan, kim eğler gideceğin yer orası

Önlerde yer kapıyorlar, tv’lere çıkmak için
Koşturuyor haberciler, bir resim çekmek için
Beklemiyor cenazeyi bir an önce kaçmak için
İşin bitti, verdin mesaj, ahir gideceğin yer orası

Geçit yapıyor sanki eski yeni başbakanlar
Ünlü çok, iltifata.. şaklabanlar...... bakanlar
Cenazede de birbirine yaklaşmayıp kaçanlar
Halk içinde buluşmasanız da gideceğiniz yer orası

Güya cenazedeyiz ya, saygı! giden ölüye
Pazara çıkmışlar gibi, yapıyorlar defile
Hayretle ediyorlar eskiye gösterilen ilgiye
Ne kadar güçlü olsan gideceğin yer orası

Gelmişler; yazar, çizer, konuşanlar, susanlar
İktidardan düşenler, tekme vurup asanlar
Yan gözle süzüyor, hep arkasında gezenler
Ne kadar ünlü olsan gideceğin yer orası

Vatandaş diyor “Gökmen eğilip bükülmedi
Kalemini satıp, hiç bizi yanlışa düşürmedi
Kuvvetliden olup, halka bir an yüz çevirmedi
Tekbirlerle uğurlandı.!” Gideceğin yer orası


26.10.l998 Perşembe
Ankara,05.00


//////////////////////////////////////////////

Liderleri buluşturan cenaze

ANKARA - MİLLİYET

http://www.milliyet.com.tr/1998/11/26/haber/hab03.html

hab03.jpg       ZATÜRREE tedavisi gördüğü hastanede geçen pazartesi hayata veda eden gazeteci - yazar Yavuz Gökmen'in cenazesi, basın ve siyaset dünyasını bir araya getirdi.
       Gökmen için ilk tören, çalıştığı Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nun önünde yapıldı. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 15 yıllık dostunu kaybetmenin acısını yaşadığını belirterek "O bir arkadaştı, o bir insandı ve o bir gazeteciydi" dedi. Meslektaşları, Gökmen'i alkışlarla ve karanfil atarak uğurladı. Törene Doğan Medya Grup Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ da katıldı.
       Kocatepe Camii'ndeki tören ise siyasetçilerin akınına uğradı. Başbakan Mesut Yılmaz'ın eşi Berna Yılmaz'la birlikte geldiği cenazeye TBMM Başkanı Hikmet Çetin, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, DYP Lideri Tansu Çiller, CHP Lideri Deniz Baykal, FP Genel Başkanı Recai Kutan, kapatılan RP'nin lideri Necmettin Erbakan ve Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda siyesetçi katıldı. Gökmen'in eşi Fatma Gökmen ve oğulları, taziyeleri cami avlusunda kabul etti.
       İmam, cenaze namazı öncesi "Hanımefendilerden istirham edeceğim. Erkeklerle aynı safta olmaları mümkün değil" derken, Çiller, DYP Genel Başkan Yardımcısı Meral Akşener ile birlikte kenarda bekledi. 
       Çok sayıda köşe yazarı, gazeteci ve vatandaşın katıldığı cenazede ayrıca şu isimler hazır bulundu:
       Kaya Erdem, Rıfat Serdaroğlu, Şevket Kazan, Hakan Tartan, Nurhan Tekinel, Biltekin Özdemir, Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek, Hüsnü Doğan, Mehmet Ağar, Ünal Erkan, Sedat Aloğlu, Ahmet Özal, Doğan Güreş, Işın Çelebi, Mehmet Gölhan, Rıza Akçalı, Necmettin Cevheri, Necdet Menzir, Ertuğrul Günay, Atilla Sav, Nahit Menteşe, Saffet Arıkan Bedük, Hayri Kozakçıoğlu, Cihan Paçacı, Lütfullah Kayalar, Hasan Celal Güzel, Sümer Oral, Melih Gökçek, Ufuk Söylemez, Yaşar Okuyan, Mümtaz Soysal, Hasan Hüseyin Ceylan.
       Gökmen'in naaşı, cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı'na götürülerek toprağa verildi. Gökmen'in tabutunun üstüne, maçlarını kaçırmadığı Galatasaray'ın bayrağı serildi.

GELİR

Sabır et, sert geçen kış uzun sürmez
Buz dağlarını yok eden yaz gelir
Gülüm, hiçbir zulüm ebedi gitmez
Aydınlıklar uç verince, tez gelir

İman ehli gönlü paslı tutamaz
Kalbini temizleyecek nur gelir
Sonsuza dek sürmez umut kesilmez
Derman dize, görmez göze; fer gelir

Edepsizlik; her gün seyir edilmez
Biter; hayasızlık, yüze; ar gelir
Her güvendiğine sırlar verilmez
Sırttan hançerlemeyecek; er gelir

Hep anlaşmalar sanma ki bozulmaz
Hesap tutmaz; başlarına dar gelir
Hiçbir müttefiklik ebedi olmaz
Yeter, kaybedilen artık kar gelir

Her yatan hastadan; ümit kesilmez
İlaç almakta; hareket gelir, can gelir
Her devirde liderler; cüce olmaz
Milletin dilini bilen, kalbini gören ser gelir

Hesap alt üst olur dünya dar gelir
Milletin başına; yiğit, ser gelir
Dostum sabır et, aşılmaz dağ olmaz
Çekilenler ne ki, bunlar hiç gelir

İmanla çarpan yürek mahzun olmaz
Çarpınca gönüllere Hak'kın ışığı
Cümle alem bir olsa da vız gelir

l6.07.l997
02.00 / Ankara

GELECEK

Menzile varmaya bir burak gerek,
Çok çalışıp çook yorulmak gerek,
Problemler çözmeye bir ilim gerek,
Sığ vehim yerine akıl gelecek...


Kederlenme, başında ışık halesi nesil gelecek,
Maneviyat bilecek, müspet ilim bilecek,
İlmel yakın bilecek, aynel yakin görecek,
Kılı kırk yaran tartı, mizan gelecek...

Sorgular soruldu, hesap başladı,
Işıklar belirdi, ufuk görüldü,
Geceler dürüldü, her şey belirdi,
Karanlığı yırtan rüşeymler gelecek...

Hastalık ne olsa bilinmez değil,
Derdimize ilaç bulunmaz değil,
Dağ ne yüce olsa aşılmaz değil,
Derdi yok edecek hekim gelecek...

16.07.1997
01.30. ANKARA

GELECEGİZ

Yaktın yıktın ne kazandın,
Kazancın ne nere gidiyoruz,
İstibdat baki kalır mı sandın ?
Mal ortada, dövünüyorsunuz...

Bir ucube zümrenin elindeyiz,
Tüm demokratların dilindeyiz,
Biz tüm milletin gönlündeyiz,
Korkun o geliyoruz, geleceğiz....

Hiç görürsün neye baksan,
Zaman çözer sen ne yapsan,
Kalmaz; vucut atar çivi çaksan,
Daha önce yaptın, biliyoruz....

Şükür, geçiniriz kıt kanaat,
Az sabır et; çalar elbet saat,
Bu ayarlar; son bir gayret,
Piliniz bitti, biliyorsunuz..

Dünya yeni değil eski handır,
Hayalin;demir kapılı virandır,
İbret al öncekiler de perişandır,
Hep dayandık, dayanacağız...

Halktan kimi aşırır, kimi çarpar,
Her dikta kendi putunu yapar
Kılıflar uydurur hep cebe atar
İnanmadık, biliyorduk, biliyoruz...

Eserin bak sürü sürü viraneler,
Sokaklar kerhaneler, meyhaneler,
Ense kalın, ellerinde hep kadehler,
Susar, söylemezdik, söylüyoruz...

Kanal kanal, Tv lerin, gazetelerin,
Çağdaş! cübbeli fetva veren hocaların
Mana aranmaz sözcüklerin hecelerin
Hepsi birden ele verdi izliyoruz

Gizlesen ne, işte bak aynan basın
Vur davula, zilleri tak o oynasın
Götür malı, sen yap millet duymasın
Kalk ayağa, artık duyduk haykırıyoruz...

03.07.l997 Ankara

EL ELE ZİNCİR

“İnançlara saygı
ve
özgürlük için
el ele” zinciri


EL ELE ZİNCİR
Yetmişlik dedeler, tutmuş elini torununun
Nine zincir de, bulunması için; barış yolunun
Anne diler; hür okumasını kızı ve oğlunun
Bulunmasını istiyor; bütün millet akıl yolunun

Zincirlenmiş insanlar el ele; sadece barış istiyor
Genç, ihtiyar kenetlenmiş birbirine; özgürlük diyor
Kucaklaşıp, herkese milyonlar gönül veriyor
O Hakkı görmüyor; Tv de, İslam’a ‘’savaş ‘’veriyor

Halk sesini duyurmak için el ele vermiş
Özgürlüğü gaye, türbanı bayrak etmiş
Dünya böyle bir olay ne görmüş, ne bilmiş
Türkiye hürriyet için, tek sıra bir yürek olmuş.

Eller elere verilip, inanç, özgürlük diyor
Tüm kalpler bir, diller duada hep dirlik diyor
Vatandaş birleşmiş, ayrılık yerine birlik istiyor
İnsanlar sıra, sıra çiçek açmış yurdu süslüyor
11.10.1998
Ankara

DÜZLEMEK

Korkmak, düşüncenin aydınlığından,
Perdeler çekmek, kendi karanlığından,
Yeni baştan, dünyaya şekil vermek,
Törpülemek sivrileri, düzlemek eğrileri...
Kendince, kendine göre, tek tip,
Bu insanları anlamak mı..?
Nasılda kıskanıyorlar, kızıyorlar;
Düz olmayan her şeyi; dünyayı, evreni,
Milyarları kendi gibi düz yapmak,
Buyruklarla törpülemek, tanklarla...
İzliyorum onları beynim fırlarcasına,
Sığ saltanatların da hükmedenleri...!
Kendi düzlüklerini kutsarllar,
Kendi kutsadıklarından cennetlerini yaparlar,
Cennetlerine sade kendilerini atarlar...
Beyinlerdeki kıvrımları düzlerler.!
Düzleyemedikleri her şeyi...
Yaptıkları cehennemlerine atarlar
Cennetleri, cehennemlerini yakarlar...

1997 ANKARA

DURAKLARDA - KUYRUKLARDA

I
Vermişsin emeğini bilgini
Zamanını, üç beş kuruş için
El açmamak onuru korumak için
Seyredersin seçtiklerini
Bakarsın poz verişlerini
Tek kişilik araçlarda
Saltanat sürüşlerini...

Tanırsın;
Sırtında taşıdıklarını
Duyarsın sevinçle
Özgürlüğün tadını.!
Onlar; bakmazlar
Anmazlar adını
Savurursun;
“İsyanın” en okkalısını
Yüreğinde hissedersin,
Atılmışlığın acısını ..

Sabah, akşam çekeriz biz;
Duraklarda, kuyruklarda
Kalbimiz yorulur
Tekler ansızın
Ölürüz biz
Yatak gibi duraklarda...

Komşumuzu,
Tanıdığımızı diller
Özgürce
Dedikodu yaparız duraklar da

Çare bulucular ..!
Adaam sende iş mi?
Biz kurtarırız
Vatanı duraklarda...

On metre geride
Belediye başkanı
Elli metre ötede
Hükümetin ayağı başı
İşleri başından aşkın
Senle mi işi...

Yeni gelmiş askerden;
başladı anlatmaya
Sakarya da atmış birayı
Nasıl kapanır ağzı

Şemdinli son noktada
Çatışırmış eşkıya ile
Çelişkilere isyandan
Sanki yemiş kafayı
İsyanına isyan eder
İsyankarlar bile....

Kuyruklar da öğrenir
Duraklar da söyleriz
Memlekette sıkılır
Kuyruklarda çekeriz çile...

Sarılmış iki kız;
O.. ne..?
Saçı uzun, meçli
Kulak küpeli
Burun hızmalı
Bırakmıyor
zorluyor genç kız!
Dudak dudağında
Umurunda değil dünya
Kalabalıklar,
Umarsız, geliyor vız.

Evlerde zaman mı var.?
Her yeri Tv kapladı süre dar
Ayıramayız, vakit bulamayız
Sevgilerimizi, aşklarımızı
Duraklarda yaşarız
Ayrı dünyalarda yaşar
Buluşmak için,
Duraklara koşarız...

Dalıyor, elinde torun
Yaşlı teyze
İtirazlar homurtular
İndiremiyor kimse
Saygı görecekti belki
İzin istese ...
İş yerini anlatıyor
Yanımda ki kim ise
Çelişkilerimizi görürüz ;
Duraklarda
Heyecanlarımızı yaşarız
Kuyruklarda ...

Kurtuluş kıvılcımlarını
Yakarız yüreklerde
Kurtarırız memleketi
Çözeriz sorunları
Aramızda ki nutuklarda
Tepkilerimizi birbirimize aktarır
Demokratik! Yürüyüşlerimizi
yaparız ..
Duraklarda...Kuyruklarda
9.7.1997
19.20 GÜVENPARK

YAZMAZSA......



Abdurrahim Karakoç:
Şiir söyleyene ceza
veriliyor şiir yazmayacağım “


Yazmasanız; kimin kimi sattığını
Ne bilirdik ’böyüklerin bildiğini’
Nasıl soyup nerde “stres attığını”
Göremezdik şafakların attığını

Haykırmazsa; zulme karşı şairler
Oynatmazsa kalemini yazarlar
Çakal, tilki hepsi tekmil azarlar
Altın çekilince; pula kalır pazarlar

Düşünsen ne; söylemesen ne?
Düşünceyi koymayınca ortaya
Kime fayda vere, kıymeti ne?
Suskunluk huzura belki bahane

Kalem; satıldı, sermayeyi bitirdi
Zulüm; artı millet bezdi, yetirdi
Ne yapalım devir böyle getirdi
İrtica edip çağı şefliğe götürdü

Bahar beklerken, kara kara bulutlar
Kabus gibi çöktü, yitirildi umutlar
Çullandı millete hemen aç kurtlar
Alem yıktı, bizde hortladı putlar


Güya halk içinden çıkıp geldiler
Taviz üstüne her tavizi verdiler
Meclisin içinde bile zılgıt yediler
Yağcılığı cana minnet bildiler

Halkın halini; kim, nasıl, nerden bilecek
Şairler; nükteyle iğneli rapor verecek
Ki;insan idrakına iletip tarihe kazacak
Kör olmaz mı vicdan aydın susuncak?

Yazmazsa kaplanlar; azar sırtlanlar
Artar zulmün ateşi yine herkesi yakar
Yarın dillerin, kalemin hesabı da var
Bülbül ötmezse; meydan kargaya kalır

1999-Ankara

GELİYORLAR ÜSTÜMÜZE ÜSTÜMÜZE

GELİYORLAR ÜSTÜMÜZE ÜSTÜMÜZE

Tarlalar; hoş onlarındı ama
Onlar eker, biz biçerdik
Malları biz alır, biz satardık
Bağları onlar beller, biz bozardık
Krediyi; bilmezlerdi, biz ayarlar
Bulup, istediğimize verirdik

Biz bilir, biz söylerdik; onlar, dinlerdi
Onlara bir şeyler oluyor
Sanki taşlar yerinden oynadı
Hep beraber geliyorlar;
Üstümüze üstümüze

Demiri; alırlardı bizden
Isıtır, döverlerdi
İstekleri; saban demiri idi
Gerisini biz yapar, biz verirdik
Ne işleyeceklerine; biz karar verirdik
Planlar, istediğimizi bilirdik
Çalışırlardı, istemeden çalışırlardı
Demiri; çelik yapıyorlar
Kendileri yapıp, başkasına satıyorlar

Çalışıyorlar, düşünüyorlar da
Üstelik muhakeme ediyorlar
Geliyorlar üstümüze üstümüze
Okullar, yollar
Fabrikalar,
Çiftlikler bizimdi

Okullar yapıyorlar,
Fabrikalarda üretip;
Bir yerlere satıyorlar
Hemen bitişiğimizde;
Evler alıp yatıyorlar

Arabalarımız vardı; el kesesinden
Aval aval bakarlardı
Caka satarken, yollarda
Sesimize çıkarlardı
Biz de derdik, bazen” tanrı “diye
Hatır için giderdik cenazeye
Anlamaz görünürlerdi, bile bile
Ürkerler, sinerler az bilinirlerdi

Yemeklerde, semahatlarda yoktular
Sağımızı, solumuzu doldurdular
Aynı masada oturup .. gözlerimize soktular
Yanımızda...

Ne oluyor?.. bu putlara ..
Anlatıyoruz; hiç hareket yok.
Sorunca söylüyorlar putların özeliğini
E..nasıl bilelim? Putları sevdiklerini
Geliyorlar üstümüze üstümüze

Çabuk olun ..!
Meydanlardaki korumaz oldu;
Kapıların önlerine dikin putları
Beyinlere girmez oldu;
Gözlerine sokun putları ..
Çabuk olun!..
Geliyorlar üstümüze üstümüze
20.6.1997

Güzel'e Mektup..!


"HASAN CELAL GÜZEL, CEZAEVİNE GİRİYOR
Yeniden Doğuş Partisi eski Genel Başkanı Hasan Celal Güzel, Ankara 1 No’lu DGM’nin verdiği hapis cezasını çekmek üzere Ayaş’a gitti "16 Aralık 1999Perşembe



Bazılarının çilesi
hoyratlara meze oluyor


GÜZEL’E MEKTUP...!

Zindan; iki hece, söyler geçeriz
Bana değmeyen“ der rahatı ! seçeriz
Ektiğimizi bir gün mutlak biçeriz
Mazlumların selamını veriyorum
GÜZEL

Fikir; ne büyük çile, zikir ne? Gör ki, bilesin
Hayatında hiç olmazsa bir kez göresin
Orda biraz ders alarak büyük sırra eresin
Şimdi Medrese-i Yusufiye’de okuyor
GÜZEL
Oku, dışarıda istersen milyonlar oku
Çileyi bir an gergef gergef beynine doku
Atılırsa menzile ulaşır elbet hürriyet oku
Hürriyet mücadelesi için yatıyor bir GÜZEL

Bugün bayram! Zindanlarda ne ola,
Milletin derdini; kim yüreğinde duya?
Zalimin işine bak, eller gidiyorken aya
Düşünmesi “tehlike” bulundu yatıyor
GÜZEL
Zindan; hep demir parmaklıklar arkası değil
Niceleri güya hür, hürriyeti elinde değil
Kendilerini sağlama almak, alçaklar(!) daki meyil
Korktuklarını zindana sokuyorlar bir
GÜZEL

1997’de gücüm “tutulmuş bir GÜZEL”demeye yetti,
Az sonra zalimin yüzüne, zulmünü sormayı Hak nasip etti
Çok sürmedi ki sesimizi kesmeye “basit bir salak” yetti
Sen içerde, güya ben dışarıdayım ama mahkumum
GÜZEL

Gidip başvekalette; bu zulmü haykırmaz mıydım
Hiç olmazsa zalimin yüzüne tükürmez! miydim
Ürkeklere ne bu zillet, zinciri çözün demez miydim
Sırça köşklerde ahkam kesenler, zincir vurdu
bir GÜZEL

Bir gün der mi; bu millet? Artık zillet yeter
Zindan günü sayılı, bir gün nasıl olsa biter
Dostlar gelmez, gelemeyiz ama sana Allah yeter
‘Cani’ye “af”düşünenler “masumu” yatırıyor
bir GÜZEL
Zindandan mektubun geldi tam iftar sırasında
Bilmem geçer mi ? Ama dualar edildi her defasında
Duyar mı? Deccallar; beyni durmuş, aklı midesinde
Halk garip, beyler “şeytan” sofrasında, hapiste
GÜZEL


İstemezdik bayramlarda böyle tebrikleşelim
Arzular ki; zulme karşı hep beraber birleşelim
Önce benliğimizde ki beni atıp, insanlaşalım
Ufukta ki hayırlı bayramlara fidye için yatıyor
GÜZEL
9.Ocak 2000,
07.00
Ramazan Bayramı 2. gün


///////////////

Emin Çölaşan: Ayıptır Hasan Emin ÇÖLAŞAN-9 Ocak 2000Pazar
Bizim Hasan Celal Güzel, sağ görüşlü bir arkadaş olarak bürokraside, siyasette ve devlette hızla yükselmiş, çok üst düzey görevler almıştı. Buralara hep Özal biraderlerin koruması altında gelmeyi başarmıştı.
Başbakanlık Müsteşarı, ANAP milletvekili, Milli Eğitim Bakanı olarak görev yaptı.
Yani devletin içinden gelen, yasaları, kuralları iyi bilmesi gereken biriydi. Siyasette dikişi tutmayınca oyunu daha büyük oynamaya ve ‘‘lider’’ olmaya kalkıştı... Ve bir parti kurdu!
Yeni Demokrasi Partisi.
Bu tabela partisinin başına geçti ve böylece parti genel başkanı unvanı kazandı! Gerçi partisinin üye sayısı bizim yan mahalledeki Kuşsevenler Derneği üyelerinden daha azdı ama olsun varsın! Seçime girdi, on binde iki oranında oy alabildi. Son seçimde Fazilet Partisi'nden aday olmak istedi, onu da başaramadı.
Bütün özelliği, sokakta ve her yerde karşısına çıkanları elense çekip zorla öpmesiydi!
***
Gel zaman git zaman bizim Hasan'ı iyice hırs basmaya başladı. Hele Tayyip'i gördükten sonra hırsı daha da artış gösterdi. Kafasında gelişen fikirlere göre, Hasan çok büyük ve değerli bir adamdı ve artık sağ'ın liderliğine oynamalıydı!
Bu amaçla ismini medyada sık sık geçirmeli, hep gündemde tutmalıydı. Bunun yolu da cezaevine girmekten geçiyordu. Ne yapıp yapmalı ve bir süre içeri atılmalıydı. Aynen Tayyip olayında olduğu gibi!
Dinci çevrelere yakınlaştı, onların korumasına girdi!.. Dinci medya Hasan'a gaz verdi!..
Ve her yerde, suç ve hakaret içeren, yasaları çiğneyen nutuklar atmaya başladı. Doğal olarak yargıya sevk edildi. Bunların hepsini, her aşamada kendi reklamı için kullandı ve en sonunda beklediği an geldi!
DGM'de yargılanıp hapis cezası aldı. Cezası Yargıtay tarafından onandı.
Bizim Hasan artık çok mutluydu. İçeri girecek ve Tayyip gibi şovlara başlayacaktı. Ankara'ya en yakın olan Ayaş Cezaevi'ni tercih etti ve 16 Aralık 1999 günü medyanın ve kameraların önünde yine elense çekip öpüşme gösterileri yaparak içeri girdi.
Planın ikinci aşaması şimdi başlayacaktı. Dinci medyanın çağrılarıyla birileri Hasan'ı ziyarete koşacak, gerekirse olay çıkarılacaktı. Böylece bizim Hasan'ın ismi her gün medyada yer alacaktı.
Hasan cezaevinde demokrasi ve özgürlük kahramanı olacaktı!
***
Plan uygulamaya konuldu. Birileri Hasan'ı ziyaret için Ayaş'a gönderilmeye başlandı. Tayyip'in kaldığı cezaevi nasıl zamanla ‘‘Tayyip Baba Türbesi’’ yapılmak istendiyse, Ayaş Cezaevi de ‘‘Hasan Efendi Türbesi’’ olacaktı!
Ancak cezaevleri dingonun ahırı değildi. Belli kuralları vardı. Yine de Hasan'a, geçmişteki devlet görevleri nedeniyle ayrıcalık tanındı. Yanına gazeteciler alındı, önüne gelen içeri girmeye başladı ve bunlara hep göz yumuldu.
Adalet Bakanlığı onun geçmişine saygı göstermiş, en büyük koğuşu sadece kendisine vermiş, her istediğini sağlamıştı. Ama Hasan doymuyordu. Hiç tanımadığı ilgisiz kişilerin bile günün her saatinde yanına alınmasını istiyordu. Bakanlık buna elbette izin veremezdi... Çünkü Hasan, Türkiye'de cezaevlerinde bulunan 60 bin kişiye verilmemiş hakların sadece kendisine verilmesinin peşindeydi.
Şov yapmaya yeniden başladı.
Dinci gazetelere cezaevinden mektuplar yazıp bu ‘‘kısıtlamayı’’ kınıyordu! Onlar da manşet atıyordu:
‘‘Hasan Celal Güzel'in cezaevinde halktan tecrit edilmesi büyük tepki yarattı.’’
Bak sen, demek ki cezaevlerindeki kişiler halkla iç içe olacaktı! Oynanan oyun belliydi. Bizim Hasan, şovunu sürdürmek amacıyla bu durumu kendince protesto etme kararı aldı:
Hiçbir ziyaretçiyi kabul etmeyecekti!
Dinci basına cezaevinden mektuplar döşenmeye başladı:
‘‘Sadece yakınlarımla bakanlar ve milletvekilleri gibi protokole benimle görüşme izni veriliyor. Ben sıradan vatandaşlarla da görüşmek isterim. Beni sevenler ziyaretime gelsinler. Şimdiye kadar bana oy vermediler, yanımda olmadılar, korktular. Bari Ayaş'a gelsinler. Görüşmek şart değil, hiç değilse cezaevinin kapısına gelsinler.’’
Görüyor musunuz oynamaya çalıştığı oyunu! Ayıptır, ayıp!
***
İki gün önce Adalet Bakanlığı yazılı bir açıklama yaptı:
‘‘Güzel'le hiçbir akrabalık bağı olmayan kişi ve grupların kafile halinde hükümlüyü ziyaret talepleri karşılanamamıştır. Bunun üzerine heyet temsilcilerini de kabul etmemiş, kendisiyle görüşmek isteyen herkesle görüştürülünceye kadar hiç kimseyi görmeme biçiminde bir protesto eylemine yönelmiştir.
Kendisinin herkesle görüştürülme isteği cezaevleri mevzuatına aykırı olduğu gibi, eşitlik ilkesine de aykırıdır. Buna rağmen 16-26 Aralık 1999 tarihleri arasında Güzel'i 143 kişi ziyaret etmiştir. Daha sonra 57 kişiye görüşme izni verildiği halde, kendisi kabul etmemiştir.’’
***
Bu küçük oyunlara başvuran, ismi gündemde kalsın diye cezaevine girecek suçlar işleyen, içeri girdikten sonra böylesine anlamsız gösterilere girişen şahıs, sıradan biri değil!
Özal biraderler tarafından yükseklere uçurulmuş, bürokraside en üst makam olan Başbakanlık Müsteşarlığı, siyasette en yüksek yer olan Bakanlık koltuğunda oturmuş, devletin kurallarını en iyi bilmesi gereken biri.
O kuralları bugüne kadar ya hiç öğrenmemiş, ya da cezaevinde bile atraksiyon yapıp siyasi rant peşinde koşuyor.
Sen oturduğun makamlarda da işleri bu kafayla yönettiysen, yazık sana Hasan. Koskoca adamsın, biraz ayıp oluyor.
Copyright 1999 Hürriyetim

////////////////


Yenilikçilerin Ayaş zirvesi
Sadullah ÖZCAN
Ankara ZAMAN
Güzel'e ziyaret
Yenilikçilerin kurmay kadrosunu oluşturan ekip dün Ayaş Cezaevi'nde yatmakta olan Hasan Celal Güzel'i ziyaret etti. Ziyaretçiler arasında Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Abdüllatif Şener de bulunuyor.
Fazilet Partisi'nde yenilikçiler Ayaş'ta buluştu. 28 Şubat'tan sonra yaptığı açıklamalardan dolayı TCK'nın 312. maddesine muhalefetten bir yıllık hapis cezasına çarptırılan Hasan Celal Güzel'in Ayaş Cezaevi'ndeki dünkü konukları, FP'nin yenilikçi olarak adlandırılan isimleri oldu. FP kulislerinde söz konusu ziyaret, 'Ayaş zirvesi' olarak isimlendirildi.
Ziyarete gidenler arasında FP liderliğine aday olacağı söylenen Abdullah Gül de bulunuyor. Ayaş Cezaevi'nin diğer konukları arasında şu isimler var: Grup Başkan Vekili Abdüllatif Şener, Salih Kapusuz, eski genel başkan yardımcıları Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu, Meclis eski idare amiri Kemalettin Göktaş, Ömer Vehbi Hatipoğlu, Yahya Akman.
Meclis kulislerinde yenilikçilerin toplanarak Hasan Celal Güzel'i ziyarete gitmesi, "Yenilikçiler Hasan Celal Güzel'le Ayaş zirvesi yapıyor." yorumlarına sebep oldu. Fazilet Partisi'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapatılması durumunda alternatif olarak Hasan Celal Güzel'in kurduğu Yeniden Doğuş Partisi'nin hazırlandığına dikkat çekilirken, ziyaretin Hasan Celal Güzel'in yalnız olmadığı mesajını da içerdiği ifade ediliyor. Önümüzdeki günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da Hasan Celal Güzel'i ziyarete geleceği belirtiliyor.
Yazıcıoğlu da ziyaret etti
Diğer taraftan, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu dün sabah Fazilet Partisi'nin yenilikçilerinden önce Ayaş Cezaevi'ne gelerek Hasan Celal Güzel'le görüştü. Muhsin Yazıcıoğlu ziyaretinin özel bir sebebinin bulunmadığını belirtirken, Güzel'in durumunu iyi gördüğünü ifade etti. 11 Şubat 2000, Cuma -Zaman

/////////////////
Düşünce mahkumları
hacıaliözhan
Hasan Celal Güzel'in cezaevinde olmasına neden olan TCK'nın 312/2 maddesi; bu maddenin düşünceyi yasaklayan özelliğini açık olarak göstermiştir. Üzerinde çok tartışılan bu madde, biz hukukçular arasında da farklı görüşler ve uygulamaya neden olarak adalet duygusunu derinden zedelemektedir.
Burada madde üzerinde soyut bir tartışma yapmaktan öteye, sayın Güzel'in davasından alıntı yapılarak madde uygulaması örneklenecektir. Hasan Celal Güzel'in Eylül 1997 tarihinde Kayseri'de, 'Türkiye demokrasinin neresinde?' isimli bir konferansta yaptığı konuşma üzerine, Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde dava. açılmıştır.
Savcılık; iddianamesinde suçlama gerekçesi olarak aynen şöyle diyor:
“ ...sanık, konuşmasının başlangıcından itibaren ordunun içinden bir gru bun irtica tehdidini bahane ederek milletin dini, imanı üzerine baskı yaptığını, iktidarın da cuntacılar olarak adlandırdığı bu gruptan aldığı kuvvetle imam Hatip okullarını, Kur'an kurslarını kapattığını, milletin başörtüsünü açtığını, ezanını susturduğunu, bugün itibariyle Diyanet Işle-ri'nin yazılı izni olmadan cami yaptıramaz duruma düştüklerini, vakıf açmak için de MGK Genel Sekreterliği'nden izin alınması gerekliğini, dolayısıyla milletin din ve inançlarına baskı yapıldığını ileri sürmüştür. Hafızlığın kurutulmak istendiği, milletin hafızasına nakşetmiş ayetlerin silinmek istendiği, yasayla getirilen 12 yaş sınırlaması nedeniyle Kur'an-ı Kerim'in öğrenilmesinin engellendiğini beyan etmiş, örnek vererek laik biriyle bir sohbet ettiğini, 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası ile başları açılan kız öğrencilerin okula gitmeyeceğini bildirdiğinde laik düşüncedeki kişinin başları örtük okuyacaklarına hiç okumasınlar dediğini... Sanık konuşmalarında bu faaliyet ve düzenlemeleri din ve vicdan özgürlüğünün kısıtlanması; dine baskı olarak değerlendirip açıklamalarda bulunmuş, 8 yıllık kesintisiz eğitim nedeniyle meydana gelen gösterileri önlemeye yönelik tedbirleri de dine karşı faaliyetler olarak değerlendirip, Hacı Bayram Veli Hazretleri Camiinde ezan okutulmadığı ve sabah namazının kıldırılmadığını beyan ederek dinin kısıtlanmasına örnek olarak vermiştir. Sanık, bu düzenlemelerin ve kısıtlamaların ordunun bir kesiminin desteğiyle hükümet 'tarafından yapıldığını açıklamak suretiyle laik düzenlemeleri yapanlar ve bunlara destek veren kesim dine karşı gösterilmiş, çağdışı yobaz olarak nitelendirilerek halk, laik-Müslüman ayrımına 'tabi tutulmuş, Müslüman olarak belirttiği kişilerin yapılan düzenlemelere karşı eylemlerde bulunmasını isteyerek halkı din farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmiştir. Sanığın TCK'nın 312/2 maddesince cezalandırılması......” kamu adına iddia olunmuştur.
DGM, mahkumiyet Tcararıno gerekçe olarak şöyle demektedir: Aynen: "......Sanık Hasan Celal Güzel'in yaptığı konuşma değerlendirildiğinde; MGK tavsiyesiyle hükümet tarafından yürürlüğe konan birtakım idari ve yasal düzenlemeleri ortaya koyarak irticai faaliyetlere karşı alınan bu tedbirlerin 'onlar' şeklinde sözettiği, yapısı icabı sivil ve askeri üyelerden kurulu anayasal kurum olan Güvenlik Kurulu bünyesindeki silahlı kuvvetler ve hükümeti hedef almak suretiyle türban, sekiz yıllık eğitim ve imam Hatip okullarını konferansında işleyerek Hacı Bayram Camii'nde sabah ezanının susturulduğunu, namazın kıldırılmadığı, yapılan bu uygulamalarda insanların inançlarının hiçe sayılarak inanmayanlar tarafından uygulamalar getirildiği ve böylece bu uygulamalar neticesinde inanan kız öğrencilerin dahi okullara gidemeyeceği ve cahil kalacakları, imam Hatip okullarının kapatılması sonucunda vaizliğin de sona ereceği, dışarıda kıyafet nedeniyle insanların dini inançları ile oynandıgı bövle uygulamaların Müslüman dini dışında inancı olanlara söylenen "gâvur" tabirini kullanabilecek kadar ileri giderek, uygulamaları ortaya koyanları Müslümanlığın dışında kişiler olarak değerlendirilip, uygulayanlara karşı fiili hareket ortaya koyarak inananlardan ayırmak sureliyle halkı din farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik erliği kanaatine varan mahkememiz,. sanığın TCK'nın 3 l 2/2 gereğince cezalandırılmasına karar vermiştir.
Yargıtay, DGM'nin mahkumiyet kararını doğru kabul ederek onaylamıştır. Yargıtay'ın onaylama gerekçesinde de söyle denmektedir. Aynen: '...Sekiz yıllık kesintisiz eğitimi bir şairin deyimiyle 'kesindinsiz' olarak niteleyip laikliği korumak amacıyla alinan önlemleri, Kuran kursları ve imam Hatiplerin kapatılması olarak değerlendirerek ve Ankara'nın Sincan ilçesinde yapılmış olan ve Kudüs gecesi olarak bilinen toplantı ile bu toplantı sonrası TSK'ya bağlı bazı tank birliklerinin intikal işlemini ilişkilendirip, devletin irticai faaliyetlerin önlenmesi için yaptığı yasal düzenlemeleri ve Diyanet işler Başkanlığı'nın kamuoyuna' açıklanan belirlenecek merkezi camilerde ezanın hoparlörle, diğerlerinde ise sesi güzel vaizler tarafından minareye çıkılarak ve hoparlörsüz okunması şeklinde uygulama düşüncesini, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve devleti idare edenlerin islâm dinine ve ezana karşı bir saldırısı olarak vasıflandırdığı ve halkın masum din duygularını alet ederek onları yönetenlere ve orduya karşı alenen ve açıkça tahrik ettiği ve bu şekildeki eylemleri TCK'nın 312/2 fıkrasında tanımı yapılan suç tipine uyar nitlikle olduğu...” neden gösterilerek DGM kararı onaylanmıştır:
Yargıtay'ın onama kararıyla, yargılama kesinleşmiş ve tartışma şeklen bitirilmiştir. Karar gereği suç işleyen Hasan Celal Güzel cezasını çekmek üzere Ayaş Kapalı Cezaevi'ne konulmuştur.
Yukarıda sunulan savcı, mahkeme ve Yargıtay'ın gerekçelerini,'.312. maddeyi savunanlara sunarım. Hasan Celal Güzel hakkındaki mahkumiyet kararını asıl hakem olan millet nasıl değerlendirecektir?
Açık, anlaşılır olmayan 312. madde; nasıl konuşursam suç olur tereddutu yanında, beğenilmeyen görüşle rin, resmi ideolojiye aykırı düşüncelerin cezalandırılmasına neden olacak hukuk devleti ve demokratik toplumun özünü zede!eyici içeriktedjr.
Bir maddenin bu kadar tartışılması dahi kanımca ömrünü doldurduğunu gösterir. 312/2. fıkradaki kısmi değişiklikler, sorunu çözemez. Bu fıkranın tümden kaldırılması ceza kanunumuzda bir boşluk oluşturmayacaktır. Kamu düzenini sağlamayı amaçlayan 312/2. fıkra hükmünün bizzat kendisi kamu düzenini bozar hale gelmiştir. Sorun yalnızca yanlış uygulama olmayıp, bir düşünce açıklamanın tahrik olarak görülüp, cezalandırılıp cezalandıramayacağı sorunudur.
Demogoji yapmadan 31 2/2. fıkranın oluşturduğu soruna sahip çıkacaksak, beğenilmeyen, hakim görüşe karşıt, çok farklı ve aykırı düşüncelerin açıklanması hakkını tanımak zorundayız. Aksi şekilde 312/2. fıkranın oluşturduğu sorunu çözmemiz mümkün değildir. Halkın gözünde düşünce mahkumları suçlu görülmemekte, hatta onur verici bir duyguyla anılmaktadırlar. Bir ülkede yasalarla, halkın duyguları bu kadar çelişik olamaz. Keza Hasan Cela1 Güzel'i ve diğer düşünce mahkumlarını cezalandıran bir ceza kuralı, toplumsal fayda adına savunulamaz. Aksine toplumsal fayda, birbirine karşıt çok farklı düşüncelerin açıklanması ile sağlanır. Demokratikleşmeye en başta TCK 312. madde kaldırılarak başlanılmalı, Hasan Celal Güzel ve diğer düşünce mahkumlarına özgürlükleri verilmelidir.
Hacı Ali özhan -hacıalinin insan hakları sayfası -http://www.geocities.com/hacialiozhan/insanhaklari14.htm- hacialiozhan@hotmail.com hacialiozhan@mynet.com hacialiozhan2000@yahoo.com
29 ARALIK 1999 ÇARŞAMBA akit gazetesinde yayımlanmıştır.

----------
,DGM tarafından TCK 312/2 den verilen cesanını tamamlayarak Ayaş Cezavevinden çıkan özgürlük mücahidi Hasan Celal Güzel büyük bir sevgi seli ile karşılanandı.
Celal Güzel’i siyasi parti liderleri, Yazıcıolu,Tibuk,Kutan ,İstanbul Belediyesi Eski başkanı Tayip Erdoğan,Sağlık İş genel başkanı Mustafaü Başoğlu,Çok sayıda milletvekilleri ve vatandaşlar karşıladılar.
Güzel, hapsaneden çıkınca “demokrasi menifestosu” adı verilen üç sayfalık bir basın bildirisini açıkladı.
Güzel Türkiyede hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını belirterek “ TMBM üç yıl içinde önemli bir karar alarak 5+5 dayatmasına direnerek ret etmiştir.Yeni cumhurbaşkanımızdan da ümitliyim...Siyasi partiledede hiç bir şey aynen devam etmeyecektir. Siyasi sistem önce bozulup sonra dizilecektir. Hiç bir şekilde zulme karşı susmam mümkün değildir.Dilimi susturalar gözlerimle konuşurum ”dedi.
Bildiriden satırlar
-Ayaş cezaevinde 5 ay tutuldum. Bu mahpusluk hukuka,demokrasiye,İnsan Haklarına , ve adalete tamamen aykırı idi.Beni cezaevine koyanlar bilsinler ki, daha önce savunduklarımı aynen tekrarlıyorum. Daha önce bütün türkiyeyi gezmiş,2demokratik haklarınızı savunun,baskılara ,anti demokratik ve hukuka aykırı müdahalelere baş eğmeyin,şiddete başvurmadan hukku çerçevesinde demokratik tavırlarınızı ortaya koyun; hiç korkmayın,bakın bana bir şey yapabiliyorlar mı?” diye haykırmıştım.Bazı zorba güçler “işte biz seni hapse koydururuz” demek istemişlerdir.Şimdi bende tekrra söylüyorum.:” Bakın bana bir şey yapabildiler mi? yapamadılar. Şunu açıkça hiç korkmadan ilan ediyorum ki,değil 5 ay,5 yıl,hatta ömrümün sonuna kadar hapsetseler Hak’kı ,hukuku,demokrasiyi ve innandıklarımı savunmaya devam edeceğim.
“ ne mümkün zulm ile,bidat ile imhayı hürrüyet
Çalış,idraki kaldır muktedirsen beşeriyetten”ve beni haksız şekilde 5 ay zindanda tutanlardan,hukuk dahilinde hesap soracağım.
- Ben suç işlemedim. TCK’nnu 312/2’ne görede suç işlemiş değilim.Adalet bakanının “zorlanarak uygulandığını “söylediği,YARGITAY başkanının,Anayasa mahkemesi Başkanı ve Yeni Cumhurbaşkanımızın,düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğüne aykırı bulduklaürı;TBMM’de ve TBMM dışında-MHP haricinde- bütün siyasi partilerin, devlet ve siyaset adamlarının kalkmasını yada en azından değişmesini istedikleri darbe kalıntısı 321/2 . madde,aslında dayatmacı ve zorba zihniyetin,illegal Batı Çalışma Gurubu tahakümünün aleti haline getirilmiştir.
- “Hukukun üstünlüğü”,siyasallaşmış hukukun baskı ,zulüm ve haksızlıklara alet edilmesi değildir.Tarafsızlığını kaybetmiş hukukçuların ve bağımsızlığını yitirmiş yargının tahakümüde değildir. Hukukun üstünlüğü ,devletin her türlü eylem ve işleminde hakka ve adalete uygun hareket etmesi demektir.
-
- Bu gün Türkiyede hukuk,adalet ve yargı sistemi bağımsız değildir...Türkiyenin bu yargı sistemi ile ,bu hukuk anlayışı ile,bu Anayasa ve kanunlarla, bırakınız AB’ye girmesi,medeni bir ülke olarak kabulü dahi söz konusu değildir.
- Halkı, asıl kin ve tahrike yöneltenler,irticacı/irticacı olmayan, başörtülü/başörtülü olmayan,imm-hatipli/imma -hatipli olmayan gibi ayrımlar yapanlardır.
- 28 Şubat darbe döneminde,militarizme,anti demakratik müdahalelere ve zorbalığa karşı çıktığım;demokrasiyi hukukku ve milletin değerlerini ssavunduğum için haksız şekilde 5 ay özgürlüğüm gasp edilmiştir. -Bu mahkumiyetim Türk demokrasisine ve halkına büyük hizmet olduğuna inanıyorum.
- Yeni cumhurbaşkanı için bazı jakoben zihniyetli kişiler”devleti tanısında o zaman bizim gibi düşünür”diyorlarBen devleti,her türlü kurum ve kuruluşu ile,MİT’i ile emniyeti ile, iç işleri,dış işleri ile,raporu ile evrakları ile en iyi tanıyan kişiyim.Tanıdıkça da ,Türkiyenin içinde bulunduğu çıkmazları çok daha iyi anladım ve “zorba devletten hukukun üstünlüğüne” geçmesinin gereğini daha iyi fark ettim.
- - Milleti ,devleti soyanlar,hırsızlar,Anayasayı,kanunları ihlal eden darbeciler,mafya bozuntuları milli irade düşmanları elleri kolları serbest geçinerek dolaşırken; elleri kanlı katiller özel yasalarla affedilirken,”bölücübaşı” siyasi rehine statüsü kazanıp siyasete soyunmaya hazırlanırken beni devlet düşmanı ilan ederek siyasi haklarımı gaspedenler şunu bilsinler ki,beni hiç kimse siyasi düşüncelerimi ifade etmekten men edemeyecektir.
Geleceğin Türkiyesbi zorbaların değil demokratların Türkiyesi olacaktır.Bu uğurda hertürlü fedakarlığa hazır olduğumu ilan ediyorum. (Tutanak'da N.Ç. imzası ile yayınlandı)


////////////////////////////////////////////
Güzel'in cezaevi günleri 
http://arsiv.sabah.com.tr/1999/12/24/g04.html
Devlet Güvenlik Koordinatörlüğü, Müsteşarlık ve Bakanlık görevlerinden sonra 4 ay yatmak üzere Ayaş Cezaevi'ne giren Hasan Celal Güzel çabuk uyum sağladı

SABAH, yıllarca devletin en üst kademelerinde görev yapan, şifreli kasalarda en gizli belgeleri saklayan, Devlet Güvenlik Koordinatörlüğü, Başbakanlık Müsteşarlığı ve Bakanlık görevlerinde bulunan, "4 aylık mahkum" Hasan Celal Güzel ile Ayaş Cezaevindeki koğuşunda görüştü.
12 metrekarelik koğuşta tek başına kalan Güzel, "Burada mutluyum, ama haksız yere yatıyorum. Astım hastası olduğum için cezaevine oksijen tüpüm ile birlikte geldim. Bir de ocak getirdim. Çok güzel yemek yaparım. Karnıyarık yapıp, kitap yazacağım" dedi. Ramazan dolayısıyla oruç tuttuğunu ve şimdilik yemek yapmaya başlamadığını belirten Güzel, "Karnıyarık dışında çiğköftem ve makarnam da meşhurdur. Buradan zayıflayarak çıkacağım diye düşünüyordum, fakat bir haftada 1 kilo aldım 126 kiloya çıktım" diye dert yandı.
HER DEM ŞIK
Toplam 20 tutuklu ve hükümlünün bulunduğu Ayaş Cezaevi'nde kalmayı kendisinin istediğini ve 16 Aralık günü girdiği cezaevinde 4 ay 26 gün yatacağını belirten Güzel'in üzerinde, lacivert kruvaze bir takım elbise kravat ile yakasında, Osmanlının 700'üncü yıldönümü rozeti var.
Güzel üçüncü koğuşta kalıyor. Demir parmaklıklı koğuş, yüksek duvarlı ve tel örgülü küçük bir avluya açılıyor. Koğuşuna girerken ayakkabılarını çıkaran Güzel, avluda dolaşırken ise, ayakkabılarını tam olarak giymiyor ve "Cezaevi raconu" uygulayarak, ayakkabılarının topuğuna basıyor. Güzel, küçük bir çalışma masasının da bulunduğu, tek kişilik koğuşunda günlük yaşantısını şöyle anlatıyor:
"Yıllarca bürokraside çalıştım. Sabah erken kalkmaya alıştım. Burada da erkenden kalkıyorum. Tıraş oluyorum. Sonra gömleğimi ve takım elbisemi giyip kravatımı takıyorum. Cezaevindeki diğer hükümlüler eşorfman giyiyor. Ben alışkın değilim, günlük kıyafetim takım elbise. Zamanım çok, televizyon seyrediyorum, kitap yazmaya başladım. 30 Aralık gecesi de İstanbul Yıldız Sarayı'nda Osmanlı gecesi var. Bu gecenin organizasyonu üstlenmiştim, cezaevinden de bu işe katkıda bulunuyorum."
İMRALI'DA GÖZÜ VAR
Güzel, Ankara'ya 35 kilometre uzaklıkdaki Ayaş Cezaevi'nden memmun. Özellikle yeşillikler içindeki bahçesini çok beğeniyor. Ama "Öcalan depremden korkuyor" haberlerini okuyunca Apo ile yer değiştirmek istediğini belirtiyor.
"Öcalan İmralı'da çok rahat. Ben onunla yer değiştirmeye hazırım. Fay hattından da korkmam, bana vız gelir, sallana sallana yatarım. İmralı'ya gidip, yer değiştirmeye hazırım" diyor. Gaziantepli olan Güzel, Cezaevinin Kahramanmaraş'lı Jandarma komutanı ile hemşehri sayıldığını belirterek " Burası disiplinli bir cezaevi. 50 yıl önce yapılmış ve zamanında iki kişi kaçmış. 12 metrekarede mutluyum, huzurluyum" diyor ve yine el ense çekerek konuklarını uğurluyor.
Makam aracını teslim etti
Hasan Celal Güzel Ayaş'a gitmeden 2 gün önce kendisine tahsis edilen makam aracını iade etti
TCK'NIN 312'nci maddesinden 4 ay 26 günlük hapis cezasını çekmek üzere Ayaş Cezaevi'ne giren, eski Bakan Hasan Celal Güzel'in kendisine "Başbakanlık eski Müsteşarı" sıfatı dolayısıyla tahsis edilen makam aracını iade ettiği öğrenildi. Güzel, Başbakanlık eski Müsteşarı olduğu için, Başbakanlık'ın tahsis ettiği Manager marka makam aracını kullanıyordu. Cezaevine girmeden iki gün önce Başbakanlık'ı telefonla arayan Güzel, "İki gün sonra cezaevine giriyorum. Bana tahsis ettiğiniz aracı iade ediyorum. Hiçbir arızası yok" dedi. Güzel'in şoförü, aracı Başbakanlık garajına teslim etti.

Ali Ekber ERTÜRK
/////////////////////////////////////
https://www.facebook.com/nihat.acar.5/posts/1716537225051781


HASAN CELAL GÜZEL
Meğer ben ne enayiymişim!..
-Sayın Milletvekillerine ithaf olunur- Efendim, artık 68 yaşında, su katılmamış bir avanak, hakikî bir budala ve gayrikabil-i ıslah bir 'enayi' olduğumu itiraf ediyorum. Bana küçük yaşımdan itibaren 'beytülmal'ın mukaddesliğini öğretmişlerdi. Hiç kimse 'Devlet malı deniz, yemeyen domuz' dememişti.
Bütün ömrüm tâbir-i âmiyanesiyle 'eşşek gibi' çalışmakla geçti. Çalışma hayatımda tek gün dahi izin kullanmadım. Bir gece bile doyasıya uyuyamadım. Kimileri bana 'uykusuz müsteşar' adını takıp uçup kaçtığımı söylerdi ama 'Ne akılsız adam yahu!' şeklindeki fısıltılar, her gün yüzlerce telefon konuşmasıyla çınlayan kulaklarıma kadar gelirdi.
Üzerinde 'T.C. Hükümeti' yazan kurşun kalemleri, silgileri ve kâğıtları, sadece resmî hizmetlerde, âdeta okşar gibi incitmemeye çalışarak kullanırdım. Çocuklarım devlet malına ellerini dahi süremezlerdi. Plakaları kırmızı ve siyah renkli resmî arabalara bir defa dahi binmediler. Yüzlerine bakmaya kıyamadığım Mustafam ve Elifim, bir saat daha az uyuyup belediye otobüsleri ve okul servisleriyle okula gittikleri esnada, bendeniz müsteşarlık ve bakanlık yapıyordum. Bırakınız eşime araba tahsis etmeyi, evde devletin personelini çalıştırmayı; idarecilik ve siyaset hayatımda lojmanda oturmadım. Koruma görevlisi de kullanmadım. Arabamın önünde ve arkasında fiyakalı eskortlar hiç bulunmadı.
Meğer ben ne enayiymişim!...
*
Yaptığım enayiliklerin haddi hesabı yoktur... Meselâ, bendeniz milletvekiliyken -birkaç zarurî toplantı dışında- Meclis lokantasında yemek yemezdim. Zira, burada çalışanlar kamu personeliydi ve çok ucuz olan yemekler milletin kesesinden sübvanse ediliyordu. Sonra, çok beğendiğim halde, aynı gerekçelerle TBMM Sigarası da içmedim. Ceplerim şıkır şıkır metal jetonlarla dolu olarak dolaşır, özel görüşmelerimi kulisteki ankesörlü telefonlarla yapardım. O zaman 'beleş' cep telefonlarımız da yoktu.
Hiçbir hediyeyi kabul etmez; ya reddeder veya demirbaşa kaydettirerek devlete intikal ettirirdim. Yıllarca üst yöneticilik, müsteşarlık, bakanlık yaptım; hâlen evimde bu dönemlere ait -bronz plaketler dışındatek bir hatıra eşya göremezsiniz.
Benim anladığım mânâda siyasete 'Zengin girilir, fakir çıkılır'. Biz enayiler, devlet hizmetini ve siyaseti böyle anlıyoruz. Siyasî hayatımda önüme çıkan yüzlerce fırsatı teperek mal mülk edinmedim. Bilâkis, ANAP'taki Genel Başkanlık mücadelesinde, Bond çantalarda getirilen paraları reddederek, eşimin SSK kredisiyle aldığı Oran'daki daireyi; YDP'nin kuruluşunda da babamdan kalan Malatya'daki ev ile dedemden kalan Gaziantep'teki evin bana düşen hisselerini harcadım.
Bu arada, eşimin uzmanlığıyla ve alınteriyle hak ettiği 'Vakıflar Genel Müdürü' olarak tayin kararnamesini, nasıl engellediğimi de unutmayayım.
Sadece bununla kalsa neyse... ANAP döneminde, şiddetle muhalefetime rağmen çıkarılan 'kıyak emekliliği' reddedip tek maaşa devam ettim. Bu haksız uygulama hâlen devam ediyor. Başbakanlık Müsteşarı'yken, milletvekili maaşlarının buna göre ayarlanmasını gerekçe göstererek kendim için sözleşme yapmadım ve üç yıl müddetle emrimdeki daire başkanlarından bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne enayiymişim!...
*
Şimdi 70'ine merdiven dayadım. Hâlâ kirada oturuyorum. Kendime ait tek mülküm kitaplarım... Yani, sizin anlayacağınız, gerçek anlamda 'Dikili ağacım dahi yok'. Hizmet hayatım boyunca, muhatabımın bıyık altından gülerek dinlediği, 'Bu fukara millete ben bu masrafı hiç yaptırır mıyım?' lâfım vardı.
Sevgili okuyucularım, bu yazdıklarımı okuyup da sakın bütün bunlardan pişmanlık duyduğumu sanmayınız. Enayilik öylesine içime işlemiş ki geriye dönmek mümkün olabilse gene aynısını yapardım.
Beni bütün 'enayiliğime' rağmen kimseye muhtaç etmeyen Yüce Allahıma hamd ediyorum.
Top of Form
BeğenDaha fazla ifade göster
3 Yorum
Yorumlar
Sedat Ayar
Sedat Ayar Canlı şahidiyim...
BeğenDaha fazla ifade göster
 · Yanıtla · 1s
Yaşar Uluçay
Yaşar Uluçay Ne diyeyim hala bu memlekette allaha hesap vermekten kul hakkından korksn yöneticilerimizde varmış rabbim böylelerinin sayısını çoğaltsın
BeğenDaha fazla ifade göster
 · Yanıtla · 1s
Necati Çavdar
Necati Çavdar Güzel'e Mektup..! | ŞAİRİN YERİ *** NECATİ ÇAVDAR'DAN ŞİİRLER
https://sairinyeri.blogspot.com/2006/09/gzele-mektup.html
24 Eyl 2006 - Yeniden Doğuş Partisi eski Genel Başkanı Hasan Celal Güzel, Ankara 1 No'lu DGM'nin verdiği hapis cezasını çekmek üzere...
Daha Fazlasını GörYönet
Güzel'e Mektup..!
SAİRİNYERİ.BLOGSPOT.PE
/////////////////////////////
28 ŞUBAT zalimlerine direnen kahramanlardan  ve bu sıfatıyla 28  ŞUBAT TÜRKÜSÜnde  bir kaç şiirle yer alan;  mücedelesini, DGMde duruşmalarını  çok yakından izlediğim “TANK HASAN”
HAÇlının Avrupa’dan HİLALle remz edilen İSLAM’ı silme oparasyonuında, BOSNAmızın sıkıntılı  vaziyetinde  özel komite şeklinde “Hükümet Dışı oluşum” olarak   hizmet veren - ve daha evvel vefat eden Ali Dinçer ile birlikte -  7 kişiden biri  olan
 HASAN CELAL GÜZEL de dünya misafirliği bitip
 HAK’a yürüdü...

Cümle İman sahiplerine rahmet ola...
19 Mart 2018

Bottom of Form


İlham Perisi

Ecevit :
" İki yıldır ilham perisi gelmiyor."




Memleketi zulüm ile idare ederken
Elinde hür beyinler çürütülürken
Sel olan göz yaşları taşları eritirken
İlham perisi niçin gelsin Ecevit

Sen bir kilo sebze almış değilsin
Ekmek parası ne ki, nereden bilesin
Ekmeğimizi haydutlara hırsızlatırken
İlham perisi niçin gelsin Ecevit

Saptamalarından memleket kıvranıyorken
Batı, İskandinav,Yunan, derken Tayvan
Işığını ararken bambaşka başka yerden
İlham perisi neden gelsin Ecevit



Düşünenlere ettin memleketi zindan
Hınç mı alıyorsun Yunus’tan , Hacı Bektaş’tan
Bilir misin, o pınarlar beslenir hangi kaynaktan
Kaynağın ters, Ummanlara nerede ereceksin Ecevit

ÜRKEKLİK

Söylenmişti özler; ben ne ekleyim ,
Serpilmiş ölü toprağı, boşuna mı
Ümit bekleyim?
Kafkasya’da en diri ocak sönerken
Ağlamak fayda etmiyor
Ama kimden "hareket " bekleyim?
Ülkemin en "hareketli" gençliğini; teslim aldılar
Kondurup başlarına "devleti"; morfinledirler
Aslan mı ?
“Kükreyen..! “
“ Kedi..!
” dediler
Milli( !) ülküyü, bir koalisyonda yediler
Can Kafkasya, kendi bahtına yan
Şamilden bir ruh, dayanabilirsen dayan
Batıdan ses gelir, İslam kalkmaz uykudan
Uyan ey gençliğim şanlı maziye uyan
Osmanlıdan beri seni uykuda boğan
İhmal , alçak “ürkeklik “
16.12. 1999
9 Ramazan

memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş - Deprem 2

Ülkeme kar yağdı sevindik... Beyazlara büründü gelinlik, sandık meğer memleket; Kar gibi bem beyaz kefen giymiş bilemedik.. ... Umulur ki Ak...